Her kim benim ağzımdan yalan söylerse ateşe girsin...

Turab3

Well-known member
ADAK

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatır:
Sa'd b. Ubade, annesinin bir adak adadığını fakat bunu yerine getiremeden vefat ettiğini söyleyerek bunun hükmünü Hz. Peygamber'e sordu. Allah Resulü'de (a.s.): "Annen adına onun adağını sen yerine getir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3092

Abdullah b. Ömer (r.a.) demiştir ki:
Bir gün Resulüllah (a.s.) bizlere adak adamayı yasakladı ve: "Adak hiç bir şeyi değiştirmez. Onunla sadece cimri kimsenin elinden mal çıkar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3093

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Adakta bulunmayınız çünkü adak kaderdeki hiç bir şeyi değiştirmez. Ancak adak sebebiyle cimri kimseden mal çıkar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3096

Enes'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) iki oğlunun arasında onlara dayanarak güçlükle yürüyebilen bir ihtiyar gördü ve: "Bu niye böyle yürüyor?" diye sordu. Oğulları: "O, yürüyerek Kâbe'ye gitmeyi adamıştır" dediler. Hz. Peygamber de: "Allah, bu ihtiyarın kendine eziyet ederek yaptığı ibadetten müstağnidir" buyurdu ve ihtiyarın bir bineğe binmesini emretti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3100

Ukbe b. Âmir (r.a.) şöyle anlatır:
Kız kardeşim (Ümmü Hibban), Beytullah'a kadar yalınayak yürümeyi adamış ve güçsüzlüğünden yakınarak benden bu konuyu kendisi için Allah Resulü'ne sormamı istemişti. Ben Peygamberimizden bu meseleyi sorduğumda Hz. Peygamber (a.s.): "Hem yürüsün, hem binsin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3102
 

Turab3

Well-known member
YEMİN

Ömer b. Hattab'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Aziz ve Celil olan Allah babalarınız üzerine yemin etmenizi yasaklıyor" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3104

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: Bir kimse "lat hakkı için" diyerek yemin ederse hemen "La İlahe İllallah" desin. Yine bir kimse de arkadaşına: "Gel kumar oynayalım derse sadaka versin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3107

Ebu Musa Eşarî (r.a.) şöyle anlatır:
Eşarî kabilesinden bir grup içinde eşyalarımızı taşıyacak binek develer istemek için Hz. Peygamber'e geldim. Hz. Peygamber (a.s.): "Allah'a yemin olsun ki size deve veremem, size vermek için deve yok" buyurdu. Biz de belli bir süre bekledik. Sonra Allah Resulü'ne bir takım deve getirildi. Bunun üzerine bize yaşları üç ile on arasında değişen beyaz hörgüçlü üç deve verilmesini emretti. Develeri alıp yola koyulduğumuz zaman şöyle konuştuk: Allah bize bereket vermez. Biz kendisinden yük devesi istemek için Allah Resulü'ne gittik, o da bizlere deve veremeyeceğine yemin etti; sonra da verdi. Bu konuşma Hz. Peygamber'e ulaştırıldı. Buna cevaben Hz. Peygamber: "Sizlere develeri ben vermedim. Sizleri develere yükleyen Allah'tır. Allah'a yemin ederim ki Allah diler de bir yemin eder sonra da ondan daha iyi bir yol görürsem yeminimden kefaret verir ve o daha iyi olan işi yaparım" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3109

Abdurrahman b. Semure'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ona şöyle buyurmuştur: "Ey Abdurrahman! Sen kendiliğinden emîr ve yönetici olmak talebinde bulunma. Zira sana emirlik ve yöneticilik senin kendi talebin sonucunda verilirse istediğin bu şeyi elde edince yalnız bırakılırsın. Eğer bu iş senin açık talebin olmadan tevcih edilirse (Allah tarafından) yardım görürsün. Bir de bir şeye yemin edip de başkasını ondan daha hayırlı gördüğünde yemininden kefaret verip o daha hayırlı olan işi yap."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3120

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Süleyman peygamberin altmış hanımı vardı. Bir gün "yemin olsun ki ben bir gecede bu kadınları dolaşacağım ve onların her biri hamile kalarak Allah yolunda binip savaşacak birer oğlan doğuracak" demişti. Fakat neticede bu kadınlardan sadece bir tanesi hamile kaldı. O da yarım bir çocuk doğurdu. Hz. Peygamber (bunu anlattıktan sonra): "Eğer Süleyman bu yemininde inşaallah deseydi o kadınlardan her biri, süvari olacak ve Allah yolunda savaşacak birer oğlan doğururdu" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3123

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki, bir kişinin ailesine eziyet verecek yemininde ısrar etmesi, yeminini bozup da Allah'ın farz kıldığı kefareti vermesinden Allah katında daha büyük günahtır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3127

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Ömer "Ey Allah'ın Resulü! Ben cahiliye zamanında Mescid-i Haram'ın içinde bir gece itikâf etmeği adamıştım..." demiş, Hz. Peygamber de: "Adağını yerine getir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3128

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Muhammed (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kölesine zina iftirası atan kişiye Kıyamet günü had cezası verilir. Ancak dediği doğruysa bu müstesna."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3138

Ebu Zerr (r.a.) şöyle anlatır:
Bir arkadaşımla aramda tartışma olmuştu. Onun annesi Arap değildi. Ben de onu annesinden dolayı kötüledim. Bunun üzerine o beni Hz. Peygamber'e şikâyet etti. Hz. Peygamber'le (a.s.) karşılaştığımda: "Ey Ebu Zerr! Sen hâlâ daha cahiliye huyları taşıyorsun" dedi. Ben de: Ey Allah'ın Resulü! Kim insanlara söverse, insanlar da onun anasına-babasına söver dedim. Hz. Peygamber: "Ey Ebu Zerr! Sen hâlâ daha cahiliye huyları taşıyorsun. Eliniz altındaki köleler sizin kardeşlerinizdir. Yüce Allah onları sizin elinize emanet etmiştir. Bu yüzden onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin ve onlara güçlerini aşan işler yüklemeyin. Eğer böyle işler yüklerseniz onlara yardım edin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3139

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Birinizin yemeğini hizmetçisi yapıp da sonra o yemeği sıcaklığına ve dumanına katlanarak getirirse o yemeği hizmetçiyi kendinizle birlikte oturtarak yeyin. Eğer yemek az ise o zaman efendisi o yemekten bir yahut iki lokma hizmetçinin eline koysun."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3142

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Köle sahibine karşı dürüst ve samimi olur ve ibadetini de iyi yaparsa onun mükâfatı iki kat olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3143

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Daima doğru ve samimi olan köle için iki kat ecir vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3144

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir kölenin, Allah'a güzelce ibadet ediyor ve efendisiyle iyi geçinir halde ölmesi ne güzeldir! Ne mutlu ona."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3146
 

