Hâce Musa Topbaş (Sâdık Dânâ) Efendiden İnciler

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SABIR -2- (devamı)

Hadîs-i şerifin manası şöyledir:

Gerçekten mü'min çeşitli belalar ve hastalıklarla imtihan olunur.

Allah Teâlâ'nın çeşitli hükümleri arasındaki halinin değişmesine razıdır.

Bunlara boyun eğmiştir. Allah'ın takdirine razıdır.

Hiç hoşnutsuzluk göstermez.

Yani ekinin sapının rüzgara boyun eğdiği rüzgarın esmesine göre sağa sola meylettiği gibidir.

Mü'min bu yolda olduğu zaman, kendisine ölüm hastalığı ve ölümün gelmesi güç ve ağır olmaz.

Daha önce elemlere alışık olduğu, onlardan nasıl sevab alacağını bildiği, nefsini uğradığı bela ve musibetlere alıştırdığı ve şiddetli olsun, hafif olsun birbiri ardınca hastalık gelmesiyle nefsi zayıflamış olduğu için, ruhunun çıkması ona zor gelmez.

Ölüm acısını duymaz.
Kafirin hali ise mü'minin hilafınadır.

Kafir ekseri halinde hastalıktan uzaktır.

Bedeninin sıhhatli olmasından yararlanmaktadır.. O, katı çam ağacı gibidir.

Allah Teâlâ onun helakini murad ettiği için vaktinde ve zamanında ansızın yerinden koparıp yok eder.

Ona hiç şefkat ve merhamet etmez.

Onun ölümü, nefsinin kuvvetli, cisminin sıhhatli olmasına rağmen çok acı, ruhunun bedeninden çıkması elem ve azab bakımından çok şiddetli olur.

Ahiret azabı ise daha şiddetli ve devamlıdır.

Kafirin ölümü, çam ağacının kökünden çıkarılıp yıkılması gibidir.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SABIR -2- (devamı)

Hak Teâlâ buyurur:

"Allah'ın emrine muhalefet edenler, başlarına bir felaket gelmesinden veya acıklı bir azaba uğramalarından sakınsınlar."/ (Nur/63).

Hoca Ubeydullah Hazretleri buyurmuşlardır ki:

"Allah'ın kazalarına karşı sabırlı, hatta hamd edici olmak lazımdır.

Zira Allah'ın birbirinden acı belaları sayısızdır:

1970 senesinde, merkezi Gediz olmak üzere Emet ve Simav'a kadar uzanan büyük bir zelzele felaketi olmuştu.

Binlerce kişi ölmüş, büyük sayıda bir zümre evsiz, barksız kalmıştı.

Muhterem Üstaz Hazretleri bazı yakınlarını huzuruna celbedip, kazazedelere muhakkak surette hem maddî yardımda bulunulmasını, hem de sert bir lisanla nasîhat edilmesini emir buyurmuşlardı.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SABIR -2- (devamı)

Zahiren, felakete uğrayanları, yumuşak bir lisanla teselli edip gönüllerini almak îcab ederdi.

Sonradan anladık ki, yıkıntılar altında, İtalyadaki lavlar altında kalan Pompei şehrindeki insanlarda görülen pek kötü manzaraların aynısı burada da görülmüştü.

Bir taraftan zelzele, bir taraftan aynı zamanda vuku bulan büyük yangın felaketi kasabayı yerle bir etmişti.

Yıkıntılar arasında dolaşırken insanı ürperten müdhiş manzaralara şahid oluyorduk.

Hatta bir kadıncağızın derin bir keder içinde elinde bir çöp ile toprağı karıştırdığına şahid olduk.

-Ne yapıyorsun? diye sebebini sorduğumuzda, cevaben:

-Annem, babam, kocam, dört tane çocuğum bu toprak altında kaldı, dedi. Sabırlı idi.

Bu saydıklarından başka kadıncağız evinden ve eşyasından da olmuştu. Ona rağmen ağzından en ufak isyankar bir söz çıkmıyordu. ?

Hakikaten kadın çok büyük bir imtihan karşısında idi.
Denirse ki: Bundan büyük bir felaket mi olur? Tereddüt etmeden şu cevabı veririz ki:

-İMANSIZLIK FELAKETİ !
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SABIR -2- (devamı)

Bela halinde şikayette bulunma

Abdullah bin lüsteri kuddise sirruh buyurmuşlardır ki:

"Eğer bela olmasaydı, Hakk'a yol bulunmazdı."

