Gıybete dair üç hadis okuması...

akna

Well-known member
Gıybete dair üç hadis okuması...

Bir Müslüman [olarak], diğer bir Müslümanı şerefine halel getirilmek istenen bir yerde yardımsız bırakırsa[m], Allah da [beni] kendisinden yardım gelmesini istediği bir yerde yardımsız bırakır. (Hadis)

Gıybeti edilen kardeşimin eli kolu bağlıdır, dili tutulmuş, itiraza mecali kalmamış, tümüyle savunmasızdır. 'Ölü' gibidir; hürmeti en çok hak ettiği yerde, şerefi çiğnenmektedir, onuru zedelenmektedir, kişiliği rencide edilmektedir. O ortamda, hiç de hak etmediği bir şekilde anılmaktadır. Hatası hakkında gerçek olsa bile, onu o hata ile an[acak ol]anlar, onu sadece o hatadan ibaret bilecekler, onu o hatasını hiç terk etmeyecek diye bilecekler.

Oysa, Müslümanın hatası geçicidir, tövbe ile hatasından dönebilir. Oysa, Müslümanın sadece hatası yoktur, iyilikleri de vardır; hatta hatasından dönüşü bile iyilik sayılacaktır. Şu halde, gıybeti edilen her mümin kardeşim, o ortamın 'ölü'sü olarak beni yardımcı tayin etmiştir. Ona en çok yardım etmem gereken yerdeyim ben. Hem sonra, Allah bir kulunun dokunulmazlığını benden de, o kulun kendisinden de daha çok önemsemektedir, öncelemektedir. Ben de O'nun katında dokunulmaz olmak istiyorsam, O'nun dokunulmaz kıldığına dokunmamam gerektir.

Dünyada ve ukbâda güzel bir adla anılmak istiyorsa[m], insanları gıybet etmekten dilini muhafaza et[meliyim]. Çünkü insanları gıybet etmeyen kimseyi, Allah hem dünyada hem ukbâda yardımına mazhar edip başarıya ulaştırır. Dünyadaki yardımı şudur: [Ba]na birisi dil uzatacak olsa melekler o kişiyi [benim] adı[m]a yalanlarlar. Ahiretteki yardımına gelince: Allah Teâlâ'nın yaptığı[m] çirkin şeyleri affedip, yaptığı[m] iyilikleri dergâh-ı uluhiyyetinde kabul buyurur.

Ne güzel ki, sadece dilimi tutarak, hem dünyamı hem ahiretimi ayakta tutabilirmişim. Ne büyük hüsran ki, sırf dilimi tutmadım diye, dünyada da ahirette de şerefim ve itibarım elimden gidiyor. 'İnsanların en hayırlısı [olarak] insanlara faydası dokunan' biri değil miyim yoksa? [hadis]

Gıybetini ettiğimin yüzüne söyleseydim ona faydam olacaktı. Belki hatasını görecek, bir daha yapmamaya karar verecekti. Gıybetini edeceğime sussaydım, ona o hatadan dönmesi için fırsat tanımış olacaktım. Pişman olmaya vakti ve yüzü olacaktı. Ama sırrı ifşa edildiği için, kötülüğü dillere düştüğü için, kötülük onunla birlikte anıldığı için, onu hatasına kilitledim, kötülükte ısrar etmesi için nefsine koz verdim. Üstelik, onu da, beni dinleyenleri de, belki ömür boyu birbirlerine karşı önyargılı eyledim. Ne gıybetini ettiğim kardeşim onlara karşı savunabilecek kendini, ne de onlar ondan savunma isteyecek. Arada hep kusur kalacak, arada hep o önyargı duvar gibi duracak. Demek ki, bana faydası olmayan gıybetle, kardeşime de, gıybetini dinlettiğim diğer kardeşlerime de faydam olmadı. Aksine zarar içinde zarar açtım kendime, dinleyenlere ve gıybetini ettiğime. Öyleyse nasıl 'insanların en hayırlısı' diye anılabilirim?

Senai Demirci​
 

Þefkat_

Well-known member
Gıybete dair üç hadis okuması...