Turab3

Well-known member
KASÂME, İSLÂMA KARŞI SAVAŞANLAR, KISAS VE DİYET

Sehl b. Ebu Hasme ve Rafi' b. Hadîc (r.a.) şöyle anlatmışlardır:
Abdullah b. Sehl ile Mesûd b. Zeyd b. Muhayyısa birlikte sefere çıktılar. Hayber'e vardıklarında oradaki işleri sebebiyle ayrıldılar. Bir müddet sonra Muhayyısa (geldiğinde) Abdullah b. Sehl'i öldürülmüş olarak buldu ve onu defnetti. Sonra Muhayyısa ile kardeşi Huveyyisa b. Mesûd ve bir de Abdurrahman b. Sehl Peygamber'e geldiler. Gelenlerin en küçüğü olan Abdurrahman diğer iki arkadaşından önce konuşmaya kalkıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) ona: "Yaşı büyük olana tazim et!" ihtarında bulundu. Bunun üzerine Abdurrahman sustu ve yanındaki iki arkadaşı Hz. Peygamber'le konuşmaya başladı. Hz. Peygamber'e Abdullah b. Sehl'in öldürülüşünü anlattılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara: "Bu cinayetin Hayberliler tarafından yapıldığına elli defa yemin ederseniz arkadaşınızın diyetine hak kazanırsınız" dedi. Onlar da: "Yanında bulunmadığımız ve görmediğimiz bir cinayet hakkında nasıl yemin ederiz?" diye çekindiler. Hz. Peygamber: "Öyle ise Yahudiler elli kez yemin ederek bu katil olayından beraat etsinler mi" diye sordu. Davacılar: "Ey Allah'ın Resulü! Kâfir bir halkın yeminini nasıl kabul ederiz?" diyerek razı olmadılar. Hz. Peygamber bu durumu görünce onun diyetini kendisi verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3157

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Ureyne kabilesinden bazı kimseler Medine'ye Hz. Peygamber'in yanına geldiler. Medine'de hastalandıklarından burada kalmak istemediler. Hz. Peygamber (a.s.) onlara: "İsterseniz zekât develerinin bulunduğu yere gidip, onların sütlerinden ve (tedavi için) bevillerinden içebilirsiniz" buyurdu. Onlar da Peygamber'in dediğini yaparak sıhhate kavuştular. Sonra develerin çobanlarını öldürdüler de İslâm dininden döndüler. Giderken Hz. Peygamber'in develerini önlerine katarak götürdüler. Hz. Peygamber bu olanları haber alınca arkalarından bir müfreze gönderdi ve o adamları yakalayıp getirdiler. Sonra da onların elleri ve ayakları kesildi, gözleri oyuldu, Harre mevkiine bırakıldılar ve orada öldüler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3162

Enes İbn Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Bir Yahudi, bir cariyeyi, üzerindeki gümüş süs eşyalarını almak için taşla vurup ağır yaralamıştı. Bu cariye ölmek üzereyken Hz. Peygamber'in huzuruna getirildi. Peygamber (a.s.) kadına: "Seni falanca mı öldürdü?" diye sordu. Kadın başı ile, hayır işareti yaptı. Sonra Hz. Peygamber ikinci defa sordu. Kadın yine başı ile, hayır diye işaret etti. Sonra Allah Resulü üçüncü bir isim daha sordu. Bu sefer kadın: "Evet" dedi ve başı ile işaret etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadının haber verdiği o Yahudiye kısas uygulayarak iki taş arasında ezdirip öldürttü.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3165

Imran b. Husayn (r.a.) şöyle anlatır:
Yaala b. Münye yahut İbn Ümeyye, bir adamla kavga etti. Bunlardan biri diğerini ısırdı. Isırılan, elini kuvvetle ısıranın ağzından çekince onun ön dişini söktü. (Ravi İbn Müsenna İki ön dişini demiştir). Neticede Peygamber'e davalarını arzettiler. Hz. Peygamber (a.s.): "Erkek hayvanın ısırdığı gibi ısırırsınız ha! Bu çıkan diş için diyet gerekmez!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3168

Enes'in (r.a.) naklettiğine göre:
Rubey'in kız kardeşi Ümmü Harise, bir kişiyi yaralamış ve bu olayın davasını görmek için taraflar Hz. Peygamber'in huzuruna gelmişti. Resulüllah (a.s.): "Kısas uygulayın, kısas!" buyurdu. Bunun üzerine Ümmü Rabiy "Ya Resulüllah! O kadına kısas mı uygulanacak? Vallahi ona kısas uygulanmaz" dedi. Hz. Peygamber: "Subhanallah! Ey Ümmü Rabiy! Kısas Allah'ın farz kıldığı kanundur" dedi. Kadın yine: "Hayır vallahi, o kadına asla kısas uygulanamaz" dedi. Kadın bunu söylemeyi sürdürdü ve sonunda yaralı taraf kısas yerine diyeti kabul etti. Hz. Peygamber bunun üzerine: "Allah'ın öyle kulları var ki bir konuda Allah'a yemin etse, Allah onu yemininde doğru çıkarır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3174

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah bulunmadığına ve benim de Allah'ın elçisi olduğuma şahadet eden müslüman kimsenin kanını akıtmak şu üç sebebin dışında asla helal değildir: Evlilik yapmışken zina eden dul, öldürdüğü kişiye karşı öldürülen, İslâm dininden dönüp İslâm camiasından ayrılan."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3175

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Haksız yere öldürülen her kişinin günahında Adem'in (a.s.) ilk oğluna mutlaka bir pay ayrılır. Çünkü cinayet çığırını açan Adem'in o oğludur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3177

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde insanlar arasında görülecek ilk dava kan dökmeyle ilgili olanlardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3178

Ebu Bekre (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.) (veda haccında) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki zaman (nesyin kaldırılmasıyla) Allah'ın gökleri ve yerleri yarattığı gündeki ilk şekline dönmüştür. Bir yıl, ay ölçüsü ile on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya gelir. Bunlar Zülkade, Zülhicce, Muharrem ve (dördüncüsü) Mudarın ayı olan Recep'tir. Recep ayı, Cumada ile Şaban ayları arasındadır." Sonra Hz. Peygamber (a.s.): "Bu bulunduğumuz ay hangisidir?" diye sordu. Bizler: "Allah ve Resulü daha iyi bilir," dedik. Hz. Peygamber bir süre sessiz kalınca bizler onun bu aya yeni bir isim vereceğini zannettik. Sonra: "Zülhicce ayı değil mi?" buyurdu. Biz: "Evet Zülhicce'dir" dedik. Hz. Peygamber: "Bu bulunduğumuz şehrin adı nedir?" buyurdu. Biz: "Allah ve Resulü daha iyi bilir," dedik. Hz. Peygamber yine bir süre sessiz kaldı ve biz onun Mekke'ye yeni bir isim vereceğini düşündük. Sonra O: "Mekke değil mi?" diye sordu. Biz: "Evet Mekke'dir" dedik. Hz. Peygamber: "Bu gün hangi gündür?" diye sordu. Biz: "Allah ve Resulü en iyisini bilir," dedik. Hz. Peygamber yine bir süre sessiz kaldı ve biz onun bu güne yeni bir ad vermesini bekledik. Hz. Peygamber: "Kurban kesim günü değil midir?" buyurdu. Biz: "Evet kurban kesim günüdür Ey Allah'ın Resulü!" dedik. Muhammed daha sonra: "Şu halde iyi biliniz ki, bu şehrin, bu ayın ve bu günün saygınlığı ve yasaklığı gibi; kanlarınız, mallarınız ve namuslarınız da dinen saygın ve birbirinize yasaktır. Emin olun ki siz Rabbinize kavuşacaksınız. O zaman bütün yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz! Ey insanlar! Aklınızı başınıza toplayınız da benden sonra birbirinizin boynunu vuracak şekilde delalete düşmeyin ve küfre geri dönmeyin. Dikkat edin bunları burada bulunanlar, bulunmayanlara duyursun. Zira kendisine bunları ulaştırdığınız bazı kimseler söylediklerimi burada işiten bazılarından daha iyi kavrayıp anlayabilir" dedi ve bundan sonra: "Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3179