Mansur bir Ammar demiştir ki:

"Dünya musibetleri karşısında şikayet eden kimsenin bu musibeti, dinî musibet şekline dönüşüverir."

Abdulkadir Geylanî kuddise sirruh Fütuhu'l-Gayb isimli eserin de buyurur ki:
"Halin ya bela, veya nimet halidir.

Bela içinde isen sabretmeğe çalış. Şu var ki, zorla ve istemeyerek sabretmek pek makbul sayılmaz. Razı olarak sabretmelidir.

Bundan sonra da uysal olmak da iman sahibi için en güzel şeydir.

Kendini yok bilip kadere teslim olmak iyidir. Amma bunu herkes yapamaz.

Bu ancak, ilahî varlığa kendi varlığını veren zümrenin işidir.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SABIR -2- (devamı)


Bela halinde insanlara şikayette bulunma. Bu halinde en ufak bir sıkıntı hali de olsa belli etmemeğe çalış. Halini kimse bilmesin.

Hakk'ın hikmetine karışma. Nimetini boşa götürme.

Eğer bir derdin var ise, Cenab-ı Hak dilemedikten sonra kimse şifa veremez."

Gene buyurur:

"Cenab-ı Hak'dan geçmiş günahların için mağfiret iste. Bundan sonra o günahlardan başkasının gelmemesi için yalvar, ilahî emirlere uymak için Allah'dan yardım iste.

Kaza ve kaderin gelmesini hoş karşıla. Belalara karşı sabırlı ol. Elindekilere şükret. Elindekilerin kadrini bil. Ölüm gününü hayırla neticelendirmeğe bak.

Cenab-ı Allah'dan dünyayı isteme. Belanın gitmesini, fakrın geçmesini, zenginliğin gelmesini isteme. Sana gerekli olan sabırlı olmaktır. içinde bulunduğun manevî halin gitmemesini iste.Bela mı senin için hayır getirir, yoksa dünya rahatlığı mı?

Acaba zenginlik mi hayır getirir yoksa fakirlik mi? Bilemezsin hangisi hayırlıdır. İşlerin içyüzünü bilmek sana saklıdır.
1988 KASIM ALTINOLUK
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR


Allahü azze ve celle hazretleri buyurur:

" Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yoktur.

Ölüm, zamanı Allah'ın ilminde kararlaşmış bir yazıdır. Kim dünya menfaatini isterse kendisine ondan veririz.

Kim de ahiret nimetini isterse ona da ondan veririz.

Şükredenlere ise muhakkak mükafat vereceğiz. (Al-i İmran 145)

"Şükür eder iman ederseniz Allah sizi neye azaba uğratsın-Halbuki Allah şükür edenlerin mükafatlarını verici, onların ne yaptıklarını hakkıyla bilicidir." (Nisa. 147)

" Yemin olsun şükür ederseniz, elbette (nimetinizi) arttırırım. Yemin olsun nankörlük ederseniz hiç şüphesiz benim azabım cidden çetindir." (İbrahim/ 7)

" Biz şükredenleri mükafatlandıracağız." (Al-i İmran/145)

Sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:

Kıyamet günü "Allah'a her halükârda şükredenler ayağa kalksın.'' diye çağrıda bulunurlar.

Bu arada bir zümre kalkar.

Onlar için bir sancak açılır ye bununla cennete girerler.

Gene bir sahabiye sordular:

Sabaha nasıl çıktın? Cevap verdi:

Hayırla.

Resûlü Ekrem Efendimiz aynı soruyu tekrarladı. Sahabi aynı cevabı verdi. Üçüncü tekrarında ise:

Hayırla! Allah'a hamd ederim, ona şükür ederim, dedi.

Sallallahü aleyhi ve sellem:

İşte senden dilediğim cevap bu idi, buyurdular.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı


Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:

'Beni yad ediniz ki, ben de sizi anayım.

