Hadis Sohbetleri 45:Allah, sizden birinizin yaptığı işi ameli ve görevi sağlam ...

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Muvahhid1

Well-known member


بِسْمِاللَّهِالرَّحْمَنِالرَّحِيم


Bu haftaki Hadis-i Şerifimiz;


[NOT] "Allah, sizden birinizin yaptığı işi,ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur." (Taberânî)[/NOT]​


Buyrun mütalaa edelim. Katılımlarınızı bekliyoruz.



[BILGI]Önceki Hadis Sohbetlerine ulaşmak için TIKLAYINIZ[/BILGI]






 

pendüender

Well-known member
ESSELAMU ALEYKÜM VE RAHMETÜLLAHİ VE BERAKATÜHÜ​

Söylediği her söz,her kelime eşsiz manalar taşıyan Kainatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhivessellemin; Zikretmiş olduğu Hadis-i Şerif Kur'an ı Azimüşşandaki ayetler ile tasdiklenmiştir;​

Bismillahirrahmanirrahim​

Bakara/25

İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, "Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!" diyecekler. Halbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedi kalacaklardır.

Rad /29
İnanan ve salih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.​

Kehf/46
Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.
Meryem/96
İnanıp salih ameller işleyenler için Rahmân, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.
Nur/55
Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.
Sadakallahülazim...​

Evet salih amel tüm mü'minlerin hayat tarzı bir nev'i,bu bazen bir güleryüz bazen sadaka...
Ve şimdi de Üstada kulak verelim;

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Bugünlerde, Kur’ân-ı Hakîmin nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i salih esaslarını düşündüm. Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def-i şer, celb-i nef’a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü’l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlâsla muvaffakiyeti pek azdır.

Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.

Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mâl-i salihadır.

Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiamiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir. Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu’cizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.

Ezcümle: Hayat-ı içtimaiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde, gayet elîm ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler veriyor.

Cenâb-ı Hakka şükür ki, Risale-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur’ânî’nin tezelzülüyle ve Ye’cüc ve Me’cücden daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.

Risale-i Nur’un şakirtleri, böyle bir hâdisede mânevî mücahedeleri, inşaallah zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amelle, pek büyük sevap ve a’mâl-i sâlihaya medar olur.

Aziz kardeşlerim, işte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisâta karşı, ihlâs kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz, iştirâk-i a’mâl-i uhrevî düsturuyla birbirimize kalemlerle, herbirinin a’mâl-i saliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi; lisanlarıyla, herbirinin takvâ kalesine ve siperine kuvvet ve imdat göndermektir. Ve bilhassa fırtınalı tehacüme hedef olan bu fakir ve âciz kardeşinize, bu mübarek şuhur-u selâsede ve eyyâm-ı meşhurede yardıma koşmak, sizin gibi kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe’nidir. Bütün ruhumla bu imdad-ı manevîyi sizden rica ediyorum. Ve ben dahi, iman ve sadakat şartıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma, yirmi dört saatte, iştirak-i a’mâl-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade “Risale-i Nur talebeleri” ünvanıyla hissedar ediyorum.
Kastamonu Lahikası ndan...​
 

Muvahhid1

Well-known member
Aleykum selam rahmetullahı ve berakatühü ..


Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever” Bakara, 2/195

“Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz işi iyi yapanların ecrini zayi etmeyiz.
Kehf,18/30
 

pendüender

Well-known member
ÜÇYÜZDÖRDÜNCÜ MEKTÛB​

Bu mektûb, mevlânâ Abdül-hayy için yazılmısdır. Kur’ân-ı kerîmin
birçok yerinde, (A’mâl-i sâliha) isliyenlerin Cennete girecekleri bildirilmekdedir.
Bunu açıklamakda ve sükr etmegi ve nemâzın esrârını bildirmekdedir:​
Allahü teâlâya hamd etdikden ve Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve
sellem” salevât getirdikden sonra, se’âdet-i ebediyyeye erismenize düâ
ederim. Allahü teâlâ, birçok âyet-i kerîmede, a’mâl-i sâliha isliyen mü’minlerin,
Cennete gireceklerini bildiriyor. Bu (Amel-i sâlih)lerin [ya’nî yarar
islerin] neler oldugunu, çok zemândan beri arasdırıyordum. Iyi islerin
hepsi mi, yoksa birkaçı mı diyordum. Eger, iyi seylerin hepsi olsa, bunları
kimse yapamaz. Birkaçı ise, acabâ hangi iyi isler isteniliyor? Nihâyet, Allahü
teâlâ, lutf ederek söyle bildirdi ki, (A’mâl-i sâliha), islâmın bes rüknü,
diregidir. Islâmın bu bes temelini, bir kimse hakkı ile, kusûrsuz yaparsa,
Cehennemden kurtulması kuvvetle umulur. Çünki bunlar, aslında sâlih
isler olup, insanı günâhlardan ve çirkin seyleri yapmakdan korur. Nitekim,
Ankebût sûresi, kırkbesinci âyetinde meâlen, (Kusûrsuz kılınan bir nemâz,
insanı pis, çirkin isleri islemekden korur) buyuruldu. Bir insana, islâmın
bes sartını yerine getirmek nasîb olursa, ni’metlerin sükrünü yapmıs
olur. Sükrü yapınca, Cehennem azâbından kurtulmus olur. Çünki, Nisâ sûresi,
yüzkırkaltıncı âyetinde meâlen, (Îmân eder ve sükr ederseniz, azâb yapmam)
buyuruldu. O hâlde, islâmın bes sartını yerine getirmege cân ve gönülden
çalısmalıdır.
Bu bes arasında bedenle yapılacakların en mühimmi, nemâzdır ki, dînin
diregidir. Nemâzın edeblerinden bir edebi kaçırmıyarak kılmaga gayret et-

