ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
Zâlime Yardımcı Olmak:
Bütün şekil ve türleriyle zâlime meyletmek caiz olmadığına göre, zâlimin zulmüne yardım etmek haydi haydi caiz olmaz. Zâlime yardım edenler, aynen onun gibi zâlim olurlar. "Bir kimse bilerek zâlime yardım kastı ile onunla beraber yürürse, o kimse İslâmiyet'ten çıkmıştır." (Râmuz el-Ehâdis, c. 2, s. 445) Zâlim bir yönetici, çevresinin ve yandaşlarının yardımıyla zulüm yapmaya imkân bulur, yoksa yalnız kendisi bunca zulmün hakkından gelemez. Hangi şekliyle olursa olsun, zâlime yardım câiz değildir. Çünkü bu, onu desteklemek, zulmünü icrâ etmesine müsaade etmek demektir. Bu sebeple zâlim yöneticiye azap geldiği zaman, aynı şekilde (bu zulümleri onaylayan) yardımcılarına ve memurlarına da gelir. Çünkü onlar da onun kadar zâlimdirler.
Nitekim Firavun'a gelen azap, avanesine de gelmişti. "Gerçekten Firavun, Hâmân ve askerleri hatalıydılar/yanılıyorlardı." (28/Kasas, 8) Allah, hepsini bu âyette "hata" vasfı ile bir araya getirmiştir. Hataları, Firavun'un zulmetmesi, yardımcısı Hâmân ve askerlerinin de buna yardımcı olmalarıdır. Bu sebeple azap Firavun'a inince, yardımcılarına da inmişti: "Biz hem onu, hem de askerlerini yakaladık. Onları denize atıp boğduk." (Zâriyât, 40) "Biz onu ve askerlerini tuttuk, denize attık; bak o zâlimlerin sonu nasıl oldu!" (28/Kasas, 40) Allah, hepsini "zâlim" olarak vasıflandırdı. Firavun'a ve ona yardım ettikleri için askerlerine "zâlimler" diyerek hepsini aynı azapla helâk ettiğini Rabbimiz haber vermektedir.
Zâlime Duâ Etmek:
Zulmün devamına, zâlimin zulmüne imkân bulacak tarzda yaşamasına duâ edilemez. "Zâlimin bekası için duâ eden kimse, Allah'ın mülkünde O'na âsi olunmasını istemiştir." (Beyhakî, Şuabu'l İman; Tefsîr-i Zemahşerî, 2/433) Süfyanu's Sevrî; "Çölde susuzluktan ölmek üzere olan bir zâlimi görürsek ona su verelim mi?" diye soranlara: "Hayır!" cevabını vermişti. "Ama ölür" denilince de, "Bırakın ölsün!" demişti. (Tefsîr-i Zemahşerî, 2/433) Allah Teâlâ, Hz. Nuh'a; "Zâlimler için Bana duâ etme, hiç yalvarma!" (23/Mü'minûn, 27) ihtarında bulunmuştur.
Müslüman Cemaatin Zâlimlere Meyletmeye Benzer Davranışlardan Sakınması:
Müslüman cemaatin, iyi niyetle de olsa, zâlimlere meyletme anlamı taşıyan davranışlardan son derece kaçınması lâzımdır. Çünkü, iyi niyet, bazen belli şartlar dahilinde sahibinden günahı kaldırsa da yanlışı doğruya; haramı helâle çevirmez. Onun için, özellikle cemaat liderinin ve kadrosunun, zâlim yöneticilerin arasında bulunması, onları tasvip etmediğini ilan etmeksizin onlarla birlikte halkın önünde görülmesi, cemaatin zâlim idarecilere dalkavukluk ettiği veya onları desteklediğinin intibaını vererek insanları samimiyetlerinde şüpheye düşürücü davranışlarda bulunması caiz değildir. Aksi halde onlar, kendi sorumluluklarına cemaati de ortak ederler.
Müslüman cemaate düşen, halkın kusur ve yükümlülüklerini ümmete göstermesidir. Halkın kusurları, zâlim idarecinin karşısında susmak, eğilmek, ona meyletmek ve destek olmak suretiyle zulmüne yardımcı olmalarıdır. İşte onların bu kusurları olmasa, zâlim, yetkisini kötüye kullanmayacak ve zulmünü sürdüremeyecekti. Müslümanlara düşen, zâlimi zulme götüren bütün sebepleri ortadan kaldırmaya ciddi bir gayretle yükümlülüklerini yerine getirmektir. Ayrıca, zâlim yöneticiyi onaylamama, ona olan fiilî hoşnutsuzluğu hayata geçirmek için gerekli gücü oluşturma ve fiilen zulmü ortadan kaldırma gibi sorumlulukları da yerine getirmesi gerekir.
