Cüz i İrade Külli İrade..

Tarihci

Marmara Tarih
*** konunun açılış bölümüne bakıyorum,
*** konunun açılışdaki ilk mesaja bakıyorum,
*** konunun açılışdaki ilk yazı ve yoruma bakıyorun (alıntı yapılmış)
bütün bunlara bakıyorum ve sizin serzenişinize bakıyorum bişey anlayamadım kardeşim..
kişilerin kendi yorumlarını yazmaları için en ufak bir emare ve yönlendirme göremiyorum..
neyse;
selam ve dua ile..

"...risaleforum olarak genel prensibimiz; kopyala-yapıştır paylaşımlardan ziyade, üyelerimizin kendi kalemlerinden kendi bilgi ve düşüncelerini paylaşmaları yönündedir."

Bu ifadelerimden "alıntı yapılamaz" gibi bir anlam çıkmaz. Elbette kişi bir cümle, bir paragraf veya bir makale alıntı yapıp altına da bununla ilgili düşüncelerini yazabilir veya kendi yazısı içinde örnek olsun diye ya da savını güçlendirmek için alıntılar kullanabilir. Ki zaten biz de buna kopyala-yapıştır paylaşım demiyoruz. Sizin her tarafa baka baka anlayamadığınız şey işte bu. Bizim olmasını istemediğimiz kopyala-yapıştır paylaşımlar, kişinin başka birinin yazısını olduğu gibi alıp buraya yapıştırdığı ve kendisinin bir tek cümle bile yazmadığı paylaşımlardır.
 

Abdülbâkî1

Active member
Daha bir önceki mesajımda arkadaşlarımızın bu konudaki "kendi yazılarını" paylaşmalarını istemiş olmama rağmen bir gaztede yayınlanan yazı buraya kopyalanmış. Yazıyı kopyalayan arkadaşımız bizi kale mi almıyor yoksa son mesajımızı mı görmedi?
İhmallik ki bir önceki mesajınızı görememişim.Nefsime yaptığınız paylamadan dolayı da Allah razı olsun.Halbuki istifâde edilir ümidi ile Cüz i İrade ile ilgili bir yazı paylaşmıştım. Mümkünse kaldırısanız sevinirim.Yani başkasına ait olan ve şahsımın yorumu olmayan ve böylece işin kolaycılığına kaçtığımız için de özür dileriz.Ne yapalım ihmallik bu ya!

Bir konuyu da merak ettim muhterem yöneticim.Acaba itirazınız yazının içeriğine mi,bizim ciddiyetsizliğimize mi yoksa "bir gazetede" yayınlanmasına mı?

Öyleyse bu sitede gazetelerde yayınlanan yazılar burada yayınlanamaz gibi bir şartınız mı var?Hakikaten varsa bilelim ki bir daha bu hatayı başka kategorilere falan da eklemeyelim.

Öyleyse konu ile ilgili kendi düşüncelerimi de ekliyorum.

Kul, kendi fiilinin yaratıcısı değildir. Kulun elinde ancak ve ancak emr-i itibârî dediğimiz kesb yani, kulun cüz-i irâdesini, niyeti ve kasdı yönünde kullanabilmesi vardır. Zira, Allah’tan başka hakîkî tesir, icad sahibi yoktur.Kul bir fiili işlemek talebinde bulunur, Allah da kudretiyle o fiili yaratır. Allah hiçbir kulunu cebirle iş yaptırmaya zorlamaz. Kulunun eline yaratma ve icad kabiliyeti olmayan küçük bir ihtiyâr vermiştir. Kul o ihtiyâr ile ister, Allah’ın küllî irâdesi de kudretiyle tecellî eder ve fiiller böylece yaratılır.

Bu noktada şöyle diyebiliriz. İnsanın elinde gayet zayıf, fakat seyyiât, kötülük ve tahribâtta gayet uzun; iyiliklerde kısa cüz’î irâdesi vardır. İnsan, irâdesinin bir elini duâya, diğer elini istiğfara ve tövbeye verip, günah ve kötülüklerden kendini çekerek ebedî saadeti kazanabilir. Bedîüzzamân’a göre, duâ ve tevekkül hayra olan isteğe büyük bir kuvvet verdiği gibi; istiğfar ve tövbe de şerre olan meyilleri keser.

