Hadis Sohbetleri 57:Hikmetin başı Allah korkusudur..

pendüender

Well-known member
“Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır.” (Bakara Suresi, 155-157)



İnsanın her durumda güzel ahlakın gereğini yapması ancak güçlü bir imana ve Allah aşkına sahip olmasıyla mümkün olur. Müminin Allah korkusu ve derin imanı, başkaları için en tahammül edilemez ve katlanılamaz ortamlara ve şartlara göğüs germesini sağlar. Büyük İslam alimi İmam Rabbani de müminin Allah aşkı ile hareket etmesi gerektiğini ve bu aşkın her türlü imtihanı sevinçle karşılamanın anahtarı olduğunu açıklamıştır:

“Bu yolda istirahat aramak, kendini sıkıntıya atmaktır. Bütün varlığını Sevgili’ye vermek, O’ndan gelen her şeyi seve seve kapmak, acısını, ekşisini, kaşları çatmadan almak lâzımdır. Aşk içinde yaşamak, böyle olur. Elinizden geldiği kadar böyle olunuz! Yoksa, gevşeklik hâsıl olur (meydana gelir).” (Mektubat/ 140. Mektup)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Sahabilerin Allah Korkusu


Sahabileri düşünen kimse onların hem ciddî bir amel ve çaba, hem de büyük bir korku içinde olduklarını görür. Biz ise, amelde gevşek hatta ihmalkâr olduğumuz gibi aynı zamanda korkudan uzakta, güven hissi içindeyiz.



İşte Ebû Bekir Sıddık

O: "Keşke bir mü'minin bedeninde bir tüy olsaydım" demiştir. Bunu Ahmed b. Hanbel zikretmiştir.

Yine onun zikrettiğine göre Ebû Bekir dilini tutar ve "İşte beni, belâlara bu soktu" derdi. Çok ağlar ve "Ağlayın, ağlayamazsanız ağlar gibi yapın" derdi. Namaza kalktığında, bedeni Allah korkusundan sanki bir odun kesilirdi. Bir kez ona getirilen bir kuşu elinde evirip çevirdi, sonra:

"Bir hayvan avlanmış, bir ağaç mutlaka kesilmişse, bu mutlaka Allah'ı tesbih ve tenzihi ihmalden dolayı olmuştur." dedi.

Vefat ederken Âişe'ye:

"Ey kızım, ben müslümanların malından şu abayı şu süt sağıcıyı ve şu köleyi almıştım. Bunları hızla Ömer'e götür" dedi.

Ebû Bekir: "Vallahi şu meyvası yenen ve kesilip direk yapılan ağaç olsaydım" demişti.

Katâde der ki:

Bana ulaşan habere göre Ebû Bekir "Keşke hayvanların yediği bir ot olaydım" demiştir.



İşte Ömer...

Tûr sûresini okurken "Şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacak" (Tûr, 7) ayetine ulaştığında hastalanıncaya kadar hüngür hüngür ağladı ve insanlar onun ziyaretine geldiler. Öleceği sıra oğluna:

"Yazıklar olsun sana. Yanağımı toprağa koy. Belki Rabbim ona merhamet eder" dedi. Sonra üç kez:

"Eğer bağışlanmazsam vay halime" dedi ve öldü.

Gece Kur'an okurken bir âyetten ötürü dehşete düşüp hasta olduğu ve günlerce evinde kaldığı; insanların onu hasta sanarak ziyaret ettikleri olurdu. Yüzünde ağlamadan dolayı oluşmuş iki siyah çizgi vardı.

İbn Abbas ona:

"Allah senin vesilenle şehirler kurdurdu, seninle fetihler yaptırdı ve şöyle şöyle yaptırdı" dediğinde:

"Keşke sevapsız ve günahsız olarak azaptan kurtulabilsem" dedi.



İşte Osman (r.a.)

Bir kabrin başında dursa sakalı yaşarana kadar ağlar ve:

"Şayet hangisine girmekle emrolunacağımı bilmeksizin cennet ile cehennem arasında bulunsam hangisine gideceğimi bilmeden önce kul olmayı tercih ederdim." derdi.



İşte. Hz. Ali ve korkusu...

En çok uzun emele düşmek ve hevâya uymaktan korkardı. Şöyle derdi:

"Uzun emel ahireti unutturur, hevâ hevese uymak ise haktan engeller. Dikkat edin! Dünya çekmiş gidiyor, ahiret ise bize doğru gelmekte. Her ikisinin de adamları vardır. Siz dünya değil ahiretin adamlarından olun. Zira bugün amel var hesap yok, yarın hesap var amel yok."