Allah, hayat kanunlarını ve toplum içerisindeki genel sünnetlerini insanlar için devre dışı bırakmaz. Kaldı ki, onların durumları, Allah'a Rasulullah'tan ve O'nun arkadaşlarından daha sevimli değildir. Allah onların çektiği eziyet ve Allah yolunda karşılaştığı musibetleri, yeryüzünden zâlimleri ve tâğutları kaldırmak için Allah'ın yardımına mazhar oluncaya kadar olağanüstü fedâkârlıklarını bize anlatır. Müslümanların, tâğutları ve zâlim idarecileri etkisiz ve yetkisiz kılmak için tüm güçlerini harcamaksızın onlardan rahatsızlık duyarak yalnız "of!" çekip üzüntülerini dile getirmeleriyle veya onların müslüman olduklarını delillendirip durmalarıyla sorumluluktan kurtulamayacaklarını bilmeleri lazımdır. Bazı insanlar kendileri evlerinde oturup, müslümanlıklarıyla övünüp dururken, Allah'ın zâlim idarecileri yok etme gereğinden bahsederler. İsterler ki, Allah meleklerini göndersin de melekler onların yerine savaşsınlar, zâlim idareciyi bertaraf etsinler, neticede onun şerrinden onları kurtarsınlar. Hayır! Yok öyle şey! (13)
En büyük zulüm şirk olduğuna (31/Lokman, 13) ve en büyük zâlimin de müşrik olduğuna göre, en vahşî zulmün bedenlere değil; ruhlara yapılan olduğunu unutmamalıyız. Bedene yapılan zulüm, en kötü ihtimalle, sadece dünya hayatını kaybettirdiği halde; ruhun hak nizamdan mahrum bırakılması ise sonsuz mutluluğu kaybettirmek demektir. En acımasız cânî, en büyük zâlim, insanları Allah'ın dininden alıkoyanlardır. İslâm'ın bireysel ve toplumsal alanda egemen olmadığı bir yerde adaletten bahsetmek abestir ve aldatmacadır.
Özel ve tüzel kişiliğin, bir kurumun veya yönetici bir grubun şahsî veya toplumsal muâmelesinde âdil olma niteliği kazanabilmesi için, her şeyden önce "müslüman" vasfına sahip olması şarttır. Çünkü İslâm'sız bir statüye göre işleyen bir mekanizma ile adâlet sağlanamaz ve dağıtılamaz. Nasıl bir hüküm verilirse verilsin, mutlak surette zulüm işlenmiş olur. "Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, zâlimlerin ta kendileridir." (5/Mâide, 45)
İslâmsız insanın yaptığı her şey nefsine, icraatı da diğer insanlara ve topluma zulümdür. Egemen durumda ve hüküm mevkiinde ise, kâfir ve müşrik insanın varlığı bile zulümdür. Çünkü bu insan, kendine yazık ederek kendini bozmakta, toplumu bozmakta ve dünyayı fesada vermektedir. (14) İslâm'da savaş, insanları zorla dine sokmak için emredilmemiştir. Fitne ve zulmü ortadan kaldırmaya çalışmak için savaş emredilmiştir. Dinlerini yaşama ve dine dâvet konusunda müslümanlara engel olan, insanların hürriyetlerini kısıtlayan güç odaklarına karşı savaşmak farzdır. Kur'an, mazlumların, ezilenlerin, sömürülenlerin hakkını korumak için müslümanlara mücadeleyi emreder (4/Nisâ, 75).
"Bütün dünyayı verseler ve buna karşılık bir karıncanın ağzındaki dâneyi almamı isteseler, bu zulmü yapmam!" (Hz. Ali r.a.)
"Zulmün ve kötülüğün küçüğüne büyük nazarla bakmayan, daha büyüğüne uğrar." (Hz. Ali (r.a.)
"Zâlimler için yaşasın cehennem!" "Tükürün, zâlimlerin hayâsız yüzlerine!" (Said Nursi)
Zulme rıza göstermek, tepki göstermemek de zulümdür; fakat zâlimlikle mazlumluktan birini tercih etmekten başka yol yoksa, mazlumluğu tercih et!
"Mazlum olarak ölmek, zâlimce yaşamaktan daha hayırlıdır."
"Zâlimin zulmü varsa, mazlûmun da Allah'ı var.