Bana şükredin de nankörlük etmeyin." (Sûre-i

Bakara/152)

" (İman edip hayırlı işler yapanların) son duaları: Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun." cümlesidir." (Sure-i Yunus 10)

" Deki Allah'a hamd olsun."
(Sure-i İsra/111)

" Nimetlerime karşı şükür ederseniz, şüphesiz (Lütuf ve ihsanımı) artırırım." (Sûre-i İbrahim/7)

ALİMİN,ABİDİN ŞÜKRÜ

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri; bazı kullarını ilim yoluna sevk eder, zihinlerini açar, hafızalarını kuvvetlendirir.

Bunların içinden büyük müfessirler, muhaddisler, fakihler, İslâmiyet'e ve cemiyete faideli bilgilerle mücehhez insanlar zuhur ettirir.

Başkalarına nasip olmayan bilgilerle teçhiz eder.

Allahü Teâlâ'nın bu lütfü keremine karşı bu zümre bunun Cenab-ı Hakkın kendilerine bir nusreti ilahisi olduğunu bilerek, kibirlenmeyip, tevazu, sabır ve şükür yolunda sabit olurlarsa felaha erenlerden olurlar.

Allahü Teâlâ ve tekades hazretleri bazı kullarına fazla ibadet etmeğe müsait, zaman sıhhat ve şevk ihsan eder.

Farzlardan başka, diğer insanların yaptıkları nafile namaz, oruç ve emsali diğer ibadetleri daha fazlasıyla eda ederler.

Bu abidler yaptıkları fazla ibadetleri kendilerinden görmeyip:
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı

Bunun Allahü Teâlâ'nın bir ikramı olduğunu bilerek nefislerinde Kur'an-ı Kerim ahkamını tatbikte ucba düşmeyerek tevazu, sabır ve şükür yolunda sebatkar olurlarsa felaha erenlerden olurlar.

Abdülkadir Geylanî kuddise sirruh buyurur:

Ey amelleri ile övünenler! Ey amellerine mağrur olanlar!

Ey amelleri ile böbürlenenler! Ne de cahilsiniz! Ne de bilgisizsiniz!

Eğer Allah'ın tevfiki olmasaydı, ne namaz kılmağa muktedir olabilirdiniz ,ne oruç tutmağa ne sabırlı olmağa,sizler öğünme mevkiinde değil, şükretme durumundasınız, övünmeğe hakkınız yok, şükretme vazifeniz var.

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri, bazı kullarına ittika yolunu gösterir, haram ve helal üzerine tir tir titrerler.

Cenab-ı Hakkı hem çok severler hem de çok korkarlar. Her hattı hareketleri Kur'an-ı Mübîn ahkamına uygun olur.

Bu zümrede acizliklerini itiraf eder, bu meziyetleri verenin, Hakk celle ve ala hazretlerinin olduğunu bilerek, nefislerini hakîr görerek tevazu, sabır ve şükür yolunda devamlı olurlarsa felaha erenlerden olurlar.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SERVET SAHİBİNİN ŞÜKRÜ

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri bazılarına fazlasıyla helalinden servet verir.

Buna nail olan kimsenin, bu nimetin hakiki sahibi Halik Teâlâ ve tekaddes hazretleri olduğunu bilerek israfdan kaçınmak suretiyle verilmesi farz olan zekatını verdikten başka müslümanlığın,

memleketin ve mahlükatın hayrına, kibirlenmeden, engin gönüllü, seve seve, elindeki o meblağdan, büyük bir ihlas üzere,

Allah rızası için tasadduk ettiği takdirde kendisinden Müslümanlık, cemiyet ve fertler istifade eder,hem de Halik Teâlâ'nın rızasını kazanmış olur.

Bu zengin kullar da malın hakîki sahibinin Cenab-ı Hak olduğunu itiraf ederek, böbürlenmeyip, tevazu, sabır ve şükür yolunu terk etmezlerse Allah'ın izniyle felaha erenlerden olurlar.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
GÜZEL AHLAKIN ŞÜKRÜ

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri, bazı kullarını, merhamet, sehavet, güzel ahlak daha nice üstün sıfatlarla muttasıf kılar.

Bu zümre de hakikatte merhametlilerin en merhametlisi, sehavetlilerin en sehavetlisi, her kemalin en üstünü,

Cenab-ı Hakk olduğunu bilip, her hareketlerinde acizliklerini idrak ederek, kibirlenmeden tevazu, sabır ve şükür yolunu tutarlar ise Allah'ın izniyle kurtuluşa erenlerden olurlar.