melidir. Nemâz temâm kılınabildi ise, islâmın esâs ve büyük temeli kurulmus
olur. Cehennemden kurtaran saglam ip yakalanmıs olur. Allahü teâlâ,
hepimize “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” dogru dürüst nemâz kılmak
nasîb eylesin!
Nemâza dururken, (Allahü ekber) demek, (Allahü teâlânın, hiçbir
mahlûkun ibâdetine muhtâc olmadıgını, her bakımdan hiçbirseye ihtiyâcı
olmadıgını, insanların nemâzlarının, Ona fâidesi olmıyacagını) bildirmekdedir.
Nemâz içindeki tekbîrler ise, (Allahü teâlâya karsı yakısır bir ibâdet
yapmaga liyâkat ve gücümüz olmadıgını) gösterir. Rükü’deki tesbîhlerde
de, bu ma’nâ bulundugu için, rükü’den sonra, tekbîr emr olunmadı. Hâlbuki,
secde tesbîhlerinden sonra emr olundu. Çünki, secde tevâdu’ ve asagılıgın
en ziyâdesi ve zıllet ve küçüklügün son derecesi oldugundan, bunu
yapınca, hakkı ile, tâm ibâdet etmis sanılır. Bu düsünceden korunmak
için secdelerde yatıp kalkarken, tekbîr söylemek sünnet oldugu gibi, secde
tesbîhlerinde a’lâ demek emr olundu. Nemâz, mü’minin mi’râcı oldugu
için, nemâzın sonunda, Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”
mi’râc gecesinde söylemekle sereflendigi kelimeleri [ya’nî, ettehıyyâtü...
yü] okumak emr olundu. O hâlde, nemâz kılan bir kimse, nemâzı kendine
mi’râc yapmalı. Allahü teâlâya yakınlıgının nihâyetini nemâzda aramalıdır.
Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” buyurdu ki, (Insanın,
Rabbine en yakın oldugu zemân, nemâz kıldıgı zemândır). Nemâz kılan
bir kimse, Rabbi ile konusmakda, Ona yalvarmakda ve Onun büyüklügünü
ve Ondan baska herseyin hiç oldugunu görmekdedir. Bunun için,
nemâzda korku, dehset, ürkmek hâsıl olacagından, tesellî ve râhat bulması
için, nemâzın sonunda, iki def’a selâm vermesi emr buyuruldu. Peygamberimiz
“sallallahü aleyhi ve sellem” bir hadîs-i serîfde, (Farz nemâzdan
sonra 33 tesbîh, 33 tahmîd, 33 tekbîr ve bir de tehlîl) emr etmisdir. Bunun
sebebi, bu fakîrin anladıgına göre, nemâzdaki kusûrlar (Tesbîh) ile örtülür.
Lâyık olan, tâm ibâdet yapılamadıgı bildirilir. (Tahmîd) ile, nemâz
kılmakla sereflenmenin Onun yardımı ve erisdirmesi ile oldugu bilinerek,
bu büyük ni’mete sükr, hamd edilir. (Tekbîr) ederek de, Ondan baska
ibâdete lâyık kimse olmadıgı bildirilir.
[Bu mühim sünneti elden kaçırmamalı. Câmi’lerde, cenâze oldugu zemânda
da, Âyet-el-kürsî ile tesbîhleri terk etmemelidir].
Nemâz,sartlarına ve edeblerine uygun olarak kılınır ve yapılan kusûrlar
da böylece örtülüp, nemâzı nasîb etdigine de sükr edip ve ibâdete,
baska hiç kimsenin hakkı olmadıgı, kalbinden temiz ve hâlis olarak, kelime-
i tevhîd ile bildirilince, bu nemâz, kabûl olunabilir. Bu kimse, nemâz
kılanlardan ve kurtuluculardan olur. Yâ Rabbî! Peygamberlerinin en üstünü
hurmeti için “aleyhi ve alâ âlihimüssalevâtü vetteslîmât” bizleri “kaddesallahü
teâlâ esrârehümül’azîz” nemâz kılan ve kurtulan, mes’ûd kullarından
eyle! Âmîn.​
 

kýrýmlý

Well-known member
ESSELAMU ALEYKÜM VE RAHMETÜLLAHİ VE BERAKATÜHÜ​


Söylediği her söz,her kelime eşsiz manalar taşıyan Kainatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhivessellemin;​

Kainatın Efendisi Allah'tır.Kanatın Efendisi'nin manası Rabbülalemin'dir.Hz.Muhammed Peygamberdir kainatın efendisi değildir.Bu tabir sadece Allah için kullanılır.Peygamberimiz için kullanmak övgüde çok aşırıya gitmektir.Bilmeden kullandığımız bu gibi tabirlerin manalarını öğrenmek hepimiz için iyi olur.

"Muhammed, sadece bir Peygamberdir. " Ali İmran 144

İlah ve rab ne demektir? Arasındaki farkları açıklar mısınız? | Sorularla İslamiyet
 

pendüender

Well-known member
Kullandığım ifade doğrudur.Asıl ben sizin İDDİA ETTİĞİNİZ VE DOĞRU SANDIĞINIZ ŞEYİ HİÇ DUYMADIM.Sürekli insanların kendinize göre bir açık bulsam da onu yazsam derdi peşindesiniz o yanlışlık da kendinize göre tabiki.Bu forumda yaptığınız iş sadece bu. o yüzden sizin bu saldırganlıklarınızı dikkate almıyorum.Herkesin bilgisi olsun.Bu cevap forumdakiler içindir size değil.(sizin yazdıklarınıza sizden başkası katılmıyor.) Bir amelin salih ve makbul olması, kalbin doğru olmasına bağlıdır.

Kalbin salih olması ise niyetin salih olmasına bağlıdır.”

— Mutarrıf b. Abdullah rh.a.Biz niyetimizin farkındayız,acaba sizin safınız ne yönde KIRIMLI.
Kainatın Efendisi Hz Muhammed Allah u Tealanın Rasulu ve kuludur,Siz gibi fesat düşünceli insancıklar Muhammed A.s İlahlaştırdığımızı mı düşünüyor yoksa,Haşa Allah Muhafaza,Allah u Teala İnsanlara İslamı yine bir insanla tebliğ etmiştir.Bunları sizde gayet iyi biliyorsunuzdur eminim.Tabi maksadınız farklı.
 

Muvahhid1

Well-known member
Kainatın Efendisi Allah'tır.Kanatın Efendisi'nin manası Rabbülalemin'dir.Hz.Muhammed Peygamberdir kainatın efendisi değildir.Bu tabir sadece Allah için kullanılır.Peygamberimiz için kullanmak övgüde çok aşırıya gitmektir.Bilmeden kullandığımız bu gibi tabirlerin manalarını öğrenmek hepimiz için iyi olur.

"Muhammed, sadece bir Peygamberdir. " Ali İmran 144

İlah ve rab ne demektir? Arasındaki farkları açıklar mısınız? | Sorularla İslamiyet



Efendi, edebe riayet eden, ahlaklı manasına kullanılır,yanı anladığınız gibi RAb manasında değildir . Bu bakımdan, Peygamber Efendimize alemlere rahmet olması ve bizzat Allahu Taala tarafından yetiştirilip, güzel ahlakı tamamlamak üzere geldiğinden Alemlerin Efendisi veya Kainatın efendisi demek Peygamber Efendimizi Rab ile aynı kategoride değerlendirmek manasına gelmez..

Peygamber Efendimiz kainatın efendisidir ki; O'nu bizzat rabbi terbiye etmiş ve tüm alemleri o'nun nurundan yaratmıştır. O yaratılmış her şeyin efendisidir.O makamı Allahu Taala MAKAM-I MAHMUD'la da desteklemiştir.
 
Son düzenleme:

kýrýmlý

Well-known member
Kullandığım ifade doğrudur.Asıl ben sizin İDDİA ETTİĞİNİZ VE DOĞRU SANDIĞINIZ ŞEYİ HİÇ DUYMADIM.Sürekli insanların kendinize göre bir açık bulsam da onu yazsam derdi peşindesiniz o yanlışlık da kendinize göre tabiki.Bu forumda yaptığınız iş sadece bu. o yüzden sizin bu saldırganlıklarınızı dikkate almıyorum.Herkesin bilgisi olsun.Bu cevap forumdakiler içindir size değil.(sizin yazdıklarınıza sizden başkası katılmıyor.) Bir amelin salih ve makbul olması, kalbin doğru olmasına bağlıdır.