Ebû Derdâ şöyle derdi:

Kıyamet günü en korktuğum şey bana:

"Ey Ebû Derdâ, bildin. Peki bildiğinle nasıl amel ettin!" denilmesidir Yine şöyle derdi:

"Ölümden sonra karşılaşacağınız şeyleri bilseydiniz iştahla yemek yemez, su içmez, gölgelenmek için evlere girmezdiniz. Dağlara çıkar göğüslerinize vurur ve kendiniz için ağlardınız. Aah, keşke dikilen ve meyvası yenen bir ağaç olsaydım"

İbn Abbas'ın iki gözünün altında gözyaşından meydana gelmiş, ayak bağı gibi bir iz vardı.

Ebû Zer şöyle derdi:

"Keşke dikilen bir ağaç olsaydım, keşke yaratılmasaydım"

Kendisine beytülmaldan maaş teklif edildiğinde:

"Bizde südünü içtiğimiz bir keçi, üzerinde eşya taşıdığımız merkeb, hizmet eden hizmetçi, bir de aba var ve ben bunların hesabından korkuyorum; öyleyken maaşın hesabını nasıl vereyim?"

Temim-i Dârî bir gece, Câsiye sûresini okurken:

"Yoksa kötülükleri işleyen kimseler kendilerine inanıp salih ameller işleyenler gibi davranacağımızı mı sandılar" (Câsiye, 21) âyetine geldiğinde bunu sabaha kadar ağlayarak tekrarladı durdu.

Ebû Ubeyde Âmir b. Cerrah şöyle demiştir:

"Keşke bir koç olsaydım. Sahibim beni kesseydi ve etimi yeselerdi; çorbamı içselerdi."

İbrahim Temîmî derki:

"Sözümle amelimi her karşılaştırışımda, yalancı olmaktan korkmuşumdur."

İbn Ebi Melike şöyle demektedir:

"Otuz sahabiye yetiştim hepsi de kendi hakkında korku içindeydi. Onların hiçbiri imanının Cebrail (a.s.) ve Mikail'in (a.s.) imanı gibi olduğunu söylemiyordu."

Hasan-ı Basrî'den şöyle rivayet edilir:

"Allah'tan (c.c.) sadece mü'min korkar, O'ndan ancak münafık güvende olur."

Hz. Ömer Huzeyfe'ye:

"Allah aşkına söyle, Rasûlullah sana benim ismimi de münafıklar arasında zikretti mi?" deyince, o "Hayır." demiş, sonra:

"Senden sonra hiç kimseye peygamberin söylediği isimler arasında olmadığını söylemeyeceğim" dedi.

Hocamızı şöyle derken işittim:

Onun kastı "senden başkasına münafıklıktan uzak olduğunu söylemeyeceğim" değildir. Aksine "Bu kapıyı kapatacağım; bana gelip "Rasûlullah beni münafıklar arasında zikretti mi? diye soranlara cevap vermeyeceğim" dir.

Ben derim ki:

Bunun benzeri Rasûlullah'ın, Ukkâşe'den (r.a.) sonra başka bir sahabinin kendisinden cennete hesapsız girecek yetmiş bin kişiden biri olması için dua etmesini istediğinde, söylediği:

"Ukkâşe senden önce davrandı" sözüdür.

O bu sözüyle bu hakkın diğer sahabilerin değil sadece onun olduğunu kastetmemiştir. Ancak şu vardı; eğer ona da dua etseydi başkaları teker teker kalkıp dua etmesini isterler, böylece bu kapı açılırdı. Belki de bunu hak etmeyen birisi kalkıp isterdi. O yüzden kapıyı kapamak en iyisiydi.

En doğrusunu Allah bilir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Allah Korkusu


Korku, ilk bakışta Allah sevgisine zıt gibi görünse de, gerçekte Allah sevgisiyle iç içedir. Sevgi, Allah'ı hakkıyla bilip tanımak demek olan marifetin bir meyvesi, korku da Allah'ı gereği gibi bilmenin bir neticesidir. Allah'ı (c.c.) tanıma ufku (marifet) arttıkça, Allah korkusu da onunla birlikte artmaktadır. Hz. Peygamber'in (aleyhisselam) "And olsun ki, Allah'ı en iyi bileniniz ve O'ndan en çok korkanınız Benim!" (Buharî, Edeb 72) sözleri buna işaret etmektedir.