SEYRÛ SÛLÛKUN ŞÜKRÜ

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri, bazılarını seyr ü sûlûk yoluna sevk eder.

Bunlar hakiki bir mürşide teslim olup, ihlas ve istikamet üzere, Allahü Teâlâ'nın rızasını talep ederek, helal, haram hususunda dikkatli olurlar ise,

Cenab-ı Hakkın izni ile kendilerinin de büyük gayret ve sebatları nispetinde netice alırlar.


Bu güzel sıfatlarla mütehallik (ahlâklanmış) olmazlar ise, layıkı veçhile istifade etmiş sayılmazlar.

Seyr ü sülûkunu tamamladı zannı ile ucba düşüp de, yani kendi nefsini başkalarından üstün görerek kulluk vazifelerini daha dikkatli yapmayıp ihmal ederler ise, zarara uğrayanlardan olurlar.

Şunu tekrar, iyice bilmelidir ki, kulluğun nihayeti olmadığı gibi, seyr ü sûlûkun de sonu yoktur saymak lazımdır.

Hakiki mü'min hangi halde bulunur ise bulunsun, ister darlık, ister genişlik, ister hastalık, ister sıhhatlilik, ona düşen daima "Elhamdülillahi ala külli halin" sözünü tekellüm edip, bu hali bütün vücudunda ve ruhaniyetiyle (Cenab-ı Hakkın izniyle) hissetmesi lâzımdır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
BİR GÜNÜ SIHHATLE YAŞAMANIN ŞÜKRÜ

Vaktiyle bir abid vardı.

Bir gün şiddetlice dişi ağrıdı. Acılar içinde kıvranıp, huzuru kaçtı. Bir doktora gitti.

Doktor salih bir zattı. Herkese iyilik eder, hidayete kavuşmalarına vesile olurdu. Abide dedi ki:

Allahü Teâlâ'nın izni ile seni diş ağrısından kurtarır isem, karşılık olarak ne vereceksin? Abid hiç düşünmeden dedi ki.

Ne istersen veririm.

Bütün ibadetlerinin sevabını istiyorum.

Kendi kendine, "İyi olunca gene ibadet eder, tekrar sevap kazanırım" diyerek vermeğe razı oldu.

Diş tabibi, bir ilaç verince ağrısı tamamen kesildi. Abid Allahü Teâlâ hazretlerine çok şükretti.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Abidin şükrünü duyan salih doktor şunları söyledi:

Ey âbid! Ey Allah'ın daimi olarak ibadet eden kulu! Senin bütün iyi amellerin, dünyada bir gün sıhhatle yaşamanın karşılığı bile değildir.

Bir dişinin ağrımaması için bütün ibadetlerinin sevabını verdin.

Diğer dişlerinin ağrımaması için başında ve vücudunun diğer uzuvlarında ağrı, sızı bulunmaması için ne vereceksin?

Görüyorsun insan oğlu çok acizdir, çok zavallıdır.

Bütün ömrümüzü ibadetle geçirsek ve yapılan her ibadet de kabul olsa, acaba rahat bir nefes alıp vermemizin şükrünü ödeyebilir miyiz!

O halde; ibadetlerimize karşılık Allahü azze ve celle hazretlerinden bir şey beklemek uygun olur mu? Biz kuluz. Kulun vazifesi acizliğini, zavallılığını bilip, itiraf etmektir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı--

Bir şairde ne güzel demiş :

Ey gönül şükretmezsen, sen ne yapmış olursun?
Hükmünü beğenmezsen, sen bir şey edemezsin.
Sayısız nimet ve hak, vardır senin boynunda
Sen nasıl oturursun? Ve kalkıp şükretmezsin.

İBADET EDEBİLME NİMETİ

İbrahim Düssukî kuddise sirruh şöyle buyurur: "Ey kardeşim!

Sakın kendine has bir işi yapabildiğin iddiasına kapılmayasın.

Sonra, kendi gayretinle bir hak sahibi olduğunu iddia etmeye de yeltenmeyesin.

İyi bilmelisin ki eğer bir oruç tutuyor isen o orucu sana tutturan Hak Teala'dır.

Namaz mı kılıyorsun?

Ayakta mı duruyorsun?

Seni ayakta durduran gene O.

Keza yaptığın bütün ameller böyle, bir amelin varsa, O, çalışmanı istediği için çalışıyorsun.

