Hadis Sohbetleri 20 : Ölümü istemek..

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
anlıyorum üstadın yokluk ile cehennemi karşılaştırdığını, yine aklım almıyor cidden insan neden ebediyeti ister veya yokluk istemez?


ikincisi ise yaratılmış olan insanların hepsimi ebedi olmayı istiyor? ( mesela sorulsa bana ben istemem ebediyeti,Rabbime karşı belli bir vazifem var ve o bittikten sonra bende bitmek yok olmak istiyorum)
Allah'tan öldükten sonra Rabbimi müşahede etmeyi ondan sonrada yok olup gitmeyi dilerim

Sizin istemediğinizi dile getirmişsiniz ve Rabbe karşı belirli vazifelerinizi ifa ettiğinizi söylüyorsunuz. Acaba hiç mi bir kimseye hakkınız geçmedi? Veya hiç mi mükafatı hak etmediniz?

Siz ebediyeti istemeseniz dahi sizin hakkını gasb ettikleriniz onlar isteyecek ve haklarını isteyeceklerdir. Hazreti Ustad Sözler, yirmi sekizinci sözde bu meseleyi şöyle izah etmekte :

[BILGI]Nasıl, küfür Cehenneme duhûlüne sebeptir; öyle de, Cehennemin vücuduna ve icadına dahi sebeptir. Zîrâ, küçük bir hâkimin küçük bir izzeti, küçük bir gayreti, küçük bir celâli bulunsa; bir edebsiz ona serkeşâne dese, "Beni te'dib etmezsin ve edemezsin"; herhalde, o yerde hapishâne yoksa da, tek o edebsiz için bir hapishâne teşkil edecek, onu içine atacaktır.[/BILGI]

Yine mükafatı siz istemeseniz dahi O Rabbül alemin kendi izzeti ve keremi ile size bu mükafatı vermemesi O'nun izzet ve keremine muhalif olmaz mı?

Ustadımız Bediüzzaman insanı risale-i nurda çok iyi tanımladığı bu eserleri tahlil eden bir çok bu dalın uzmanları tarafından dile getirilmiştir. Yine bununla beraber ebediyeti isteyenin akıl olmadığını kalb, ruh, vicdan gibi Allahı tanıyan hissiyatların istediği bunun akabinde akıl bunu tasdik ettiğidir. Aklın başka bir penceresi ise işlenmiş olan günah ve kebairlerin itaatsizliğin neticesi olan kabir ve cehennem azablarını bildiği ve bunlara dayanamayacağından dolayı bilinç altı denilen yerde barındırdığıdır. Yine büyük suçlar işleyen o mahkumu ele alırsak suçlu olduğunu bildiğinden ona sorsak oda hapis ve mahkeme gibi unsurları istemeyeceği kati ve sabittir. Ama diğer suçsuz masum insanlara sorsak hapis ve mahkeme gibi unsurların ne kadar yerinde ve muafık olduğu yine kesin ve tartışılmaz.

Bizim aklımız bu dünyayı ihata ve idame etmek için o nisbette verildiğinden ebediyet gibi husus akıl ile kavranılamayabilir ama anlaşılabilinmektedir. Bu iş ancak kalbin işidir ve o bu işi görür akıl sadece sadakte der. Ama ahirette insanın cihazatları yeniden yenilenerek o aleme uygun hale getirilicektir.

Yine bununla beraber insan neden yokluk ister de kendini ateşten sakınır? Madem yokluk isteyen bir insan o zaman kendini, kendisine gelecek tehlikelerden niye sakınır? Hasta olduğunda neden iyileşmek ister? Sobaya elini değdirmek istemez? Yolda karşıdan karşıya geçerken neden gelen veya geçen araba var mı diye kontrollü olarak karşıya geçer? Bu nasıl bir tezat?