Kalbin salih olması ise niyetin salih olmasına bağlıdır.”

— Mutarrıf b. Abdullah rh.a.Biz niyetimizin farkındayız,acaba sizin safınız ne yönde KIRIMLI.
Kainatın Efendisi Hz Muhammed Allah u Tealanın Rasulu ve kuludur,Siz gibi fesat düşünceli insancıklar Muhammed A.s İlahlaştırdığımızı mı düşünüyor yoksa,Haşa Allah Muhafaza,Allah u Teala İnsanlara İslamı yine bir insanla tebliğ etmiştir.Bunları sizde gayet iyi biliyorsunuzdur eminim.Tabi maksadınız farklı.
Yukarıdaki ifadeler hiç bir müslümana yakışan ifadeler mi oku da Allah için bir daha söyle senin gibi konuşsam beni elli sefer atmışlardı siteden.Maşallah hüseyni Kardeşim seni de tebrik ederim.Hep yanlışlara terbiyesizliklere arka çıkan görmezlikten gelen tavrının maşallahı var.Ayıp ya vallahi ayıp billahi ayıp bu nasıl izan,idrak?yanlış varsa söyledik izah ettik.Bir bakın araştırın benim yanlışım varsa insan gibi söyleyin şu ifadelere bak.Onüç,onbeş yaşında çocuklarmısınız siz bu ne yahu.Ne ayet kabul edersin ne hadisten anlarsın,kelimelerin manalarını çarpıtırsın kafana göre mana vermek için çabalarsın.Doğrusunu söyleyince "maksadı farklı insancık" der hakaret edersin.Huseyni efendi hazretleri de bunları görmezden gelir pişkin pişkin "kırımlı biri sana efendi derse" diye zırvalar dizdirir Hüseyni efendi birinin bana efendi demesi başka kainatın efendisi demesi başka hangi kafadasın sen anlamamak için lafı sözü kulağınızla dinlemiyorsunuz herhalde.
Pendüender hiç duymamış bunu vaybe o duymadığına göre dünyada efendi kelimesinin manası elbette ki benim dediğim gibi değildir.Sormadık haşmetmahaplarına duydunuz mu böyle bir şey yazalım mı diye kusur bizde tabi kusur bulmak için bekliyoruz ya.Haşmetmahapları duyacak önce ondan sonra litaretüre geçecek.
Bakın bakalım hadise uymadan ayete uymadan hangi safta oluyorsun.Hatasında ısrar eden şeytandır.Onun için tövbe edemez.İnsanlık hatasını anlayıp tövbe etmekle olur.
Hüda Kardeşim efendi kelimesi farklıdır,kainatın efendisi demek farklıdır.Peygamberimiz kendisine "sen bizim efendimizsin" denmesini bile kabul etmiyor.Peygamberimiz peygamberdir.Kainatın efendisi de sadece Allah'tır.bırakın bu takvim arkası bilgilerinizle laf yarıştırmayı.Ne kainat peygamberimiz için yaratıldı ne de onun nurundan yaratıldı.Hiçbir ayet ve sahih hadiste böyle ifadeler yoktur.Bu ifadeler hrıstiyanlığı bozan pavlusun İsa a.s için uydurmalarıdır.Müslümanlar içerisinde de bu aşırı övgü yolunu takip edenler olmuş.Sonrada bizlere bu sapık inanç ve fikirleri din diye yutturmuşlar.Aşşağıdaki hadis Kutub-u sitte de geçer.

3994-7200/ 7162 – Ebu Hureyre anlatıyor: “Resülullah buyurdular ki: “Sizler, kendinizden önce gelen ümmetlerin sünnetine kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpa tıp uyacaksınız. Hatta onlar, daracık bir keler deliğine girseler oraya siz de gireceksiniz.” Oradakiler, “Ey Allah’ın Resulü! (Onlar) Yahudiler ve Hıristiyanlar mı?” diye sordular. Hz. Peygamber: “Bunlar değilse kimler olur?” buyurdular.”

Aşşağıdaki ifadeler de incilin koloselilere mektup bölümünden yabancı geliyormu bu ifadeler sizlere yoksa daha önce Peygamberimize söylenen sözleri mi hatırlatıyor.

Mesih'in kimliği ve görevi
[SUP]15[/SUP]Görünmez Tanrı'nın görüntüsü, bütün yaratılışın ilk doğanı O'dur. [SUP]16[/SUP]Nitekim gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar, her şey O'nda yaratıldı. Her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için yaratılmıştır. [SUP]17[/SUP]Her şeyden önce var olan O'dur ve her şey varlığını O'nda sürdürmektedir. [SUP]18[/SUP]Bedenin, yani inanlılar topluluğunun başı O'dur. Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O'dur.

İsa a.s yı seven insanlarda "bizler sapıtalım tevhid inancından çıkalım" diye isa'yı a.s yüceltmediler.Çok sevdikleri için yücelttiler sonları ne oldu?

Allah,Peygamberlerini olduğundan farklı gösterenlere nasıl hitap ediyor.bakın bakalım bu aşırı yüceltmecilik nerelere varıyor.
Tevbe Suresi 30
Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; hristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

"ağızlarıyla söylemeleridir."Buyurmakta Rabbimiz,belki ne söylediklerinin farkında bile değildirler bizimkiler gibi.Rabbülalemin'i tutmuş Peygamberimize isnat ediyorsunuz ne söylediğinizin farkında değilsiniz.Kelimelerin manalarından haberiniz yok.Ahkam kesmeye kalkıyorsunuz.

Aşşağıdaki Hadis Kutub-u Sittede geçmekte bakın bakalım Efendi neymiş.Halaa akledip ibret almadan bana saldırabilecekmisiniz.