Hasılı öyle olacaksın ki, her şeyi O'ndan göreceksin...

Bir şeyi gördüğün zaman, gör-dürenin, O'nun olduğunu bileceksin.

Bu hale devam edip manevî bir şerbet içtiğin zaman, yine ondan bileceksin.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı--

O içirdi, diyeceksin.. başka değil.

Bir şeyden mi sakınıyorsun, ittikan mı var? Sana bu ittika halini nasip eden kim? Yine O... böylece bileceksin.

Yüksek bir makama mı çıktın? Derecen mi yükseldi; senin dereceni artıran, seni yükselten gene O'dur.

Maddî veya manevî her hangi bir hal nailiyetine erdiğin zaman, yine bu nailiyeti
O'ndan bileceksin.

Ortada, senin için bir şey yok... Sana düşen ancak itirafdır.

Ki bir asi olduğunu bilesin... Kendine mal edebileceğin tek iyiliğin yoktur.

Bu hüküm yerindedir. Sana iyilik eden ve elinle iyilik ettiren O'dur.

Sonra senin için hüküm veren O'dur. Yaptıklarının iyi veya kötülüğünü O bilir.

Dilerse kabul eder, isterse kabul etmez."

GURUR DEĞİL,ŞÜKÜR

Gene buyurdular:

"Ey oğlum, sen bütün seneleri oruçla geçirsen ve gecelerini de namazla, ibadetle...

Temiz bir iç alemin olsa, Hak ile de halis bir muamelen..

sakın iddiaya kapılma... ve işi söze boğma...

Şuna inan ki: Sen daima âsi bir müflissin... başkası değil.

Sakın nefsin verdiği gurura kapılma..

yalanına aldanma..

Nice derviş, nefsin hevasına kapılıp gitti ve telef oldu."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı--

Hâtem Asam kuddise sirruh buyurur:

Muhteşem konaklara, verimli bağ ve bahçelere sakın aldanma! Cennetten daha güzel bir yer yoktur.

Ademin başına ne geldi ise orada geldi, ibadet keramet çokluğuna da aldanma! zira sahib olduğu bunca keramete, Allahü Teâlâ'nın kendisine İsm-i âzamı öğretmiş olmasına rağmen, Belgan bin Bagâra'nın başına gelen geldi ve Allahü Teâlâ onun hakkında: "Onun meseli köpek misâli gibidir" (A'raf/176) buyurdu.

Sen, sen ol, amel ve taat çokluğuna da aldanma! Çünkü onca taatına rağmen İblis'in başına gelen geldi.

Abidlerin ve alimlerin sohbetinde bulunuyorum diye aldanma.

Çünkü Peygamberimiz Muhammed-ül Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem'den daha büyük hiç bir kimse yokdur.

Sa'lebe'nin onun yanında bulunması ve akrabalarının onu görüp hizmetinde bulunmaları, kendilerine bir faide sağlamadı.

Halbuki zamanımızdaki zahidlerin, alimlerin ve hafızların kibrini tartsalar, emirlerin ve hükümdarların gururundan çok daha ağır gelir. (Tezkiret-ül Evliya)

Abdülkadir Geylanî kuddise sirruh buyurur:

İnsanların her biri bir şeyle meşguldür ve bir şeyine güvenmektedir.

Kimisi çok oruç tutmakla meşguldür ve orucuna güvenmektedir.

Kimisi çok namaz kılmakla meşguldür ve namazına güvenmektedir.

Kimisi çok hadis rivayet etmekle meşguldür ve rivayet ettiği hadislere güvenmektedir.

Kimisi cehennem korkusuyla meşguldür ve bu korkusuna güvenmektedir.

Kimisi cenneti sevmekle ve cennete gitmek için çok ameller işlemekle meşguldür ve bu amellerine güvenmektedir.

Halbuki arif kişiler, bu amellerinin, Rablarının bir lütfü keremi ve nusreti olduğunu bildikleri için, onlarda, amellere güvenme diye bir şey olmaz.

Yalnız Halik Teâlâ ve tekaddes hazretlerinin affına sığınırlar ve bu Sebeple şükürlerini artırırlar
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı--

Hakiki imanı kuvvetli bir müslüman, hem lisanen, hem bedenen hem de halen şükretmekle, hamd etmekle mükellefdir.