Ancak, insanın, yaptığı kemâlât ve iyilikleri sahiplenmeye hakkı yoktur, çünkü kendi mülkü değildir, onlara güvenemez. Hem insanın cesedi bile kendisinin değildir. Çünkü kendi san'at eseri değildir. O vücudu yolda bulmuş, yitik olarak mülk edinmiş de değildir. Kıymeti olmayan şeylerden olduğu için yere atılmış, insan almış değildir. Ancak, o vücut, içine aldığı garip san'at, acayip nakışların şahitliğiyle, bir hikmet sahibi yaratıcının kudret elinden çıkmış kıymettar bir hane olup, insan o hanede emaneten oturur. O vücutta yapılan binlerce tasarruftan, ancak bir tane insana aittir. (Mesnevî-i Nuriye, 57)

Bu hususu Bedîüzzamân şöyle izah eder: “Esbab içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyar sahibi insan iken, ef’âl-i ihtiyariye namıyla kendisine mal zannettiği ef’âlin ekl ve şürb gibi en âdi bir fiilin husûlünde, yüz cüz’ünden ancak bir cüz’ü insana aittir. Ve kezâ insanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havassının en genişi hayal olduğu halde, o hayal akıl ve aklın semerelerini ihata edemez. Bunları, bu kadar büyük iken, nasıl daire-i ihtiyarına idhal edip, onlarla iftihar ediyorsun? Ve kezâ şuurî olmaksızın, senin lehine ve aleyhine çok fiiller cereyan etmektedir. O fiiller şuurî oldukları halde, şuurun taalluk etmediğinden sabit olur ki, o fiillerin fâili bir Sâni’-i Zîşuur’dur. Ne sen fâilsin ve ne senin esbabın. Binaenaleyh malikiyet dâvâsından vazgeç. Kendini mehasin ve kemâlâta masdar olduğunu zannetme. Ve kat’iyyen bil ki, senden sana yalnız noksan ve kusur vardır. Çünki sû’-i ihtiyarınla, sana verilen kemalâtı bile tağyir ediyorsun. Senin hanen hükmünde bulunan cesedin bile emanettir. Mehasinin hep mevhubedir; seyyiatın meksûbedir. (Mesnevî-i Nuriye, 58)

Öyle ise insanın iyiliklere sahiplenme hakkı yoktur. Kötülüklerden ise sorumludur. İyilikleri Allah’tan bilmek ve kötülükleri kendi nefsimizden bilmemiz gerekir. Cenâb-ı Allah iyilik ve kötülüğün neticelerini Kitap ve sünnetle bize bildirmiştir. Biz kötü tercihimizin mesuliyetini çekmekle tam bir adalete mazhar oluruz. Allah-u Teâlâ Nisa Suresinde şöyle buyurmuştur: “Sana güzellikten her ne ulaşırsa, bil ki Allah’tandır; kötülükten de başına her ne gelirse bil ki bu da sendendir.” (Nisa, 4:79)

Çünkü bir nimetin vücudu, o nimetin umum şartlarına bakar. Hâlbuki o nimetin yokluğu, bir tek şartın yok olmasıyla oluyor. Meselâ; bir bahçeyi sulayan cetvelin deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin yokluğuna sebep ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka, yüzlerce şartın vücuduna bağlı olmakla beraber, illet-i hakikî olan kudret ve irade-i ile vücuda gelir. (Lem’alar,)

Demek ki bir fiilin yaratılması için yüz şart gerekirse, bizim meylimiz ve istememiz sadece bir şarttır. Doksan dokuz şart yerine gelse, bir tek şart eksik olsa o fiilin yaratılması için şartlar tamamlanmamış olur, eksik kalır. Ancak yüz şart yerine gelse bile, acaba o fiilin yaratılması için yeterli midir? Hayır değildir. Çünkü hakîkî tesir sahibi olan Allah’ın irâdesi ve kudreti tecellî etmeden o fiil yaratılmaz. Onun için sebeplerin hiçbir tesiri ve icat kabiliyeti yoktur. Bizim irâde-i cüz’iyyemiz de sebeplerden sadece birisidir. Allah bizim cüz-i irâdemizi kendi küllî irâdesi ve kudretine bir şart yapmıştır.
 