Allah'ı hakkıyla bilip, sadece O'ndan korkanlar, yaşamanın sevincine ve hayatın zevkine ulaşmış olurlar. Allah'tan korkan kişi, bütün korkuları aşmış ve O'nunla ünsiyet kazanmış olur. Marifet ve korku, Allah'tan utanmayı, O'nu yüce bilmeyi, murakabe, sevgi ve tevekkülü, sadece O'na ibadet etmeyi, O'nun rızasını kazanmayı ve O'nun emrine boyun eğmeyi gerektirir.

Allah korkusu, O'na karşı saygı ve sevginin bir neticesi olan takvaya ulaşmanın da yoludur. Takva ise, bütün amellerimizi içine alan bir mahiyet arz eder. Yüce kitabımız Kur'ân, Allah sevgisi kadar Allah korkusu üzerinde de durmaktadır. Bu meyanda Yüce Allah buyuruyor ki: "Kulları içinde Allah'tan ancak âlimler korkar." (Fâtır sûresi, 35/28) Zira bilenler ve düşünüp anlayanlar âlimlerdir. (Ankebût sûresi, 29/43) Efendimiz'in ifadesine göre de, kişiye ilim olarak Allah'tan korkması kâfidir. (Darimî, Mukaddime, 30)

Peygamberimiz'in amcasının oğlu İbn Abbas (r.a.) der ki: "Hakiki âlimler, Allah'ın her şeye kâdir olduğunu bilen, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan, helâl kıldığını helâl, haram kıldığını da haram olarak kabul eden, Allah'ın emir ve tavsiyelerine uyan, O'na kavuşacağına ve ilminin hesabının sorulacağına yakînen inanan kimselerdir." (İbn Kesîr, Tefsîr, 6/531)

Kur'ân-ı Hakîm, hidayet ve rahmetin, Allah'tan korkanların vasfı olduğunu bildirmiştir. (Bkz. A'râf, 7/154) Yine "Allah onlardan, onlar da Allah'tan râzı olmuşlardır. İşte bu rıza makamı da Rabbine saygı duyanlarındır." (Beyyine sûresi, 98/8) Allah katında en üstün olanlar da, Allah'tan en çok korkanlardır. (Hucurât sûresi, 49/13)

Peygamber Efendimiz'de müşahede ettiğimiz Allah korkusu, Kur'ân'ın bu konudaki tavsiyelerinin en mükemmel şekilde O'nun hayatına aksetmesinden ibarettir: Seven, sevdiğinin hoşnut olmadığı bir işi yapmaktan korkup çekinir. Böyle bir korku, tamamen sevgi ile alâkalıdır. Efendimiz'in hayatında gördüğümüz korku hâli de, O'ndaki Allah sevgisiyle orantılıdır. Sevgisi, korkusu ve itaati, marifetinin, yani Allah'ı tanıyıp bilmesinin neticesidir. Allah Resûlü'nün "Hikmetin başı, Allah korkusudur."2 ifadesi, böyle bir gayeye mâtûftur.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) Allah korkusundan dolayı gözyaşı dökmüş, ağlamayı tavsiye etmiş ve bu hâlin günahların affına ve Cennet'e girmeye vesile olacağını ifade buyurmuştur. Ebû Ümâme (r.a.), Efendimiz'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Hiçbir şey Allah katında şu iki damladan daha sevimli değildir: Biri, Allah'ın azabından korkarak ağlayan kişiden akan gözyaşı damlası, diğeri de Allah yolunda savaş meydanında akıtılan kan damlası." (Tirmizî, Fedâilü'l-Cihâd 26)

Allah Resûlü'nün devamlı hüzünlü, düşünceli ve rahat olmayan bir hâli vardı. Nitekim O buyuruyor ki: "Ey Muhammed ümmeti, Allah'a yemîn ederim ki, benim bildiklerimi sizler bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız." (Buharî, Kusûf 2)
Hikmet.Net
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hikmet


Allah, anlamayı öğretendir. Cenab-ı Peygamber, hüküm ve hikmeti öğretendir. Peygamberimiz ayrıca idrak yollarını bildiğinden halkı irşadıyla, kendine mahsus bir nur ile Kur'an'ın manasını öğrenmeye sevk eder.

Hikmetten maksat hakikattir. Vehim ve hayal hikmet ve hakikatin önüne perde olur.

Güzel bir anlayış ve sağlıklı tefekkür, bütün hal ve hareketlerde bilinçli olarak, ihlasla Allah'a yönelmek hikmet'in doğmasına vesile olur.

