Fıkıh Yolculuğu

DAVAMÞEHADET

Well-known member
KADINLARIN AYNI HİZADA DURMALARI

187- Cemaat değişik insanlardan ibaret olunca, imamın arkasında önce erkekler, sonra erkek çocuklar, sonra kadınlar saf bağlarlar. Bu sırayı erkeklerle erkek çocukların gözetmesi sünnettir. Erkeklerle kadınların bu sırayı gözetmesi ise farzdır.
Bunun için bir kadın veya buluğ çağına yakın bir kız, bir erkeğin önünde veya tam hizasında aynı namazı cemaatle kılacak olsa, erkeğin namazı bozulur. Buna: "Muhazatü'n-Nisa = Kadınların erkeklerle bir hizada bulunması" denir. Böyle aynı hizada bulunmakla namazın bozulması için on şart vardır:


1) İmam olan zat, kadınlar için imamete niyet etmelidir; çünkü böyle bir niyet bulunmazsa, kadınların imama uymaları sahih olmaz, imama uymamış sayıldıkları için de, erkeklerle aynı hizada bulunmak söz konusu olmadığından erkeklerin namazını bozmuş olmazlar. Yalnız cenaze namazında kadınlara imameti niyet etmek gerekli değildir. Bir de bazı alimlere göre, cuma ve bayram namazlarında da, kadınlara imameti niyet etmek şart değildir.


2) Erkekten ilerde veya tam bitişiğinde namaz kılan kadın, ister mahrem olsun, ister olmasın buluğ çağına ermiş veya buna yakın olmalıdır. Dokuz yaşındaki bir kız, ergenlik çağına yakın olacağı için engel sayılır. Sekiz veya yedi yaşında bulunup semiz ve gösterişli kız da aynı sayılır.


3) Kadın veya kız namazın ne olduğunu bilmelidir. Namazın ne olduğunu bilmeyip rasgele cemaata uyan bir deli kadının aynı hizada bulunması erkeğin namazını bozmaz.


4) Bir hizada bulunma, kıyam veya rükü gibi bir rükün mikdarı devam etmelidir. Bu, İmam Muhammed'e göredir, İmam Ebû Yusuf'a göre, böyle bir rükün tamamen yerine getirilmelidir. Onun için hemen aynı hizada bulunmakla namaz bozulmaz.


5) Bir hizada bulunuş, rükü ve secde ile kılınır bir namazda bulunmalıdır. Bu bakımdan cenaze namazında ve tilavet secdesinde olacak muhazat bir engel teşkil etmez.


6) Muhazat (aynı hizada bulunuş) olabilmesi için erkeğin yanında bulunan kadınla başlangıç tekbirleri bakımından ortaklık olmalıdır. Kadın, ya hizasında bulunduğu erkeğin iftitah tekbirine kendi iftitah tekbirini bağlayarak ona uymalı veya bu erkek ile beraber tahrimelerini üçüncü bir şahsın tahrimesine bağlamış bulunmalıdırlar. Bu bakımdan aynı namazı erkek ile kadın yan yana durarak tek başlarına kılsalar yahut yalnız biri imama uyup diğeri tek başına kılacak olsa, namazları bozulmaz.


7) Namaz, erkek ile kadın arasında, yerine getirilme bakımından müşterek olmalıdır. Şöyle ki: Kadın, ya kendisi ile aynı hizada bulunduğu erkeğe veya her ikisi diğer bir erkeğe uymuş olmalı ve aynı namazı beraber kılmış olmalıdırlar.
Buna göre erkek ile kadın, bir veya birkaç rekat kılındıktan sonra imama uyup da imamın selamından sonra kalkarak kaçırılan rekatları kılarlarken aralarında muhazat meydana gelse, bununla namaz bozulmaz; bu ikisine "Mesbuk" denir. Mesbuk ise kendi başına kıldığı rekatlarda yalnız başına namaz kılan kimse sayılır.


8 ) Erkek ile kadının yerleri bir olmalıdır. Buna göre, erkek veya kadından biri mescidin zemininde, diğeri de en az bir adam boyu yükseklikte olan bir yerde durarak aynı hizada bulunarak cemaatle namaz kılsalar, bu hal onların namazlarının sıhhatini bozmaz.


9) Erkek ile kadının yönleri bir olmalıdır. Buna göre, Kabe'nin içerisinde her biri başka bir yöne dönerek cemaatle namaz kılarlarken, aynı hizada bulunsalar, bu namazı bozmaz.


10) Erkek ile kadın arasında,bir engel bulunmamalıdır. Aralarında direk gibi bir şey veya bir insan sığacak kadar bir açıklık bulunursa, bu şekilde aynı hizada bulunmak namazı bozmaz.


Sonuç: Bu on şan toplanınca muhazat (aynı hizada bulunmak), erkeklerin namazını bozar. Şöyle ki: Aynı imama uyan kadınlar erkeklerin önünde bir saf tutsalar, bütün erkeklerin namazı bozulur. Erkeklerin arasında üç kadın bulunsa, bunların hem sağ ve hem sol yanlarındaki birer erkeğin ve arka taraflarındaki her safdan üç erkeğin namazı bozulmuş olur. Erkekler arasındaki kadınlar iki kişi olursa, yanlarındaki birer erkek ile yalnız bunların arkasında bulunan saftaki iki erkeğin namazı bozulur. Daha geride olanların namazına bir şey olmaz. Aradaki kadın bir tane olunca, sağ ve sol yanındaki birer erkek ile arka tarafındaki saftan bir erkeğin namazı bozulur, diğerlerinin namazı bozulmaz. Namazları bozulan erkekler, diğer erkek ve kadınlar arasında birer engel durumuna geçeceklerinden artık bu namaz bozuluşu diğerlerinin namazına geçmez.


Erkeklerin namazlarını böylece bozmaya sebeb olan ve onların huzurlarını kaçıran kadınlar ise, şübhe yok ki bundan dolayı günah işlemiş ve Yüce ALLAH'ın azabına layık bulunmuş olurlar. Onun için buna sebebiyet vermekten kaçınmalı, İslam terbiyesine riayet etmelidir. Yalnız yaşlı kadınlar cemaatle devam edecek olurlarsa, mescidlerde kendilerine ayrılan yerlerden ileri geçmemelidirler. Değilse bekledikleri sevab kazanacakları günahı karşılayamaz. Zaten kadınların cemaata devam etmeleri aslında kerahetten sayılmaktadır. Kadınların mescidleri, evlerinin içidir. Bir hadis-i şerifte:




Kadınların namazlarının en faziletlisi, evlerinin içinde kıldıkları namazlardır."buyrulmuştur..
Kadınların, namazları ile evlerini nurlandırmaları kendileri için çok büyük bir şereftir. Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur:
"Oturduğunuz yerleri namazla ve Kur'an okumakla nurlandırınız."

 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
İmam´da Bulunması Gereken Şartlar


İmam´da belirli bazı şartların bulunması gerekir. Bu şartların çoğu cemaate nisbetledir. Bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1. Muktedî (imam´a uyan kişi), imam´ın namazının sahih olduğuna inanmalıdır.

Eğer iki kişi kıble hususunda ictihad eder de farklı görüşlere sahip olurlarsa, birinin diğerine imam olması caiz olmaz. Çünkü herbiri diğerinin kıblesinin yanlış olduğuna ve o yöne dönerek kılınan namazın sahih olmadığına inanmaktadır.

2. İmam´a uyan kişi okuyabilirken imam´ın ümmî olmaması gerekir. Ümmî olmasından maksat, Fatiha´yı mahreç ve şeddelerine riayet

ederek güzel okuyamamasıdır. Eğer imam´a uyan kişi de imam gibi olursa birbirlerine uymaları caizdir.

3. Cemaat erkek olduğu halde imam kadın olmamalıdır.

Cemaat kadınlardan oluşursa, kadınların biri diğerine uyabilir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sakın bir kadın, bir erkeğe imamlık yapmasın.[7] İmam´da Bulunması Müstehab Olan Sıfatlar İmam´ın, cemaattekilerden daha iyi fıkıh bilmesi, daha güzel Kur´an okuması, daha ahlâklı olması ve daha yaşlı olması mendub´dur. Bu sıfatların tümünün kendisinde bulunduğu imamın arkasında kılınan na­maz, diğer imamların arkasında kılınan namazdan daha üstün ve sevabı daha fazladır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

ALLAH´ın Kitabı´nı en iyi bilen imamlık yapsın. ALLAH´ın Kitabi´nı bil­mekte eşit iseler Sünnet´i daha iyi bilen imamlık yapsın. Sünnet´i bilme hususunda eşit iseler daha önce hicret eden imamlık yapsın. Eğer hicrette de eşit iseler yaşlı olan imamlık yapsın.[8]

Abdest ile namaz kılan bir kimse teyemmüm ile veya mest üzerine meshederek namaz kılan kimseye, ayakta kılan oturarak kılana, baliğ olan baliğ olmayana, hür olan köle imam´a uyabilir. Sağlam olan bir kimse küçük abdestini tutamayana, farz kılan kaza veya nafile kılana, nafile kılan da farz kılana uyarak namazını kılabilir.

îktida (îmam´a Uymak)

Meşru olan iktida ancak bazı şartlarla tahakkuk eder. İktida´nın sahih olması için bu şartlara riayet edilmesi gerekir. Bu şartları şöyle özetleyebi­liriz:

1. İmam´a uyan kimse, mekân açısından imam´ın Önünde olma­malıdır.

Eğer muktedî (imam´a uyan), imam´m önüne geçerse iktida´sı sahih olmaz. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

İmam ancak kendisine uyulması için imam yapılmıştır.[9] Uymak, tâbi olmak demektir. Bu da tâbi olanın geride, metbû olanın (uyulanın) önde olması ile mümkün olur. Ancak tâbi ile metbû aynı hi­zada olurlarsa iktida sahih olur. Fakat yine de kerahatten uzak değildir. Bu nedenle tâbi olanın, rnetbû´dan biraz geride durması gerekir. Tâbi olan, metbû´nun önüne geçerse namazı bozulur. Önde olup olmadığı hususunda topuklara itibar edilir.

İmam´a uyanlar iki veya daha fazla iseler imam´ın arkasında saf tut­malıdırlar. Eğer bir kişi olursa imam´ın sağında durmalıdır. Bir kişi daha gelirse o da imam´ın soluna durmalıdır. Sonra ikisi geriye çekilip saf tut­malı veya imam öne çıkmalıdır.

Cabir b. Abdullah şöyle rivayet ediyor: ´Hz. Peygamber´e uyarak sağına durdum. Sonra bir kişi daha geldi ve Hz. Peygamber´in soluna durdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber ellerimizden tutarak bizi arkasında saf tutturuncaya kadar ellerimizi bırakmadı´.[10]

İmam ile imam´a uyanların arası, üç zira´dan fazla olmamalıdır. (Buradaki zira, normal bir zira´dır. Normal bir kişinin zira´ı ise yaklaşık 40-50 cm´dir). Her safın arası da üç zira´dan fazla olmamalıdır. Cemaat erkek ve kadınlardan oluşuyorsa önce erkekler, sonra da kadınlar saf tutmalıdır. İmam´a uyanların biri kadın, diğeri de erkek ise kadın, imam´ın soluna, erkek de sağına durmalıdır.

İmam da cemaat de kadın olursa imam, cemaatin arasında olmalıdır. Hz. Aişe ile Ümmü Seleme´den böyle rivayet edilmiştir.[11]

İmam´a uyan kişinin tek başına arkada durması mekruh´tur. SaPta yer varsa safın içine girmeli, safta yer yoksa önce tahrim tekbiri alıp sonra

saftan bir kişiyi geri çekmelidir. Saftan geri çekilen kişinin de çekene itaat etmesi mendub´dur. Böylece hayır yolunda yardımlaşma faziletini elde ederler. (Safta bulunan kişinin, çekildiği takdirde itaat edeceği bilinirse çekilmeli, yoksa çekilmemelidir. Çünkü fitne çıkma tehlikesi vardır).

2. İmama uyan kişi intikallerinde imam´a tâbi olmalıdır.