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Huzeyl kabilesinden iki kadın arasındaki kavgada kadınlardan biri diğerine taş atmış ve onun karnındaki çocuğun düşmesine sebep olmuştu. Hz. Peygamber (a.s.) da kadının düşen çocuğu karşılığında bir köle ya da cariyenin diyet olarak verilmesine hükmetti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3183

Muğira b. Şu'be'nin (r.a.) anlattığına göre:
Bir kadın hamile olan kumasını çadır direği ile döverek öldürdü. Bu kadınlardan biri Lihyan'dandı. Allah Resulü kadının asabesinin öldürülen kadının ve ayrıca düşürülen ceninin diyet bedelini ödemesine hükmetti. Bunun üzerine öldüren kadının asabesinden bir adam "Biz yememiş içmemiş ve bir hayat emaresi göstermemiş bir çoçuğun bedelini mi ödeyeceğiz. Böyle durumlarda bir diyet ödenmez!" dedi. Hz. Peygamber ise: "Bu Bedevilerin yaptığı türden bir seci mi?" dedi ve diyeti vermelerine hükmetti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3186

Muğire b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme'nin anlattığına göre:
Ömer b. Hattab, kadının düşürülen çocuğu konusunda halka danışmıştı. Bu istişarede bulunan Muğire b. Şu'be "Ben Hz. Peygamber'in (a.s.) düşürülen çocuk karşılığında diyet olarak bir köle ya da cariye verilmesine hükmettiğine şahidim" dedi. Hz. Ömer ise: "Buna tanık olan bir başkası daha var mı?" diye sordu. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme de bu hükme tanık olduğunu bildirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3188
 

Turab3

Well-known member
HAD CEZALARI

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) değeri çeyrek dinar ve daha fazla olan bir mal çaldığında hırsızın elini keserdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3189

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) zamanında değeri çelik ya da deriden mamül bir kalkanın kıymetinden daha az olan şeyleri çalan hırsızın eli kesilmemiştir. Bu kalkan nevilerinin her ikisi de epeyce bir değere sahipti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3193

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) değeri üç dirhem olan bir kalkanı çalan hırsızın elini kesmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3194

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah, bir yumurta yada bir ip çaldığı için eli kesilen şu hırsıza lânet etsin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3195

Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Mahzum soyundan bir kadının yaptığı hırsızlık Kureyşlileri sıkıntıya sokmuştu. Onlar: Bu kadının affedilmesi için Hz. Peygamberle konuşmaya onun habibi olan Usame'den başka kim cesaret edebilir ki? dediler. Nihayet Usame Hz. Peygamberle (bu hususta) konuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Allah'ın tayin ettiği bir cezanın uygulanması konusunda suçluya arka mı çıkıyorsun?" buyurdu. Sonra ayağa kalkıp şu konuşmayı yaptı: "Ey insanlar! Sizden öncekileri helak eden şey şuydu; Onlar, içlerinden soylu bir kimse çaldığı zaman birşey yapmazlar,güçsüz birisi çaldığı zaman ise ona ceza verirlerdi Allah'a yemin ediyorum ki eğer Muhammed'in kızı Fatıma çalmış olsaydı onun elini de keserdim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3196

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır:
Şüphesiz Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi ve ona Kitabı verdi. Ona indirilen bu kitabın içinde recm ayeti de vardı. Biz bu ayeti okuduk, ve onu anlayıp belledik. Hz. Peygamber (a.s.) da recmi uyguladı, ondan sonra biz de recmi uyguladık. Ancak uzun bir süre geçtikten sonra insanların biz Allah'ın Kitabında recmi bulamıyoruz demesi ve böylece Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terk ederek yanlış yapmalarından korkarım. Hiç şüphesiz ki Allah'ın Kitabında, zina eden evlilik yapmış erkek ve kadının bu fiili şahitler, gebelik ya da ikrar ile ispatlanırsa bunun hükmü recimdir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3201

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Mescitte iken bir müslüman yanına geldi ve ona şöyle seslendi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben zina yaptım." Hz. Peygamber yüzünü ondan çevirdi. Bu sefer o kişi Peygamber'in yüzünü döndürdüğü tarafa geçip yine: "Ey Allah'ın Resulü! Ben zina ettim "dedi. Hz. Peygamber yüzünü yine çevirdi. Nihayet bu adam zina itirafını dört kere tekrarladı. Bu şekilde aleyhine dört kere şahitlik edince Hz. Peygamber onu çağırıp: "Aklında bir hastalık var mı?" diye sordu. O kişi "Hayır" dedi. Hz. Peygamber: "Başından evlilik geçti mi?" diye sordu. O kişi: "Evet" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber oradakilere: "Bunu götürünüz ve recmediniz" emrini verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3202

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Maiz b.Malik'e "Bana senin hakkında gelen haber doğru mu?" diye sordu. Maiz ise: "Hangi haber?" dedi. Hz. Peygamber: "Bana senin falancaların kızı ile zina ettiğin haberi geldi" dedi. Maiz: "Evet, doğru" dedi ve buna dört defa şahitlik etti. Sonra Hz. Peygamber onun recm edilmesini emretti ve recm uygulandı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3205

Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halit Cühenî'nin naklettiklerine göre,
Bedevilerden bir adam Hz. Peygamber'e (a.s.) gelerek "Ey Allah'ın Resulü! Allah aşkına senden hakkımda Allah'ın kitabı ile hükmetmeni istiyorum" dedi. Bu kişinin hasmı olan ve dini bilgisi daha çok olan diğer şahıs da: "Evet, aramızda Allah'ın kitabı ile hükmet; olayı anlatmama da müsaade et" dedi. Hz. Peygamber: "Söyle "diyerek izin verdi. O kişi anlatmaya başladı: "Oğlum, bu adamın yanında çırak iken onun karısı ile zina etti. Bana da bu zinadan dolayı oğluma recm cezası uygulanacağı haber verildi. Ben oğlum için yüz koyun ve bir cariye fidye verip oğlumu kurtardım. Daha sonra bu konuyu bilgisi olan kişilere sordum. Onlar, oğlunun cezası sadece yüz değnek ile bir yıllık hapis cezasıdır dediler. Adamın zina eden karısına ise recm gerekir, diye haber verdiler" dedi. Hz. Peygamber (a.s.): "Allah'a yemin ederim ki ben aranızda Allah'ın kitabına göre, hükmedeceğim: Cariye ile koyunlar sana geri verilecek. Oğlun da yüz değnek ile bir yıl insanlardan uzaklaştırma cezasına çarptırılacak." Hz. Peygamber daha sonra: "Ey Uneys! Haydi bu adamın karısının yanına git, eğer zinayı itiraf ederse recm cezasını uygula!" buyurdu. Ravi der ki: Uneys kadının yanına gitti ve o zinayı itiraf etti. Sonunda Hz. Peygamber onun recm edilmesini emretti ve emri yerine getirildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3210