Ya insan yokluğu istemiyor ya da bilinç altındaki muhasebede korktuğundan mı istemiyor?
İnsanın yokluğu hakiki ve mutlak manada istemediğini sadece az önceki birkaç soru ile bile çürütmenin mümkün olduğu ortada. Bilinç altındaki suçluluk yani günahların çözümü ise basit ve insanın en büyük meselesi olan işlediği günahlara tevbe etmesi değil mi? Ayeti kerimede açık ve net ve kesin bir şekilde tevbe edenin tevbesi kabul olacağı kesindir. Hadisi şerifde eğer siz günah işlemeseydiniz Allah sizi helak edip yerinize günah işleyip tevbe edecek bir toplum getirirdi denilmiyor mu? Bu mevzuda çok deliller ile ispat edildiği ortada iken neden insan ebediyeti istemesin? Hem de ebediyeti en ala layık olduğu şekilde neden yaşamasın ki?

Aklın yokluğu istemediğide sabit ise o zaman yokluğu ne istiyor? Nefis diyebilir miyiz? Kur'anı azimüşşanda Yusuf Süresinde "ben nefsimiz temize çıkarmam. Şüphesiz ki nefis şiddetle kötülüğü ister" meali ile nefsin günahları istediği vurgulanmakta. Hem Mektubat risalesinde Ustadımız Bediüzzaman ramazan risalesinde nefsin ne kadar azgın olduğunu ifade etmekte tafsilatı için oraya bakabilirsiniz. İşte bize düşen nefsi terbiye edip doğru yolda kullanmak aksi takdirde nefsimize zulmetmiş olmaz mıyız? Nefsimizi bir evladımız olarak düşünürsek evladımız eğer gençliğinin verdiği heyecanlara ve özgürlüklere kapıldığında bizler ebevynleri olarak onlara doğruyu gösterip terbiye etmez isek elbette o evladımıza hem kötülük etmiş hem de zulmetmiş olmaz mıyız?

Hem bunca nimet ve rahmet ve merhamet varken acaba bunları görüp bildiği halde yokluğu istemekte küfre girmez mi?
 

Ukbaa

Well-known member
hayır ukba kardeş benim anlatmak istediğim bunlar değil, bahsettiğiniz şeylere hiç öyle bir muhabbet beslemedim, çünkü gelenler Allah tan geldiği gibi gidenlerde Allah a gittiğini bildiğimden hiç aramam. ben kastettiğim ölüm gerçekten beni bitirseydi, gerçekten ölerek yok olsaydım, insanlar neden ebedi olmak ister işte bunu gerçekten anlamıyorum
peki ölüm bir son olsaydı o zaman bu dünya çekilir miydi ? bir manası kalır mıydı ?
 
bu yazı beni ziyada ağlattı :'(
hak meslesini hiç düşünmedim, binlerce insanın üzerimdeki haklarını yok olmayı istediğimde hiç düşünemedim.
mukafatı ise hiç beklemedim.( O nu (c.c) müşahede etmenin dışında)

'''Yine bununla beraber insan neden yokluk ister de kendini ateşten sakınır? Madem yokluk isteyen bir insan o zaman kendini, kendisine gelecek tehlikelerden niye sakınır? Hasta olduğunda neden iyileşmek ister? Sobaya elini değdirmek istemez? Yolda karşıdan karşıya geçerken neden gelen veya geçen araba var mı diye kontrollü olarak karşıya geçer? Bu nasıl bir tezat?'''

demişsiniz Rabbim intiharı men etmeseydi, hakeza bedenin Allah tan gelen bir emanet olarak telakki ettiğimden zarar veremedim, dikkatsiz davranamadım emanetine hakkıyla sahip çıkabilmek için.

'''Ya insan yokluğu istemiyor ya da bilinç altındaki muhasebede korktuğundan mı istemiyor? '''
korktuğum evet muhasebe olabilir ama ondan daha çok korktuğum varlığını ve birliğini bildiğim ve tastik ettiğim bir Zat ı görememek.


evet belki gerçekten şu anda nefis yapıyor bu mudafayı ama nefsin burada kazanacağı ne olabilir ki? sonuçta o da ebediyeti istemiyor mu?
 