Namazın fiillerinin tümünde imam´a tâbi olmalıdır; imam´a uyan kişinin hareketleri, imam´ın hareketlerinden sonra olmalıdır. İmam´a uyan fiillerine, imam fiilini bitirdikten hemen sonra başlamalıdır. İmam´a uyanın, imam´dan bir rükün kadar geride kalması mekruh´tur. Eğer iki uzun rükün kadar geride kalırsa; imam rükû´ya gidip itidâl´e kalktığı, sec­deye gidip başını secdeden kaldırdığı halde hâlâ ayakta ise namazı bozulur. Eğer bir mazereti varsa kıraati çok yavaş ise imam´dan üç rükün geri kalması caizdir. Üç rekât bittiği halde imam´a yetişememişse, bulunduğu rükünu bırakıp imam´a tâbi olması farz olur. Geri kalan namazını imam selâm verdikten sonra tamamlamalıdır.

3. İmama uyan kişi imam´ın intikallerini bilmelidir.

İmam´a uyan kimse ya imam´ı görmeli, ya imam´ın arkasındaki safın bir kısmını görmeli ya da mübelliğin sesini duymalıdır.

4. İmam ile imam´a uyan kimse arasında büyük bir mesafe olma­malıdır.

Bu mesafenin durumunu şöyle izah edebiliriz: Yukarıda sözü edilen mesafe mescidde kılınmayan namaz içindir. Eğer mescidde veya ara­larında kapıları açık odalar varsa, aralarındaki mesafe ne kadar uzun olursa olsun iktida sahihtir. Fakat namaz mescidin dışında kıhnırsa veya imam mescidde olup muktedî mescidin dışında olursa imam ile muktedî arasındaki mesafenin uzak olmaması gerekir.

İmam ve imam´a uyan kişi çölde veya benzeri açık alanlarda iseler aralarındaki mesafe 150 metreden fazla olmamalıdır.

İmam bir binada, imam´a uyan da başka bir binada ise bunlar iki ev gibi veya bir sahne ile bir bina gibiyseler, zikredilen şartla beraber bina­ların birindeki safın, diğer binadaki saf ile bitişik olması vacib´dir. Ancak imam´ın bulunduğu bina, muktedînin önünde değil, sağında veya so­lunda olmalıdır.

İmam mescidde, muktedîlerin bir kısmı mescidde bir kısmı da mes­cidin dışında olursa, mescid ile mescidin dışında olan ilk muktedî ile arasında 150 metreden fazla bir mesafe olmamalıdır.

Muktedî cemaat için veya iktida için niyet etmelidir. Niyetin ihram tekbiriyle beraber olması şarttır. Eğer imam´a uymaya niyet etmeden, uzun bir zaman bekler, beklemesi de örfen uzun olursa namazı bozulur. İmam´a uyması tesadüfen olur da imam´ı beklemesi kısa sürerse namazı sahih olur. İmam´ın ise imamet için niyet etmesi vacib değildir, fakat ce­maat sevabını elde etmesi için imamete niyet etmesi müstehab´dır. Eğer imamete niyet etmezse cemaat sevabını elde edemez. Zira kişi niyetle be-; raber yaptığı amelinde sevap elde eder. Hz. Peygamber şöyle bu­yurmuştur:

Ameller niyetlere göredir. Kişiye ancak niyet ettiği vardır.[12]

İmam selâm vermeden namaza yetişen kimse cemaat sevabını elde eder. Fakat tahrim tekbirini imam ile beraber almak daha faziletlidir. İmam´a uyan kişi, imam´ın tahrim tekbirinden sonra tekbir ve tahrim ile meşgul olmalıdır. İmama rükû´da iken yetişen kimse o rekâta yetişmiş sayılır. Rükû´dan sonra yetişirse, o rekâtı kaçırmış sayılır. İmam selâm verdikten sonra kalmalı ve kaçırdığı rekâtları tamamlamalıdır.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buharî/6l8; MüsIirn/650, (İbn Ömer´den)

[2] Ebu Dâvud/547; İbn Hibban/425. (îbn Hibban sahih olduğunu söylemiştir).

[3] Buharî/635; Müslim/697

[4] Buharî/642; Müslim/559, (İbn Ömer´den)

[5] Müslim/560

[6] Buharî/817; Müslim/564, (Cabir´den)



[7] îbn Mâce

[8] Müslim/613, (İbn Mes´ud´dan)

[9] Buharî/657; Müslim/411

[10] Müslim

[11] Beyhakî, (sahih isnadla)



[12] Buharî/l; Müslim/1908




BÜYÜK ŞAFİİ İLMİHALİ
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
VİTİR NAMAZINA DAİR BAZI MESELELER

189- Vitir namazının bazı özellikleri vardır ki, bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1) Vitir namazı, yalnız Ramazan ayında cemaatla kılınır. İmam olan zat da üç rekatın hepsinde tekbirleri, tesmi'leri ve kıraatı aşikare yapar. Kunut duası imam ve cemaat tarafından gizlice okunur. Ramazan ayından başka günlerde ise, vitir namazını cemaatla kılmak mekruhtur.
2) Mesbuk olan kimse, imamla beraber Kunut duasını okur. Yetişememiş olduğu rekatları kaza edince, artık Kunut duasını okumaz. Mesbuk için ileride bilgi verilecektir.
3) Bir kimse vitir namazında şübhelenip üçüncü rekatta mı, yoksa ikinci rekatta mı olduğunu kestiremezse, bulunduğu rekatta Kunut'u okur. Rükûdan ve secdelerden sonra kalkar bir rekat daha kılar, tekrar Kunut'u okur. Rükû ve secdelerden sonra "Teşehhüd"de bulunur. Selam ile namazını tamamlar. Eğer birinci rekatta iken böyle şübheye düşse, üçüncü rekat olmak ihtimali olan her rekatta Kunut duasını okur.
4) Vitirden başka namazlarda Kunut duası okunmaz. Yalnız bir musibet ve bela gibi hallerde sabah namazının farzında Kunut okunabilir.
(İmam Malik ve İmam Şafii'ye göre, daima sabah namazlarının farzında rükûdan sonra kavme halinde Kunut duası okunur. Bu Kunut, Malikî'lere göre müstahab, Şafiî'lere göre sünnettir.)
5) Sabah namazlarında Kunut duasını okuyan bir Malikî veya bir Şafiî'ye uyan bir Hanefî sükut eder, Kunut'u okumaz. Eğer okumak isterse gizlice okur.
6) Kunut duasını bilmeyen, yalnız "Rabbenâ âtinâ" ayet-i kerîmesini okuyabilir. Üç defa "ALLAHümme'ğfîrli" de diyebilir.
Üç defa: "Ya Rabbî" demesi de caizdir. (*)

(*) Sünnet olan Kunut duası şudur:
"ALLAHümme inna neste'înüke ve nestağfirüke ve nestehdîke ve nü'minü bike ve netübû ileyke ve netevekkelü aleyke ve nüsni aleykelhayre küllehü neşkürüke ve la nekfürüke ve nahleu ve netrükü men yefcürük. ALLAHümme iyyake na'budü ve leke nusalli ve nescüdü ve ileyke nes'a nahfidü, nercû rahmeteke ve nahşa azabeke inne azabeke bilküffari mülhık."
Anlamı: "ALLAH'ım! Biz senden bize yardım etmeni, bizi bağışlamanı, bize hidayet vermeni istiyoruz. Sana iman ediyoruz, sana tevbe ediyoruz, sana güveniyoruz, seni bütün hayırla övüyoruz, sana tevbe ediyoruz, sana şükrediyoruz, seni inkar etmiyoruz. Sana isyan edip duranları hal'ederiz ve terk ederiz (onlardan ilişiğimizi keseriz).
ALLAH'ım! Biz ancak sana ibadet ederiz, senin rızan için namaz kılar ve secde ederiz. Senin rahmetine kavuşmak için koşarız ve çalışırız. Senin rahmetini umarız ve azabından korkarız. Muhakkak ki senin azabın kafirlere erişecektir."






ŞAFİİLERDE VİTİR NAMAZI HUSUSU

Vitir namazı farz namazlara bağlı sünnetlerin en müekkedi ve en önemlisidir. Yatsı namazının farzından sonra kılınır. Eh azı biı; en çoğu onbir rek´att ir.

Fazilet bakımından en azı üç rek´attır. En faziletli kılınış şekliiki rek´atta bir selam

vermek ve tek rek´atı en son ayrı bir niyetle kılmaktır.

Vitir namazı üç rek´at kılındığında Fatiha´dan sonra birinci rek´atta "Sebbihisme rabbike´l â´la" suresini, ikinci rek´atta "Kâfirun" suresini ve son rek´atta ´İhlas, Kuleûzu bi rabbilfalak ve Kuleûzu birabbinnas ´ sure­lerini okumak sünnettir. 5 rek´at veya daha çok kılındığında mezkur sure­lerin son üç rek´atta okunması yine sünnettir.

Vitir namazı farzlara bağlı diğer sünnetler gibi cemaatla değil, tek ba­şına kılınır. Ancak Ramazan ayında onaltıncı gecesinden itibaren son ge­cesine kadar son rek´atın rükuûndan itidala kalkınca itidal halinde iken Kunul Duası´nı okumak sünnettir.

Kunut duası namazın sünnetlerinde Eb´ad ´Bölümü´ndedir. Ondan ön­ce şunu okumak da sünnettir:

"ALLAHumme inna nesîaînuke ve nestağfiruke ve nesîehdike ve nü´minu bike ve netevekkeiu âleyke ve nüshi aleyke´l-hayva küllehü neşkürüke ve la nekfüruke ve nahlau ve netrüku men yefcüruke, ALLAHumme iyyake na´budu ve leke nusalli ve nescüdu ve ileyke nesâ ve nahfidu nercu rah-metike ve nahşa azabeke. Inne azabeke bil küffari mülhık.

DELİLLİ ŞAFİİ İLMİHALİ
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member

NAMAZLARIN CEMAATLE KILINMA ŞEKLİ

190- Yukarda verdiğimiz bilgi, tek başına namaz kılanlar hakkındadır. Cemaatle namaz kılanlar şu şekilde hareket ederler:

1) Cemaatten her biri imama uymayı niyet eder. Kılacak olduğu namaz hangi vaktin ise onu kasdederek: "Niyet ettim bugünkü falan vaktin farz namazını kılmaya, uydum şu imama" şeklinde niyet eder. Sonra imam ellerini kaldırır, aşikare "Allahu Ekber" diyerek namaza başlar. Ona uyanlar da ellerini kaldırarak gizlice "Allahu Ekber" deyip imamla namaz kılmaya başlarlar. Beraberce namaz kılanların hepsi "Sübhaneke"yi okur, sonra cemaat susar. İmam gizlece "Eûzü Besmele" okur. Sonra kıraata başlayarak namazı kıldırır.

Şöyle ki: İmam sabah, akşam, yatsı namazlarının ilk ikişer rekatlarında ve vitir namazının her üç rekatında Fatiha suresi ile buna ilave edeceği ayetleri aşikare olarak okur, cemaate işittirir. Bütün tekbirleri, tesmi'leri ve selamları aşikare yapar. Akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının üçüncü ve dördüncü rekatlarında, öğle ve ikindi namazının bütün rekatlarında kıraati gizli, tekbirleri, tesmi'leri ve selamları aşikare yapar.

2) İmam sabah namazının ilk rekatında okuyacağı ayetleri, ikinci rekatta okuyacağı, ayetlerden iki kat fazla yapmalıdır. Bu hem bir sünnettir, hem de cemaatın birinci rekata yetişmesine bir sebebdir.

3) İmama uyanlar tekbirleri gizlice alırlar. İmam rükûdan kalkarken aşikare olarak "Semiallahu limen hamideh" ve gizlice "Rabbena ve lekelhamd" (*) deyince, cemaat da gizlice yalnız: "Allahümme Rabbena ve lekelhamd" yahut sadece "Rabbena lekelhamd" der. Sonra rükûda imamla beraber gizlice üç kere "Sübhane Rabbiye'l-Azim" ve secdede de yine üç kere "Sübhane Rabbiye'l-alâ" derler.