Semadan yere inen hikmet, kalbinde şu dört haslet bulunan kişilerde yerleşmez.


* Dünyaya meyledip, yarın endişesi taşıyanlar.

* Devlet adamlarını sevip onlara yakınlaşma arzusu içinde olanlar,

* Dünya ehlini beğenip onlara gıpta edenler,

* İhvana hased edenler.


Akıl sahibi adamın kalbindeki sekiz bahçeden sekizincisi hikmettir ki kavilde, fiilde, talebde dürüst olmaktır. Yani Allah'ı söylemek, Allah için işlemek, muradı Allah'tan gayrı olmamaktır.

Hikmet, sözde, fiilde, talebde isabet etmek demektir. Bu ne ile olur dersen, Hak'la söylemek, Hak'la görmek her ne yaparsan Hak için yapmak ve Hak'tan başka bir isteği olmamakla olur.

Hikmet, kulun Hak'la söylemesi, Hak için işlemesi ve matlubu Hak olmasıdır, sözlerinin Hak kelamı, yani Hakk'ın sevdiği kelam ve işlediği, Hakk'ın sevdiği ameller ve talebi de ne dünya ne ahiret olup, matlubu ancak Cenab-ı Hak olmasıdır. Ne söylerse, ne işlerse, ne isterse onun altında gizli olarak Hakk'ın rızasını gözetmek suretiyle işlemesi, söylemesi ve ancak onun cemalini taleb eylemesi demektir. İşte hikmetin başı Allah korkusudur demek budur.


Bu dünya ibretle nazar edenler için hikmet evidir. Her hadisenin dili, insana bir hikmet söyler. Her işte bir hikmet gizli olduğunu bilmek arif kişi kârıdır.

Tesadüf, hayatın gizli hikmetleridir ki, fiillerimizin hareketlerimizin ceza veya mükafatı bu hikmetlerde saklıdır.
Din, hikmet, insaniyet ve ahlaktır.

Basiret gözü, kalbine ihsan olunan hikmet nuruyla gözünün görmesidir. Resulullah Efendimiz buyururlar ki: “Bir kimse kırk gün ihlas eylese, o kimsenin dilinden hikmet eserleri zuhur eder.” İşte lisanından hikmet cereyan eden bu kimsenin şüphesiz gözünden de hikmet eserleri zuhur eder.

İlim, irfan ve hikmet manevi rızktır.

Ehlullaha, ihvana itibarla vehim gider, hikmet artar.

İlim sahibi ile hikmet sahibi arasında fark vardır. Hz. Musa, koca bir peygamber iken Hızır Aleyhisselam'a muhtaç oldu. Fakat Hızır ona muhtaç değildi. Hakîm, âlime muhtaç değildir, fakat âlim hakime muhtaçtır. Hızır, Musa'ya aklının ermediği nice hikmetler söyledi.

Resulullah Efendimiz: Ehli olmayana hikmeti ve ilmi vermeyin. Eğer verirseniz hikmete zulmetmiş olursunuz. Ehlinden dahî men ederseniz, o hikmetin ehline, layığına zulmetmiş olursunuz” Buyuruyor.

Resulullah Efendimiz: “Hikmet, müminin kaybıdır” buyurur. Onun için, ezelde Allah'ın cemaline mazhar olmuş olanlar hikmet sahibi olurlar ve bu kimseler dünyaya geldikleri zaman dünyanın icaplarıyla karışarak o hikmeti unutur gibi olurlarsa da, bir mürşit ile karşılaşınca onu hatırlayarak uyanırlar. Hangi mezhep, hangi dinden olurlarsa olsun, hikmete mazhar olan onu bulur. Fakat bulmayan da, sarıklı hoca veya şeyh, ne olursa olsun bulamaz.

Ey kardeş! Allah'ın hikmeti senin ruhuna iz'anına akıp durmaktadır. Ancak sana akan bu hikmet kamil insanların varlığı nurundan, onların yataklarından akar.

İnsan Elest aleminden buraya gelmekle o hikmet Yusuf'unu kaybetti ve dünyaya onu aramaya geldi. Sen de ezelde kaybettiğin Yusuf'u, gayret eder bulursan Ken'an'a erersin.
 

SONSUZSENA

New member
Allah (c.c) Kuran-ı Kerim’inde “Ancak benden korkunuz” (Bakara suresi/40) buyurmaktadır.Bizde öyle deriz Allah’tan başka kimseden korkmayız deriz de nedense iş günahlara gelince cömertçe günah işleriz.Aslında öyle mi ya O’nun adını işittiğimizde titrememiz gerekmez mi?