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'in huzuruna ikisi de Yahudi olan zina etmiş bir erkek ile bir kadın getirildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Yahudilerin yanına kadar gidip: "Sizce Tevrat'ta zina edenlerin cezası nedir?" diye sordu. Onlar: "Zina edenlerin yüzleri siyaha boyanır, yük üzerine bindirilir ve sırt sırta bir şekilde dolaştırılarak teşhir edilir "dediler. Hz. Peygamber: "Eğer doğru söylüyorsanız Tevratı getirin" buyurdu. Onlar Tevratı getirdiler ve okumaya başladılar. Nihayet recm ayetine uğradıklarında okumakta olan genç elini recm ayeti üzerine koydu ve o ayeti atladı. O sırada Hz. Peygamber ile beraber bulunan Abdullah b. Selam, Hz. Peygamber'e: "Ona emret de elini kaldırsın" dedi. Genç elini kaldırınca elinin altındaki recim ayeti görüldü. Hz. Peygamber zina eden Yahudilerin ikisine de recm uygulanmasını emretti ve recim uygulandı. Ravi Abdullah b. Ömer (r.a.) devamında: "Ben bu iki zinakarı recm edenlerin arasındaydım. Erkeğin, kendini siper ederek o kadını atılan taşlardan korumağa çalıştığını görmüştüm" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3211

Ebu Ishak Şeybanî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Adullah b. Ebu Evfa'ya "Hz. Peygamber (a.s.) recm cezası tatbik etti mi?" diye sordum. O: "Evet tatbik etti" dedi. Ben: "Nur suresi indirildikten sonra mı, önce mi?" diye sordum. O da: "Bilmiyorum" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3214

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Birinizin cariyesi zina eder ve bu ispatlanırsa efendisi ona gereken kamçılama cezasını uygulasın, fakat ayıbını yüzüne vurarak onu azarlamasın. Sonra yine zina ederse efendisi gereken kamçılama cezasını uygulasın, fakat ayıbını yüzüne vurarak onu azarlamasın. Sonra bu cariye üçüncü defa zina eder ve zinası ispatlanırsa, efendisi onu kıldan yapılmış bir ip karşılığında da olsa satsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3215

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.) şarap içmiş bir kimse getirildi. Peygamber ona iki hurma değneği ile kırk defa vurdurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3218

Ebu Burde Ensari (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın koyduğu had cezaları hariç hiç kimseye on kırbaçtan fazla vurulmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3222

Ubade b.Samit (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir toplulukta Allah Resulü ile beraber iken O şöyle dedi: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, zina etmemek, hırsızlık yapmamak, meşru bir sebep olmaksızın Allah'ın yasakladığı canı öldürmemek üzere bana biat ediniz. İçinizden sözünde duran olursa onun mükâfatını Allah verecektir. Bir kimse bunlardan birini işleyip bu dünyada bir cezaya çarptırılırsa bu ceza onun bu şuçla kazandığı günahın kefaretidir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı iş gizli kaldığı için dünyada cezaya uğramayan kişinin işi Allah'a kalır; Allah isterse onu affeder, dilerse azap eder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3223

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hayvanların verdiği zararlar hayvan sahibince tazmin edilmez. Çöken su kuyusu ile çöken maden kuyusunun da zararları ödenmez. Definelerin ise beşte bir vergisi vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3226
 

Turab3

Well-known member
YARGIYA AİT HÜKÜMLER

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlara ispata gerek kalmadan sadece iddiaları ile hakları verilir olsaydı, bir takım insanlar diğerlerinin kanlarını ve mallarını iddia ederlerdi. Ancak durum böyle değildir, davalıya yemin etmek düşer."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3228

Ümmü Seleme'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sizler davalarınızı bana getiriyorsunuz. Bazınız haksız olduğu halde iddia ve delillerini daha düzgün ifade edebilir ve ben de ondan işittiğim bu düzgün ifadelere göre, onun lehine hükmedebilirim. Bu sebeple herhangi birinize başkasının hakkı olan bir şeyi bu şekilde verirsem almasın. Çünkü ben zahire göre verdiğim bu hükmümle ateşten bir parça alıp ona vermişimdir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3231

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Sufyan'ın karısı, Utbe b. Rabîa'nın kızı Hind bir defasında Hz. Peygamber (a.s.)'ın huzuruna girip: "Ey Allah'ın Resulü! (Kocam) Ebu Sufyan çok cimri bir kimsedir. O, bana ve oğullarıma yetecek miktarda nafaka vermiyor. Ben, ona ait olan maldan onun bilgisi olmaksızın alsam, bu günah olur mu?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Onun malından makul ölçüler içinde sana ve oğullarına yetecek miktarda alabilirsin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3233

Muğire b. Şu'be'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve Celil Allah, annelerinize baş kaldırmanızı, kızları diri diri toprağa gömmenizi, borcu yerine getirmeyip hakkınız olmayan bir şeyi istemenizi haram kılmıştır. Üç şeyi yapmanızı da çirkin görmüştür: Dedikodu etmek, çok soru sormak ve malı boşa harcamak."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3237

Amr b. As'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir hakim hüküm vereceği zaman doğru hükmü bulmak için içtihat eder ve hükmünde isabet ederse ona iki sevap vardır. Eğer doğru hükmü bulmak için içtihat ederek hükmünü verir ancak bunda isabet edemezse bu defa bir sevap alır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3240

Ebu Bekre'nin (r.a.)
anlattığına göre, O, Hz. Peygamber'i (a.s.) şöyle derken işitmiştir: "Hiçbir kimse öfkeli halde iken iki kişi arasında hüküm vermesin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3241

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim bizim şu dinimizde olmayan bir şey ihdas eder ve onu dine katmaya çalışırsa o reddedilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3242

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir zamanlar iki kadın ve bunların iki oğlan çocuğu vardı. Bu kadınların çocukları ile beraber bulundukları bir sırada bir kurt gelmiş ve çocuklardan birisini kapıp gitmişti. Bunun üzerine kadınlardan biri diğerine: "Kurdun götürdüğü çocuk seninkiydi" dedi. Öbür kadın da: "Hayır senin çocuğundu" cevabını vererek itiraz etti. Nihayet bu anlaşmazlık Davud Peygamber'e arz edildi. O da çocuğu yaşı daha büyük olan kadına verdi. (Halbuki bu çocuk diğerinindi). Kadınlar muhakemeden çıkıp Davud oğlu Süleyman Peygamber'e (a.s.) gittiler ve olanları ona haber verdiler. O da: "Bana bir bıçak getiriniz! Çocuğu iki kadın arasında paylaştırayım" dedi. Bunun üzerine (bu çocuğun annesi olan) genç kadın: "Hayır öyle yapma Allah sana rahmet etsin, çocuk bu kadınındır" dedi. Bunun üzerine Süleyman (a.s.) (bu kadının çocuğa olan merhametinden hareketle) çocuğun küçük kadına ait olduğuna hükmetti."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3245