4) İmam ile cemaat birinci oturuşlarda Tahiyyatı, ikinci oturuşlarda ise, Tahiyyatı, salavatları ve Rabbena âtinâ'yı gizlice okurlar. İmam önce sağ tarafa, sonra sol tarafa aşikare olarak selam verince, cemaat da ona uyarak birlikte gizlice selam verir.
İmam aşikare okuduğu Fatiha'nın sonunda gizlice "Amin" diyeceği gibi, cemaat da gizlice yine "Amin" der.

5) İmam selam verdikten sonra, müezzin aşikare olarak: "Allahümme entesselâmu ve minkesselâm. Tebarekte ya zelcelâli vel-ikram" der. Sünnet varsa onu kılar. Sonra Peygamber efendimize salat-selam okunur. Ya müezzin sesli olarak veya imam ile cemaattan her biri gizlice "Ayetü'l-Kürsî"yi okur. Otuz üçer kere "Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber" derler. Bu tesbihlerin sayısı parmaklarla hesablanabileceği gibi, tesbih taneleri ile de hesablanabilir. Önemli olan sayıları tam yapmaktır.

6) Yukarıdaki şekilde otuzüçer kere tesbih, tahmid ve tekbirden sonra, müezzin yüksek sesle: "Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh. Lehulmülkü ve lehulhamdü ve hüve ala külli şey'in kadîr. Sübhane Rabbiyel aliyyil'alel-vehhab" der. (**) Bütün cemaat dua edip ellerini yüzlerine sürerler.
Yalnız başlarına namaz kılanlar da bunları okurlar. Bütün bunlar namazların adab ve müstahablarındandır. Bunlara riayet edenler büyük sevab kazanırlar.

7) Yukardan beri saydığımız namazların vakitlerinde rükün ve rekatları ile kılınması, Peygamber Efendimizden şübhe götürmeyen bir rivayetle sabit olmuş ve zamanımıza kadar geçen yıllarda bütün ümmetin ittifakı ile kararlaşmıştır. Peygamber Efendimiz:
"Beni nasıl namaz kılar gördünüz ise, öylece namaz kılın" diye emretmiştir.
Onun için Peygamber Efendimizin kılmış olduğu namazlara aykırı bir namaz, İslam dininde asla geçerli sayılmaz.

(*) İmamı Azam'dan diğer bir rivayete göre, imam "Rabbena ve lekelhamd" demez.
(**) Anlamı: "Allah'tan başka hak mabud yoktur. O, birdir. O'nun ortağı yoktur. Mülkü O'nundur, hamd O'na mahsustur. O her şeye kadirdir. Çok yüce ve çok bağışlayıcı olan Rabbim, bütün noksanlardan münezzehtir.
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
CUMA NAMAZI
191- Cuma, müslümanlarca bir bayram günüdür. Bu mübarek günde müslümanlar mabedlerde toplanırlar. Okunacak hutbeleri dinleyerek faydalanırlar. Hep birlikte cuma namazını kılarlar. Sonra ya başka ibadetlerle uğraşır veya ziyaretlerde bulunur yahut günlük işleri ile uğraşmaya koyulurlar.
Bir hadis-i şerifde buyuruluyor:
"Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. Adem aleyhisselam O gün Cennet'e konulmuş, O gün Cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de o gün kopacaktır."
Bütün bu olaylar, nice hayırları ve; hikmetleri toplamaktadır.


192- Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hicretleri zamanında Medine'ye yakın bulunan "Salim İbni Avf" yurdunda "Ranuna" denilen vadi içerisinde "Beni Salim Mescidinde" ilk cuma hutbesini okumuş ve ilk cuma namazını kıldırmıştır.


193- Cuma namazının vakti tam öğle namazının vaktidir. Cuma namazı için minarelerde ezan okunur. Camilere gidince önce aynen öğle namazının sünneti gibi, dört rekat cumanın ilk sünneti kılınır. Ondan sonra cami içinde bir ezan daha okunur. Minberde cemaata karşı bir hutbe okunur. Bu hutbeden sonra ikamet alınarak cumanın iki rekat farzı cemaatle aşikare okuyuşla kılınır. Bir farzdan sonra yine öğlenin ilk dört rekat sünneti gibi, cumanın son dört rekat sünneti kılınır. Bundan sonra da "Zuhrü ahir" diye dört rekat namaz kılınır ki, buna dair ileride bilgi verilecektir. Arkasından da "Vaktin sünneti" niyeti ile aynen sabah namazının sünneti gibi iki rekat namaz daha kılınır.


194- Cuma şartlarını kendilerinde toplayan kimseler için iki rekat cuma namazı "Farz-ı ayın"dır. Cuma namazının diğer namazlardan başka olarak kendisine özgü on iki şartı daha vardır. Bunların altısı vücubunun (farz olmasının), diğer altısı da edasının şartlarıdır.





CUMANIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI

195- Cumanın bir kimseye farz olabilmesi için, onda şu altı şartın bulunması şarttır:


1) Erkek olmak: Bunun için cuma namazı erkeklere farzdır, kadınlara farz değildir.


2) Hürriyet: Bu bakımdan cuma namazı kölelere farz değildir. Bir sözleşmeye bağlı olarak kısmen hür olan (mükateb gibi) kölelere farzdır.


3) İkamet: Dinî hüküm bakımından misafir (yolcu) sayılan kimselere cuma namazı farz değildir. Sefer ve misafirlik bahsine bakılsın.


4) Sıhhat: Hasta olduğundan cuma namazına çıktığı takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkan kimseye cuma namazı farz değildir. Yürümeye takati olmayan çok yaşlı kimseler de bu hükümdedirler. Hasta bakıcısı da böyledir, eğer camiye gidince hastanın zarar göreceğinden korkuyorsa, ona da cuma farz olmaz.


5) Gözlerin sağlıklı olması: Onun için gözleri kör olanlara cuma namazı farz değildir. Böyle körleri camiye götürüp getirecek kimseleri olsa da, İmamı Azam'a göre yine ona cuma farz olmaz. Fakat iki imama göre, her iki gözü görmeyen kimseyi camiye götürüp getirecek bir adam varsa, o zaman böyle körlere de cuma farz olur.


6) Ayakların sağlıklı olması: Kötürüm veya ayakları kesilmiş olan kimselere cuma namazı farz değildir. Kendilerini yüklenecek kimseleri bulunsa da hüküm aynıdır.
Düşman korkusu, şiddetli yağmur, fazla çamur ve benzeri engeller de, cuma namazına gidilmemesini mubah kılan özürlerdendir.
Bununla beraber bu altı şartı taşımayan kimseye her ne kadar cuma namazı farz değilse de, gidip cuma namazını kılacak olsa, vaktin farzını yerine getirmiş olur. Kadınların veya âmâ ve benzeri özrü olan kimselerin cuma namazını kılmaları gibi. Artık bunlar o günün öğle namazını ayrıca kılmakla yükümlü değillerdir.
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
CUMANIN EDASININ ŞARTLARI

196- Cumanın edası için şu altı şart vardır:


1) Cuma namazını bulunulan yerdeki idarecinin veya onun göstereceği kimsenin kıldırmasıdır. Şöyle ki: Cuma namazını en büyük idareci veya onun izni ile diğer bir şahıs kıldırmalıdır. İdareci veya onun görevlendirdiği bir şahıs bulunmayan bir yerde, müslüman cemaatın tayini ile içlerinden biri cuma namazını kıldırabilir. İslam hükümlerinin uygulanmadığı (daru'l-harb gibi) yerlerde cuma namazı böyle kılınır.


2) Hutbe okumaya izin, namaz kıldırmaya da izindir. Aksi de böyledir. Bu her iki görevi yapmaya yetkili olan zat, bir özür olsun, olmasın, yerine başkasını tayin edebilir. Başkasını tayin için kendisine yetki verilmemiş olsa da yine yapabilir. Fakat hatibin huzurunda izin almaksızın başkasının hatiblik görevini yapması caiz değildir.


3) Genel izindir. Belli bir yerde müslümanların toplanıp cuma namazını kılmaları için idareci tarafından müsaade edilmiş olmalıdır. Bazı şahıslara özel bir şekilde tayin edilen ve kapısı başkalarına kapatılan yerlerde cuma namazını kılmak caiz olmaz. Fakat mabedin kapısı açık bırakılarak insanların girmesine izin verildiği takdirde, başkaları gelmemiş olsa da, cuma namazları sahih olur.


4) Vaktin devamıdır. Şöyle ki: Cuma namazını kılabilmek için öğle vakti devam etmek üzere olmalıdır. Bu vakit çıktı mı, artık cuma namazını kılmak veya kaza etmek caiz olmaz. O günün öğle namazı da kılınmamış ise, yalnız onu kaza etmek gerekir.
Daha cuma namazı kılınmakta iken vakit çıkacak olsa, yeniden öğle namazını kaza olarak kılmak gerekir.
(İmam Malik'e göre, cuma namazı öğle vakti çıktıktan sonra da kılınabilir. İmam Ahmed'den bir rivayete göre de, cuma namazı zeval vaktinden önce de kılınabilir.)


5) Cemaat bulunmasıdır. Şöyle ki: Cuma namazı için cemaatın en az mikdarı, imamdan başka üç kişidir. İmam Ebû Yusuf'a göre, imamdan başka iki kişidir.
(İmam Malik'den bir rivayete göre otuz, İmam Şafiî ile İmam Ahmed'in mezheblerine göre de kırk kişidir.)


Cemaatın aklı yerinde ve erkek olması ve en az bu üç kişinin birinci secdeye kadar hazır bulunması da İmam-ı Azam'a göre şarttır. Buna göre yalnız kadınların veya çocukların cemaatiyle veya birinci secdeden önce dağılıp da azınlıkta kalan cemaatle cuma namazı kılınamaz.


Cemaatın huzuru, iki İmama göre tahrimeye kadar şarttır. İmam Züfer'e göre, hiç olmazsa ka'dede teşehhüd mikdarı duruncaya kadar cemaatın hazır bulunması şarttır. Cemaat bundan önce dağılacak olsa, geriye kalan bir veya iki kişinin öğle namazını kılması gerekir. Cemaatın mukim veya hür olmaları şart değildir. Öyle ki, misafir veya köle olan bir müslüman cuma namazını kıldırabilir.


6) Cumanın farz olan namazından önce hutbe okumaktır. Şöyle ki: Vaktin girmesinden sonra mevcut cemaatın huzurunda bir hutbe okunması gerekir. Bunun içindir ki, hutbe okunurken cemaat bulunmayıp da sonradan namazda bulunacak olsalar, namazları caiz olmaz.


* Cemaatin hutbeyi işitmesi şart değildir. Sadece hazır bulunmaları yeterlidir. Hutbe esnasında bir mükellef erkeğin, misafir olsa dahi, bulunması yeterli görülmektedir.
Cuma hutbesinin rüknü, İmamı Azam'a göre, ALLAH'ı zikirden ibarettir. Onun için hutbe niyeti ile yalnız: "Elhamdü lillah" yahut "Sübhanallah" yahut "La ilahe illalah" denilecek olsa, yeterli olur. İki İmama (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre, hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden ibarettir. Bunun en az olan derecesi, Tahiyyat mikdarı hamd ve Salavat ile müslümanlara duadır.


* Hutbenin vacibleri, hatibin taharet üzere bulunması, avret sayılan yerlerin örtülü olması ve hutbeyi ayakta okumasıdır.
Hutbenin sünnetleri de, hutbeyi iki kısma ayırmak ve bunlar arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar bir zaman oturmaktır. Bu bakımdan buna iki hutbe denir. Bu iki hutbeden her biri hamdi, kelime-i şehadeti, salât ve selâmı kapsamalı. Birinci hutbe, bir ayetin okunması ile insanlara öğüt vermeyi, ikinci hutbe de müslümanlara duayı kapsamalıdır. Ayrıca imamın sesi, ikinci hutbede olan birinci hutbedekinden daha hafif olmalıdır. İşte bunlar hutbenin sünnetlerindendir.


* Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnettir. Hatta hutbeyi "Hücurat" süresi ile "Büruc" süresine kadar olan sürelerin herhangi birinden uzunca okumak, özellikle kış mevsiminde, mekruhtur. Cemaatı bıktırmak uygun değildir. Cemaatın acele görülecek işleri olabilir. Onları camide fazla tutmak, cuma namazlarına devamlarına engel olacağından yersiz bir iş olur. Hatib olan şahıs bunları düşünmelidir. Sözlerinin sonu, önceki sözleri unutturacak ve kıymetten düşürecek şekilde hutbesi uzun olmamalıdır. Hutbenin kısa ve cemaata faydalı bir tarzda hazırlanması, hatibin ehliyet ve faziletine delildir. Bu konudaki bir hadisi şerifin anlamı şöyledir:


"Namazının uzun, hutbesinin kısa olması bir kimsenin anlayışlı bir din alimi olduğunun alametidir. Artık namazı (cemaata ağır gelmeyecek şekilde) uzatınız, hutbeyi de kısa okuyunuz. Gerçekten bazı sözler, sihir gibi kalbleri etkiler"
İşte böylece hutbeler, belâgat ve mana bakımından ruhları kazanacak bir halde bulunmalıdır.
Ashabı kiramdan (Câbir bin Semüre'den) rivayet edildiğine göre, Peygamber efendimizin namazı da, hutbesi de orta bir halde idi. Çok kısa ve çok uzun olmaktan beri idi.


* Hatib, ezan okunup tamamlanıncaya kadar minberde oturur. Sonra ayağa kalkar. Sonra gizlice "Euzü" çekerek aşikâra hamd ve sena'da bulunur. Hutbesini cemaata karşı söyler. Savaşla alınmış bir beldede hatib sol elinde tutacağı bir kılıca dayanarak hutbesini okur. Bu durum İslamın gücünü, İslam mücahidlerinin dayandıkları kuvveti hatırlatır. Milletin kahramanlığını arttırır. Hutbe bitince ikamet yapılır. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir. Hatibin hutbe sünnetlerini gözetmemesi veya dünyalık konuşmalarda bulunması mekruhtur.


7) Cuma namazının bir beldede veya belde hükmünde bulunan bir yerde kılınmasıdır. Beldeden maksad, valisi, hakimi, yolları ve mahalleleri bulunan herhangi bir şehirdir. Bu beldeye bitişik olup asker toplamak, at bağlamak, silah atmak, cenaze namazı kılmak, ölüleri gömmek gibi beldenin ihtiyaçlan için hazırlanmış olan yerler de, belde hükmündedir. Bu yerlere "Fina-i belde" denilir. Onun için bir belde camilerinde cuma namazı kılınabileceği gibi, böyle yerlerde de kılınabilir. Önceleri şehirlerin dışında böyle namaz kılma yerleri (Musallâ) vardı. Halk cuma ve bayram günlerinde orada toplanarak namazlarını kılarlardı. Böylece beraberliklerini, güçlerini ve hakka olan bağlılıklarını göstermeye çalışırlardı. Öyle ki, İmamı Azam'a göre, bir beldede yalnız bir camide veya bir Musallâ'da cuma namazı kılınır, birkaç camide kılınmaz.


Fakat İmam Muhammed ve İmamı Azam'dan diğer bir rivayete göre cuma namazı, bir beldede bulunan birçok camilerde kılınabilir. Doğru olan da budur. Uygulama da böyle yapılmaktadır.
İmam Ebû Yusuf'dan bir rivayete göre, şehirde ancak iki yerde cuma namazı kılınabilir. Diğer bir rivayete göre de, aralarında bir ırmak bulunmadıkça iki yerde de cuma namazı kılınmaz.


Cuma namazının birçok camide kılınmasını caiz görmeyenlere göre, bir beldede kılınan birçok cuma namazlarından hangisine daha önce tekbir alınarak başlanmışsa o namaz sahih olur, diğerleri olmaz.


İşte böyle bir ihtilaftan kurtulabilmek içindir ki, cumanın dört rekat son sünnetinden sonra "Zühri ahîr" adı ile dört rekat namaz daha kılınmaktadır. Şöyle ki: "Vaktine yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazına" diye niyet edilir ve tam öğle namazının dört rekat farzı veya dört rekat sünneti gibi, dört rekat namaz kılınır. Daha iyisi sünnet namazı şeklinde kılmaktır. Çünkü cuma namazı sahih olmamışsa, bu dört rekat ile o günün öğle namazı kılınmış olur. Bu namazın son iki rekatına ilave edilen sure ve ayetler, farzın sıhhatine zarar vermez. Eğer cuma namazı sahih olmuşsa, bu dört rekat kazaya kalmış bir öğle namazı yerine geçer. Kazaya kalmış böyle bir namaz bulunmayınca da nafile bir namaz olur.


Sonuç: Bu şekilde namaz kılınması ihtiyata uygun olduğundan, alimlerin çoğu tarafından güzel görülmüştür. Şafiî alimlerinden bir çokları da bunu uygun görmektedirler. Çünkü İmam Şafiî'ye göre de, bir beldede ilk kılınmaya başlanan cuma namazı geçerlidir, diğer cuma namazları sahih olmaz. O halde cuma namazına daha sonra başlamış olanların öğle namazını kılmaları gerekir.
Bununla beraber bu uygulama bir içtihad meselesi olduğundan İmam Şafiî Hazretleri, Bağdad'da birçok camide cuma namazının kılındığını gördüğü halde buna itiraz etmemiştir.

 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
CUMA NAMAZI İLE İLGİLİ BAZI MESELELER

197- Birçok köylerde cuma namazı kılınmasına öteden beri izin verilmiş olduğundan, beldelerde olduğu gibi, köylerde de cuma namazı kılınagelmiştir. Mescidlere ait hükümler bölümüne bakılsın!..


198- Bir köylü, cuma günü bir şehire gidip cuma vaktine kadar orada durmak niyetinde bulunsa, kendisine cuma namazı farz olur. Fakat cuma vaktinden, önce şehirden çıkmaya niyet ederse, ona cuma farz olmaz. Sahih kabul edilen bir görüşe göre, cuma vaktinin girmesinden sonra şehirden çıkmaya niyet ederse, yine cuma farz olmaz.


199- Cuma günü zeval vaktinden sonra, cuma namazını kılmadan sefere (yolculuğa) çıkmak mekruhtur. Zeval vaktinden önce çıkmak ise mekruh değildir.


200- Özürlü ve tutuklu olanların cuma günü şehirde öğle namazını cuma namazından önce kılmaları mekruh olduğu gibi, cuma kılındıktan sonra da cemaatla kılmaları mekruhtur. Bunların öğle namazlarını cuma namazı kılındıktan sonra kılmaları müstehabdır; çünkü o vakte kadar özürlerinin kalkabileceği umulur.


201- Bir kimse, cuma günü özrü bulunmadığı halde cuma namazını kılmadan öğle namazını kılacak olsa, bu namazı sahih olursa da, cuma namazını terk ettiğinden günaha girmiş olur. Fakat böyle bir kimse, daha sonra cuma namazını kılmak için -daha cuma namazı kılınmadan- camiye yönelse, kıldığı öğle namazı nafile yerine geçer. Cuma namazına ister yetişsin, ister yetişmesin ve ister niyetinden vazgeçsin, ister geçmesin. Bu itibarla cuma namazına yetişemezse, öğle namazını yeniden kılması gerekir.
İki İmama göre, gidip cuma namazına başlamadıkça, kılmış olduğu öğle namazı batıl olmaz.


202- Cuma için tekbir almak, yıkanmak, misvak kullanmak, güzel ve temiz elbiseler giyinmek, hoş koku sürünmek müstahabdır. Minarede ezan okununca da başka işlerle uğraşmayıp hemen camiye gidilmesi vacibdir.


203- Cuma günü camiye erkence gitmek, iki rekat "Tahhiyyetü'l-mescid" namazı kılmak, Kehf sûresini okumak veya dinlemek mendubdur.


204- Camiye giden kimse, eğer hutbeye başlanmamışsa, başkalarını rahatsız etmemek şartı ile hatibe yakın yere kadar gidebilir, değilse bulabildiği yerde oturur. Fakat yer bulamaz ve ilerdeki saflarda boşluk bulunursa, zaruret gereği bu boş yerlerden birine gidebilir.


205- Hatib minbere çıkınca, cemaatın dinleyip susması, selamlaşmaması, nafile namaz kılmaması gereklidir. Öyle ki, hutbede Peygamber Efendimizin mübarek isimleri anılınca, cemaatın "Salat ve Selam"da bulunmaları ve dinlemekle yetinmeleri daha faziletlidir. İmam Ebû Yusuf'dan bir rivayete göre, bu durumda gizlice Salat ve Selam getirilir.


206- Cumanın başlanılmış ilk sünneti, hatibin minbere çıkması halinde, namazın vaciblerine riayet edilerek hemen tamamlanmalıdır.


207- Cuma namazını, hutbe okuyan şahsın kıldırması daha faziletlidir.


208- Cuma namazı henüz bitmeden imama uyan kimse, bu namazı tamamlar. İmamı teşehhüdde veya sehiv secdesinde bulsa da hüküm aynıdır.
İmam Muhammed'e göre, ikinci rekatın rüküundan sonra gelip imama uyan kimse, cuma namazını değil, öğle namazını tamamlar.
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
ŞAFİİLERDE Cuma Namazının Meşruiyeti
Cuma namazı şer´î bir ibadettir ve ALLAH Teâlâ´nın bu günün şeref ve faziletine nail olmaları için sadece bu ümmete verdiği ihsanlardan biridir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bizler (ehl-i kitab´a nazaran) en son gelenleriz. Fakat kıyamet gü­nünde en önde olanlarız. Şundan dolayı ki (bizden başka) kendile­rine kitap verilen her ümmet bizden önce gelmiştir. Bize ise kitap, onlardan sonra verildi. Sonra ALLAH´ın bize farz kıldığı şu gün yok mu, işte ALLAH bizleri ona hidayet buyurdu. Bu bakımdan insanlar bunda bize tâbi olacaktır. Yahudiler(in ibadet) günü yarın (Cumartesi), hristiyanlarınki ise Pazar günüdür.[1]

Cuma namazı hicretten kısa bir zaman önce Mekke´de farz kılınmıştır. Ancak müslümanlar Mekke´de güçsüz ve zayıf olduklarından ve Cuma´yı kılmak için de bir araya gelemediklerinden ötürü Cuma namazı kıhnamadı. Cuma namazı hicretten önce Medine´de ilk defa Esad b. Zurare tarafından kıldınlmıştır.[2]




Cuma Namazının Meşruiyetinin Delili

Cuma namazının meşru ve farz olduğuna şu ayet delâlet etmektedir:

Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen ALLAH´ı anmaya (Cuma´yı kılmaya) koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bi­lirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

(Cuma/9)

Cuma namazının meşruiyetine delâlet eden birçok hadîs vardır. Onlardan bazıları şunlardır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Cuma namazı her müslümana hak ve vacibdir.[3]

Birtakım kimseler Cuma namazını terketmekten ya vazgeçerler yahut da ALLAH onların kalplerini mühürler, sonra da onlar gafillerden olur­lar.[4]



Cuma´nin Meşruiyetinin Hikmeti

Cuma´nın meşruiyetinin birçok hikmet ve faydası vardır. Onları bu­rada teker teker saymak mümkün değildir. Onların en önemlilerinden biri şudur: Aynı şehirde yaşayan bütün müslümanlar bir yerde, hafta´da bir gün (Cuma günü) bir araya gelip birlik ve beraberliklerini sağlayan, rağbetlerini artıran, aralarındaki bağı daha da güçlendiren bir nasihata kulak verirler. Bu onların arasındaki ülfiyeti de artırır. Böylece birbirlerini daha iyi tanırlar ve yardımlaşırlar. Bir hafta boyunca ortaya çıkan yeni meselelere dikkatleri çekilir ve halifeye bağlılıkları artar. Namazı ve hut­beyi halifenin eda etmesi en uygun olanıdır. Bu bakımdan Cuma hutbe­sinde bütün bu durumlar dikkate alındığı için Cuma namazı haftalık bir kongre sayılır. Orada bütün müslümanlar eşit olarak başkomutanlarının arkasında olurlar. Başkomutan, onlara imamlık yapıp hutbe okuyan kişi tarafından temsil edilir. Bunun için şeriat sahibi Cuma´ya gitmeyi teşvik etmiş ve insanları Cuma´yı terketmekten nehyederek Cuma hususunda gevşek davranmayı yasaklamıştır. Bu söylediklerimizin bir kısmı daha

önce geçmişti. Bir kısmı da ileride tekrar gelecektir. Burada şu hadîs bi­zim için yeterlidir.