Medih, övmek demektir. Birini övmek, ona kemal sıfatlarından birini veya birkaçını izafe etmekle olur. İslam telakkisinde her çeşit kemalin sahibi, kaynağı Allah'tır. Bu sebeple insanlara kemal nisbet etmek, kişiyi nankörlüğe, şirke atabilecek ciddi bir tehlikedir. Bu sebeple övmek veya övünmek pek hoş karşılanmamıştır. Kişi mazhar olduğu her çeşit nimet, fazilet ve kemali Allah'tan bilmeli, O'na nisbet etmelidir. Bu manada nimetin zikir ve beyanı caizdir, bir nevi şükürdür. فَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ "Rabbinin nimetini yadet!" (Duha 11) ayeti bir bakıma nimeti yadetmeyi, söylemeyi emreder. Bu övünme olmuyor, nimet, sahibine nisbet ediliyor. Aksi takdirde nefis "nimet benden" yanılgısına bile düşebilir, Allah'a nisbet ederek zikri, bu vartayı önler.
Resulullah, başkasını övmeyi de hoş karşılamamış, zaruret olmadan kişileri yüzlerine karşı övmeyi yasaklamıştır. "Meddahların yüzüne toprak saçın" buyurmuştur.
Son olarak şunu da belirtelim: Alimler, medih yasağını kişide olmayan şeylerle yapılan mübalağalı medhe hamletmişler, hatta bazan övgünün kişiyi hayırda ilerlemeye başkalarını bu hayırda ona uymaya teşvik olacağından, müstahsen olacağını söylemişlerdir. Bu husus bahsin sonunda açıklanacaktır.
ـ5391 ـ1ـ عن مُطرِفِ بن عبداللَّه عن أبيه رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]اِنْطَلَقْتُ في وَفْدِ بَنِي عَامِرٍ الى رَسُولِ اللَّهِ #، فَقُلْنَا: أنْتَ سَيِّدُنَا. فَقَالَ: الْسَّيِّدُ اللَّهُ. قُلْنَا: وَأفْضَلُنَا فَضًْ، وَأعْظَمُنَا طَوًْ. فَقَالَ: قُولُوا بِقَوْلِكُمْ، أوْ بَعْضِ قَوْلِكُمْ، وََ يَسْتَجْرِيَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ[. أخرجه أبو داود.ومعنى الحديث تكلموا بما يحضركم من القول وتسجعوا كأنما تنطقون على لسان شيطان.وفي قوله: »أو بَعْضِ قَوْلِكُمْ« حذف واختصر، ومعناه دعوا بعض قولكم واتركوه وأراد بذلك اقتصاد في المقال
.1. (5391)- Mutarrif İbnu Abdillah, babası (radıyallahu anh)'tan naklediyor: "Benî Amir heyetiyle Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gitmiştik.
"Sen bizim efendimizsin!" diye hitap ettik.
"Efendi, Allah'tır!" buyurdular. Biz:
"Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!" dedik. Bize: "Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!" buyurdular." [Ebu Davud, Edeb 10, (4806).]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, seyyid yani efendi kelimesini hakiki manada insanlara izafe etmeyi yasaklamaktadır. İnsanların alnından tutup, onları gerçek manada idare eden Allah'tır.
Ancak alimler, bunun insanlara, daha hususi manada ferdlere izafe edilerek kullanılmasını caiz görürler. Nitekim Resulullah اَنَا سَيّدُ وَلَدِ آدَمَ وََ فَخْرَ "Ben ademoğlunun efendisiyim. Bunu söylemem fahr değildir" buyurmuştur. Yani: "Ben bunu övünmek için değil, Allah'ın bana verdiği nimeti tahdisen (zikretmiş olmak için) söylüyorum" demek istemiştir. Nitekim Buhârî'de gelen bir rivayette Hz. Ömer ابو بَكْر سَيِّدُنَا وَاَعْتَقَ سَيِّدَنَا يَعْنِى بًَِ "Ebu Bekr bizim efendimizdir" demiş ve Bilal'i kastederek: "E-fendimizi azad etti" diyerek sözlerini noktalamıştır.

Kuran'ı,hadisi okumak anlamak isteyenler varsa yukarıdaki alıntının linki aşşağıdadır.

Ktub-u Sitte | Hadis Ansiklopedisi Prof.Dr. brahim Canan

Hadis No: 5392-5356-Hz. İbnu Abbâs anlatıyor: “Hz. Ömer’in şöyle söylediğini işittim: “Resûlullah’’ı dinledim diyordu ki: “Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için “Allah’ın kulu ve elçisi deyin.” Buhârî, Enbiya 44, (Teysîr, bu hadisi Müslim’in de rivayet ettiğine işaret eder.)

Pendüender ve Hüseyni bakın bakalım ayet ve hadislere Allah ve Onun Resulü neler söylüyor.Allah Resulünü ilahlaştırmıyorsan Allah'a ait bir tabiri Peygamberimiz için kullanmazsın.Yahudi ve hırıstiyanlarında derdi isa yı a.s ialhlaştıralım değildi.

Amener resulu'yu da okumadız mı hiç Duymadın mı pendüender bak bakalım mevla,efendi kimmiş.Oku da öğren boş yere sallama din uydurma burada.

Bakara 286

Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın(Efendimizsin). Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”


 

Huseyni

Müdavim
Yukarıdaki ifadeler hiç bir müslümana yakışan ifadeler mi oku da Allah için bir daha söyle senin gibi konuşsam beni elli sefer atmışlardı siteden.Maşallah hüseyni Kardeşim seni de tebrik ederim.Hep yanlışlara terbiyesizliklere arka çıkan görmezlikten gelen tavrının maşallahı var.Ayıp ya vallahi ayıp billahi ayıp bu nasıl izan,idrak?yanlış varsa söyledik izah ettik.Bir bakın araştırın benim yanlışım varsa insan gibi söyleyin şu ifadelere bak.Onüç,onbeş yaşında çocuklarmısınız siz bu ne yahu.Ne ayet kabul edersin ne hadisten anlarsın,kelimelerin manalarını çarpıtırsın kafana göre mana vermek için çabalarsın.Doğrusunu söyleyince "maksadı farklı insancık" der hakaret edersin.Huseyni efendi hazretleri de bunları görmezden gelir pişkin pişkin "kırımlı biri sana efendi derse" diye zırvalar dizdirir Hüseyni efendi birinin bana efendi demesi başka kainatın efendisi demesi başka hangi kafadasın sen anlamamak için lafı sözü kulağınızla dinlemiyorsunuz herhalde.



Yulkarıdaki ifadelerde terbiyesizlik olacak nasıl birşey var ki ben arka çıkıyorum. Benim yazdığım biri sana efendi dese sözü efendinin farklı anlamlarının olduğunu görmenizi istememdi. Zaten kimsede kainatın sahibi Peygamberdir a.s.m. demiyor. Bana bu şeklide konuşarak mı kendinizi haklı çıkartma derdindesiniz ? Yazınızın tamamı alaycı ifaderle dolu. Hadislere doğru mana vermek konusunda sizi mi Üstad kabul edeceğiz ? Kendi düşüncesinden başka düşünceyi kabul etmeyen ben miyim ?

Pendüender hiç duymamış bunu vaybe o duymadığına göre dünyada efendi kelimesinin manası elbette ki benim dediğim gibi değildir.Sormadık haşmetmahaplarına duydunuz mu böyle bir şey yazalım mı diye kusur bizde tabi kusur bulmak için bekliyoruz ya.Haşmetmahapları duyacak önce ondan sonra litaretüre geçecek.

Bakın bakalım hadise uymadan ayete uymadan hangi safta oluyorsun.Hatasında ısrar eden şeytandır.Onun için tövbe edemez.İnsanlık hatasını anlayıp tövbe etmekle olur.

Bu bahsettiğiniz kısımda sizi çok ilgilendiren bir durum. Bundan en az bizim kadar sizin de korkmanız gerekiyor.

Hüda Kardeşim efendi kelimesi farklıdır,kainatın efendisi demek farklıdır.Peygamberimiz kendisine "sen bizim efendimizsin" denmesini bile kabul etmiyor.Peygamberimiz peygamberdir.Kainatın efendisi de sadece Allah'tır.bırakın bu takvim arkası bilgilerinizle laf yarıştırmayı.Ne kainat peygamberimiz için yaratıldı ne de onun nurundan yaratıldı.Hiçbir ayet ve sahih hadiste böyle ifadeler yoktur.Bu ifadeler hrıstiyanlığı bozan pavlusun İsa a.s için uydurmalarıdır.Müslümanlar içerisinde de bu aşırı övgü yolunu takip edenler olmuş.Sonrada bizlere bu sapık inanç ve fikirleri din diye yutturmuşlar.