Hem bunca nimet ve rahmet ve merhamet varken acaba bunları görüp bildiği halde yokluğu istemekte küfre girmez mi?

talha kardeş ben nimet, rahmet veya merhameti yok saymıyorum. küfrün kelime manası:Hz. Peygamber'i Allah'tan getirdiği şeylerde yalanlayıp, onun getirdiği kesinlikle sabit dinî esaslardan bir veya birkaçını inkâr etmek anlamına gelir. ben bunları yalanlamıyor veya inkarda etmiyorum ne demek istediğiniz tam anlamadım???
 

Ukbaa

Well-known member
elbette çekilmezdi elbetteki manası kalmazdı yaratmanın yaratılmanın
benim kastettiğim benim yokluğum, cümle alemin yokluğu değil..
Cenab-ı Hak seni hayvan olarak yaratmamış, bitki olarak yaratmamış, toz, toprak, taş olarak yaratmamış, seni yokluk aleminden varlık alemine çıkarıp, harika alet, cihaz, his ve latifelerle donatıp, birde kendi zatında bulunan sıfatlarından sana da üfleyip kıymetini birden milyonlara çıkarıp, seni kendisine muhatap alıp, böyle güzel nimetlerle serfinaz ettiği halde sen diyosun Rabbim bana niye bu kadar kıymet verip yarattın ?
Bu nankörlük olmaz mı ?
 
Cenab-ı Hak seni hayvan olarak yaratmamış, bitki olarak yaratmamış, toz, toprak, taş olarak yaratmamış, seni yokluk aleminden varlık alemine çıkarıp, harika alet, cihaz, his ve latifelerle donatıp, birde kendi zatında bulunan sıfatlarından sana da üfleyip kıymetini birden milyonlara çıkarıp, seni kendisine muhatap alıp, böyle güzel nimetlerle serfinaz ettiği halde sen diyosun Rabbim bana niye bu kadar kıymet verip yarattın ?
Bu nankörlük olmaz mı ?

evet dediğiniz nankörlük olur ama böyle bir söz ağzımdan çıkmadı, yazdıklarımda da böyle bir ifade kullanmadım,
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“Yokluk ile Cehennem arasında nasıl bir muvazene vardır? Kur’ân’da kâfirlerin Cehennem’den kaçarak yok olmak isteyecekleri yazıyor. Oysa Üstad Hazretleri, ‘Cehennem de olsa bekâ isterim’ diyerek, hayatın ve bekânın yokluktan daha tercihe şâyân olduğunu söylüyor. Öyleyse, kâfirler neden Cehennem’den kaçarak yok olmak istiyorlar?”


Cehennem, tevbe kapısıyla Allah’a sığınmayanların uğrayacakları azap yurdu. Yokluk ise, hakîkati olmadığından, Kur’ân’da bulunmayan hayâlî bir kavram. Varlığın hayâlî zıttı. Kur’ân’da Cehennem vardır; ama yokluk yoktur.

Bediüzzaman Said Nursî, risâlelerinde yokluk ile varlığı muhtelif cihetlerden mukayese eder ve Cehennemde de olsa var olmanın yokluğa nazaran bir rahmet olduğunu,1 varlığın yaratıcısı olan Cenâb-ı Hakkın zulümden münezzeh olduğunu, hayatta nasıl “varlık” esas ise, varlıkta da “ebedî saadetin” esas olduğunu, tövbe siperi ile Allah’a sığınan kulların Allah’ın izniyle Cehennem’den de kurtulacağını, binâenaleyh, insanın ister inansın, ister inanmasın, Allah’ın adâletinin ve rahmetinin, yani Cehennemin ve Cennetin, kendisi hakkında mutlak hayır getireceğini, öyleyse beşerin görevinin mutlaka Allah’ı bu sıfatlarıyla tanımak ve sevmek olduğunu, Allah’ı bu sıfatlarıyla tanıyan ve seven kimsenin de, Allah’ın izniyle Cehennem’den kurtulacağını ve derecesine göre Allah’ın rahmetine, rızâsına ve Cennetine ulaşacağını müjde eder.2