Tarihci

Marmara Tarih
Sevgili üye,

İtirazım yazının içeriğine değil, bir gazetede yayınlanmış olmasına da değil, şahsi olarak size de değil. Bakın kendi bildiklerinizi gayet güzel bir şekilde yazmışsınız. Üyelerimiz kendileri yazabilir oldukları halde hiçbir emek harcamadan başka bir yazıyı olduğu gibi buraya kopyalıyorlar, işte itirazımız buna.. Böylelikle forumumuz internette zaten var olan bilgilerin kopyalarından tekrarlarından ibaret hale geliyor. Amacımız bunu önlemektir, hem bu önlenmiş olacak hem de üyelerimiz kendileri düşünecek, kendileri yazacak, kendilerini geliştirmiş olacaklar.
 

Abdülbâkî1

Active member
Sevgili üye,

İtirazım yazının içeriğine değil, bir gazetede yayınlanmış olmasına da değil, şahsi olarak size de değil. Bakın kendi bildiklerinizi gayet güzel bir şekilde yazmışsınız. Üyelerimiz kendileri yazabilir oldukları halde hiçbir emek harcamadan başka bir yazıyı olduğu gibi buraya kopyalıyorlar, işte itirazımız buna.. Böylelikle forumumuz internette zaten var olan bilgilerin kopyalarından tekrarlarından ibaret hale geliyor. Amacımız bunu önlemektir, hem bu önlenmiş olacak hem de üyelerimiz kendileri düşünecek, kendileri yazacak, kendilerini geliştirmiş olacaklar.
Aziz kardeşim,paylaştığım yazım Risâle-i Nûrlardan istifâde ettiğim belki sönük ve kısır fehmimin anladıklarıdır.Bu konuyu önemli gördüğüm için de o alıntı yazıyı eklemiştim ki belki bizim gibi ihtiyaç sahibi bir kardeşimize dahâ faydası olabilir ümidiydi.Ancak mesele vuzuha kavuşmuştur.İkâzlarınız ve izahlarınız için Allah râzı olsun.
 

Abdülbâkî1

Active member
bizler tek ayagımızı kaldırmada özgürüz peki iki ayagımız neden kaldıramıyoruz:
çünkü bizim irademiz sınırlı.
Güzel bir bakış açısı.Belki şöyle bir izah yapılabilir.Bizler tek ayağımızı kardırma meylinde ve irâdesinde özgürüz.O meyilden sonra ayağımızın kaldırılması fiilinin yaratılması Allah'a aittir.Yâ'nî bir isteriz Allah yaratır.Elbette ki neticesine katlanmak biz kullara aittir.
 

Huseyni

Müdavim
Bir ateşe içinde elmas bulunan kömür atsanız kömür yanar elmas kalır. İnsanın nefis gibi bir düşmanı olacak ki kömür mü elmas mı olduğu meydana çıksın. Yoksa ki Ebu Bekir-ü Sıddık gibi elmas ruhlular ve Ebu Cehil gibi kömür ruhlulardan bahsedemezdik. Herkesin mertebesi sabit kalırdı öyle olsaydı. Mertebe aynı olunca imtihana gerek kalmazdı. Dünyaya da gerek kalmazdı.
 

Tarihci

Marmara Tarih
insanın cüzi iradesi neden bu kadar zayıf neden günah işlemekte inat ediyor.allah istese o iradeyide doğru kullandırtmazmıydı.

Tabiki Allah isteseydi iradelerimizi kaya sağlam yapabilirdi.. ama o zaman bir kıymeti kalmazdı.. Zaten mesele bizim bu zayıf irademizle günahlara karşı koyabilmemizdir. Allah ın milyonlarca belki milyarlarca meleği var.. hiç günah işlemeyen her O nu zikreden.. ama buna rağmen Allah insanı yarattı.. insana irade verdi.. seçme hakkı verdi. fıtratına hataya meyil koydu.. yorulma acıkma susama şehvet gibi ihtiyaçlar ve zayıflıklar verdi.. İşte bu şartlar altında Allah a kulluk edebilmek kıymet arz ediyor ve insanı yaratılanların en şereflisi yapıyor..

Bir melek günde 100.000 defa zikrediyor bir insan belki 100 defa bile etmiyor ama insan melekten eğer kulluğunu yerine getiriyorsa daha kıymetli ve alayı illiyuna çıkabiliyor.. yaratılanların en şereflisi oluyor.. Neden? Çünkü bir meleğin zikri bir teybin kaset çalması gibidir.. yorulmaz, canı sıkılmaz, o iş ona zor gelmez, uykusu gelmez, susamaz, acıkmaz... oysa insan öyle mi? Bir gecede 1000 ihlas okuyacağım deseniz okuyamazsınız.. daha 10. da şeytan ve nefsiniz sizinle uğraşmaya başlar.. canınız sıkılır, esnemeye başlarsınız, ağzınız kurur, yorgunluk ağırlık hissedersiniz.. zaman geçmiyormuş gibi gelir.. İşte bu yüzden insanın bir zikri, kendi isteyerek ve tüm bu zayıflıklarına rağmen yaptığı için hayvanların binlerce zikrinden ve meleklerin zikirlerinden daha kıymetlidir. Çünkü onlar bant kaydı gibi zikrederler, robot hiç yorulur mu? yorulmadığı için, onu zikirden alıkoymaya çalışan nefsi ve şeytanı olmadığı için de zikri, insanın zikrinden kıymetsizdir. Allah a binlerce zikr eden melekten ziyade, zayıflıklarına rağmen ve kendisi istediği için zikreden bir insan daha sevimli gelir.

İnsan kendine verilen iradeyi kendi zayıflatır. Çünkü Allah kimseye taşıyamayacağı yük vermez, taşıyamıyorsak biz bize verilen iradeyi zayıflatmışız daha doğrusu irademizi güçlendirecek şeyler yapmamışız demektir. Manevi olarak beslenmemişiz demektir.

Bir de şu varki, Allah bizlere zayıf değil de kaya gibi sağlam iradeler verseydi o zaman kimse günah işlemezdi, yani bizler de meleklerden farksız olurduk.. Allah istiyorki biz zayıf irademizle sırf Allah için nefse ve şeytana karşı gelelim.. Yani bu şuna benzer:

120 kiloluk bir pehlivanın 70 kiloluk başka bir pehlivanı yenmesi büyük bir başarı değildir.. asıl 60 kiloluk bir pehlivanın 70 kiloluk bir pehlivanı yenmesi büyük başarıdır. İşte Allah o yüzden bizim iradelerimizi 120 kiloluk pehlivan gibi değil 60 kiloluk pehlivan gibi yaratmış.. Ki nefs ve şeytanla olan mücadelesinde galip geldiğinde bu zayıf adamın güçlü adamı yenmiş olması gibi büyük bir başarı oluyor ve karşılığında da cenneti alıyor.. İşte bu yüzden Allah iradelerimizi belli bir güçte yaratmış, manevi olarak onu besleyip güçlendirebiliriz.. veya hiç beslemez zayıf bırakabiliriz. Güçlü irade Züleyhayı istemesine rağmen Allah tan korktuğu için ona sırtını dönen Hz.Yusuf un iradesi gibidir. Veya çadırda yalnızken yanına gelen kadının kendisine teklif ettiği zinayı geri çeviren Süleyman bin yesarın iradesi gibidir. Güçlü irade ramazanda sıcak güneş altında oruçlu şekilde çalışan ve vucudu çok su kaybedip, dudakları susuzluktan büzüşmüş halde olmasına ve bayılmanın arefesinde olmasına rağmen orucunu bozmayan insanın iradesidir.

Zayıf irade ise hava çok sıcak diyerek oruç tutmayanın iradesidir. İşte bu kişi manevi anlamda kendisini beslemediği için havanın çok sıcak olması onu Allah ın emrine uymaktan alıkoymaya yetmektedir. İradesi zayıf, nefsine köle olmuş bir kimsedir. Nefsi aklının üstüne binmiş onu istediği tarafa sürüklemektedir. Bu tip zayıf iradeli insanların hayatı genelde mutfakla tuvalet arasında geçer gider..
 
Üst