Daha önce bu konuyu farklı bi başlıkta konuştuk. Anlıyacak olsaydınız orda anlardınız. Ayrıca başka bir konuda ayetteki bir kelimeye kendi kafanıza göre mana verdiniz. Ben de o kelimenin bütün meallerde geçen anlamının sizin dediğinizden farklı olduğunu söyledim. Siz o mealleri yazanların hepsinden (Yaşar Nuri Öztürk) hariç, farklı bir yol tuttunuz kendi görüşünüzü doğru kabul ettiniz. Bakın bakalım hatada ısrar ne demek ? Bu kadar ilminize çok güvendiğinize göre kırımlı tefsiri de yoldadır muhtemelen..



Aşşağıdaki hadis Kutub-u sitte de geçer.

3994-7200/ 7162 – Ebu Hureyre anlatıyor: “Resülullah buyurdular ki: “Sizler, kendinizden önce gelen ümmetlerin sünnetine kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpa tıp uyacaksınız. Hatta onlar, daracık bir keler deliğine girseler oraya siz de gireceksiniz.” Oradakiler, “Ey Allah’ın Resulü! (Onlar) Yahudiler ve Hıristiyanlar mı?” diye sordular. Hz. Peygamber: “Bunlar değilse kimler olur?” buyurdular.”

Aşşağıdaki ifadeler de incilin koloselilere mektup bölümünden yabancı geliyormu bu ifadeler sizlere yoksa daha önce Peygamberimize söylenen sözleri mi hatırlatıyor.

Mesih'in kimliği ve görevi
[SUP]15[/SUP]Görünmez Tanrı'nın görüntüsü, bütün yaratılışın ilk doğanı O'dur. [SUP]16[/SUP]Nitekim gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar, her şey O'nda yaratıldı. Her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için yaratılmıştır. [SUP]17[/SUP]Her şeyden önce var olan O'dur ve her şey varlığını O'nda sürdürmektedir. [SUP]18[/SUP]Bedenin, yani inanlılar topluluğunun başı O'dur. Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O'dur.

İsa a.s yı seven insanlarda "bizler sapıtalım tevhid inancından çıkalım" diye isa'yı a.s yüceltmediler.Çok sevdikleri için yücelttiler sonları ne oldu?

Allah,Peygamberlerini olduğundan farklı gösterenlere nasıl hitap ediyor.bakın bakalım bu aşırı yüceltmecilik nerelere varıyor.
Tevbe Suresi 30
Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; hristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

"ağızlarıyla söylemeleridir."Buyurmakta Rabbimiz,belki ne söylediklerinin farkında bile değildirler bizimkiler gibi.Rabbülalemin'i tutmuş Peygamberimize isnat ediyorsunuz ne söylediğinizin farkında değilsiniz.Kelimelerin manalarından haberiniz yok.Ahkam kesmeye kalkıyorsunuz.

Aşşağıdaki Hadis Kutub-u Sittede geçmekte bakın bakalım Efendi neymiş.

Medih, övmek demektir. Birini övmek, ona kemal sıfatlarından birini veya birkaçını izafe etmekle olur. İslam telakkisinde her çeşit kemalin sahibi, kaynağı Allah'tır. Bu sebeple insanlara kemal nisbet etmek, kişiyi nankörlüğe, şirke atabilecek ciddi bir tehlikedir. Bu sebeple övmek veya övünmek pek hoş karşılanmamıştır. Kişi mazhar olduğu her çeşit nimet, fazilet ve kemali Allah'tan bilmeli, O'na nisbet etmelidir. Bu manada nimetin zikir ve beyanı caizdir, bir nevi şükürdür. فَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ "Rabbinin nimetini yadet!" (Duha 11) ayeti bir bakıma nimeti yadetmeyi, söylemeyi emreder. Bu övünme olmuyor, nimet, sahibine nisbet ediliyor. Aksi takdirde nefis "nimet benden" yanılgısına bile düşebilir, Allah'a nisbet ederek zikri, bu vartayı önler.
Resulullah, başkasını övmeyi de hoş karşılamamış, zaruret olmadan kişileri yüzlerine karşı övmeyi yasaklamıştır. "Meddahların yüzüne toprak saçın" buyurmuştur.
Son olarak şunu da belirtelim: Alimler, medih yasağını kişide olmayan şeylerle yapılan mübalağalı medhe hamletmişler, hatta bazan övgünün kişiyi hayırda ilerlemeye başkalarını bu hayırda ona uymaya teşvik olacağından, müstahsen olacağını söylemişlerdir. Bu husus bahsin sonunda açıklanacaktır.
ـ5391 ـ1ـ عن مُطرِفِ بن عبداللَّه عن أبيه رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]اِنْطَلَقْتُ في وَفْدِ بَنِي عَامِرٍ الى رَسُولِ اللَّهِ #، فَقُلْنَا: أنْتَ سَيِّدُنَا. فَقَالَ: الْسَّيِّدُ اللَّهُ. قُلْنَا: وَأفْضَلُنَا فَضًْ، وَأعْظَمُنَا طَوًْ. فَقَالَ: قُولُوا بِقَوْلِكُمْ، أوْ بَعْضِ قَوْلِكُمْ، وََ يَسْتَجْرِيَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ[. أخرجه أبو داود.ومعنى الحديث تكلموا بما يحضركم من القول وتسجعوا كأنما تنطقون على لسان شيطان.وفي قوله: »أو بَعْضِ قَوْلِكُمْ« حذف واختصر، ومعناه دعوا بعض قولكم واتركوه وأراد بذلك اقتصاد في المقال
.1. (5391)- Mutarrif İbnu Abdillah, babası (radıyallahu anh)'tan naklediyor: "Benî Amir heyetiyle Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gitmiştik.
"Sen bizim efendimizsin!" diye hitap ettik.
"Efendi, Allah'tır!" buyurdular. Biz:
"Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!" dedik. Bize: "Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!" buyurdular." [Ebu Davud, Edeb 10, (4806).]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, seyyid yani efendi kelimesini hakiki manada insanlara izafe etmeyi yasaklamaktadır. İnsanların alnından tutup, onları gerçek manada idare eden Allah'tır.
Ancak alimler, bunun insanlara, daha hususi manada ferdlere izafe edilerek kullanılmasını caiz görürler. Nitekim Resulullah اَنَا سَيّدُ وَلَدِ آدَمَ وََ فَخْرَ "Ben ademoğlunun efendisiyim. Bunu söylemem fahr değildir" buyurmuştur. Yani: "Ben bunu övünmek için değil, Allah'ın bana verdiği nimeti tahdisen (zikretmiş olmak için) söylüyorum" demek istemiştir. Nitekim Buhârî'de gelen bir rivayette Hz. Ömer ابو بَكْر سَيِّدُنَا وَاَعْتَقَ سَيِّدَنَا يَعْنِى بًَِ "Ebu Bekr bizim efendimizdir" demiş ve Bilal'i kastederek: "E-fendimizi azad etti" diyerek sözlerini noktalamıştır.