Bakınız bir başka ayette;
“Ey insanlar ! Rabbinizden korkunuz; çünkü kıyametin sarsıntısı müthiş bir şeydir.Onu gördüğünüz gün , süt veren tüm analar emzirdirdikleri çocukları bırakıp unutacaklar, hamile kadınlar da vakitsiz doğuracaklardır.Sen onları sarhoş sanırsın.Halbuki onlar sarhoş değillerdir.Fakat Allah’ın Azabı şiddetlidir.” (Hacc suresi/1-2)

Allah (c.c) Kurân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır:
“Rabbin bir memleket halkını , zalim olduğu halde yakalarsa işte böyle yakalar.O’nun yakalaması elemli ve şiddetlidir.Bunda ahiret azabından korkanlar için bir ibret vardır.O gün insanların bir arada toplanacakları ve hazırlanacakları bir gündür.Biz o günü ancak sayılı bir zamana kadar tehir ederiz.O gün geldiğinde Allah’ın izni olmaksızın hiçbir kimse söz söyleyemez.Bunların içinde kimileri mes’ud, kimileri de bedbaht kimselerdir.Kötü olanlar cehennemdedirler, orada onlar acı verici bir sesle soluk alıp verirler”(Hud suresi/102-106)

“Rabbinin zalimleri kavrayıp tutması çok şiddetlidir” (Büruc suresi/12)

“ (Kıyamet günü) insan kardeşinden , anasından , babasından , karısından, çoluğundan, çocuğundan kaçacak.O gün herkes kendi derdine düşecek.”( Abese suresi/34-37)

“Onlar , birbirleriyle karşı karşıya gelip cennet ahvalinden konuşacaklar ve şöyle diyecekler;Biz bundan evvel aile efradımız içinde iken O’ndan korkardık.Allah bize ihsan etti , bizi sam yeli gibi yakıcı bir azaptan korudu, zaten biz bundan önce de (dünya da ) O’na dua ederdik.Şüphesiz O, iyilik edici ve çok merhametlidir.”(Tur suresi/25-28)

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır: “Ben sizin görmediklerinizi görüyorum.Gökyüzü meleklerin ağırlığından dolayı ses çıkardı.Bu çatırdamasından da haklı idi.Çünkü orada meleklerin secde etmediği dört parmaklık bir yer bile yoktu.Vallahi , eğer bildiklarimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız.Döşeklerinizde kadınlarınızla oynaşmaz, sahralara dökülür Allah ‘a feryat ederdiniz. ”(Tirmizi rivayet etmiştir.)


Hz.Aişe ‘nin(r.a) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“İnsanlar kıyamet günü , yalınayak ,çıplak ve sünnetsi olarak haşrolunacaktır.”Ya Rasulallah! Kadınlarla erkekler bir arada mı haşrolunacaklar? Birbirlerine bakarlar “ dedim.Ey Aişe! İş bunu hatıra getirmeyecek kadar şiddetlidir, buyurdu” (Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

“Kıyamet günü insanlar beş şeyden sorguya çekilmeden yerinden ayrılamaz:Ömrünü nerede harcadığın dan, ilmi ile ne amel işlediğinden , malını nerden kazandığından ve nasıl harcadığından, vücudunu , sıhhatini nerede ve ne şekilde yıprattığından sorulacaktır.”(Tirmizi rivayet etmiştir.)

“Kıyamet günü Allah sizlerin herbiri ile tercümansız olarak konuşacaktır.Kişi o gün sağına bakar, dünyada yaptığı iyi amelleri görür.Soluna bakar , yine dünyada iken takdim ettiğini görür.Önüne bakar , karşısında cehennemi görür.Bir hurma yarısı kadar sadaka ile de olsa cehennemden korununuz.”(Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.)

O’nun karşısına çıktığımızda yaptığımız hallerden utanmamak için O’ndan çok korkmalı, çekinmeliyiz ki yarın pişmanlığımızın acısını yüreğimizde duymayalım.