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse satın aldığı arazide altın dolu bir testi buldu. Daha sonra satıcıya giderek: "Bu altın senindir. Çünkü ben senden yalnız toprağı satın aldım, altınları değil" dedi. Arazinin önceki sahibi de: "Ben bu araziyi içindekilerle birlikte sattım" dedi. Bunun üzerine satıcı ile alıcı üçüncü bir kişiye giderek hakemlik yapmasını istediler. Hakem de onlara: "Sizin oğlunuz veya kızınız var mı?" diye sordu. Birisi: "Benim bir oğlum var"; öbürü de: "Benim de bir kızım var" diye cevap verdi. Hakem: "Oğlanla kızı evlendirin, böylece her ikiniz de altını kullanın ve tasadduk edin" dedi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3246
 

Turab3

Well-known member
BULUNTU EŞYA

Zeyd b. Halit Cühenî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e bir kimse gelerek buluntu eşyanın hükmünü sormuştu. Peygamber (a.s.): "Onun kabını ve ağız bağını muhafaza et!, sonra onu bir sene süreyle halka ilan et. Bu süre zarfında sahibi gelirse verirsin, gelmez ise sana kalır" buyurdu. O kişi: "Yitik koyunun hükmü nedir, kime kalır?" diye sordu. Peygamber: "Sana bir başkasına ya da kurda kalır" cevabını verdi. O kişi bu defa: "Yitik deve ne olacak?" dedi. Peygamber: "Ondan sana ne? O hayvanın su tulumu ve gezecek papucu beraberindedir. Sahibi ona kavuşuncaya kadar o kendi kendine suya varır ve ağaçlardan yer" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3247

Ubey b. Kaab (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Ben Hz. Peygamber (a.s.) zamanında içinde yüz dinar olan bir kese buldum. Sonra bu keseyi Hz. Peygamber'e getirdim. Hz. Peygamber: "Bunu bir sene ilan et" buyurdu. Ben de bir sene süreyle onu halka duyurdum. Fakat onu bilene rastlamadım. Sonra Hz. Peygamber'e geldim. Hz. Peygamber: "Onu bir sene (daha) ilan et" buyurdu. Onu bir sene daha ilan ettim. Fakat onu bilene yine rastlamadım. Sonra (üçüncü defa) Hz. Peygamber'e gelip durumu kendisine arzettim. Bu defa Hz. Peygamber: "Bu paranın miktarını aklında tut, kesesiyle, ağız bağını muhafaza et! Sahibi gelirse keseyi ona ver, gelmezse onu kullan" buyurdu. Ben de onu kullandım. Şu'be der ki: Ben bir süre sonra Mekke'de Seleme b. Kuheyl'le karşılaştım. Seleme bana: "Suveyd b. Şafele üç yıl mı, yahut bir yıl mı ilan edildi dedi pek iyi hatırlamıyorum" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3251

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiç kimse başkasına ait bir hayvanın sütünü izinsiz sağmasın. Siz yiyecek ve içecekleri sakladığınız kilerinize girilmesini, dolabınızın kırılmasını ve oradaki yiyeceklerin alınmasını ister misiniz? Hayvanlarının memeleri de insanların yiyeceklerini muhafaza eder. Bu yüzden kimse başkasının hayvanının sütünü onun iznini almadan asla sağmasın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3254

Ukbe b. Âmir (r.a.) şöyle nakletmiştir:
"Ey Allah'ın Resulü! Bizleri gazaya gönderdiğiniz bazı zamanlar bizlere misafirperverlik göstermeyen insanların yanında konaklıyoruz. Bu hususta ne dersiniz?" diye sorduk. Hz. Peygamber (a.s.) bize: "Siz bir halkın yanında konaklamak istediğinizde, size misafire layık hüsnü kabul gösterirlerse kabul ediniz. Şayet misafirperverlik yapmazlarsa onlardan, kendilerine yakışacak olan misafir hakkını alınız" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3257

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Biz Hz. Peygamber'le beraber bir gazveye çıkmıştık. Bu seferde şiddetli bir açlık meydana geldi ve bineklerin bir kısmını kesmeyi düşündük. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.) yiyeceklerin birarada toplanılmasını emretti. Biz de toplanacak azık için deriden bir sofra yaygısı serdik. Sonra yavaş yavaş herkesin azığı bu yaygı üzerinde toplandı. Ben ne kadar biriktiğine bakmak için başımı uzattım. Tahminen bir keçi kadardı. Biz de bin dört yüz kişiydik. Bu toplanan azıklardan yedik ve hepimiz doyduk. Sonra artanından da içine azığımızı koyduğumuz deri kaplarımızı doldurduk. Bu sırada Allah Resulü: "Abdest alacak su var mı?" diye sordu. Birisi hemen içinde birazcık su bulunan bir kap getirdi ve o suyu bir çanak içine boşalttı. Sonra hepimiz ondan bol bol dökerek abdest aldık. Ravi der ki: Ardından sekiz kişi daha gelip "Abdest suyu var mı?" diye sordular. Hz. Peygamber (a.s.): "Abdest suyu bitti" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3259
 

Turab3

Well-known member
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)

Abdullah b. Ömer (r.a.) anlatıyor:
Hz. Peygamber (a.s.) Mustalik oğulları üzerine hayvanlarının suya götürüldüğü bir sırada ani baskın yaptı, savaşanlarını öldürüp diğerlerini esir aldı. Cüveyriye'yi o gün aldı. Bu ordunun içinde (ben) Abdullah b. Ömer de vardı(m).
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3260

Ebu Musa (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) sahabelerinden herhangi birisini bir işi hususunda bir yere gönderdiği zaman daima: "Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylık yolunu gösterin, güçleştirmeyin" buyurur idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3262

Enes'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kolaylaştırın güçleştirmeyin, insanlara güven verin de kendinizden uzaklaştırıp kaçırmayın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3264

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala Kıyamet gününde gelmiş geçmiş bütün insanları topladığı zaman, hainlik edenlerin teşhir olunması için bir sancak dikilir ve: "Bu, falancanın hainliğidir" denilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3265

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ahdini bozarak hainlik edenler için Kıyamet gününde (halk arasında teşhir olunmak üzere) büyük bir sancak dikilir. Bu, falancanın ahde vefasızlığının alâmetidir" denilir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3268

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Verdiği ahde vefa etmeyip hainlik eden her kişi için Kıyamet gününde (teşhir olunmak üzere) kendisi ile tanınacağı bir sancak dikilecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3270

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Harp bir hiledir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3273

Ebu Nadr'ın (r.a.) Eslem kabilesinden Hz. Peygamber'in ashabından Abdullah b. Ebu Evfa isimli birinin mektubuna istinaden rivayet ettiğine göre:
Abdullah b. Ebu Evfa Harura haricileri üzerine gitmekte olan kumandan Ömer b. Ubeydullah'a bir mektup yazarak O'na şunları bildirmiştir: Hz. Peygamber (a.s.) bir savaş esnasında düşmanla karşılaştığında güneşin tepe noktasından batıya meyletmesini bekledi. Sonra ayağa kalkıp askere şöyle bir konuşma yaptı: "Ey insanlar! (Kendi gücünüze güvencinizden dolayı) Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'tan afiyet isteyiniz. Fakat düşmanla karşılaşınca da (harbin bütün şiddetlerine karşı) sabrediniz. Ve iyi bilinizki cennet kılıçların gölgesi altındadır." Sonra Hz. Peygamber tekrar kalktı ve şöyle dua etti: "Kitab'ı indiren, bulutları akıtıp yürüten, düşman birliğini hezimete uğratan Allahım! Sen onların birliklerini dağıt ve onlara karşı bize yardım et!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3276