Lisanla olanı daima "Elhamdülillah" diyerek Hak Celle ve ala hazretlerine şükür etmektir.

Bedenî hamd ve şükür ise, Allah'ın rızasını umarak, bütün azalarımızı onun emrettiği şekilde hüsnü istimal etmektir.

Mesela dil, güzel söylemek, muhatabın gönlüne sürür vermek, Kur'an-ı kerim okumak, icabettiğinde nasihat etmek için yaratılmıştır.

Bunun aksine olarak, gıybet etmek, laf taşımak, bağırmak, çağırmak, kalb kırmak, kötü sözler söylemek gibi hoşsuzluklar için yaratılmamıştır.

Halî hamd ve şükür ise gönlümüzü, Rabbımız zül celal vel kemal hazretlerine tam bağlayıp, ahlaki ilahiye ile ahlâklanmağa say-ü gayret etmektir

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri bazı kullarının kalblerine, kendisine karşı derin bir sevgi verir.

Gönüllerini aşkı ile zevklendirir ve kemale erdirir. Bu sınıfda olanlar daimî olarak Hakkı müşahede ettikleri için hakikati tamamen anlamışlardır.

Bunlardan şımarma, büyüklenme, herkesi hor görme gibi kötü huylar alınmış, güzel ahlak, tevazu, şefkat, sabır, şükür halleri ile tezyin edilmişler, ve her hareketlerinde kendilerine ihlas bahşedilerek zirveye yükseltilmişlerdir.

Kötülük edemezler, işleri hep hayır üzerinedir.

Hep arzuları Cenab-ı Hakkın rızasıdır. Bunlara "Arif-i Billah" ismi verilir. Halkın arasında güneş misalidirler. Herkesle geçimlidirler.

Daima Cenab-ı Hakkı anarlar, darda kalanların manen maddeten yardımına koşar, Kur'an-ı Kerim okumayı, dua, istiğfar, salavat-ı şerife getirmeği ihmal etmezler.

Hülasa Cenab-ı Hakkın emirlerine ta'zimli, mahlükatına da şefkatlidirler.

Rabbımız Teâlâ hazretleri, şefi'ül-müznibin sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz ve seçilmiş has kulları hürmetine îmânımızı, îkanımızı, ihlasımızı kendisine ve sevdiklerine karşı aşkımızı, şevkimizi takviye etsin! Dünyevî uhrevî seadetler versin, cehennem azabından korusun! Bi-hürmeti Taha ve Yasin.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı--


Abdülkadir Geylanî kuddise sirruh hazretlerinin şükür hakkındaki sözleri:

Gelen nimetler için şükür yolunu tutmak gerektir.

Şükür de üç şekilde olur.

Lisan ile, kalb ile ve bütün duygularla.

Lisan ile şükür, bütün nimetlerin, Cenabı Allah'ın olduğunu itiraf etmektir.

Bir çok vasıta ile sana yapılan iyilikleri Allah tarafından bilmek lazım, her şeyi veren yaratan, yapan, getiren O'dur.

Şükür herkesten ziyade O'na lâyıktır.

Sana hediye getirene mi bakmak lazım, yoksa asıl hediyeyi gönderene mi yani Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretlerine, şükür ve saygılarımızı takdim etmek gerektir?

Dışa bağlanıp işin hakikatından gafil olmak bir cahillik sayılır.

Kalb ile şükür bu bir itikad halidir.

Buna inanmak ve sağlam bir manevi bağ ile sarılmalıdır. îyi bilmelidir ki içinde dışında ve durup yürümekte ne gibi iyilik varsa hepsi Cenabı Hakkın bir lütfudur.

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:

Sizde olan bütün nimetler Allah'dandır. (sûre-i Nahl: 53)

Allah içinize ve dışınıza nimetleri bol bol sermiştir. (sûre-i Lokman: 20)

Allah'ın nimetlerini saymakla tüketemezsiniz. (sûre-i İbrahim: 34)

Bu ayeti celilelere inanmış olan bir iman sahibi, Cenab-ı Allah'dan başka yardımcı ve şükre layık bir kimse düşünebilir mi?

Fiilî olan şükür, bütün azaları ibadetde kullanmakla olur.

Allah'ın emri haricinde hiç bir şeye kulak vermemek ve nefse, şeytana ve şahsî arzulara uymamak gerekir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı


Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:

"Hakikat, sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınız size bir rızık vermeğe muktedir olamazlar.