Bedîüzzaman, “kabûl-ü adem” dediği yok oluşçuluk mesleğinin bir safsatadan ibâret olduğunu ve ispat edilemeyeceğini; ama bir meslek olarak bu yola girenlerin “yokçuluğu” ispat etmekle yükümlü olduklarını, ispat edemedikleri takdirde ise Kur’ân’ın “var oluşçulukla” ilgili bütün beyanlarının hak olduğunu kabul etmek zorunda olduklarını belirtir.3

Bedîüzzaman’ın referansı şüphesiz Kur’ân’dı. Şimdi, Cehennemle ilgili Kur’ân âyetlerine bakalım:

*“Rablerini inkâr eden kimseler için Cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür o! Oraya atıldıklarında, Cehennemin gürleyişini işitirler ki, kaynayıp duruyor! Neredeyse öfkeden parçalanacak! Kâfirlerden her bir bölük oraya atıldıkça, onların bekçileri kendilerine sorar: ‘Bu azaptan sakındıran bir peygamber size gelmedi mi?’ ‘Evet!’ derler. ‘Bize bir peygamber geldi! Ama biz onu yalanladık. Allah bize bir şey göndermedi. Siz sapıtmışsınız! Dedik. Keşke onu dinleseydik!’ derler. ‘Keşke düşünseydik! O zaman şu alev alev yanan Cehennem ehlinden olmazdık!”4

* “Rabbimin huzuruna mücrim olarak gelenin cezâsı Cehennemdir. Orada ne ölür, nede yaşar!”5

* “Allah’tan korkan öğüt alır. Şakîler ise ondan kaçınır. O, ateşin büyüğüne girecek onlardır. Orada ne ölür, ne de yaşar!”6

* “Arkasından onlara bir de Cehennem azabı var. Orada ona Cehennemliklerin yaralarından akan irin ve kan karışımı bir sıvıdan içirilir. Onu yudumlar; fakat boğazından geçmez! Ölüm her yanını kuşatır; fakat ölecek değildir! Arkasından da ağır bir azap vardır.”7

* “Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. “Yakıcı azabı tadın!” denir.”8

* “Çılgın bir alev olarak onlara Cehennem yeter! Âyetlerimizi inkâr edenleri ateşe sokacağız. Derilerinin her yanışında, azâbı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah güçlüdür, Hakîm’dir.”9

* “Sizi yakın gelecekteki bir azapla uyardık. O gün kişi elleriyle gönderdiğine bakar. İnkârcı da, “Keşke toprak olsaydım!” der.”10

* “Biz onlara zulmetmedik. Ama onlar zâlim kimselerdi. Cehennemin bekçisine şöyle seslenirler: “Ey Mâlik! Rabbin bizim için yeni bir hüküm versin!” Mâlik de: “Siz böyle kalacaksınız!” der.”11

Görüldüğü gibi kâfirler Cehennemin şiddetli azabını tattıkça pişmanlık yaşarlar, yalanlamakla kendi kendilerine zulmettiklerini anlarlar, düşünüp peygamberi dinlemediklerine yanarlar; azabın şiddetini gördükçe oradan çıkmak isterler, toprak olmak isterler veya Allah’ın yeniden bir değerlendirme yapmasını isterler. Cehennemin her azabı onlara ölüm acısından daha beterdir aslında; ama ölmezler. Çünkü artık ölüm yoktur. Onlar, azaptan kurtulmak için Rabb-i Zülcelâlin onlar hakkında yeni bir hüküm vermesini istiyorlar. Öyle bir hüküm olmalı ki bu, Cennetle sonuçlanmasın, râzılar, çünkü yüzleri yok; ama Cehennemden de çıksınlar, hiç değilse azap çekmesinler. Toprak olmaya da râzılar. Onu istiyorlar.

Üstad Bedîüzzaman hazretleri, insanoğlunun fıtratında bulunan şiddetli var olmak isteğini her defasında ön plâna çıkarır ve âhiretin tam da bu isteği karşıladığını beyan eder. Nitekim küçüklüğünde hayâlinden, “Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonunda ademe (yokluğa) ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâkî, fakat âdi ve meşakkatli bir bir vücudu mu istersin?” diye sorduğunu; bu soru karşısında, bâkî, fakat âdi ve meşakkatli bir bir vücud da olsa “var olmak” istediğini, yokluğu ve hiçliği istemediğini; bu da olmazsa, hiç değilse “Cehennem de olsa bekânın” mutlak yokluktan ve hiçlikten daha iyi olduğunu12 kaydetmekle bu âyeti tefsir eder.