İbn Mesud’dan (r.a)Rasulullah’ın(s.a.v)şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir;
“Herbirinizin yaratılışı ana karnında kırk gün nutfe olarak toplanır. Sonra bu kadar bir müddet içinde kan pıhtısı haline gelir.Sonra yine bu kadar bir müddet zarfında et parçası olur.Sonra ona bir melek gönderilir, buna ruh üfler ve şunları yazmakla emrolunur; Rızkını, ecelini, amelini , kötü veya iyi insan olacağını yazar.Kendinden başka ilah olmayan Allah adına yemin ederim ki, sizden biri cennetliklerin yaptığı işi yapar da , hatta kendisi ile cennet arasında bir arşın kadar az bir mesafe kalmışken , hakkında yazılan hüküm galebe çalarak, cehennemliklerin amellerini yapar, nihayet oraya gider.
Yine sizden biri de , cehennemlikleri işledikleri kötü amelleri yapa yapa , kendisi ile cehennem arasında bir arşın gibi az bir mesafe kalmışken , hakkında yazılan yazılar hükmün galebe çalmasıyla cennetliklerin amellerini işlemeye başlar ve cennete girer.”(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

Ebu Said el-Hudri’den (r.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Ben şu dünyada nasıl sevinebilirim ki, sur sahibi İsrafil boruyu ağzına koymuş, ne zaman üfüreceğine dair emi beklemektedir.Emir alır almaz hemen üfleyecektir.”Kıyametin yaklaştığı haberi sahabilere çok ağır gelmişti.Peygamberimiz onlara, “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.” Deyiniz buyurdu.”(Tirmizi rivayet etmiştir.)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
(Kork Allah’tan korkmayandan, korkma Allah’tan korkandan)




Sual:
Seyyid Emir Gilal hazretleri, (Hiçbir ibadet, Allah korkusundan daha tesirli değildir. Allah'tan korkandan korkun. Allah’tan korkmayandan korkmayın) buyuruyor. Hâlbuki biz, (Kork Allah’tan korkmayandan, korkma Allah’tan korkandan) diye biliyoruz. Bizim bildiğimiz mi yanlış acaba?


CEVAP
İkisi de doğrudur. Allah adamlarını, yani Allah’tan korkan salihleri üzmekten, onların sevgisini kaybetmekten çok korkmak lazımdır. Allah’tan korkmayan bizi sevse ne çıkar, sevmese ne kaybetmiş oluruz? Yani onu kaybedeceğiz diye fazla bir endişemiz olmaz.

(Kork Allah’tan korkmayandan, korkma Allah’tan korkandan)
sözü de, çok kıymetlidir. Allah’tan korkmayandan her türlü kötülük beklenebilir, onun bir zararı dokunmasın diye böyle kimselerden korkmak gerekir. Allah’tan korkandan ise ne bize ne başkalarına zarar gelir. Ondan bir zarar gelecek diye asla korkmayız. Malımızı çalmaz, hakkımızı yemez, ırzımıza göz dikmez, çünkü Allah’tan korkar.

Görüldüğü gibi iki söz birbirine zıt değildir. Yani Allah’tan korkan salih Müslümanları üzmekten korkacağız, Allah’tan korkmayan fâsık ve zalimlerden ise, bize zararları dokunur diye korkacağız. Allah’tan korkanların bize zararları dokunmayacağı için onlardan korkmayız. Allah’tan korkmayanların ise sevgilerini kaybedeceğiz diye bir korkumuz olmaz.



Yalnız Allah’tan korkun

Sual:
Kur’an-ı kerimde, (Yalnızca Allah’tan korkun) buyuruluyor. Bu ne demektir?

CEVAP
(Yalnız bana ibadet edin, ilah olarak yalnız beni tanıyın benim bildirdiklerime uyun) demektir. Yoksa köpekten, casuslardan korkmayın demek değildir. Tehlikelerden korkmak lazımdır. Allah’tan korkmayanlardan korkmak gerekir.





Allah’ın gazabından korkmak
Sual:
Allah’ın gazabından korkmak nasıl olur?
CEVAP
Allahü teâlâ, ilmi, zulmetin temizlenmesine, cehli de günah işlenmesine sebep yaptı. İlimden iman ve taat doğmakta, cahillikten de küfür ve günah hâsıl olmaktadır. Taat, çok küçük olsa da kaçırmamalı, günah, pek küçük görülse de yaklaşmamalıdır!

Üç şey, üç şeye sebeptir:
Taat, Allahü teâlânın rızasını kazanmaya sebeptir.
Günah işlemek, Allahü teâlânın gazabına sebeptir.
İman etmek, şerefli ve kıymetli olmaya sebeptir.

Bunun için, küçük günah işlemekten de çok sakınmalıdır! Allahü teâlânın gadabı, bu günahta olabilir.
 
Üst