Etme zâlim bu zulmü, yarın Hakk'ın divanı var."
"Sakın zulm ve cefâya mâyil olma;
İden bulur, meseldür; gâfil olma!"
"Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa;
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır."
"Zâlim olsa ne rütbe bî-pervâ; Yine bünyâd-ı zulmü bir yıkarız.
Merkez-i hâke atsalar da bizi, Kürre-i arzı patlatır çıkarız."
"Muîn-i zâlimin dünyâda erbâb-ı denâettir.
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten."
Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i Mevlâ;
Tallahi le-kad âserekâllahu aleynâ."
"Zâlim yenilince, bil ki, 'mazlûmum' der.
Bir fırsat bulsa zulmü tekrar eyler.
"Zâlimin yeme taâmın key sakın,
Semtine varma, ana olma yakîn."
"Zulüm eken isyan biçer."
"Âdilin hiddetinden değil; zâlimin tebessümünden kork!"
"İnsanın dev kadar kuvvetli olması, fevkalâde bir şey, fakat bu kuvvetini dev gibi kullanması, zâlimliktir."
"Haksızlık yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır."
"Haksızlık etmek, iyi adamın elinden gelmez."
"Cezâların en korkuncu, insanın haksız olduğunu anlamasıdır."
"Eski haksızlığa boyun eğmekle bir yenisini dâvet edersin."
"Zulm ile yapılan çabuk yıkılır."
"Zulüm ile âbâd olanın âkıbeti berbat olur."
"Zulüm ile dünya harab olur."
"Zâlim, ettiğini bulur."
"Zâlimin hasmı Allah'tır."
"Mazlum eşeğe herkes biner."
"Mazlumun âhı yerde kalmaz."
"Mazlumların âhı, yeri göğü titretir."
"Mazlumun âhı, yerde kalmaz, indirir şâhı."
"Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste."
"Olmak istersen cihande eğer makbûl-i ins ü cin
Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin!"
Onurlu insanların tavrı şu olmalıdır: “Kim olursa olsun mazluma yardım etmek, kimden gelirse gelsin zulme karşı olmak.”
Kur’an’ın zalimler hakkında tehdit edici bir uyarısı şöyle: “Zulmedenler nasıl bir inkılâpla devrileceklerini (yakında) bileceklerdir!” (26/Şuarâ, 227)
Bütün şekil ve türleriyle zâlime meyletmek caiz olmadığına göre, zâlimin zulmüne yardım etmek haydi haydi caiz olmaz. Zâlime yardım edenler, aynen onun gibi zâlim olurlar. "Bir kimse bilerek zâlime yardım kastı ile onunla beraber yürürse, o kimse İslâmiyet'ten çıkmıştır." (Râmuz el-Ehâdis, c. 2, s. 445) Zâlim bir yönetici, çevresinin ve yandaşlarının yardımıyla zulüm yapmaya imkân bulur, yoksa yalnız kendisi bunca zulmün hakkından gelemez. Hangi şekliyle olursa olsun, zâlime yardım câiz değildir. Çünkü bu, onu desteklemek, zulmünü icrâ etmesine müsaade etmek demektir. Bu sebeple zâlim yöneticiye azap geldiği zaman, aynı şekilde (bu zulümleri onaylayan) yardımcılarına ve memurlarına da gelir. Çünkü onlar da onun kadar zâlimdirler.
Nitekim Firavun'a gelen azap, avanesine de gelmişti. "Gerçekten Firavun, Hâmân ve askerleri hatalıydılar/yanılıyorlardı." (28/Kasas, 8) Allah, hepsini bu âyette "hata" vasfı ile bir araya getirmiştir. Hataları, Firavun'un zulmetmesi, yardımcısı Hâmân ve askerlerinin de buna yardımcı olmalarıdır. Bu sebeple azap Firavun'a inince, yardımcılarına da inmişti: "Biz hem onu, hem de askerlerini yakaladık. Onları denize atıp boğduk." (Zâriyât, 40) "Biz onu ve askerlerini tuttuk, denize attık; bak o zâlimlerin sonu nasıl oldu!" (28/Kasas, 40) Allah, hepsini "zâlim" olarak vasıflandırdı. Firavun'a ve ona yardım ettikleri için askerlerine "zâlimler" diyerek hepsini aynı azapla helâk ettiğini Rabbimiz haber vermektedir.