Burada geçen, “Bâkî, fakat âdî ve meşakkatli bir vücud” ifâdesi, Cehennem ehlinin, “Ey Mâlik! Rabbin bizim için yeni bir hüküm versin!” ifâdesi ile dile getirdikleri istektir. “Cehennem de olsa bekâ isterim” ifâdesi de, insan fıtratının Cehennemin ve Cennetin dışında üçüncü bir şık olarak âdî ve meşakkatli bir vücud şansı olmadığını anlayınca, “yokluk ve hiçlik” şıkkına karşı da, Mâlik’in cevabı doğrultusunda Cehennemde kalmaya çâresiz râzı olacağını vurgular.

Dipnotlar:
1- Asâ-yı Mûsâ, s. 43;
2- Sözler, s. 69;
3- Lem’alar, s. 82;
4- Mülk Sûresi, 67/6-10;
5- Tâhâ Sûresi, 20/74;
6- A’lâ Sûresi, 87/10-13;
7- İbrâhîm Sûresi, 14/16, 17;
8- Hac Sûresi, 22/22;
9- Nisâ Sûresi, 4/55, 56;
10- Nebe Sûresi, 78/40;
11- Zuhruf Sûresi, 43/76, 77;
12- Asâ-yı Mûsâ, s. 37; Sözler, s. 84

Süleyman Kösmene
 

a1a2

Yeni Üye
< İmam Gazali der ki: ben İsa' ya (a.s.) inen incilde gördüm "tabuta konuduğu andan mezar başına gelinceye kadar Allah'u teala ölüden kırk soru sorar . Birincisi "ey kulum insanların baktıkları yüzünü senelerce temizledin durdun.Fakat benim baktığım kalbini bir defa olsun temizlemedin" buyurur. Halbuki Allah'u teala hergün senin kalbine bakar, ve der ki "benim nimetlerime gark olmuş iken çalışman başkaları içindir.İyi bil ki sen duymayan bir sağırsın"
Evladım, ilimsiz amel olmayacağı gibi amelsiz ilimde deliliktir. İyi bil ki, bugün seni ibadete sevk edip günahlardan alıkoyan ilim, yarın da seni cehennemin ateşinden uzaklaştıramaz.Bugün ilminle amel edip kaçırdığın fırsatları toparlamazsan yarın kıyamet gününde :"Allah'ım bizi (tekrar) dünyaya döndür de iyi amel işleyelim" dersin.O zaman cevap olarak sana denilirki: "ey ahmak, sen oradan geliyorsun"
(HÜCCET-ÜL İSLAM S.31,32)

