Eşler Birbirlerine Olan Muhabbetlerini Neye Bina Etmeli?

Livza

Well-known member
“Meselâ der: “Bu haremim(eşim), ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta, daimî bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünki ebedî bir güzelliği var, gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için her bir fedakârlığı ve merhameti yaparım.” diyerek o ihtiyare karısına, güzel bir huri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir.

Yoksa, kısacık bir-iki saat surî(yüzeysel) bir refakatten sonra ebedî bir firak ve müfarakate uğrayan arkadaşlık; elbette gayet surî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye manasında ve bir mecazî merhamet ve sun’î bir hürmet verebilir. Ve hayvanatta olduğu gibi; başka menfaatler ve sair galib hisler, o hürmet ve merhameti mağlub edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir.” Sözler ( 97 )

Evlilikte ilk anlaşılması gereken konulardan biri eşlerin birbirine ebedi refika-i hayat olduklarıdır. Arkadaşlıkları bu alem ile sınırlı değil, gayesi de sadece bu alemdeki rahat ve ünsiyeti temin etmek değildir. Aslolan bir baki aleme en tekemmül etmiş bir surette çıkabilmektir. Bu manada aile içi irtibatlara bakıldığında, birbirini affetmek, en ufak olumsuzlukta eşini nazarından sukut ettirmemek, tersine kusurlarına yapıcı çözümlerle yaklaşmak, kendi de daimi hatalarından kurtulmaya çalışmak gibi çabalar göze çarpar. Anlamsız bir şekilde birbiriyle uğraşmak, sen-ben münakaşalarına girmek, kusurlu olduğunu kabullenememek gibi dünya hayatına hasr-ı nazar etmekten kaynaklanan yıpratıcı, neticesiz, sinir bozucu davranışlardan uzaklaşılmış olur.

Etrafımızda görüyoruz, bazen evlilikte öyle durumlar yaşanıyor ki insan ancak çok kudsi bir şeyin hatırına o olumsuzluğa sabredebilir. Peki neyin hatırına eşini hoş görecek ve sabredecek, o olumsuzluğu hazm ve hamledecek? Eğer iman-ı ahretin tasdikiyle “daimi arkadaşlığın” hatırı olmazsa insanın sabrı kafi gelir mi? Mesela eşin biri kaza geçirip yatağa mahkum olabiliyor. Diğer eş ona ahret imanının ve ebedi arkadaşlığın hatırı dışında hangi sebeple sahabet eder, ihtiyaçlarına eskisi gibi muavenet eder? Vicdanında Allah’ın rızasını kazanacağı itminanını taşımazsa eşinin o haline tahammülü mümkün olmaz, onu hayat yolculuğunda yarı yolda bıraktığı gibi, kendi ahretini de bu vefasızlığı yüzünden tehlikeye atmış olur.

Geçenlerde bir arkadaşı izdivacından ötürü tebrik ettim, memnun olmakla beraber “Şimdi güzel görünüyor ama ya huyumuz değişir de ilerde olumsuzluklarla karşılaşırsak” diye endişesini ifade etti. Düşününce hak verdim. Ama İslamın getirdiği evlilik kavramında “ebedi arkadaşlık” kaydı olduğundan her türlü olumsuzluğa karşı eşler ve evlilik koruma altına alınmış, denilmiş ki: her ne olursa olsun sizin berabersiniz, basit dünyevi sebeplerle bu semavi akdi bozamazsınız ve huzurunda söz verdiğiniz Halıkınız da akd-i semavi olan nikahı, dünyevi arızalarla fesh etmez, eşleri daim muhabbetli, şefkatli olarak birbirine ünsiyet ettirir. Yani eşler evlendikten sonra Allah’ın teminatıyla birbirine refika-i hayat olurlar, bu sadece kendi iradeleriyle ortaya çıkan bir keyfiyet değildir, Allah’ın kasd ve iradesi ile yaratılan bir akiddir. Bu hakikate binaen büyükler “Nikahta keramet vardır” demişler, yani Cenab-ı Hak nikah ile eşlere ikram eder. Neyi? Muhabbet, şefkat, hürmet gibi eşleri birbirine bağlayan rabıtaları. Sui ihtiyar ile bu rabıtalara karşı hürmetsizlik etmemek, ebedi arkadaşının uhrevi güzelliğini düşünerek layık olmaya çalışmak çabası her ehli vicdanın hissettiği yüksek bir ahlaktır.

Rabbimiz umum ehl-i imanı bu yüksek ahlaka mazhar, yuvalarını da saadet-i ebediye mahsulatı yetiştiren fabrikalar eylesin. amin.

Nabi
 
Üst