Kim üç Cuma´yı gevşeklik edip terkederse ALLAH onun kalbini mühürler.



Cuma´nın Farz Olmasının Şartları



Cuma namazı, aşağıdaki şartların kendisinde bulunduğu herkese farz´dır. .

1. Müslüman olmak.

Kâfirden Cuma´ya katılması istenmez. Çünkü kâfir, ibadetlerden önce ibadetlerin esası olan İslâm olmak ile mükelleftir. Ancak ALLAH Teâlâ ahi-rette Cuma´dan ötürü (esas itibariyle mükellef olduğu halde kılmadığı için) kâfiri cezalandırır.

2. Baliğ olmak.

Çocuk mükellef olmadığından ötürü Cuma namazına gitmesi vacib

değildir.

3. Akıllı olmak.

Çünkü deli mükellef değildir.

4. Hür olmak

Köleye Cuma namazı farz değildir. Çünkü köle efendisinin hakkı ile meşguldür. Bu durum Cuma´nın köleye vacib olmasına engeldir.

5. Erkek olmak

Cuma namazı kadınlara farz değildir. Çünkü kadınlar çocuklarla ve ev işleriyle meşgul olmak durumundadırlar. Bu durumda kadınların, özel bir vakitte özel bir yerde bulunmaları onlar için meşakkatli olacağından, Cuma namazı onlara farz kılınmamıştır.

6. Sıhhatli olmak.

Mescide gitmekle, bir yerde oturmakla veya namazı beklemekle ra­hatsız olan bir kişiye Cuma namazı vacib değildir. Cuma namazına gittiği takdirde kişinin hastalığı artacaksa veya hastalığı geç iyileşecekse yine Cuma´ya gitmesi vacib değildir. Hastaya bakan, hizmet eden kimse de hasta gibidir. Ona da Cuma namazı vacib değildir. Çünkü hastaya bakan kişi Cuma´ya gittiği zaman hastanın ihtiyaçları ile ilgilenecek kimse kal­maz. Hastabakıcının, hastanın akrabası olup olmaması hükmü değiştirmez. Böyle bir kimseye, yerine bakacak kimse olmadığı takdirde Cuma namazı vacib değildir.

7. Cuma namazının kılındığı yerde ikâmet etmek.

.Kısa dahi olsa sefere çıkmış bir kişiye, yolculuğu Cuma gününün fecrinden önce başlamışsa -ikâmet ettiği yere normal havalarda ezan sesi de yetişmiyorsa- Cuma namazı farz olmaz. Ezan sesi duyulacak kadar Cuma kılınan yere yakın ise Cuma namazı farz olur.

İçinde özürsüz 40 kişinin ikâmet etmediği, bu nedenle de Cuma na­mazının sahih olmadığı bir yeri mekân edinen kimseye de Cuma namazı farz değildir. Ancak Cuma kılınan bir yerde okunan ezan sesinin normal şartlarda oraya yetişmemesi şartıyla böyledir.

Hz. Peygarnber´in şu hadîsleri bu şartlara delâlet etmektedir:

Âzad edilmemiş köle, kadın, çocuk ve hasta olanlardan başka her t müslümana cemaatle Cuma kılmak hak olan bir vacibdir.[5]

Kim ALLAH´a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ona -kadın, yolcu, köle ve hasta müstesna- Cuma namazı farzdır.[6]

SU Ezanı işiten her müslümana Cuma namazı farzdır.[7]
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
Cuma´nin Sahih Olmasının Şartları


Yukarıda saydığımız yedi şartın kendisinde bulunduğu her müslü­mana Cuma namazı vacib´dir. Ancak Cuma´nın sahih olması için dört şartın daha bulunması gerekir:

1. Cuma namazı, merkezî bir alanda kılınmalıdır.

Bu alan, ister bir beldenin binaları arasında olsun, ister kendilerine Cuma farz olan 40 kişinin oturduğu bir köyün ortasında olsun farketmez. Beldeden maksat, kadı´sı (hâkimi) ve idarecisi olan, içinde alışveriş için çarşı ve pazar bulunan yerdir. Köyden maksat ise kadı´sı (hâkimi) ve ida­recisi bulunmayan yerlerdir. Bu bakımdan sahrada ve çadırlar arasında Cuma namazı sahih olmaz. İçinde Cuma´nın kendilerine farz olduğu 40 kişinin bulunmadığı bir yerde de sahih olmaz. Eğer yakın bir beldeden okunan ezan sesi işitiliyorsa oraya gidilip Cuma namazının kılınması farz olur. Cuma kılınan yerden ezan sesini işitmiyorlarsa, Cuma namazı on­ların üzerinden sakıt olur. Nitekim bunu Cuma´nın vacib olmasının şartları bahsinde zikretmiştik.

Bu şartın delili, Hz. Peygamber ve raşid halifeler döneminde Cuma namazının sadece böyle yerlerde kılınmış olmasıdır. Arap kabileleri Medine´nin etrafında oldukları halde oralarda Cuma namazı kılınmıyordu. Hz. Peygamber onlara çadırların arasında Cuma namazını kılmalarını söylememiştir.

2. Cuma namazı kılacakların sayısı, Cuma´nın kendilerine farz olduğu 40 kişiden az olmamalıdır; yani erkek, baliğ, mukim ve hür olan 40 kişi bulunmalıdır ki Cuma sahih olsun.

Cabir´den şöyle rivayet edilmiştir: ´Sünnet´e göre her 40 kişiye ve 40 kişiden fazla olanlara Cuma vardır´.[8]

Ka´b b. Mâlik şöyle demiştir: ´İlk defa Cuma namazı kıldıran Esad b. Zurare idi ve o gün Cuma´ya katılanlar 40 kişiydiler´.[9]

3. Cuma namazı öğle vaktinde kılınmalıdır.

. Öğle vaktinden Cuma namazı yetişemeyecek kadar bir zaman kalmışsa öğle namazı kılmak vacib olur. Eğer Cuma namazına başlanır ve Cuma namazı devam ederken öğle vakti çıkarsa, Cuma namazını

hemen öğle namazına çevirmek ve dört rekât olarak kılmak gerekir Bunun delili Hz. Peygamber´in böyle yapmış olmasıdır.

Enes b. Mâlik şöyle rivayet ediyor: ´Hz. Peygamber, Cuma namazını güneş batıya doğru kaydığında (zeval vaktinde) kılıyordu´.[10]

Seleme b. Ekvâ şöyle rivayet etmiştir: ´Hz. Peygamber ile birlikte güneş (ortadan batıya) meylettiği zaman Cuma namazını kılardık. Sonra dönüp giderken gölge yerleri araştırırdık[11]

Sehl b. Sa´d şöyle diyor: ´Hz. Peygamber zamanında biz Cuma´yı kılmadan ne kaylûle uykusuna yatar, ne de yemeğimizi yerdik´.[12]

4. Aynı şehirde, mümkün olduğu takdirde bir yerde Cuma namazı kılınmalıdır.

Cuma namazını birkaç yerde kılmak uygun değildir. Hatta eğer mümkünse bir yerde kılmak vacib´dir. Eğer halk çok olur da bir yere sığmazlarsa ihtiyaca göre iki, üç veya dört yerde kılınabilir. İhtiyaç ol­madığı halde aynı şehirde birkaç yerde Cuma namazı kılınırsa, bunlardan sadece ilk kılmanı sahih olur. Önce kılınmaktan maksat, başlangıçtır. İlk tekbir Önce hangi mescidde alınmışsa oradaki Cuma sahihtir, diğerleri ise ayrı yerlerde kılındığı için sahih değildir. Bu nedenle onun yerine öğle namazı kılmaları gerekir. Eğer Cuma´nın, hangi mescidde daha önce başladığı bilinmiyorsa, kılınan bütün Cuma´lar fasid olur. Vakit müsaitse ilk tekbir alınan yerde yeniden kılınması gerekir. Aksi takdirde tümü bu eksik ve fasid olan namazı yerine getirmek için öğle namazı kılmalıdır.

Bu şartın delili, Cuma namazının Hz. Peygamber, raşid halifeler ve tâbiûn devrinde ayrı yerlerde kılınmamış olmasıdır. Namaz şehirde sa­dece el-Mescid´ul-Camii denilen büyük mescidde kılınırken, diğer mescidlerde ise sadece vakit namazları kılınırdı.

Hz. Aişe şöyle demiştir: ´İnsanlar Hz. Peygamber zamanında Medine´ ye yakın menzillerden ve Medine etrafındaki köylerden gelerek Cuma namazında nöbetleşe hazır bulunurlardı´.[13]

İbn Abbas şöyle demiştir: ´Hz. Peygamber´in mescidi dışında ilk Cuma namazı Bahreyn´de Cuvasî adlı yerde Abdulkays mescidinde kılınmıştır´.[14]

Cuma´yı bir tek yerde kılma şartının hikmeti, müslümanların birlik ve beraberliğini pekiştirmeye daha uygun olmasıdır. İhtiyaç olmaksızın Cuma namazını ayrı yerlerde kılmak, müslümanlar arasında ayrılık ve ni­fak tohumları ekebilir.



Cuma Namazının Farzları


Cuma namazının iki farzı vardır. Bunlar Cuma namazının esasını teşkil ederler. Birinci farzı iki hutbe okumak, ikinci farzı ise cemaatle bir­likte iki rekât namaz kılmaktır.



Hutbelerin Şartları


1. Hatib, eğer mümkünse hutbeyi ayakta okumalıdır.

İki hutbeyi birbirinden ayırmak için hutbelerin arasında oturmalıdır. Bunun delili, Cabir b. Semure´nin şu rivayetidir: ´Hz. Peygamber hutbeleri ayakta okur ve aralarında otururdu´.[15]

İbn Ömer şöyle rivayet ediyor: ´Hz. Peygamber birinci hutbeyi ayakta okuduktan sonra oturur, sonra kalkar sizin şu anda yaptığınız gibi ikinci hutbeyi okurdu´.[16]

2. Hutbe namazdan önce okunmalıdır.

Bu, Cuma namazı hakkında varid olan hadîslerden anlaşıldığı üzere Hz. Peygamber´in fiiline tâbi olmak içindir.

3. Hatib, küçük ve büyük hadesten temiz olmalıdır.

Elbisesinde, bedeninde ve mekânında affedilmeyecek bir necaset bulunmamalı ve setr-i avrete riayet etmelidir. Zira hutbe de namaz gibidir. Hutbeler, öğle namazının farzının iki rekâtının karşılığıdır. Namazda şart olan taharet ve benzeri şeyler hutbelerde de şarttır.

4. Hutbeler Arapça okunmalıdır.

Cemaat Arapça bilmese bile hatib hutbeleri Arapça okumalıdır. Eğer orada Arapça öğrenecek kadar bir zaman geçtiği halde Arapça bilen kimse yoksa hepsi günahkâr olur ve Cuma´Ian makbul olmaz. Dolayısıyla öğle namazı kılmaları gerekir. Fakat Arapça öğrenecek kadar bir zaman geçmemişse, hutbe tercüme edilir ve Cuma namazları sahih olur.

.5. Hutbeler peşpeşe okunmalıdır.

Birinci ve ikinci hutbe arasında fazla bir fasıla olmaması gerektiği gibi, ikinci hutbe ile namaz arasında da fazla bir fasıla olmamalıdır. Birinci hutbe ile ikinci hutbe arasına veya ikinci hutbe ile namaz arasına örfen uzun sayılan bir fasıla girerse hutbe sahih olmaz. Bu durumda mümkünse hutbe yeniden okunmalıdır. Aksi takdirde Cuma namazı, öğle namazına dönüşür.

6. Her iki hutbe de Cuma namazının kendileriyle sahih olduğu 40 kişi tarafından dinlenmelidir.

Hutbelerin Rükûnları


1. Hangi siga ile olursa olsun -elhamdülillah, eş-şukru lillah gibi-ALLAH´a hamdetmek.

2. Hangi siga ile olursa olsun Hz. Peygamber´e salâvat getirmek.

Bu salât Allahumme sallı ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed veya Allahumme sallı alâ nebiyyi ve alâ âlihi veya Allahumme saîli alâ rasûli ve alâ âlihi gibi sığalarla yapılabilir. Burada dikkat edilmesi gereken bir şart vardır ki o da Hz. Peygamber´in isminin sarih olarak zikredilmesidir. en-Nebî, er-Rasûl ve Muhammed gibi kelimelerle Hz. Peygamber´in ismi sarih olarak zikredilmelidir. Açık isim yerine zamir yeterli olmaz. Meselâ onun mânâsına gelen huve zamirinin kullanılması yeterli değildir.