Ne tuhaftır ki insan hep var olana bir kusur bulur, hiç bir zaman elindekine razı olmaz muhakkak ki Cenab-ı hakkın vermiş olduğu mükemmelliyetçilik istidadındır. Sonra kaybedincede değerini anlayıp geçmişe dönmek ister. Ne yazık ki dönemez. gerçekten asıl marifet odur ki elindeki nimete şükrü hakkıyla eda edebilsin.
Şükür denilince akla kavli bir şükür gelebilir ancak benim bahsim fiilidir halinden razı olmaktır. evet sınav bazen çok çetin bazende dayanılmaz olabilir bazen de son noktaya geldiğimizi düşünürüz ancak her son yeni bir başlangıçtır bazı olaylara son noktayı koyarız ancak( yani Allah'ın izin verdiği ölçüde) bu sefer de dayanılmaz başka bir sınav, boşunamı denilmiş sınav dünyası diye...
Zahiri olaylar ne kadar dayanılmaz gözüksede deniliyor ya "Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez" yada ayet de geçtiği gibi "şüphesiz ki her zorlukta bir kolaylık vardır" ancak gaflete dalmış nefisler o kolaylığı görmez işte sanki bir sonmuş veya bir sonbuluş, bitişmiş gibi ölümü arzu eder insan...
Ancak ölüm bir bitiş değil yeni bir başlangıçtır aslında bunumu unutuyoruz?En ufak bir sıkıntıda ipleri kopartıyoruz ölüm ve ötesinimi unutuyoruz acaba? Halbuki o ölüm anını hakiki olarak hani ihlas risalesinde birinci sebebde geçiyor ya: "BELKİ HAKİKAT NOKTASINDA, ZAMANI HAZIRDAN İSTİKBALE FİKREN GİTMEK NAZARAN BAKMAKTIR" biz bunu mu yapmıyoruz acaba yani Efendimiz (a.s.m.)ın : "ölümün acısı, bir kişinin parmak ucundan başına kadar dikenli bir telin batıp sonra tekrar çıktığını düşünün" tabirince...
Ölümü çok mu kolay sanıyoruz yada çok mu hafife alıyoruz? Evet eğer ölüm bir son buluş olsa idi( ki bu imkansız) ozaman evet istenmesi noraldi ancak ahirete iman edipte cennete az bir amel ile gidileceğini zannetmek tuhaf olan Hz. Ali(r.a.) "çalışmadan cennete gireceğini sanan boş ümide kapılmıştır. Yalnız çalışması ve gayretiyle cennete gireceğini zanneden de kendini beğenmiştir." buyuruyor.
Yada babamın bana dediği gibi" farz-ı misal inkarcıların dediği gibi ahiret olmasa, ölüm bir son buluş olsa,cennet, cehennem, mizan olmasa yinede bütün zorluklara göğüs gerip sabredip islamın getirdiği bütün emirlere ve yasaklara uyup mertcesine ölmeyi tercih ederim."
CENAB-I HAK CÜMLEMİZİ SABREDENLERDEN EYLESİN İNŞAALLAH...
 
Hem bunca nimet ve rahmet ve merhamet varken acaba bunları görüp bildiği halde yokluğu istemekte küfre girmez mi?

talha kardeş ben nimet, rahmet veya merhameti yok saymıyorum. küfrün kelime manası:Hz. Peygamber'i Allah'tan getirdiği şeylerde yalanlayıp, onun getirdiği kesinlikle sabit dinî esaslardan bir veya birkaçını inkâr etmek anlamına gelir. ben bunları yalanlamıyor veya inkarda etmiyorum ne demek istediğiniz tam anlamadım???

talha kardeş benim bu soruma açıklık getirirseniz çok memnun kalcam... (çünkü gönül sahabem olan Hz. Ebu Bekir r.a dahi yok olmayı, insan olup sorumluluğu kaldıramamaktansa üzerine basılıp geçilen toprak olmayı dilemişti)
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
talha kardeş benim bu soruma açıklık getirirseniz çok memnun kalcam... (çünkü gönül sahabem olan Hz. Ebu Bekir r.a dahi yok olmayı, insan olup sorumluluğu kaldıramamaktansa üzerine basılıp geçilen toprak olmayı dilemişti)

Kıymetli kardeşim;

Açıklamaya çalıştığım hususların hiçbirinde sizin öyle olduğunuz için değil sadece misal penceresinde vermeye çalıştım nitekim sizleri kendi canımdan aziz bilmekle beraber sizleri tanımamaktayım. Meselenin anlaşılabilmesi için verdiğim küfür meselesi ise iman hususlarını inkar etmek manasında değil bir önceki cümlemde de söylemeye çalıştığım nimet, merhamet ve rahmetin yok olmasını istemekte küfre girebilir mi diye sadece soru olarak yönelttim. Yoksa bunu yapmak küfre girer diyemem..

Ebu Bekir r.a. ithaf edilen sözü hakkında ise zati gerekli şartlı istek cümlesinin içinde geçmektedir. Böyle bir istek toprak olmayı istemek değil sorumluluğu yerine getirebilmeyi istemeyi gaye edinmekte ve dua yerine geçebilmektedir..