Kuran'ı,hadisi okumak anlamak isteyenler varsa yukarıdaki alıntının linki aşşağıdadır.

Ktub-u Sitte | Hadis Ansiklopedisi Prof.Dr. brahim Canan



Bahsettiğiniz manada Peygamberimize a.sm. efendi demekten Allah muhafaza. İlk başta da dediğim gibi efendi sadece o anlamda kullanılmıyor. Efendim var, efendi hazretleri var, efendiler var. Terbiye ve ahlak bakımından iyi yetişmiş insanlara da ne efendi biri denir misalen. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam ahlak ve fazilet bakımından kainatta ikinci bir örneği olmayan biridir. Bu ifadeyi kullanan kardeşlerimiz de muhtemelen bu manada kullanıyorlar.

Halaa akledip ibret almadan bana saldırabilecekmisiniz.

Saldırmıyorum, sadece yazışıyoruz.
 

Muvahhid1

Well-known member
Hüda Kardeşim efendi kelimesi farklıdır,kainatın efendisi demek farklıdır.Peygamberimiz kendisine "sen bizim efendimizsin" denmesini bile kabul etmiyor.Peygamberimiz peygamberdir.Kainatın efendisi de sadece Allah'tır.bırakın bu takvim arkası bilgilerinizle laf yarıştırmayı.Ne kainat peygamberimiz için yaratıldı ne de onun nurundan yaratıldı.Hiçbir ayet ve sahih hadiste böyle ifadeler yoktur.Bu ifadeler hrıstiyanlığı bozan pavlusun İsa a.s için uydurmalarıdır.Müslümanlar içerisinde de bu aşırı övgü yolunu takip edenler olmuş.Sonrada bizlere bu sapık inanç ve fikirleri din diye yutturmuşlar.Aşşağıdaki hadis Kutub-u sitte de geçer.


Kainatın RAbbi elbette Allah'tır .. biz kainatta yaratılmışların Efendısı ,yaratılmışların en hayırlısı Hz.Muhammed'dır anlamında ve bu niyetle kainatın efendısı diyoruz .. Sizin anladığınız gibi olsaydı hiç bir Alime Efendı Hazretlerı denmezdı .. yada Hz İsa a.s Alemlerin reisi gelıyor tabırını kullanmazdı ... benim laf yarıştırmak gibi bı derdım yok Elhamdülillah .ama sizin iman mevzunda sıkıntılarınız var kardeş anladığım kadarıyla . hrıstıyanlığın neden bozulduğunu ıyı araştırmışsınız bırazda inandığınız İslam dınını araştırın derim.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Mirac Risalesinde bu hadisi şöyle açıklar:

Sual: "O zât, nasıl şu kâinatın çekirdeğidir? Dersiniz: Kâinat, onun nurundan halkolunmuş. (yaratılmış) Hem kâinatın en âhir (son) ve en münevver (nurlu) meyvesidir. Bu ne demektir?.....

Şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere (büyük bir ağaç) manasında görünür. Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Şu şecere-i hilkatin (yaratılış ağacının) de bir şıkkı olan âlem-i süflinin (aşağı alemlerin); anasır dalları, nebatat ve eşcar yaprakları, hayvanat çiçekleri, insan meyveleri hükmünde görünür.
Sâni'-i Zülcelal'in ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu, elbette şu şecere-i a'zamda (en büyük ağaçta) da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm'dir (Hakim isminin gereğidir).

Öyle ise mukteza-yı hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem öyle bir çekirdek ki; âlem-i cismanîden başka, sair âlemlerin nümunesini ve esasatını câmi' olsun (içine alsın). Çünki binler muhtelif (çeşitli) âlemleri tazammun eden (içine alan) kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei (kaynağı), kuru bir madde olamaz.
Madem şu şecere-i kâinattan daha evvel, o nev'den başka şecere yok.

Öyle ise ona menşe' ve çekirdek hükmünde olan mana ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libasının (elbisesinin) giydirilmesi, yine Hakîm isminin muktezasıdır. Çünki çekirdek daima çıplak olamaz.
Madem evvel-i fıtratta (yaratılışın başında) meyve libasını giymemiş.

Elbette, âhirde (sonunda) o libası giyecektir. Madem o meyve insandır. Ve madem insan içinde sâbıkan isbat edildiği üzere, en meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dikkatini celbeden ve arzın nısfını (yarısını) ve beşerin humsunun (beşte birinin) nazarını kendine hasreden (dikkatini çeken) ve mehasin-i maneviyesi (manevi güzellikleri) ile âlemi, ya nazar-ı muhabbet (sevgi bakışı) veya hayretle kendine baktıran meyve ise: Zât-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.
Elbette kâinatın teşekkülüne (oluşmasına) çekirdek olan nur, onun zâtında cismini giyerek en âhir bir meyve suretinde görünecektir.

Ey müstemi' (dinleyici)!. Şu acib kâinat-ı azîme, bir insanın cüz'î mahiyetinden halkolunmasını (yaratılmasını) istib'ad etme! (uzak görme)
Bir nevi âlem gibi olan muazzam çam ağacını, buğday tanesi kadar bir çekirdekten halkeden Kadîr-i Zülcelal (yüce kudret sahibi), şu kâinatı "Nur-u Muhammedî"den (Aleyhissalâtü Vesselâm) nasıl halketmesin veya edemesin?" (31. Söz, Mirac Risalesi)


Rasûlüllah (s.a.s), Seyyidu's-Sakaleyn (iki âlemin efendisi), Seyyidul-En'am (yaratılmışların en büyüğü), Seyyidul-Enbiya (bütün peygamberlerin efendisi) gibi sıfatlarla vasıflandırılmıştır. Rasûlüllah (s.a.s)'den nakledilen hadis-i şeriflerde şöyle buyurulmaktadır: "Ben Ademoğlunun seyyidiyim" (Ebu Davud, Sünne, 13; İbn Mâce, Zühd, 37).
"Ben kıyamet gününde insanların seyyidiyim" (Buharî, Enbiyâ, 3; Müslim, İman, 367, 369).


Âlemlerin, Peygamber Efendimiz’in (asm) hürmetine yaratılmasına dair kutsî hadisler yani “manası bakımından Allah Teala katından, lafız bakımından Peygamber Efendimiz’den (asm) olan hadisler” bulunmaktadır:

Deylemi’nin İbn Ömer’den nakline göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:

“Bana Cibril geldi ve “Ya Muhammed! Sen olmasaydın cennet yaratılmazdı, sen olmasaydın cehennem yaratılmazdı” dedi." (Keşfül hafa.c.1.s.45.hn.91)

Taberani, Hakim, Ebu Nuaym, Beyhaki ve İbn Asakir’in Hz. Ömer (ra)den rivayet ettiklerine göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:

“Âdem işlediği günahı işlediğinde başını semaya kaldırdı ve “(Allah’ım) Muhammed hakkı için beni bağışlamanı istiyorum” dedi. Allah ona “Muhammed kimdir?” diye vahiyle sordu. Adem “Beni yarattığın zaman başımı arşına kaldırdığımda orada “Allah’dan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür” yazılı olduğunu gördüm. Bundan bildim ki, senin katında İsmini ismin ile beraber yazdığın bu zattan daha şerefi yüce kimse yoktur.” Dedi. Allah ona “Ey Adem! O senin zürriyetinden gelecek peygamberlerin sonuncusudur. Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım” buyurdu.” (Ed-Dürrül Mensur.c.1.s.142)

Yine benzer bir rivayeti Hakim Müstedrek’inde “isnadı sahihdir” kaydıyla İbn Abbas’dan (ra) rivayet etmiştir. (Müstedrek. c.2.s.671)

risale-i nurlarda geçen kelimeler ;


Hz. Muhammed (a.s.m.)