3. ALLAH´tan sakınmayı tavsiye etmek

Hangi lafız ile olursa olsun -ittekuîlah gibi- takva (ALLAH´tan sakınılması) tavsiye edilmelidir. Bu üç rükün, her iki hutbede de rükün­dür. Bunlar olmadan hutbe olmaz.

4. İki hutbenin bîrinde bir ayet okumak.

Okunan ayet, mânâsı anlaşılan bir ayet olmalıdır. Mukatta harfleri denilen ve sûre başlarında olan elif, lam, mim, yasin, tahâ gibi ayetlerden birinin okunması yeterli olmaz.

5. İkinci hutbede mü´minlere dua etmek.

Örfen dua sayılan -Allahummağfirli mü´minîne, Allahummağfirîi müslimine gibi- her dua yeterli olur.

Cuma namazının ikinci farzının ´cemaatle iki rekat namaz kılmak´ olduğu daha önce söylenmişti. Nitekim Hz. Ömer´den şöyle rivayet edilmiştir: ´Cuma namazı iki rekâttır´.[17]

Daha önce de naklettiğimiz bir hadîste Hz. Peygamber şöyle bu­yurmuştur:

Her müslümana cemaatle Cuma namazı kılmak haktır, vacibdir.[18]

Cuma namazının bir rekâtına yetişen kimsenin Cuması sahihtir. Curna´ya yetişemediği takdirde Cuma namazı, öğle namazına dönüşür.

İmam´a uyan cemaatin, Cuma namazına ehil olan 40 kişiden az ol­maması vacıb´dir. İkinci rekatta imam´a yetişen kimsenin Cuması sahihtir. İmam selâm verdikten sonra kalkıp ikinci rekâtı kılarak Cuma namazını tamamlar. İmam ikinci rekâtın rükûundan kalktıktan sonra imam´a yetişen kimse, Cuma´ya yetişememiş sayılır. İmam selâm verdikten sonra kalkıp dört rekât öğle namazı kılması gerekir.

Cemaat Cuma imamına uyup imam ile beraber bir rekât kılar, sonra herhangibir sebepten ötürü cemaatin tümü veya bir kısmı imam´dan ayrılıp namazlarını tek başlarına tamamlarlarsa Cuma´Ian sahih olur. Herhangibir sebepten ötürü birinci rekât bitmeden önce imam´dan ayrıhrlarsa Cuma namazları sahih olmaz ve Cuma namazı öğle namazına dönüşür. Bunun delili, Hz. Peygamber´in şu hadîsidir:

Kim Cuma namazından veya diğer namazlardan bir rekâta yetişirse ona ikinci bir rekât eklesin. Böylece namazı tamamlasın.[19]
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
Cuma Namazının Âdabı

Cuma gününün ve Cuma namazının sünnet olan birtakım âdabı vardır ki onlara itibar edip ihtimam göstermek gerekir. Onları şöyle sıralayabiliriz:


Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

1. Yıkanmak
Herhangibiriniz Cuma namazına gitmek istediğinde yıkansın![20]

Buradaki emir, vücub için değil, istihbab içindir. Çünkü başka bir hadîste şöyle buyurulmuştur:

Kim Cuma namazı için abdest alırsa, o, sünnet´e yapışmış demektir. Sünnet´e yapışmak ise ne güzeldir! Kim de yıkanırsa bu daha efdaldır.[21]

2. Vücudu kir ve kötü kokulardan temizlemek, saç ve sakalı yağlayıp güzel koku sürünmek.

Bu, Cuma´ya gelenleri rahatsız etmemek içindir. Böyle yapan kimseye herkes yakınlık duyar ve onunla oturup kalkmaktan hoşlanırlar. Halka eziyet verecek kötü kokulu birşey yiyen kimseye, Cuma namazını terketme ruhsatı verildiğini daha önce söylemiştik. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir kişi Cuma günü yıkandığı halde elinden geldiği kadar temizlenir, saç ve sakalını yağlayıp vücuduna güzel koku sürerek Cuma´ya gitmek üzere evinden çıkar, yavaş yavaş yürüyüp mescide gider ve mescidde kimseyi rahatsız etmeden nasip olduğu kadar namaz kılar, sonra susup hutbeyi dinlerse iki Cuma arasındaki bütün günahları bağışlanır.[22]

3. En güzel elbiseyi giymek.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim Cuma günü yıkanır, en güzel elbiselerini giyerse, eğer varsa vü­cuduna güzel koku sürüp sonra mescide gider ve hiç kimsenin üze­rinden atlayıp rahatsız etmeden yavaş yavaş yürür, sonra yapabildiği kadar ibadet edip imam´ı beklerse iki Cuma arasındaki günahları bağışlanır.1

Cuma günü beyaz elbise giymek en efdalidir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Beyaz elbiselerinizi giyin. Çünkü beyaz elbise, elbiselerinizin en hayırlısıdır. Ölülerinizi de beyaz ile kefenleyin.2

4. Tırnakları kesip bıyıkları kısaltmak.

Hz. Peygamber´in Cuma günü tırnaklarını kesip bıyıklarını kısalttığı ri­vayet edilmiştir.3

5. Mescide erken gitmek.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim Cuma günü cünüplükten yıkanır gibi yıkandıktan sonra (ilk sa-a"tte Cuma namazına) giderse bir deve kurban etmiş gibi, ikinci saatte giderse bir sığır kurban etmiş gibi, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi, dördüncü saatte giderse bir tavuk sadaka vermiş gibi, beşinci saatte giderse bir yumurta tasadduk etmiş gibi

İmam Ahmed, 111/81 ve başka muhaddisler Tİrmizî/994 ve başka muhaddisler Bezzar, Müsned

(sevaba nail) olur. İmam hutbeye çıktığında melekler hazır olup . zikri (hutbeyi) dinlerler.[23]

6. Mescide girince iki rekât´namaz kılmak. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Herhangibiriniz imam (minbere) çıkmış iken mescide gelecek olursa hemen iki rekât namaz kılsın.[24]

Ancak hatib hutbenin sonuna gelmemişse kılmalıdır. Eğer hutbenin sonu gelmişse, imam´ın farz namaza kalkmasını beklemelidir. Mescide gi­rildiğinde iki rekât namaz kılmadan oturulursa artık namaz kılınmaz. Oturduktan sonra kalkıp kılınan namaz sahih olmaz. Bu durumda oturup hutbeyi dinlemek ve farz namazı beklemek gerekir.

7. Hutbeleri dinlemek için susmak. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Cuma günü imam hutbe irad ederken arkadaşına sus (dinle) desen (bile) lüzumsuz bir söz söylemiş olursun.[25]

Hz. Ali´den şöyle rivayet edilmiştir:

Kim uygun olmayan bir söz söylerse, onun o Cuma´dan bir ecri yoktur.[26]

Cuma Gününün Umumi Âdabı

Cuma günü haftanın en hayırlı günüdür. Cuma gününün birtakım sünnet ve edepleri vardır ki her müslümamn onları bilmesi ve mümkün olduğu kadar tatbik etmesi uygun olur. Onların en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:

a. Cuma günü ve gecesinde Kehf sûresini okumak sünnet´tir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim Cuma günü Kehf sûresini okursa, iki Cuma arasındaki zaman onun için nûrlandırıhr.[27]

b. Cuma günü ve gecesinde çok dua etmek. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Cuma gününde bir saat vardır ki müslim bir kul namazını o saate rastgetirip ALLAH Teâlâ´dan birşey dilediğinde ALLAH ona dilediğini ve­rir.[28]

c. Cuma günü ve gecesinde Hz. Peygamber´e çok salâvat getirmek.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sizin en faziletli gününüz, Cuma günüdür. O günde bana çok salâ­vat getirin. Çünkü o günde getirdiğiniz salâvatlar bana arz olunur.[29]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buharî/836; Müslim/855, (Ebu Hüreyre´den)

[2] Ebu Dâvud/1069 ve başka muhaddisler, (Ka´b b. Mâlik´ten)

[3] Ebu Dâvud/1067 (Tank b. Şihab´dan)

[4] Müslim/865 ve başka muhaddisler, (Ebu Hüreyre ve İbn Ömer´den)



[5] Ebu Dâvud/1067

[6] Dârekutnî, n/3 ve başka muhaddisler

[7] Ebu Dâvud/1056

[8] Beyhakî, î/177

[9] Ebu Dâvud

[10] Buharî/862



[11] Buharî/3935; Müslim/860

[12] Buharî/897; Müslim/859

[13] Buharî/860; Müslim/847

[14] Buharî/852

[15] Müslim

[16] Buhari/873; Müslim/86l

[17] Neseî, III/lll

[18] Ebu Dâvud

[19] Neseî, Ibn Mâce ve Dârekutnî, (Ibn Ömer´den)

[20] Buharî/387; Müslim/844

[21] Tirmizî

[22] BuharV843, (Selman-ı Farisî´den)



[23] Buharî/841; Müslim/850, (Ebu Hüreyre´den)

[24] Müslim/875, (Câbir b. Abdullah´tan)

[25] Buharî/892; Müslim/851 ve başka muhaddisler, (Ebu Hüreyre´den)

[26] Ebu Dâvud/1051

[27] Neseî, (Ebu Said e!-Hudr den)

[28] Buharî/893; Müslim/852. (Ravi Kuteybe kendi rivayetinde şunu ziyade etmiştir: "O, saatin kısa olduğunu anlatmak için eliyle (baş parmağını orta ve isimsiz parmaklarının iç tarafına basarak) İşaret etti").

[29] Ebu Dâvud/1047; diğerleri (.sahih olmayan senedlerle)
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
BAYRAM VE BAYRAM NAMAZLARI
209- Bayram, bir neş'e ve sevinç günü demektir. Arabçası "Îyd"dir. Çoğulu "A'yad" gelir. Bayram tebriklerine "Ta'yîd", bayramlaşmaya da "Muayede" denir.
Peygamber Efendimiz Medine-i münevvereyi şereflendirince, ora halkının senede iki defa bayram yaparak eğlendiklerini öğrenince, onlara şöyle buyurmuş: "Yüce ALLAH o iki bayram günlerine karşılık onlardan daha hayırlı iki bayram günlerini size ihsan etmiştir." O günlerin Ramazan ve Kurban Bayramı günleri olduğunu müjdelemiştir. Bunlara Arabçada "Îyd-i Fıtır ve Îyd-i Adha" denir.


Bu günlere "İyd" denilmesi, bunların birer neş'e ve sevinç günü olmaları, hayra yorumlanmaları veya ALLAH'ın bu günlerde pek çok ihsanlarda bulunması bakımındandır. Ramazan Bayramı üç gün, Kurban Bayramı da dört gündür.


210- Kendilerine cuma namazı farz olanlara, cuma namazının vücub ve eda şartları içinde, Ramazan ve Kurban Bayramı namazları vacibdir. Yalnız Bayram namazlarında hutbeler vacib değildir. Bu namazlardan sonra hutbe okunması sünnettir.


211- Bayram namazlarının ilk vakti, işrak zamanıdır. Güneşin görünüşüne nazaran ufuktan bir veya iki mızrak boyu (*) kadar yükselip kerahet vaktinin çıktığı andır. Bu andan itibaren istiva veya zeval vaktine kadar kılınması caizdir. (Mekruh vakitler bahsine bakılsın!.)