Daha önceki yorumlarınızda ise bu yazı beni ziyadesiyle ağlattı demişsiniz. Meseleyi ele alışımızda gaye sizin şahsınız ile alakalı olmadığı sizin yaşadığınız durumun bir çok kişi tarafından yaşandığı için buna açıklama getirmeye çalışmışımdır. Bazı hususlar sizi ilgilendirebilirken bazı hususlar sizinle alakası olmayabilir. Bu nedenle yokluğu isteme hususunda biz bu sorunu ele almaya çalışıyoruz. Yoksa sizinle alaklı bir meseleyi konuşmak bizim haddimize değildir..
 

teblið

Vefasýz
anlıyorum üstadın yokluk ile cehennemi karşılaştırdığını, yine aklım almıyor cidden insan neden ebediyeti ister veya yokluk istemez?


ikincisi ise yaratılmış olan insanların hepsimi ebedi olmayı istiyor? ( mesela sorulsa bana ben istemem ebediyeti,Rabbime karşı belli bir vazifem var ve o bittikten sonra bende bitmek yok olmak istiyorum)
Allah'tan öldükten sonra Rabbimi müşahede etmeyi ondan sonrada yok olup gitmeyi dilerim

Zahid kardeşim;

Hem sizin hemde buradaki kardeşlerimizin yazdıklarını bir bir okudum..Gayet yerinde ve isabetli açıklamalar izahatler gelmiş..Anladığım kadarıyla siz hayat imtihanınızda çetin olaylar ve sıkıntılara maruz kalmışsınız..Ama elh ki Rabbe olan imanınızda çok belli buradan bakınca;Belkide hayat yordu ,yada yokuşu tırpanırken takat ler kesildi zaman zaman,bunuda anlarım;Lakin Rahman olan Adildir ve kullarına reva gördüğü bu sıkıntıların karşılığını Ebedi alemde ödül olarak veriyor ne güzel!!Bu ancak Alemlerin vaadidir ve şanıdır öyle değilmi?

Teşbihte hata olmasın kardeş ;Bir örnekle pekiştirmeye çalışırsak;

Düşünün Öss sınavına hazırlandınız ve sıkı bir imtihan yolculuğundan sonra Fakülte kapısındasınız artık;Ve zorlu yılların başarıyla geçmesi için zahmet yollarını arşınlıyorsunuz..Finaller vizeler..ve derken son sınıf ve son dönem;Artık icazet (diploma ) alma zamanı ...Ama siz o diplomayı almak istemiyorsunuz;Halbu ki o diplomayı zahmetinizin bir meyvesi olarak tepiyorsunuz ;Olur mu kardeşim şimdi böyle bir düşünce??

Gerçek manasına dönersek ;Ebedi alem yani firdevs'i A'la orada acı yok keder yok hüzün yok ağlamak yok sıkıntı dert keder ;akla gelebilecek hiç bir eziyet yok..Ve Adil olan Rahmanın biz kullarına tabiri caizsse ikramı başlıyor..

Gelin biz ebediyette yok olmayı değilde ;Ebedi alemi nasıl hakk edebiliriz diye düşünüp amel edelim olur mu kardeş???

Rabbim yar ve yardımcınız olsun her iki cihandada inşl.
 
yazmış olduklarınızdan ötürü Allah razı olsun,

Rabbim mükafatların en güzelini verendir, Allah a yaklaşırken mükafat aklımından geçmedi fakat ah günahlar ah,

Allah razı olsun kardeşlerim, çok teşekkür ediyorum. başta talha kardeşim olmak üzere ukba, tebliğ. abdullah kardeşlerimide şükranlarımı sunuyorum. ALLAH RAZI OLSUN


DUA EDER DUA BEKLERİM... Selametle kalın
 

teblið

Vefasýz
yazmış olduklarınızdan ötürü Allah razı olsun,

Rabbim mükafatların en güzelini verendir, Allah a yaklaşırken mükafat aklımından geçmedi fakat ah günahlar ah,

