Zübeyir Ağabey, ekseri gece kalkar, mutfağımıza çay ve şeker bırakır, mutfağımızı temizler, tuvaletimizi yıkar ve temizlerdi. Odamıza gelip üstü açılanların üstünü örter, bize çok şefkatli davranırdı.
Son derece müdebbir, zeki ve isabetli fikirlerle bizleri yönlendirirdi.
Bir gece Abdülvahit Mutkan’la matbaadan çıktık. Gece bir veya iki idi. Sokaklarda in cin top oynuyordu. Tahtakale’ye doğru yol alırken bir ses işittik. “Can kurtaran yok mu?” Adam avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Hemen o tarafa doğru koştuk. Adam kör, bastonunu sağa sola sallayıp, “Beni öldürecekler, yok mu kurtaran!” diyordu. Baktık, kıvırcık saçlı bir delikanlı, elinde parlayan bir kama ile duruyor. Biz adamın feryadından dolayı hemen gencin üzerine saldırdık. Kararlılığımızı görünce kaçtı. O âmâ dilenciyi alarak karakolları gezdirdik. Adam hiçbir karakola teslim olmak istemiyordu. Nihayet Şehzadebaşı Karakoluna teslim ettik. Fakat karakoldaki polisler bizi de alıkoydu. Bıçaklı genç bulununcaya kadar bırakmayacaklarını söylediler. Başımıza iş açıldı. O sırada polisler yarı uykulu hâlde iken karakoldan bir yolunu bulup kaçtık.
Başımızdan geçenleri Zübeyir Ağabeye gelip anlattık. Bize şu dersi verdi:
“Kardeşim, burası İstanbul’dur. Sizi tuzağa düşürürler. Dikkatli olun. Tedbirli hareket edin.”
Zübeyir Ağabey müthiş bir organizatördü. Fırıncı-Birinci Ağabeyleri Bekir Ağabeyin yazıhanesinde mahkemelerle ilgilenmek üzere görevlendirmişti. Mehmet Akay, Macit Türkmenoğlu ve Oktay Demirsöz’ü üniversite talebeleriyle ilgilenmek üzere görevlendirdi. Bunlara sonra Abdülvahit de katıldı. Daha önce söylediğim gibi, bizi de bir grup olarak neşir hizmetiyle vazifelendirmişti.
Son derece müdebbir, zeki ve isabetli fikirlerle bizleri yönlendirirdi.
Bir gece Abdülvahit Mutkan’la matbaadan çıktık. Gece bir veya iki idi. Sokaklarda in cin top oynuyordu. Tahtakale’ye doğru yol alırken bir ses işittik. “Can kurtaran yok mu?” Adam avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Hemen o tarafa doğru koştuk. Adam kör, bastonunu sağa sola sallayıp, “Beni öldürecekler, yok mu kurtaran!” diyordu. Baktık, kıvırcık saçlı bir delikanlı, elinde parlayan bir kama ile duruyor. Biz adamın feryadından dolayı hemen gencin üzerine saldırdık. Kararlılığımızı görünce kaçtı. O âmâ dilenciyi alarak karakolları gezdirdik. Adam hiçbir karakola teslim olmak istemiyordu. Nihayet Şehzadebaşı Karakoluna teslim ettik. Fakat karakoldaki polisler bizi de alıkoydu. Bıçaklı genç bulununcaya kadar bırakmayacaklarını söylediler. Başımıza iş açıldı. O sırada polisler yarı uykulu hâlde iken karakoldan bir yolunu bulup kaçtık.
Başımızdan geçenleri Zübeyir Ağabeye gelip anlattık. Bize şu dersi verdi:
“Kardeşim, burası İstanbul’dur. Sizi tuzağa düşürürler. Dikkatli olun. Tedbirli hareket edin.”
Zübeyir Ağabey müthiş bir organizatördü. Fırıncı-Birinci Ağabeyleri Bekir Ağabeyin yazıhanesinde mahkemelerle ilgilenmek üzere görevlendirmişti. Mehmet Akay, Macit Türkmenoğlu ve Oktay Demirsöz’ü üniversite talebeleriyle ilgilenmek üzere görevlendirdi. Bunlara sonra Abdülvahit de katıldı. Daha önce söylediğim gibi, bizi de bir grup olarak neşir hizmetiyle vazifelendirmişti.