Zâlime Duâ Etmek:
Zulmün devamına, zâlimin zulmüne imkân bulacak tarzda yaşamasına duâ edilemez. "Zâlimin bekası için duâ eden kimse, Allah'ın mülkünde O'na âsi olunmasını istemiştir." (Beyhakî, Şuabu'l İman; Tefsîr-i Zemahşerî, 2/433) Süfyanu's Sevrî; "Çölde susuzluktan ölmek üzere olan bir zâlimi görürsek ona su verelim mi?" diye soranlara: "Hayır!" cevabını vermişti. "Ama ölür" denilince de, "Bırakın ölsün!" demişti. (Tefsîr-i Zemahşerî, 2/433) Allah Teâlâ, Hz. Nuh'a; "Zâlimler için Bana duâ etme, hiç yalvarma!" (23/Mü'minûn, 27) ihtarında bulunmuştur.
Müslüman Cemaatin Zâlimlere Meyletmeye Benzer Davranışlardan Sakınması:
Müslüman cemaatin, iyi niyetle de olsa, zâlimlere meyletme anlamı taşıyan davranışlardan son derece kaçınması lâzımdır. Çünkü, iyi niyet, bazen belli şartlar dahilinde sahibinden günahı kaldırsa da yanlışı doğruya; haramı helâle çevirmez. Onun için, özellikle cemaat liderinin ve kadrosunun, zâlim yöneticilerin arasında bulunması, onları tasvip etmediğini ilan etmeksizin onlarla birlikte halkın önünde görülmesi, cemaatin zâlim idarecilere dalkavukluk ettiği veya onları desteklediğinin intibaını vererek insanları samimiyetlerinde şüpheye düşürücü davranışlarda bulunması caiz değildir. Aksi halde onlar, kendi sorumluluklarına cemaati de ortak ederler.
Müslüman cemaate düşen, halkın kusur ve yükümlülüklerini ümmete göstermesidir. Halkın kusurları, zâlim idarecinin karşısında susmak, eğilmek, ona meyletmek ve destek olmak suretiyle zulmüne yardımcı olmalarıdır. İşte onların bu kusurları olmasa, zâlim, yetkisini kötüye kullanmayacak ve zulmünü sürdüremeyecekti. Müslümanlara düşen, zâlimi zulme götüren bütün sebepleri ortadan kaldırmaya ciddi bir gayretle yükümlülüklerini yerine getirmektir. Ayrıca, zâlim yöneticiyi onaylamama, ona olan fiilî hoşnutsuzluğu hayata geçirmek için gerekli gücü oluşturma ve fiilen zulmü ortadan kaldırma gibi sorumlulukları da yerine getirmesi gerekir.
Allah, hayat kanunlarını ve toplum içerisindeki genel sünnetlerini insanlar için devre dışı bırakmaz. Kaldı ki, onların durumları, Allah'a Rasulullah'tan ve O'nun arkadaşlarından daha sevimli değildir. Allah onların çektiği eziyet ve Allah yolunda karşılaştığı musibetleri, yeryüzünden zâlimleri ve tâğutları kaldırmak için Allah'ın yardımına mazhar oluncaya kadar olağanüstü fedâkârlıklarını bize anlatır. Müslümanların, tâğutları ve zâlim idarecileri etkisiz ve yetkisiz kılmak için tüm güçlerini harcamaksızın onlardan rahatsızlık duyarak yalnız "of!" çekip üzüntülerini dile getirmeleriyle veya onların müslüman olduklarını delillendirip durmalarıyla sorumluluktan kurtulamayacaklarını bilmeleri lazımdır. Bazı insanlar kendileri evlerinde oturup, müslümanlıklarıyla övünüp dururken, Allah'ın zâlim idarecileri yok etme gereğinden bahsederler. İsterler ki, Allah meleklerini göndersin de melekler onların yerine savaşsınlar, zâlim idareciyi bertaraf etsinler, neticede onun şerrinden onları kurtarsınlar. Hayır! Yok öyle şey! (13)
En büyük zulüm şirk olduğuna (31/Lokman, 13) ve en büyük zâlimin de müşrik olduğuna göre, en vahşî zulmün bedenlere değil; ruhlara yapılan olduğunu unutmamalıyız. Bedene yapılan zulüm, en kötü ihtimalle, sadece dünya hayatını kaybettirdiği halde; ruhun hak nizamdan mahrum bırakılması ise sonsuz mutluluğu kaybettirmek demektir. En acımasız cânî, en büyük zâlim, insanları Allah'ın dininden alıkoyanlardır. İslâm'ın bireysel ve toplumsal alanda egemen olmadığı bir yerde adaletten bahsetmek abestir ve aldatmacadır.