Allah razı olsun kardeşlerim, çok teşekkür ediyorum. başta talha kardeşim olmak üzere ukba, tebliğ. abdullah kardeşlerimide şükranlarımı sunuyorum. ALLAH RAZI OLSUN


DUA EDER DUA BEKLERİM... Selametle kalın

Rabbim sizden de razı olsun mubarek kardeşim;Bizimle bu derste değişik fikir kapılarının açılmasına vesile oldunuz..Seviyeli bir şekilde fikir alış verişinde bulunduğunuz içinde bizde sizlere teşekkür ediyoruz;

Ve sizinde dikkat buyurduğunuz gibi geldiğimiz son nokta oldukça düşündürücü;Söylediğiniz şu söz (Rabbim mükafatların en güzelini verendir, Allah a yaklaşırken mükafat aklımından geçmedi fakat ah günahlar ah, )

imanınızın güzel bir göstergesi ..

Elbette ki hedef cennet değil ;Menzilimiz yanlızca ve yanlızca İLAHİ RIZADIR ;bu tamamsa inşl Mükafatta geliyor arkasından..O da Yüce Allah'ın şanındandır ....
 
kimselerin benim bu yazdığım şeylere mukabil MÜBAREK diyeceği hiç aklıma gelmedi. keşke düşündüğünüz gibi MÜBAREK olabilseydim :'( , Rabbim cümle alemden razı olsun,

şunu ifade edemeden geçemeyeceğim, bir misal vermiştiniz ya Öss ile ilgili, aynı zorluk ve sıkıntılar ile bende karşılaşrım(vize final imtihanlar vs. fakat diplamayı ise inanın babamın zoruyla aldım, okuduğum için üzülmedim yanlış ifade etmiş olmayayım fakat beni Rabbime yaklaştırdığından ötürü okul okuduğuma çok sevindim ve şimdi ise okuduğum bölümle akalı bir vazife görmüyorum (belki ileride) ama şu anda tek hedef O (c.c), şu aralar ciddi bir boşluk içerisindeyim(vazifemi hakkıyla yapamama korkusu nedeniyle)
bunları ifade nedenim duaya cidden çok ihtiyacım var....

''Elbette ki hedef cennet değil ;Menzilimiz yanlızca ve yanlızca İLAHİ RIZADIR ;bu tamamsa inşl Mükafatta geliyor arkasından..O da Yüce Allah'ın şanındandır ....'' demişsiniz, benim için en büyük mükafat Allah ı görmektir,perdesiz engelsiz görmek...
 

ebrar172

Well-known member
insanlar neden ebedi olmak ister işte bunu gerçekten anlamıyorum

İnsanlar ebedi olmayı istemez zaten ebedidir. Yani insanın bedeni içindeki ruh zaten ebedi ve şu dünya alemindeki kısıtlı hissiyatıyla bile insan bunu bilir ruhu ebedi olduğu içindir onun ebediyet özlemi. Bakınız islam dışındaki bütün dinlerde ebediyet vardır hiçbir inanç ve dinde yok olup gitmek yoktur. Çünkü ruh ebedidir ve bütün insanlar hatta ateistler bile bunu bilir ve aslında yaptıkları inkar, olmayana değildir olanı görmemeye çalışmaktır yani bizde olmayan birşeyi istemiyoruz bu zaten var istememiz için olmaması gerekirdi. Haşa , Allah bize deseydiki ebedi olmak istermisiniz? o zaman belki sizin istediğinizi isteyip ebedi olmak istemeyen yok olmak isteyenler olabilirdi. Fakat ortada bir seçim yapma durumu yok ki istemek durumuda olsun.

Zaten bedeniniz fani ama ruhunuzun ebedi olmaması diye bir durum mevzu bahis olamaz. Allah kullarına kendi Ruhundan üfledi yani sizin yok olup gitsin dediğiniz şeyin ne olduğunu öncelikle iyi anlamak lazım..


[DIKKAT]"Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti. (Hicr-28,29)[/DIKKAT]





[DIKKAT]“Ki o, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den). Basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde Suresi, 7-9) [/DIKKAT]
 
Üst