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber'in (a.s.) katıldığı gazvelerden birinde bir kadın öldürülmüş olarak bulundu. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadınların ve çocukların öldürülmesini çirkin görüp tasvip etmedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3279

Saab b. Cessame'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamberimize (a.s.) Müşrikler üzerine yapılan gece baskınlarında onların aile ve çocuklarının da hedef olduğundan bahsedilerek bu konudaki hüküm sorulmuştu. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Onlar da müşrikler camiasındandır" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3281

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) savaş esnasında Beni Nadir Yahudilerinin hurma ağaçlarını yaktırdı. Savaşın geçtiği bu bölge (hurmalık) Buveyre idi. Bu hadisin Kuteybe ve İbn Rumh tarafından yapılan rivayetinde şu ilâve vardır: Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah şu ayetleri indirdi: Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz, veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah'ın izniyledir ve O'nun yoldan çıkanları rezil etmesi içindir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3284

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Peygamberlerden biri savaşa çıkarken ümmetine şöyle demişti: "İçinizde evlenmiş fakat henüz hanımıyla biraraya gelmemiş biri varsa benimle gelmesin. Bir inşaata başlayıp henüz onun çatısını tamamlamamış kimse de gelmesin, Koyun ya da hamile develer almış ve bunların yavrulamasını bekleyen kimse de benimle gelmesin!" Peygamber bu konuşmasından sonra savaşa gitti ve nihayet ikindi namazı vaktinde yahut daha erken fethe geldiği şehre yaklaşınca, Güneşe doğru dönerek: "Sen bir emir altındasın, ben de öyle" dedi ve: Allahım! Bu Güneşi benim için biraz durdur diye dua etti. Bu Peygamber şehri fethedinceye kadar Güneş yerinde durdu. Neticede bu ordu ganimetleri bir yerde topladı. Derken bu ganimeti yakmak için ateş geldi, fakat onu yakmadı. Peygamber, ordusuna: İçinizde ganimet malından alan biri var, her kabileden bir kişi bana biat ederek elimi sıksın dedi ve biat gerçekleşti. Bu sırada bir kimsenin eli Peygamber'in eline yapıştı. Peygamber: Ganimet malından alan sizin kabilenizdendir. Senin kabilenden olan bütün askerler benim elimi sıkarak biat etsin dedi. Bunun üzerine bu kabile onun elini sıktı. Derken iki yahut üç kimsenin elleri yapıştı. Bu sefer Peygamber: "Bu işi yapan sizlersiniz" dedi. Sonrasında onlar Peygamber'e sığır başı gibi bir altın çıkararak onu yerdeki ganimet malının içine koydular. Sonra ateş geldi ve ganimet malını yaktı. Bizden önce hiç bir ümmete ganimet helal olmamıştır. Bunun sebebi Yüce Allah'ın bizim zaafımızı ve acizliğimizi görmüş olmasıdır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3287

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.) Necd tarafına benim de içinde olduğum bir askeri birlik gönderdi. Birlik çok sayıda deve ele geçirdi. Herkesin hissesine ganimet olarak on bir ya da on iki deve düşmüştü. Bu hisselerine ilâve olarak (Hz. Peygamber'e ait beşte bir hisseden) birer deve de ilâve olarak verildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3290

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) bize ganimetteki paylarımızdan başka fazladan, beşte bir hisseden bir pay daha vermiş ve benim payıma yaşlı bir deve daha düşmüştü.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3293

Ebu Katâde (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Huneyn yılında Hz. Peygamber'le beraber sefere çıktık. Düşmanla karşılaşınca ordumuzda bir dağılma oldu. Bu sırada bir müşriğin, müslümanlardan birini altettiğini gördüm. Hemen arkasından dolanarak onun yanına geldim ve onun boynunu vurdum. Hemen dönüp beni öyle bir kucakladı ki ölümün kokusunu orada hissettim. Sonra can vererek beni bıraktı. Bundan sonra Ömer b. Hattab'la karşılaştım. "Bu askerlere ne oldu?" diye sordu. Ben: Allah'ın işi, dedim. Sonra askerler toparlanarak döndüler. Hz. Peygamber oturduktan sonra: "Bir düşmanı öldürdüğüne dair şahidi olan kişi, öldürdüğü kimsenin elbise, silah ve diğer eşyalarına hak kazanır" buyurdu. Ben hemen kalktım ve: Benim için kim şahit olur? diyerek oturdum. Sonra Hz. Peygamber bunu tekrarladı. Ben yine kalkıp: Benim için kim şahitlik eder? diyerek oturdum. Sonra Peygamber o sözünü üçüncü defa söyledi. Ben yine ayağa kalkınca Resulüllah: "Neyin var? Ebu Katâde! "buyurdu. Ben de olanları anlattım. Bunun üzerine oradakilerden biri: "Ebu Katâde doğru söylüyor, Ey Allah'ın Resulü! Onun öldürdüğü adamın üzerindekileri ben aldım. Onun hakkının karşılığında başka şey vererek onu ikna et" dedi. Orada bulunan Ebu Bekr Sıddık müdahale ederek: "Yemin ederim ki böyle olmaz! Peygamber, Allah ve Resulü yolunda savaşan bir Allah arslanının hakkını iptal etmez, ve onun hakkını sana vermez" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Ebu Bekr doğru söyledi. Yanındaki şeyleri Ebu Katâde'ye ver" buyurdu. Ebu Katâde der ki: Bunun üzerine o eşyaları bana verdi. Ben de zırhı satarak karşılığında Beni Seleme'de küçük bir bahçe satın aldım. Bu bahçe müslüman olduktan sonra sahip olduğum ilk maldır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3295

Abdurrahman b. Avf (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bedir harbi günü harp safındayken etrafıma baktım ve Ensardan yaşları küçük iki delikanlı arasında olduğumu fark ettim. Gönlümden keşke bunlardan daha kuvvetli kişiler arasında olsaydım diye geçirdim. Derken bunlardan biri beni gözü ile süzerek: "Amca! Ebu Cehil'i tanıyor musun?" diye sordu. Ben de: "Evet tanıyorum, onunla ne işin var?" dedim. O da: "Duyduğuma göre, Hz. Peygamber hakkında ağır laflar söylüyormuş. Allah'a yemin ederim ki onu bir görürsem artık ikimizden ömrü daha az olan ölünceye kadar onun peşini bırakmayacağım" dedi. Bu söze şaşırdım. Az sonra diğeri de beni dürterek aynı şeyleri söyledi. Bu sırada ben Ebu Cehil'i görmüştüm. O, askerleri arasında telaşla bir öteye bir beriye koşuşturuyordu. Ben: Gençler! Bana sorduğunuz Ebu Cehil şu adam! dedim. Onlar hemen kılıçlarına sarıldılar ve Ebu Cehil'e onu öldürünceye kadar vurdular. Sonra dönüp Hz. Peygamber'in huzuruna geldiler ve hadiseyi ona haber verdiler. Hz. Peygamber (a.s.): "Onu hanginiz öldürdü?" diye sordu. Bunlardan her biri: "Ben öldürdüm" dedi. Hz. Peygamber: "Kılıçlarınızı sildiniz mi?" diye sordu. "Hayır silmedik," dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber kılıçları inceledi. Sonra: "İkiniz birlikte öldürmüşsünüz," dedi, fakat Ebu Cehil'in ele geçen eşyasının bunlardan Muaz b. Amr b. Cemuh'a verilmesine karar verdi. Bu iki mucahit genç, Muaz b. Amr b. Cemuh ile Muaz b. Afra idiler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3296