Özel ve tüzel kişiliğin, bir kurumun veya yönetici bir grubun şahsî veya toplumsal muâmelesinde âdil olma niteliği kazanabilmesi için, her şeyden önce "müslüman" vasfına sahip olması şarttır. Çünkü İslâm'sız bir statüye göre işleyen bir mekanizma ile adâlet sağlanamaz ve dağıtılamaz. Nasıl bir hüküm verilirse verilsin, mutlak surette zulüm işlenmiş olur. "Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, zâlimlerin ta kendileridir." (5/Mâide, 45)
İslâmsız insanın yaptığı her şey nefsine, icraatı da diğer insanlara ve topluma zulümdür. Egemen durumda ve hüküm mevkiinde ise, kâfir ve müşrik insanın varlığı bile zulümdür. Çünkü bu insan, kendine yazık ederek kendini bozmakta, toplumu bozmakta ve dünyayı fesada vermektedir. (14) İslâm'da savaş, insanları zorla dine sokmak için emredilmemiştir. Fitne ve zulmü ortadan kaldırmaya çalışmak için savaş emredilmiştir. Dinlerini yaşama ve dine dâvet konusunda müslümanlara engel olan, insanların hürriyetlerini kısıtlayan güç odaklarına karşı savaşmak farzdır. Kur'an, mazlumların, ezilenlerin, sömürülenlerin hakkını korumak için müslümanlara mücadeleyi emreder (4/Nisâ, 75).
"Bütün dünyayı verseler ve buna karşılık bir karıncanın ağzındaki dâneyi almamı isteseler, bu zulmü yapmam!" (Hz. Ali r.a.)
"Zulmün ve kötülüğün küçüğüne büyük nazarla bakmayan, daha büyüğüne uğrar." (Hz. Ali (r.a.)
"Zâlimler için yaşasın cehennem!" "Tükürün, zâlimlerin hayâsız yüzlerine!" (Said Nursi)
Zulme rıza göstermek, tepki göstermemek de zulümdür; fakat zâlimlikle mazlumluktan birini tercih etmekten başka yol yoksa, mazlumluğu tercih et!
"Mazlum olarak ölmek, zâlimce yaşamaktan daha hayırlıdır."
"Zâlimin zulmü varsa, mazlûmun da Allah'ı var.
Etme zâlim bu zulmü, yarın Hakk'ın divanı var."
"Sakın zulm ve cefâya mâyil olma;
İden bulur, meseldür; gâfil olma!"
"Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa;
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır."
"Zâlim olsa ne rütbe bî-pervâ; Yine bünyâd-ı zulmü bir yıkarız.
Merkez-i hâke atsalar da bizi, Kürre-i arzı patlatır çıkarız."
"Muîn-i zâlimin dünyâda erbâb-ı denâettir.
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten."
Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i Mevlâ;
Tallahi le-kad âserekâllahu aleynâ."
"Zâlim yenilince, bil ki, 'mazlûmum' der.
Bir fırsat bulsa zulmü tekrar eyler.
"Zâlimin yeme taâmın key sakın,
Semtine varma, ana olma yakîn."
"Zulüm eken isyan biçer."
"Âdilin hiddetinden değil; zâlimin tebessümünden kork!"
"İnsanın dev kadar kuvvetli olması, fevkalâde bir şey, fakat bu kuvvetini dev gibi kullanması, zâlimliktir."
"Haksızlık yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır."
"Haksızlık etmek, iyi adamın elinden gelmez."
"Cezâların en korkuncu, insanın haksız olduğunu anlamasıdır."
"Eski haksızlığa boyun eğmekle bir yenisini dâvet edersin."
"Zulm ile yapılan çabuk yıkılır."
"Zulüm ile âbâd olanın âkıbeti berbat olur."
"Zulüm ile dünya harab olur."
"Zâlim, ettiğini bulur."
"Zâlimin hasmı Allah'tır."
"Mazlum eşeğe herkes biner."
"Mazlumun âhı yerde kalmaz."
"Mazlumların âhı, yeri göğü titretir."
"Mazlumun âhı, yerde kalmaz, indirir şâhı."
"Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste."
"Olmak istersen cihande eğer makbûl-i ins ü cin
Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin!"
Onurlu insanların tavrı şu olmalıdır: “Kim olursa olsun mazluma yardım etmek, kimden gelirse gelsin zulme karşı olmak.”
Kur’an’ın zalimler hakkında tehdit edici bir uyarısı şöyle: “Zulmedenler nasıl bir inkılâpla devrileceklerini (yakında) bileceklerdir!” (26/Şuarâ, 227)