• Şu kâinat ağacının en münevver ve en mükemmel meyvesi
• Muhabbet-i Rahmaniyenin misali
• Hakikatın en parlak lambası
Kâinat tılsımının anahtarı
Yaratılış muammasının keşşafı
• Hikmet-i âlemin şarihi
• İlâhi saltanatın dellalı
Kâinatın yaratılış gayesi
• Rabbani san’at güzelliklerinin vasfedicisi
• Mevcudattaki kemalatın en mükemmel örneği
• Ezel - ebed Sultanının mübelliği, elçisi
• Ruhların sultanı
İnsanlığın efendisi
• Rahmani sırların iniş merkezi
• İnsanlığın iftihar vesilesi
Kâinatın yaratılış sebebi
• Dünya ve âhiret mutluluğuna vesile
• Kâinatın mânevî bir güneşi
• Rahmet hazinesinin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı
• Risalet semasının güneşi
Bütün peygamberlerin efendisi
• İnsanlar içinde en meşhur, en namdar, eserleriyle ve yaptıklarıyla en mükemmel, en muhteşem ferd
• Rahmetin en parlak bir misali ve mümessili
• O rahmetin en beliğ bir dili ve dellalı
• Kur’ân'ın tercümanı
• En mükemmel üstad
• Şaşırmaz ve şaşırtmaz en doğru rehberdir.
 
Son düzenleme:

pendüender

Well-known member
Sayın Şeyhülislam Kırımlının , ayet ve hadis ve paylaşılan diğer yazılar doğrudur der ise o doğru olacaktır.
Onun dışındakiler kendi yorumlarına aykırı ise doğru değildir.
Sayın forum sakinlerine duyurulur.
Yönetim atalım ya da banlıyalım derse kabulümüzdür,bizim kendimizi ispatlama gibi bir maksudumuz yoktur.
Lakin aklın yolu birdir,herkes anlamak istediği taraftan anlar.
Eğer söz konusu Allah u Teala ve O nun Rasulu iki cihan serveri Muhammed Mustafa ise Gözümüz kimseyi görmez bu böyle bilinmiş ola.
Eğer biz iblislik peşinde isek Hak Teala bizi cehenneminden çıkarmasın,Eğer karşı taraf öyle ise hidayet etsin. diye niyaz ederiz.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur Külliyatı’nda bazı salavat-ı Şerifelerde bu konuyla alakalı yani Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (ASM) için kullanılan “efendi” kelimesinin tahlilinde şu sonuçlar elde edilmiştir.

"bihürmeti seyyid-il mürselin" deniliyor duaların sonunda,

Yani "Peygamberlerin Efendisi hürmetine duamızı kabul etsin" manasındadır.

Bir Salavat-ı şerifede şöyle geçmektedir.

"Allahümme salli ve sellim alâ seyyidina muhammedin seyyidiş şâkirîne vel hâmidîne ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn"

Meali:

"Allahım! Şükredenlerin ve hamd edenlerin efendisi olan, Efendimiz Muhammed'e ve bütün Âl ve ashabına salât ve selâm et." Âmin

Yine bir salavat-ı şerifede:

“…hattâ sarâ imamel habibîne leke ve seyyidel mahbûbîne leke ve reîse eviddâike ve alâ âlihî ve ihvânihî ecmaîn.”

Meali:

“Seni sevenlerin imamı, Sence mahbub olanların efendisi ve dostlarının reisi olan zâta ve onun bütün âl ve Ashâb ve ihvânına salât ve selâm eyle.”

Yine başka bir salavat-ı şerifede:

“…hüve seyyidül kevneyni ve fahr-ul âlemeyni ve hayatüd dâreyni ve ve vesiletüs saadeteyni ve ve zülcenahayni ve rasulüs sekaleyni..” (Bu salavat-ı şerifenin bu kısmı Mesnevi-i Nuriye’de de geçmektedir.)

Meali:

“…iki cihanın efendisi, iki âlemin medâr-ı iftiharı, iki dünyanın hayat vesîlesi, dünya ve âhiret saadetinin sebebi, peygamberlik ve kulluk olmak üzere iki mânevî kanadın sahibi…”

Yine başka bir salavat-ı şerifede:

“…seyyidül enbiyâi ve mürselîn…seyyiduna nahnu meâşiru benî âdemi ve mehdînâ ilel îmânî nahnu meâşiral mü’minîn…”

Meali:

“…peygamber ve resullerin efendisi…biz insanların efendisi ve biz mü'minlere İmân yolunu gösteren, Abdullah bin Abdulmuttalib'in oğlu Muhammed'e salât eyle”

4. Lem’ada geçen bir hadis-i şerifte:
“men küntü mevlâhu fe aliyyun Mevla” denilmiştir. “Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned, 1:84, 118, 119, 152, 331, 4:281, 368, 370, 382, 5:347, 366, 419; el-Kettânî, Nazmu'l-Mütenâsir fi'l-Ehâdîsi'l-Mütevâtir, s. 24; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 6:218; İbni Hibbân, Sahih, 9:42; Hâkim, el-Müstedrek,”

Meali:

“Ben kimin efendisiysem, Ali de onun efendisidir

Bunların haricinde, Mesnevi-i Nuriye kitabında Zeyl-ül Habbe’nin başındaki Arabî ibarede: “Hem, iyilik ve hayır sahiplerinin efendisi Muhammedini'l-Muhtar (a.s.m.) efendimize, onun pak aline ve nur saçan hidayet yıldızları ashabına gece-gündüz devam ettiği müddetçe salat ve selam olsun” denilmektedir.

Yine Mesnevi-i Nuriye kitabında Şemme’nin başındaki Arabî ibarede: “Peygamberlerin Efendisi Muhammed'in risaletini alemlere rahmet kılan Âlemlerin Rabbine hamd olsun. Allah, ona ve bütün al ve ashabına rahmet etsin” denilmektedir.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
kırımlı size sayfalarca açıklamalar yazmayı artık cidden yorucu buluyorum.Gelin şöyle yapalım.

İnandığınız hadisleri burada açıkça yazar mısınız ?

Biz muhaddis değiliz.

Hadisler mevzusunda tartışmaya gitmek tehlikenin boyutunu bizler için arttırır.

Sizden çok şey değil,sadece bildiğiniz hadisleri paylaşmanızı Allah Rızası için paylaşmanızı rica ediyorum.