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber ile birlikte Hevazin gazvesine gittik. Seferde Allah Resulü ile beraber yemek yediğimiz bir sırada kırmızı bir deve üzerinde birisi gelip devesini çöktürdü. Sonra heybesinden, deriden bir ip çıkardı ve deveyi bağladı. Sonra etrafı gözetleyerek ileri geçip cemaatle beraber yemeğe koyuldu. Bu seferde bizim hayvan sayımız az olanlar da güçsüzdü, bazılarımız ise piyade idi. Derken o kişi ani bir hareketle devesinin yanına geldi ve onu çözdü. Sonra da devesini çöktürerek üzerine oturdu ve sonra da ayağa kaldırdı. Deve de onu hızla götürdü. Bunun üzerine boz renkli dişi bir deve üzerinde bir adam da peşinden gitti. Seleme der ki: Ben de çıkıp süratle hareket ettim ve o dişi devenin hizasına geldim ve onu geçtim, nihayet öndeki adamı taşıyan erkek devenin hizasına ulaştım. Sonra onun da önüne geçerek devenin dizgininden tuttum ve onu çöktürdüm. Deve dizini yere koyar koymaz kılıcımı sıyırıp adamın başına vurarak uçurdum. Sonra üzerinde semeri ve sahibinin silahı olduğu halde deveyi çekerek getirdim. Beni insanlarla beraber Hz. Peygamber (a.s.) karşıladı ve: "Adamı kim öldürdü? "diye sordu. Oradakiler:" Ekva'nın oğlu öldürdü" dediler. Hz. Peygamber: "Öldürülen kimsenin bütün eşyası ve devesi onundur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3298

Ömer (r.a.) şöyle dedi:
Beni Nadir kabilesinin malları Allah'ın elçisine, at sürüp deve koşturmak suretiyle bir savaş olmaksızın nasip olmuş mallardandır. Bu sebeple Beni Nadir malları Hz. Peygamber'e mahsus idi. Peygamberimiz ailesinin bir senelik geçimini bundan temin ederdi. Artanını da Allah yolunda cihat hazırlığı olarak atlara ve silahlara harcardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3301

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) vefat ettiği zaman hanımları, Osman b. Affan'ı Ebu Bekr'e göndererek Peygamber'den kendilerine düşecek mirası istemeyi kararlaştırdılar. Aişe de onlara; Hz. Peygamber: "Biz Peygamberler miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurmadı mı? diye karşılık verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3303

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Mirasçılarım bıraktığım maldan bir dinar bile almazlar. Bıraktığım şeyden hanımlarımın nafakası ve işçimin ücreti çıktıktan sonra geri kalanı sadakadır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3306

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ganimeti taksim ederken at için iki, savasçı için bir hisse vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3308

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Necid tarafına bir süvari birliği göndermişti. Bu birlik Beni Hanife kabilesinden Yemame halkının büyüğü Sümame b. Usal denilen bir kimseyi esir edip getirdi ve onu Mescitteki bir direğe bağladı. Hz. Peygamber Mescide çıktığında Sümame'ye: "Ey Sümame! Gönlünden sana ne yapacağımı geçiriyorsun," dedi. Sümame: "İyilik ümit ediyorum, Ey Muhammed! Beni öldürürsen kanlı bir caniyi öldürmüş olursun, ama eğer beni affedersen, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Bu konuşmadan sonra Hz. Peygamber Sumame'yi bağlı olarak bırakıp gitti. Nihayet ertesi gün Hz. Peygamber Sumame'ye yine: "Ey Sümame! Gönlünde ne var, ne umuyorsun?" dedi. O da: "Gönlümde dün sana söylediğim şeyler vardır: Eğer beni bağışlama iyiliğinde bulunursan, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Eğer beni öldürürsen, kanlı bir caniyi öldürmüş olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Resulüllah onu bu şekilde bırakarak gitti. Ertesi gün olunca yine Sumame'ye hitaben: "Ey Sümame! Gönlünden sana ne yapacağımı geçiriyorsun," dedi. Sümame: "Dün sana söylediğim gibi: Eğer beni bağışlama iyiliğinde bulunursan, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Eğer beni öldürürsen, kanlı bir caniyi öldürmüş olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Peygamberimiz bu defa:" Sümame'yi salıverin" dedi. Sümame bırakılınca hemen Mescit yakınında içinde su bulunan bir hurmalığa gitti ve yıkandı. Sonra Mescide Peygamberimizin huzuruna girdi ve: "Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir" dedi. Sonra şunları söyledi: "Ey Muhammed! Vallahi benim için dünyadaki en sevimsiz yüz seninkiydi. Şimdi ise senin yüzün bana bütün yüzlerin en sevimlisi oldu. Vallahi benim için senin dininden daha kötü ve düşman bir din yoktu. Şimdi senin dinin benim için dinlerin en sevimlisidir. Vallahi hiç bir şehir bana senin şehrin kadar sevimsiz gelmezdi. Fakat senin şehrin benim nazarımda şehirlerin hepsinden daha sevimlidir. Ben umre yapmağa niyet ettiğim sırada senin süvarilerin beni yakalamıştı. Ne buyurursunuz?" dedi. Peygamberimiz Sumame'yi müjdeledi ve ona umre yapmasını emretti. Sümame umre için Mekke'ye varınca birisi ona: "Dinden mi çıktın? "diye sordu. O da: "Hayır, vallahi ben dinden çıkmadım. Sadece Allah Resulü'nün yanında müslüman oldum. Vallahi ben dinden dönmem ve Hz. Peygamber izin vermedikçe size Yemame'den bir buğday tanesi dahi gelmeyecektir" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3310

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Mescitte bulunduğumuz bir sırada Hz. Peygamber yanımıza geldi ve: "Yahudilerin üzerine yürüyünüz" diye emretti. Biz de onunla birlikte çıktık ve Yahudilerin yanına geldik. Hz. Peygamber onlara şöyle seslendi: "Ey Yahudi cemaati! Müslüman olun, kurtulun!" Onlar cevaben: "Ey Ebu'l-Kasım! Tamam tebliğ ettin" dediler. Hz. Peygamber onlara: "Bunu kabul etmenizi istiyorum. Müslüman olun, kurtulun!" dedi. Yahudiler yine: "Ey Ebu'l-Kasım! Tamam, tebliğ ettin" dediler. Hz. Peygamber onlara: "Bunu kabul etmenizi istiyorum"dedi. Sonra Hz. Peygamber üçüncü kez bunu teklif ettikten sonra: "İyi bilinki bu topraklar ancak Allah'a ve Elçisine aittir. Ben sizleri bu topraklardan çıkarmak istiyorum. Bu yüzden malının karşılığında bir şey bulan onu satsın. Haberiniz olsun ki bu topraklar ancak Allah'a ve Elçisine aittir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3311