O halde rızkı Allah katında arayın.

Ona ibadet edin.

Ona şükredin." (sûre-i Ankebut/17)

"Şükreden kullarım azdır." (Sûre-i Sebe/13)

" And olsun şükrederseniz elbette sizi (nimetinizi) artırırım.

And olsun nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz benim azabım çetindir." (Sûre-i İbrahim/7)

'' Peygamber olmayıp hikmet sahibi olan Lokman'a Allah'a şükret diye bilgi verdik.

Kim şükrederse kendi nefsi için şükreder, kim nimete nankörlük ederse Allah ona muhtaç değildir.

Hamd ü senaya layık olan O'dur." (Sûre-i Lokman/13)

ŞÜKÜR EDEBİLME NİMETİ

Allahü Teâlâ Davud aleyhesselama şöyle vahyetti:

" Nimetlerime şükret!"

Davut aleyhisselam şöyle dedi:

" İlahî nimete şükredebilmek, en büyük nimettir. Tam manasıyla şükretmek benim için nasıl mümkün olur?

Bunun üzerine Allahü Teâlâ şöyle buyurdu:

"Bunu anlar isen, kulların en çok şükredeni olursun

Bir gün Mûsâ aleyhisselam şu münacaatı yaptı:

"Ya Rabbi, benim için sana şükretmek, verdiğin nimetlere teşekkür borcumu ödemek mümkün olur mu?

Vücudumda bulunan her kılda senin iki lütfün var."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı


Allahü Teâlâ hazretleri buyurdu:

"Ya Mûsâ! Nimetlerime şükretmeğe karşı aczini anladınsa bu sana yeter şükür sayılır."

Allahü Teâlâ hazretleri buyurur:

"Şükreden kullarım azdır." (Sûre-i Sebe/13)

Bu ayeti bazı büyük zatlar şöyle tefsir ediyorlar:

Şükretme nimetlerini bilenler azdır.

Mûsâ aleyhisselam şöyle münâcaat ediyordu:

İlahî! Âdem sana nasıl şükretsin? Onu kudretinle yarattın, canına ruhundan üfledin.

Onu cennetine koydun, meleklere emrettin: Ona secde ettiler.

Şu cevabı aldı:

Ya Mûsâ! Adem bütün bunları benden bildi, ona göre hamdini yaptı.

Resûlü Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazret-i Ali keremellahü vecheh'e hitaben:

Ya Ali! Hiç bir müslümana lanet etme.

Hatta hiç bir canlıya lanet etme ki, lanet sana dönmesin.

Allahü Teâlâ'nın nimetlerine şükreden, belalarına sabreden ve günahlarına istiğfar eden kimse, istediği kapıdan cennete girer.

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:

" Yediğinin şükrünü eda eden, sabırla oruç tutan gibidir."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ŞÜKÜR --devamı


Atâ anlatıyor radıyallahu anh:

Hazret-i Aişe radıyallahu anha'ya:

Allah Resûlünden şahit olduğun en şaşırtıcı hadiseyi bize haber ver, dedim. Hazret-i

Aişe ağladı ve dedi ki:
O'nun hangi hali şaşırtıcı değildi ki. Bir gece geldi. Benimle beraber yatağa girdi.

Tenim tenine değdi. Sonra dedi ki:

Ey Ebubekir'in kızı, beni bırak! Rabbıma ibadet edeyim.

Ben dedim ki: Senin yanında olmağı seviyorum, fakat senin arzuna uymayı tercih ederim.

Kendisine izin verdim, kalkdı, su ibriğine gitti, abdest aldı. Suyu çok çok dökerek israf etmedi. Sonra namaza, durdu.

Ağladı, öyle ki, gözyaşları, göğsüne doğru aktı. Sonra rükuya gitti, gene ağladı.

Sonra secde etti, gene ağladı. Sonra basını secdeden kaldırdı, gene ağladı.

Bu ağlaması sabaha kadar devam etti. Sabah namazı vakti Bilal geldi.

Ezan okudu. Ben o zaman dedim ki:

Ey Allah'ın Resûlü, seni ağlatan sebep nedir? Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti.

Buyurdular ki:
Şükür eden bir kul olmayayım mı? Bu şükrü ben neden yapmayayım?
 
Üst