212- Bayram namazları ikişer rekattır. Cemaatle aşikare olarak kılınırlar. Ezan ve ikamet yapılmaksızın imam, iki rekat Ramazan veya Kurban bayramı namazına niyet eder. Cemaat da böyle iki rekat bayram namazı kılmak için imama uymaya niyet eder." ALLAHü Ekber" diye iftitah tekbiri alınır, eller bağlanır. Hep birlikte gizlice "Sübhaneke" okunur. Sonra imam yüksek sesle, cemaat da gizlice "ALLAHü Ekber" diye üç tekbir alırlar. Tekbirlerde eller yukarıya kaldırılıp ondan sonra yanlara salıverilir, her tekbir arasında üç teşbih mikdarı durulur. Üçüncü tekbirden sonra eller bağlanır, imam gizlice "Euzü-Besmele" çektikten sonra, aşikare olarak Fatiha suresi ile bir mikdar daha Kur'an-ı Kerimden okur. Aşikare "ALLAHü ekber" diyerek bilindiği gibi rüku ve secdelere gider. Cemaat da gizlice tekbir alarak imama uyar. Sonra yine tekbir alınarak ikinci rekata kalkılır. İmam gizlice "Besmele"den sonra yine aşikare olarak Fatiha suresi ile bir mikdar daha Kur'an okur. Tekrar üç defa eller kaldırılarak birinci rekatta olduğu gibi üç tekbir alınır. Ondan sonra imam yine aşikare, cemaat ise gizlice "ALLAHü Ekber" diye rükua ve secdelere varırlar. Sonra oturulup gizlice "Tahiyyat, Salli-Barik ve Rabbena atina" duaları hep birlikte okunur ve iki tarafa selam verilerek namaz tamamlanır.
Bu halde bayram namazlarının her rekatında üç fazla tekbir bulunmuş olur ki bunlar da vacibdir.


(Hanbelî mezhebine göre birinci rekatta altı, ikinci rekatta beş tekbir alınır ve her iki rekatta da tekbirler kıraattan önce yapılır, İmam Malik ile İmam Şafiî'ye göre, birinci rekatta yedi, ikinci rekatta beş tekbir alınır ve tekbirler her iki rekatta da kıraattan önce alınır.


213- İmam bayram namazını kıldırdıktan sonra hutbe okumak için minbere çıkar. Cuma'da olduğu gibi iki hutbe okur. Ancak bu bayram hutbelerine tekbir ile başlanır. Cemaat da bu tekbirlere hafifçe katılır. Hatib, Ramazan Bayramı hutbesinde cemaata Fıtır Sadakası üzerinde, Kurban Bayramı Hutbesinde Kurban ve Teşrîk tekbirleri konusunda bilgi verir.
Cuma hutbelerinde sünnet olan şeyler, bayram hutbelerinde de sünnettir. Mekruh olanlar da aynen mekruhtur. Bayram hutbelerinin namazdan önce okunmaları caiz olmakla beraber mekruh sayılmıştır.


214- İmam birinci rekatta bayram tekbirlerini unutup da Fatihanın bir kısmını veya tamamını okuduktan sonra hatırlarsa tekbirleri alır. Fatiha'yı yeniden okur. Fakat Fatiha'dan sonra bir mikdar Kur'an okuduktan sonra, tekbirleri alır, kıraati iade etmez.


215- Bayram namazlarında, birinci rekatın rüküuna varmış olan bir imama yetişen kimse, bu rükua kavuşacağını tahmin ediyorsa, hem iftitah tekbirini, hem de Bayram tekbirlerini ayakta alarak ondan sonra rüküa varır. Rüküu kaçıracağından korkuyorsa, îftitah tekbirinden sonra hemen rükua varır ve Bayram tekbirlerini rüküda alır. Bu tekbirleri alırken ellerini kaldırmaz. Tekbirleri tamamlayamasa dahi, imam kıyama kalkınca o da imamla kalkar, imamın alacağı tekbirlerde imama uyar. İmam sünnete uygun olan tekbirlerin dışına çıkmadıkça, imama tekbirlerde uyulur, sünnet dışında az veya çok almış olduğu tekbirlerde ona uyulmaz.


216- Bayram namazının ikinci rekatına yetişen kimse, imam selam verdikten sonra birinci rekatı kaza etmeye kalkınca, önce Besmele ile Fatiha süresini ve ilave edeceği bir sureyi okur. Sonra gizlice tekbirleri alarak namazı tamamlar. Bu şekilde mesbuk olanlar, kendi mezheblerinde alacakları tekbirleri getirirler, imamın almış olduğu tekbirlerin sayısını gözetmezler.
Bayram namazına yetişemeyen kimse, kendi başına Bayram namazı kılamaz. İsterse dört rekat nafile namazı kılar. Bu, bir kuşluk namazı yerine geçer, sevabı büyük olur.
(Şafiî'lere göre Bayram namazları Müekked Sünnet'lerdir. Bir rivayete göre de, Farz-ı kifaye'dir. İslam alametlerinden sayılır. Cemaatla kılınması daha faziletlidir. Yalnız başına da hutbesiz kılınabilir. Bunu misafirlerde, kadınlarda yalnız başlarına kılabilirler. Güneşin doğuşundan zeval vaktine kadar kılınabilir.
Malikîlere göre Bayram namazı müekked sünnettir. Bir görüşe göre de, Farz-ı kifaye'dir. Hanbelî mezhebinde de Farz-ı kifayedir. İmam ile kılmayı başaramayanın bunu kaza etmesi sünnettir.)


217- Kurban Bayramı namazını ilk vaktinde kılmak, Ramazan Bayramı namazını da biraz geciktirmek müstahabdır. Bayram namazı cenaze namazına ve cenaze namazı da Bayram hutbesine takdim edilir (önce kılınır).


218- Bayram namazları bir şehirde herkesin toplanacağı bir yerde (Namazgâhda) kılınabileceği gibi, birçok camilerde de kılınabilir.


219- Bayram günlerinde erken kalkmak, yıkanmak, misvak kullanmak, gülyağı ve benzeri hoş koku sürünmek, giyilmesi mubah olan elbiselerden en güzel ve temizini giymek, Yüce ALLAH'ın nimetlerine şükür için neş'e ve sevinç göstermek, karşılaşılan mümin kardeşlere karşı güler yüz göstermek, elden geldiği kadar fazla sadaka vermek, Bayram gecelerini ibadetle geçirmek müstahab ve güzel bulunmuştur.


220- Ramazan Bayramında, Bayram namazından önce hurma gibi tatlı bir şey yenilmesi, Kurban bayramında ise namaz kılınmadıkça bir şey yenilmemesi müstahabdır. Sahih olan görüşe göre, bu hususta kurban kesecek kimse ile kesmeyecek kimse eşittir. Kurban kesecek kimsenin, keseceği kurban eti ile yemeğe başlaması daha uygundur. Bununla beraber namazdan önce bir şey yenilmesinde de kerahet yoktur.


221- Kurban kesecek kimse, tırnaklarını ve saçlarını kesmeyi geciktirir. Bunu yapmak mendubdur. Fakat bu geciktirme hoşa gitmeyecek bir durumu ortaya koyacak bir zaman olmamalıdır. Bunun en uzun müddeti kırk gündür.
Faziletli olan, haftada bir defa tırnakları ve bıyıkların fazla kısmını kesmek, ziyade tüyleri gidermek, yıkanmak suretiyle bedenin temizliğine bakmaktır. Bunlar hiç olmazsa on beş günde bir yapılmalıdır. Kırk günden fazla bırakılmasında özür kabul edilmez.


222- Bayram günü camiye bir vakar ve sükun ile gidilir. Ramazan Bayramında namaza giderken gizlice, Kurban Bayramında ise açıkça tekbir alınması ve namazdan sonra da mümkün ise başka bir yoldan eve dönülmesi mendubdur.


223- Kurban Bayramının birinci gününe "Yevm-i Nahir", diğer üç gününe de "Eyyam-ı Teşrik" denir. Bu bayramdan önceki gün ise, "Yevm-i Arefe"dir ki, Zilhiccenin dokuzuncu günüdür. Ramazan Bayramında Arefe yoktur. Arefe gününün sabah namazından itibaren Bayramın dördüncü gününün ikindi namazına kadar yirmi üç vakit farz namazın arkasından bir defa şöyle tekbir alınır ki, bunlara Teşrîk Tekbirleri denir:


"ALLAHü ekber, ALLAHü ekber. Lâ ilahe illALLAHu vALLAHu ekber. ALLAHü ekber ve lillâhilhamd."
Memleketimizde bunun tercümesi bir zaman şöyle okunmuştu: "Tanrı uludur, Tanrı uludur. Tanrıdan başka Tanrı Yoktur. Tanrı uludur. Tanrı uludur. Hamd O'na mahsusdur."
Tekbirlerin bu mikdar okunması iki imamın görüşüdür, işlem de böyle yapılmaktadır. İmamı Azam'a göre bu tekbirler Arefe gününün sabahından ertesi günün ikindisine kadar olan sekiz vakit farz namazın arkasından alınır.


224- Teşrîk Tekbirleri, fıkıh alimlerinin çoğuna göre vacibdir. Sünnet diyenler de vardır, iki İmama göre farz namazları kılmakla yükümlü olan herkes için bu tekbirler vacibdir. Bu hususta tek başına namaz kılan, imama uyan, misafir (yolcu) ile mukim, köylü ile şehirli, erkek ile kadın eşittir. İmamı Azam'a göre ise, bu tekbirlerin vacib olması için mukim olmak, hür olmak, erkek olmak ve namaz, müstahab şekilde cemaatle kılınan bir farz olmak şarttır. Buna göre, misafirlere, kölelere, kadınlara ve tek başına namaz kılan kimselere bu tekbirler vacib değildir. Fakat bunlar, kendilerine tekbir vacib olan cemaatle namaz kılanlara uymaları halinde tekbir almaları gerekir. Cuma ve Bayram namazları kılınmayan köylerde bulunanlara da vacib olmaz. Cuma günü öğle namazını kendi aralarında cemaatle kılan özürlü kimselere de vacib olmaz. Kadınların da kendi aralarında cemaatle namaz kılmaları, müstahab şekilde olan cemaattan sayılmaz.


225- Bir senenin Teşrîk günlerinde terk edilen bir namaz, yine o senenin teşrîk günlerinden birinde kaza edilse, sonunda Teşrîk Tekbiri alınır. Fakat başka günlerde veya başka bir senenin teşrîk günlerinde kaza edilecek olsa teşrik tekbiri alınmaz.


226- Bir namazda sehiv secdeleri ile teşrîk tekbiri ve telbiye toplanacak olsa önce sehiv secdeleri yapılır, sonra tekbir alınır. Ondan sonra da telbiyede bulunulur. Eğer telbiye önce yapılırsa, sehiv secdeleri ve teşrik tekbiri düşer. (Telbiye için hac bahsine bakılsın!)


227- Arefe günü, insanların bir yerde toplanarak Arafat'da bulunan hacıları taklid eder bir durum almaları, hiç bir esasa bağlı değildir. Bunu mekruh görenler de vardır.


228- Bayram günlerinde Müslümanların birbirlerini tebrik etmesi, görüşüp musafaha yapması ve birbirlerine: "Gaferellahu lena ve leküm = ALLAH bizi ve sizi bağışlasın", yahut: "Takabbelellahu Tealâ minna ve minküm = Yüce ALLAH bizden ve sizden kabul buyursun." şeklinde duada bulunması da mendubdur.



(*) Orta boylu bir mızrak, on iki karış uzunluğundadır.

 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
ŞAFİİLERDE Bayram Namazları
Bayram mânâsına gelen iyd kelimesi avd kelimesinden alınmıştır. Avd ´tekrar edilmek´ anlamına gelir. Bayram´a, bu isim, her sene tekrar geldiği, insanların sürür ve sevinci tekrarlandığı veya ALLAH´ Teâlâ´nın, bayramda insanlara çokça lütufta bulunduğu için verilmiştir.



Bayram Namazlarının Meşruiyeti ve Delili


Hz. Peygamber Ramazan ve Kurban bayramı namazını ilk olarak hicretin ikinci yılında Medine´de kildırmıştır. Meşruiyetinin delili ise şu ayettir:

Öyle ise rabbin için namaz kıl ve kurban kes. (Kevser/2)

ıMüfessirler bu ayetteki namazın, Kurban bayramının namazı olduğunu söylemişlerdir.