Bu kadar centilmen olduğum başka bir mesajım da yoktur herhalde..Ben olsam kıymetini bilirdim.
 

kýrýmlý

Well-known member
Efendi kelimesini ne manada kullanırsanız kullanın ancak "Kainatın Efendisi" dediğinizde onun anlamı Rabbülalemin dir.

Rabbülalemin sadece Allah için kullanılır.Dinimizi yaşamada herşeye titizlikle özen gösteren,şüpheli şeylerden bile kaçan müminlerin bu konuda da hassas olması gerekir.

Belki siz benim söylediğim manada kullanmadığınızı söyleyerek böyle bir sorumluluğu üstünüzden attığınızı düşünebilirsiniz fakat böyle ifadeler yaygınlaşmaya başladığında önü alınmaz kavram kargaşaları Allah korusun itikat kargaşaları da olabilir.

Nur u Muhammedi ve Hakikat ı Muhammedi gibi,aşşağıda bu konunun tarihsel gelişimini okuyabileceğiniz linki veriyorum.Merak ederseniz bu kavramların ne zaman ve nasıl çıktığını öğrenebilirsiniz.

http://www.iudergi.com/tr/index.php/ilahiyat/article/viewFile/14536/13751
 

Denis

Well-known member
Efendi kelimesini ne manada kullanırsanız kullanın ancak "Kainatın Efendisi" dediğinizde onun anlamı Rabbülalemin dir.

Rabbülalemin sadece Allah için kullanılır.Dinimizi yaşamada herşeye titizlikle özen gösteren,şüpheli şeylerden bile kaçan müminlerin bu konuda da hassas olması gerekir.

Açıkçası bu düşüncelerinize katılıyorum ve bu hassasiyetinizden dolayıda tebrik ederim kırımlı kardeşim.

Evet haklısınız fakat kardeşlerimiz bunu sizin dediğniz o anlamda kastetmiyorlar kırımlı kardeşim :)
 
Son düzenleme:

Muvahhid1

Well-known member
Efendi kelimesini ne manada kullanırsanız kullanın ancak "Kainatın Efendisi" dediğinizde onun anlamı Rabbülalemin dir.

Rabbülalemin sadece Allah için kullanılır.Dinimizi yaşamada herşeye titizlikle özen gösteren,şüpheli şeylerden bile kaçan müminlerin bu konuda da hassas olması gerekir.

Belki siz benim söylediğim manada kullanmadığınızı söyleyerek böyle bir sorumluluğu üstünüzden attığınızı düşünebilirsiniz fakat böyle ifadeler yaygınlaşmaya başladığında önü alınmaz kavram kargaşaları Allah korusun itikat kargaşaları da olabilir.

Nur u Muhammedi ve Hakikat ı Muhammedi gibi,aşşağıda bu konunun tarihsel gelişimini okuyabileceğiniz linki veriyorum.Merak ederseniz bu kavramların ne zaman ve nasıl çıktığını öğrenebilirsiniz.

http://www.iudergi.com/tr/index.php/ilahiyat/article/viewFile/14536/13751


Sözlerinizde haklı olabılırsınız ..Tabiki hassas olunmalı ama ben hala ısrarla dıyorum kı söylenılen söz niyete göre değerlendırılır ..Efendımıze olan sevgının tezahürüdür bu tür sözler ..konu hakkında daha fazla söze gerek yok bence... Selam ve dua ile ..
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
[DIKKAT]
Sâbian:Bilmüşâhede şu masnûatta gayet güzel tahsinat, nihayet derecede süslü tezniyat vardır. Ve bilbedâhe şöyle tahsinat ve tezyinat onların Sâniinde gayet şiddetli bir irade-i tahsin ve kasd-ı tezyin var olduğunu gösterir. Ve irade-i tahsin ve teyzin ise, bizzarure o Sânide, san'atına karşı kuvvetli bir rağbet ve kudsî bir muhabbet olduğunu gösterir. Ve masnuat içinde câmi' ve letâif i san'atı birden kendinde gösteren ve bilen ve bildiren ve kendini sevdiren ve başka masnuattaki güzellikleri "mâşaallah" deyip istihsan eden, bilbedâhe o sanatperver ve sanatını çok seven Sâniin nazarında en ziyade mahbub, o olacaktır.

İşte masnûatı yaldızlayan mezâya ve mehasine; ve mevcudatı ışıklandıran letâif ve kemalâta karşı, "Sübhanallah, Mâşaallah, Allahu Ekber" diyerek semâvatı çınlattıran ve Kur'an'ın nağamatiyle kâinatı velveleye verdiren, istihsan ve takdir ile, tefekkür ve teşhir ile, zikir ve tevhid ile ber ve bahri cezbeye getiren, yine bilmüşahede o zâttır.

İşte böyle bir zât ki, "es-sebebü ke'l-fâil" sırrınca bütün ümmetin işlediği hasenatın bir misli, onun kefe-i mizanında bulunan ve umum ümmetin salâvatı, onun mânevî kemalâtına imdat veren ve risaletinde gördüğü vezaifin netaicini ve mânevî ücretleriyle beraber rahmet ve muhabbet-i İlâhiye'nin nihayetsiz feyzine mazhar olan bir zât, elbette Mir'ac merdiveniyle Cennete, Sidretü'l-Müntehâya, Arşa ve Kab-ı Kavseyne kadar gitmek, aynı hak, nefs-i hakikat ve mahz-ı hikmettir.

Bediüzzaman Said Nursi
[/DIKKAT]
Konuyu anlayamayanlar veya anlamamak için ısrarla gözünü,kulağını kapatanlara diyoruz ki;

Cenab-ı Hak Mirac Gecesinde Kainatın Efendisini (s.a.v ) yücelttiyse bu bile başlı başınca yeterlidir.

Hepimiz Rabbulalemin ve Kainatın Efendisi (s.a.v) ne manaya geliyor bilmekteyiz.

Bu kainatın tercümanı Kainatın Efendisi (s.a.v) 'in vazifesidir.Vazife verilen Peygamber Rab olamaz.

Allah'ın Peygamberidir ve Kainatın Efendisidir Sahibi değil..

Salat ve Selam O'na Olsun.
 

kýrýmlý

Well-known member
Sözlerinizde haklı olabılırsınız ..Tabiki hassas olunmalı ama ben hala ısrarla dıyorum kı söylenılen söz niyete göre değerlendırılır ..Efendımıze olan sevgının tezahürüdür bu tür sözler ..konu hakkında daha fazla söze gerek yok bence... Selam ve dua ile ..

Allah razı olsun.

Söz niyete göre değerlendirilseydi,her günaha,her küfür söze bir kılıf bulunurdu.Her şeyimizin olduğu gibi sözlerimizin ve sevgimizin de Kuran'a ve sahih hadislere uygun olması gerekir.Selam ve dualar karşılıklıdır kardeşim.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Madem hadislere göre hareket edeceğiz. İşte hadiste "ameller ancak niyetlere göredir..." buyuruluyor. Eğer niyetimiz bu meseleyi anlamak ise kolay, yok eğer kendi bildiğimizi haklı çıkarmak ise uzar da gider.

Buhâri, Müslim ve Ebu Davud, Hz. Ömer’den naklediyor:
"Ameller ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.”
(Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst