GuLSerbeti
Well-known member
Keramet müslümanlığı
Mucize, keramet ve istidraç İslam'da aynı grubu oluşturan kavramlardandır. Olağanüstü olayları anlatırlar.
Mucize, kök anlamından da anlaşılacağı üzere, başkalarını benzerini yapmaktan aciz ve çaresiz bırakan olağanüstü durumdur. Sadece peygamberlerde görülür. Fonksiyonu, peygamberi kendisine inanmayanlara karşı desteklemek ve doğruluğuna delil oluşturmaktır. Peygamber olmayanlar sıradan halka, sihir ve istidraç gibi olağanüstü durumlar gösterseler dahi bunlar mucizeler karşısında tutunamazlar ve mucize hepsine galip gelir. Hz. Musa'nın sihirbazlara karşı gösterdiği mucizeler gibi. Mümin olsun olmasın her insan özel eğitimle sihir ve istidraç gerçekleştirebilir.
Keramet ise yine kök anlamından anlaşılacağı üzere ikram'dan gelir. Allah'ın, dostu olan kullarına bir ikramıdır. Mucize gibi başkalarına meydan okuma ve gösterenin doğruluğuna delil oluşturma gibi bir fonksiyonu yoktur. Daha çok, takva ehli ama imanı zayıf olan müslümanlarda gözükür. Başkalarına değil, verildiği insana yöneliktir. Allah bununla ona ikramda bulunup onu desteklemek ve gönlünü hoş tutmak istemiştir. İmam Rabbanî'nin ifadesiyle, çocuklara zor bir iş yüklendiğinde, onlara zaman zaman incik boncuk kabilinden hediyeler verilerek bu işi sürdürmelerinin sağlanması gibi bir şeydir. Bu sebeple imanları çok güçlü olan sahabede bizim keramet diye anladığımız olaylar son derecede azdır. Çünkü onların böyle bir desteğe ihtiyaçları yoktu. Ve yine bu sebeple kendisinden keramet sadır olduğunu fark eden Allah dostları, bunu kadının adet görmesi gibi duyulmasından utanmış ve kaçınmışlardır. Hatta bu durumu 'hayzu'r-rical' (erkeğin ádet görmesi) diye isimlendirmişlerdir.
Kuránı Kerim'de Allah Ademoğullarını (yani sadece müminleri değil) mükerrem,yani kerametlerle dopdolu kıldığını söyler. Bunun anlamı, Ádemoğlunun Allah tarafından çok büyük ikramlara, kabiliyetlere mazhar kılınmış olmasıdır. Bir kısmı bunları verenin farkına varır, şükreder. Bir kısmı da bu üstünlükleri başkalarını kandırmak için kullanır, keramet istidraca dönüşür. Yani insanın hamurundaki mükerremliğin, yani Allah'ın verdiği ikramın ona isyanda kullanılmasının adı istidraçtır.
İstidraç derece kökünden gelir ve günaha dalmış bir insandan görülen olağanüstü gibi olaylardır. Sanki bununla sahibinin, küfürde ve isyanda derece derece yükseltilip, düşüşü ve cezası büyütülmek istendiği için ona bu ad verilmiştir.
Kitabı ve sünneti iyi bilen Allah dostları, en büyük kerametin istikamet olduğunu da iyi bilirler. İstikamet, Allahın istediği gibi dosdoğru olabilmek demektir. İnsanları irşat edecek mürşitlerde aranacak vasıf budur, keramet değildir. Oysa bugün herkes kendi şeyhinin yüzlerce kerametini sayıp döker ve bunlarla onun ne büyük bir insan olduğunu anlatmak ister. Anlattıklarının belki tamamını da zaten kendisi uydurmuştur. Farzı muhal, eğer bu anlattıkları şeyhinde varsa, bu sadece onun imanı zayıf bir mümin olduğunun delilidir. Yoksa, Allah adına yalan ve iftira uyduruyor demektir. Ve böyle kitaptan ve sünnetten uzak 'mürşitlerin' aslında kendileri irşada muhtaçtırlar.
Bazı insanlar kerametadına şiş batırma, ya da ateşte yanmama gibi gösterilerle kendi gruplarını yüceltmek etmek isterler. Kerameti iyi anlayan insanlar böyle bir kerametin olmayacağını da anlarlar. Bu olayların kerametle alakası; insanın hamurunda bulunan bu sözünü ettiğimiz kabiliyetlerin özel eğitimle geliştirilip, reklam aracı olarak kullanılmasından ibarettir. Eğer bunlar kişinin yüceliğini ve Allah dostu olduğunu gösteren olağanüstülükler anlamında keramet olmuş olsalardı, bunların alasını başaran Budistlerin ve Hinduların en büyük veliler olması gerekirdi.
Kısaca, kerametbir gerçeklik olmakla beraber, İslam bir keramet dini değil, istikamet dinidir. Ebu Hanife ve İmam Şafiî'nin ifadeleriyle, Allah'ın en büyük velileri olan fakîhler böyle gariplikler değil, istikamet üzere sürdürülmüş dosdoğru bir hayat yaşamışlardır. Eğer bir tarikat bağlıları, şeyhleri için habire bu anlamda keramet üretmek zorunda kalıyorlarsa, bu bile onun sakatlığının en önemli delilidir.....
Yazar: Faruk Beser
sualar bahsettigim makale buydu... buradan aklimda kalanla, yazmistim onceki yaziyi... Burada ki bahsedilen keramet bizim bahsettigimizden farkli bir niyette...
Keramet ve ikram ve inâyetin bahsi geldiği münasebetiyle, keramet ve ikramın bir farkını söyleyeceğim. Şöyle ki:
Kerametin izharı, zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise, bir tahdis-i nimettir.
Amma ikram ise, o, kerametin selâmetli olan ikinci nevinden daha selâmetli, bence daha âlidir. İzharı, tahdis-i nimettir. Kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez.
İşte, kardeşim, hem senin hakkında, hem benim hakkımda, bahusus Kur’ân hakkındaki hizmetimizde eskiden beri gördüğüm ve yazdığım ihsânât-ı İlâhiye bir ikramdır; izharı, tahdis-i nimettir.
Ustad ve talebelerinin yasadiklari ---keramet'den cok ilahi ihsanlar ve ikramlardir...
Ustad bunu boyle belirtiyor... ve madem izhar-i tahdis-i nimettir diyor...
konuya devam...
arastirmamiza katkilarinizdan dolayi tesekkur ederiz sualar hocam..