Ebu Said el-Hudrî şöyle demiştir: ´Hz. Peygamber, Kurban bayramı ile Fıtır bayramı günlerinde musalla´ya çıkardı. Orada önce namaza başlardı. Namazı kıldırıp selâm verince, cemaat -namaz kıldıkları yerde-otururken ayağa kalkar ve insanlara karşı dönerdi. Eğer bir müfreze gön­dermek istiyorsa bunu insanlara söyler veya başka birşey emretmek isti­yorsa emrederdi. Ondan sonra musalla´dan avdet ederdi´[1]



Bayram Namazının Hükmü


Bayram namazı müekked bir sünnet´tir. Çünkü Bayram namazı meşru kılındıktan sonra, Hz. Peygamber, vefat edinceye kadar onu terketmemiştir. Hz. Peygamber´den sonra sahabîler de kılmaya devam etmişlerdir. Bayram namazının cemaatle kılınması meşrudur. Ebu Said el-Hudrî´nin rivayet ettiği hadîs buna delâlet etmektedir. Ayrıca Bayram na­mazı tek başına da kıhnabilir. Fitneye sebep olan veya süslenmiş kadınlar hariç -onlar namazı evlerinde kılmalıdırlar- Bayram namazına erkek-kadın, mukim-seferî, hür-köle herkes katılabilir.

Hz. Peygamber´in, İslâm hakkında soru soran kişiye söylediği sözler Bayram namazının vacib olmadığına delâlet etmektedir; Hz. Peygamber o kişiye ´Gece ve gündüz içinde beş vakit namaz (var)´ buyurdu. O zat ´Üzerime bu namazlardan başkası da olacak mı ´ diye sorunca, Hz Peygamber ´Hayır, meğerki kendiliğinden kılasın´ diye cevap verdi.[2]

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

ALLAH, kullarına beş vakit namazı farz kılmıştır. Kim haklarında kü­çümsemede bulunmadan, haklarını zayi etmeksizin onları kılarsa, ALLAH o kimseyi cennete koymaya söz vermiştir. Kim de onları kılmazsa, ALLAH´ın o kimseye hiçbir va´d´i yoktur. Dilerse azap eder, dilerse cennete koyar.[3]

Ümmü Atiyye şöyle demiştir: ´Her iki bayramda da örtülü hanımlar ve bakire kızlarla beraber musalla´ya çıkmakla emrolunurduk. Hayızlılar da çıkar cemaatın arka tarafında bulunurlar ve insanlarla birlikte tekbir getirirlerdi´.[4]

Başka bir rivayette Ümmü Atiyye ´Ey ALLAH´ın Rasûlü! Bazılarımızın cilbabı (örtünecek çarşafı) bulunmuyor´ dedim. ´(Din) kardeşi kendi cil-bablarından birini emaneten giydirsin´ buyurdu.

Bayram namazı için ezan ve kamet okumak sünnet değildir. Bayram namazları için es-saîâtu camiatun (namaz toplayıcıdır) diye seslenilir.

Rivayet edildiğine göre İbn Abbas, Abdullah b. Zübeyr´e biat edildi­ğinde ´Fıtır bayramı günü Bayram namazı için ezan okumak yoktur. Bu bakımdan sen de o günün namazı için ezan okutma, ayrıca hutbe de namazdan sonra okunur. Bu Bayram namazı işi muhakkak surette böyle yapılagelmiştir´ diye haber göndermiştir.[5]

İbn Abbas ve Cabir´den şöyle rivayet edilmiştir: ´Ne Kurban bayramı, ne de Ramazan bayramı namazı için ezan okumak yoktur´.[6]



Bayram Namazlarının Vakti


Bayram namazlarının vakti, güneşin doğuşundan itibaren başlar, ze­val vaktine kadar devam eder. Bera b. Âzib´in rivayet ettiği şu hadîs buna delâlet etmektedir: Hz. Peygamber hutbe okuduktan sonra şöyle dedi: ´Bu günümüzde ilk yaptığımız şey Bayram namazı kılmaktır1.[7]

Bayram namazlarının, güneşin -doğuşundan itibaren bir mızrak boyu- yükselişine kadar ertelenmesi sünnettir.



Bayram Namazlarının Kılınış Şekli


Bayram namazları iki rekât olarak kılınır. Namaz tahrim tekbiri ile başlar, iftitah duasından sonra yedi tekbir alınır. Her tekbirde eller omuz hizasına kadar kaldırılır. İki tekbir arasında ne uzun ne kısa olmayan bir ayet okunacak kadar bir zaman durulur. Bu esnada subhanaîlahi veîâ ilahe illâllahu vALLAHu ekber (ALLAH´ı her türlü ortaktan tenzih ederim. Hamd ALLAH´a mahsustur. ALLAH´tan başka ilah yoktur. ALLAH en büyüktür) demek sünnettir. Sonra eûzu besmele çekilerek Fatiha okunur. Sonra zammı sûre olarak bir sûre veya bazı ayetler okunur. İkinci rekâtta intikal tekbirlerinden başka, Fatiha okunmadan önce beş tekbir daha alınır. Her iki tekbirin arasında -daha önce zikrettiğimiz gibi- fasıla verilir. Heyet ola­rak adlandırılan bu tekbirler sünnettir. Unutarak da olsa tekbir alınmadan kıraate başlanırsa, zaman geçtiği için artık tekbir alınmaz. Fakat bu durum namazın sıhhatine zarar vermez.

Bunların delili şu rivayetlerdir. Hz. Ömer´den şöyle rivayet edilmiştir:

Ramazan ve Kurban bayramının namazları ikişer rekâttır.[8] Hz. Ömer bunu, Hz. Peygamber´in diliyle söylemiştir. İcma da bunun üzerine olmuştur.

Amr b. Avf el-Müzenî şöyle rivayet etmiştir: ´Hz. Peygamber Bayram namazlarında, birinci rekâtta kıraatten önce yedi, ikinci rekâtta kıraatten önce beş tekbir aldı1.[9]



Bayram Hutbesi


Bayram namazı kılındıktan sonra iki hutbe okumak sünnettir. Bu hutbelerin keyfiyetini kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1. Hutbeler, Bayram namazının hemen arkasından okunmalıdır.

Bu hutbeler, Cuma´nın aksine namazdan sonra okunur. Çünkü Hz. Peygamber Cuma namazının hutbesini namazdan önce, Bayram namaz­larının hutbelerini ise namazdan sonra okumuştur.

İbn Ömer şöyle demiştir: ´Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, Bayram namazlarını hutbeden önce kılarlardı´.[10]

İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: ´Hz. Peygamber ile beraber Rama­zan ve Kurban bayramı günlerinde musalla´ya çıktık. Hz. Peygamber önce namazı kıldı, sonra hutbe okudu´.[11]

Hutbe Bayram namazından önce okunursa, hiç okunmamış sayılır.

2. Cuma hutbesindeki rükün ve sünnetler, bayram hutbeleri için de geçerlidir.

İmam Şafii, Ubeydullah b. Abdullah b, Utbe b. Mes´ud´dan şöyle ri­vayet etmiştir: ´Sünnet, imam´ın Bayram namazlarında iki hutbe okuması ve aralarında fasıla yapmasıdır´.

3. Birinci hutbeyi dokuz, ikinci hutbeyi yedi tekbirle okumak sünnettir.

Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes´ud´dan şöyle rivayet edilmiş­tir: ´Birinci hutbeye, peşpeşe dokuz tekbirle, ikinci hutbeye ise peşpeşe yedi tekbirle başlamak sünnettir´.[12]



Bayram Namazları Nerede Kılınır


Bayram namazları, mescid veya sahrada kılınır. Neresi daha fazla in­san alırsa orada kılmak daha faziletlidir. Her iki yer de eşit derecede in­san alıyorsa, şerefinden ötürü mescidde kılmak daha faziletlidir. Zira Müslüman mescidde kıldığı namazdan dolayı hem icabet ecri alır, hem de mescidde durmanın ecrini alır. Hz. Peygamber´in mescidi bütün halkı almadığı için, Hz. Peygamber Bayram namazlarını sahrada kıldırmıştır. Daha önce Bayram namazlarını erkek, kadın herkesin cemaatle kılma­sının meşru olduğunu belirtmiştik. Mescid, namaz kılanları alıyorsa, sah­ranın tercih edilmesine gerek yoktur.



Bayram Günlerinde Tekbir Getirmek


Hacı olmayanların, Ramazan ve Kurban bayramı gecelerinde güneşin batışından itibaren evlerde, mescidlerde, çarşılarda yüksek sesle -imam Bayram namazının tahrim tekbirini alıncaya kadar- tekbir getirmeleri sünnettir.

Bu kolaylığı dilemesi, sayıyı tamamlamanız ve sizi (bu kolaylığa) ilettiğinden dolayı ALLAH´ı tekbir etmeniz içindir. (Bakara/185)

Müfessirler, buradaki tekbifden maksadın, Ramazan bayramında ge­tirilen tekbir olduğunu söylemişlerdir. Kurban bayramı da Ramazan bay­ramına kıyas edilir. Ayrıca hacı olan ve olmayan herkes için Kurban bay­ramında namazlardan sonra; Arefe gününün sabah namazından başla­yarak, teşrik günlerinin son gününün ikindi namazına kadar tekbir getir­mek sünnettir. Teşrik günleri, Kurban bayramını takip eden üç gündür. Fakat Ramazan bayramında namazlardan sonra tekbir getirmek sünnet değildir.

Bütün bunların delili, Hz. Peygamber´in fiilidir. Hz. Peygamber ve ashabı böyle yapmışlardır.

Hz. Ali´den ve Ammar b. Yasir´den şöyle rivayet edilmiştir: ´Hz. Peygamber, Arefe günü sabah namazından sonra tekbir getirirdi. Teşrik günlerinin son günü ikindi namazından sonra bırakırdı´.[13]

Rivayet edildiğine göre İbn Ömer, Mina´da tekbir getirirdi. Mescid-deki, çarşı-pazardaki insanlar onun sesini işitir ve onunla beraber tekbir getirirlerdi. Öyle ki tekbir sesinden heryer inlerdi. İbn Ömer, Mina´da bütün günlerde, namazların arkasında, yatağında, çadırında ve yürürken tekbir getirirdi.[14]

Tekbirin en üstün lafzı şöyledir:

ALLAHu ekber, ALLAHu ekber, ALLAHu ekber, lâ ilahe illalîahu vALLAHu ekber, ALLAHu ekber ve lillahi´1-hamd

ALLAH en büyüktür, ALLAH en büyüktür, ALLAH en büyüktür. ALLAH´tan başka ilah yoktur. ALLAH en büyüktür, Hamd, ALLAH´a mahsustur.



Bayram Gününün Âdabı


1. Gusletmek, güzel koku sürünmek, yeni elbise giymek. Bunların nedenleri Cuma bahsinde geçmişti.

2. Bayram sabahı mescide erken gitmek.

3. Ramazan bayramında namaza gitmeden önce birşey yemek. Kurban bayramında ise namazdan dönünceye kadar birşey yememek.

4. Mescide veya namazgaha yürüyerek gitmek, dönerken başka bir yoldan gelmek.

Cabir şöyle demiştir: ´Hz. Peygamber, Bayram namazına giderken başka bir yoldan gidiyor, dönerken başka bir yoldan geliyordu´.[15]

5. İmam´ın, güneş doğduktan sonra nafile namaz kılması mekruhtur. Başkaları içinse mekruh değildir.

İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: ´Hz. Peygamber Ramazan bayramı günü çıktı, iki rekât (bayram) namazı kıldı. Ondan önce ve sonra başka namaz kılmadı´.[16]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buharî/913; Müslim/889

[2] Buharî/46; Müslim/İl

[3] Ebu Dâvud/1420

[4] Buharî/928; Müslim/890

[5] Buharî/916; Müslim/886

[6] Buharî/917; Müslim/886

[7] Buharî/908



[8] Neseî, III/111 ve başka muhaddisler

[9] Tirmizî/536. (Tirmizî ´Bu hadîs bu hususta gelen en güzel hadîstir´ demiştir).

[10] Buharî/920; Müslim/888

[11] Buharî/932

[12] Beyhakî



[13] Hâkim, 1/299. (Hâkim ´Bu hadîsin isnadı sahih´tir. Ravilerden hiçbiri cerhedilmemiştir´ demiştir)

[14] Buharı, Kitab´ul-Iydeyn

[15] Buharî/943

[16] Buharî/945

 
Üst