Bir Müslüman [olarak], diğer bir Müslümanı şerefine halel getirilmek istenen bir yerde yardımsız bırakırsa[m], Allah da [beni] kendisinden yardım gelmesini istediği bir yerde yardımsız bırakır. (Hadis)
Gıybeti edilen kardeşimin eli kolu bağlıdır, dili tutulmuş, itiraza mecali kalmamış, tümüyle savunmasızdır. 'Ölü' gibidir; hürmeti en çok hak ettiği yerde, şerefi çiğnenmektedir, onuru zedelenmektedir, kişiliği rencide edilmektedir. O ortamda, hiç de hak etmediği bir şekilde anılmaktadır. Hatası hakkında gerçek olsa bile, onu o hata ile an[acak ol]anlar, onu sadece o hatadan ibaret bilecekler, onu o hatasını hiç terk etmeyecek diye bilecekler.
Oysa, Müslümanın hatası geçicidir, tövbe ile hatasından dönebilir. Oysa, Müslümanın sadece hatası yoktur, iyilikleri de vardır; hatta hatasından dönüşü bile iyilik sayılacaktır. Şu halde, gıybeti edilen her mümin kardeşim, o ortamın 'ölü'sü olarak beni yardımcı tayin etmiştir. Ona en çok yardım etmem gereken yerdeyim ben. Hem sonra, Allah bir kulunun dokunulmazlığını benden de, o kulun kendisinden de daha çok önemsemektedir, öncelemektedir. Ben de O'nun katında dokunulmaz olmak istiyorsam, O'nun dokunulmaz kıldığına dokunmamam gerektir.
Dünyada ve ukbâda güzel bir adla anılmak istiyorsa[m], insanları gıybet etmekten dilini muhafaza et[meliyim]. Çünkü insanları gıybet etmeyen kimseyi, Allah hem dünyada hem ukbâda yardımına mazhar edip başarıya ulaştırır. Dünyadaki yardımı şudur: [Ba]na birisi dil uzatacak olsa melekler o kişiyi [benim] adı[m]a yalanlarlar. Ahiretteki yardımına gelince: Allah Teâlâ'nın yaptığı[m] çirkin şeyleri affedip, yaptığı[m] iyilikleri dergâh-ı uluhiyyetinde kabul buyurur.
Ne güzel ki, sadece dilimi tutarak, hem dünyamı hem ahiretimi ayakta tutabilirmişim. Ne büyük hüsran ki, sırf dilimi tutmadım diye, dünyada da ahirette de şerefim ve itibarım elimden gidiyor. 'İnsanların en hayırlısı [olarak] insanlara faydası dokunan' biri değil miyim yoksa? [hadis]
Gıybetini ettiğimin yüzüne söyleseydim ona faydam olacaktı. Belki hatasını görecek, bir daha yapmamaya karar verecekti. Gıybetini edeceğime sussaydım, ona o hatadan dönmesi için fırsat tanımış olacaktım. Pişman olmaya vakti ve yüzü olacaktı. Ama sırrı ifşa edildiği için, kötülüğü dillere düştüğü için, kötülük onunla birlikte anıldığı için, onu hatasına kilitledim, kötülükte ısrar etmesi için nefsine koz verdim. Üstelik, onu da, beni dinleyenleri de, belki ömür boyu birbirlerine karşı önyargılı eyledim. Ne gıybetini ettiğim kardeşim onlara karşı savunabilecek kendini, ne de onlar ondan savunma isteyecek. Arada hep kusur kalacak, arada hep o önyargı duvar gibi duracak. Demek ki, bana faydası olmayan gıybetle, kardeşime de, gıybetini dinlettiğim diğer kardeşlerime de faydam olmadı. Aksine zarar içinde zarar açtım kendime, dinleyenlere ve gıybetini ettiğime. Öyleyse nasıl 'insanların en hayırlısı' diye anılabilirim?

Senai Demirci
 

sahici159

Well-known member
Dünya ve ahiret hayatımızı tanzim eden dinimiz , güzel ahlaka çok büyük kıymet ehemmiyet vermiştir. Peygamber Efendimiz(a.s.m.) ;
"Mü'minlerin iman bakımından en güzeli, ahlakı en güzel olanıdır." buyurdular. Güzel ahlakın en mühim bir şubesi de gıybet ve dedikodudan uzak durmaktır

Gıybet, hayat-ı beşeriyenin bağlandığı ulvi rabıtaları koparan, muhabbeti adavete, şefkati zulme, huzuru sıkıntıya kalp ettiren manevi bir hastalıktır.

Büyük bir zatın ifadesiyle , gıybet , yalancıların meyvesi, fasıkların ziyafeti ve kadınların sakızıdır.

Bir gün Hz. Peygamber (a.s.m.) ashabına şöyle sordular;
"Gıybet nedir , bilirmisiniz?
Oradakiler; "Allah Rasulü daha iyi bilir" dediler.
Hz. Peygamber(a.s.m.);
"Gıybet , din kardeşinin hoşlanmadığı bir şekilde gıyabında arkasından konuşmandır" buyurdular.
Ashab dediler ki; "söylenen ayıp o kardeşimizde varsa, ne dersiniz?"
Peygamberimiz buyurdular;
"Eğer söylediğim şey onda varsa , onu gıybet ettin.Eğer yoksa, hem gıybet hem iftira etmiş olursun"

Evet Cenab-ı Hak, gıybet edenlere soruyor;
"Aklınız yokmu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor?

Sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuşmu ki , ölü bir kardeşinizin etini yemek gibi en menfur bir işi sever?

Hiç insaniyetiniz , hiç sıla-i rahiminiz yokmu ki , böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumu gıybet edip şahs-ı manevisini insafsızca dişliyorsunuz?

Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi azanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?

İşte bütün bu ikazlar gıybet hakkındaki ayetin manasıdır.
Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi isek, o vakit,
"Allah'ım ! beni ve gıybet ettiğim kimseyi mağfiret eyle"
demeli
.
Sonra gıybet edilen kişiye ne vakit rast gelsek " Hakkını bana helal et " demeliyiz.
 
Üst