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Nadir ve Kurayza oğulları Hz. Peygamberle savaşmıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Nadir oğullarını yerlerinden sürüp çıkarmıştı. Kurayza oğullarını ise yerlerinde bırakarak onlardan bir karşılık almamıştı. Nihayet bunun ardından Kurayza oğulları da ahdi bozarak savaşa başlayınca Hz. Peygamber onların erkeklerini öldürdü, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını da müslümanlara paylaştırdı. Ancak bazıları İslâm dinine girmek için Hz. Peygamber'e geldiler. Hz. Peygamber onlara eman verdi ve müslüman oldular. Bu şekilde Hz. Peygamber Medine Yahudilerinin hepsini; Abdullah b. Selam'ın kabilesi olan Kaynuka oğullarını, Beni Harise Yahudilerini ve Medine'de bulunan diğer Yahudileri tümüyle Medine'den sürgün etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3312

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle dedi:
Kureyza halkı Sa'd b. Muaz'ın hakemliğini kabul edince Hz. Peygamber (a.s.) Sa'd'e haber gönderdi. Sa'd bir merkep üzerinde geldi. (Kuşatmada geçici olarak edinilen) Mescidin yanına yaklaştığı zaman Hz. Peygamber Ensar'a "Büyüğünüzü (ya da hayırlınızı) karşılamağa kalkınız!" dedi. Sonra da Sa'd'a hitaben: "Bunlar senin hükmüne razı oldular" buyurdu. Sa'd da: "Bunların savaşa katılanlarını öldürür, kadınları ve çocuklarını da esir edersin" hükmünü verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Allah'ın hükmüne uygun hükmettin" ya da bazı ravilerin rivayetine göre, galiba "Melikin hükmü gibi hükmettin" buyurmuştur. Buradaki ravilerden İbn Müsenna ise: "Melikin hükmü gibi hükmettin" kısmını zikretmemiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3314

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Sa'd b. Muaz (r.a.) Hendek gününde yaralanmıştı. Onu Kureyş'ten Hıbban İbnu'l-Arika denilen bir kimse attığı bir okla kol damarından vurmuştu. Peygamberimiz onu yakından ziyaret edebilmek için Mescitte tedavi çadırı kurdurdu. Hz. Peygamber Hendek harbinden Medine'ye döndüğünde silahını çıkararak yıkandı. Bu sırada Cebrail (a.s.) başının tozunu silkerek Hz. Peygamber'e geldi ve: "Sen silahlarını bıraktın mı? Vallahi biz henüz bırakmadık. Haydi onların karşısına çık!" dedi. Hz. Peygamber: "Nereye?" diye sordu. Cebrail, Beni Kureyza tarafına işaret ederek: "İşte oraya!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Beni Kureyza'ya doğru hareket edip onlarla savaştı. Sonunda onlar Hz. Peygamber'in hükmüne razı oldular. Peygamberimiz de onlar hakkındaki hükmü Sa'd'a havale etti. Sa'd ise: "Ben onlar hakkında harp edenlerinin öldürülmesini, çocukları ve kadınlarının esir edilmesini, mallarının da taksim olunmasını hükmediyorum" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3315

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) Hendek harbinden dönüldüğünde: "Hiç kimse öğlen namazını Beni Kureyza'dan başka bir yerde kılmasın" diye seslendi. Sahabelerden bir takımı vaktin gecikmesi endişesiyle namazı Beni Kurayza'ya varmadan kıldılar. Diğerleri de: Vakit geçse de biz namazı Hz. Peygamber'in bize emrettiği yerde kılarız dediler. Sonra Peygamber bu iki zümreden hiçbirisini kınamadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3317

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:

Muhacirler Mekke'den Medine'ye geldikleri zaman ellerinde hiçbir şey yoktu. Ensarın ise Medine'de arazi ve gayri menkulü vardı. Bu yüzden Ensarın her sene malının gelirinin yarısını muhacirlere vermesi muhacirlerin de Ensar'ın yerine arazi üzerinde tarım yaparak çalışma işini üstlenmesi şeklinde bir ortaklık yapılmıştı. Ravi Enes b. Malik'in annesi (ki Ümmü Suleym de denilirdi) Abdullah b. Ebu Talha'nın da annesi olduğundan Abdullah, Enes'in anne bir erkek kardeşi idi. Bu sırada Enes'in annesi Ümmü Suleym de Hz. Peygamber'e kendine ait bulunan bir kaç hurma ağacı hediye etmişti. Hz. Peygamber de hurma ağaçlarını mahsüllerinden istifade etmek üzere Usame b. Zeyd'in annesi ve kendi azatlısı olan Ümmü Eymen'e vermişti. İbn Şihab der ki: Enes b. Malik bana şöyle nakletmiştir. Peygamberimiz (a.s.) Hayber halkı ile muharebeyi bitirip de Medine'ye döndüğü zaman Muhacirler, Ensarın kendilerine meyvelerinden istifade etmeleri için vermiş oldukları bağışları Ensar'a iade ettiler. Hz. Peygamber de annemin hediye etmiş olduğu hurma ağaçlarını, geri verdi. Hz. Peygamber, Ümmü Eymen'e de bu hurma ağaçları yerine kendi bahçesinden bir kısmını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3318

Abdullah b. Muğaffel (r.a.) rivayet etmiştir:
Ben Hayber günü bir tulum iç yağı ele geçirdim ve onu sıkıca tutarak: Bundan kimseye bir şey vermem, dedim. Arkama döndüğümde Hz. Peygamber (a.s.) tebessüm ediyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3320

Ebu Sufyan (r.a.) anlatmaktadır:
Hz. Peygamber'le aramızda aktedilmiş bulunan Hudeybiye barış antlaşması devam ederken Şam'a gitmiştim. Bu sırada Roma İmparatoru Heraklius'a Hz. Peygamber'den bir mektup getirildi. Bu mektubu Dıhyetul-Kelbi getirerek Busra Emîrine vermiş, Busra Emîri de Heraklius'a göndermişti. Heraklius "Burada Peygamber olduğunu iddia eden bu adamın halkından kimse var mı?" diye sordu. Adamları: "Evet vardır" dediler. Bunun üzerine ben Kureyş'ten bir heyet içinde davet edildim. Heraklius'un huzuruna girdik. Bizleri önüne oturttu ve: "Peygamber olduğunu söyleyen bu adama soyca en yakınınız hanginizdir?" dedi. Ebu Sufyan der ki: Soyca en yakınları benim, dedim. Beni onun önüne, arkadaşlarımı da benim arkama oturttular. Sonra Heraklius tercümanını çağırdı ve dedi ki: "Bunlara söyle: Ben, Peygamber olduğunu söyleyen o kişi hakkında bu adama bazı şeyler soracağım. Bu bana yalan söylerse siz onu tekzip ediniz!" Ebu Sufyan der ki: Vallahi arkadaşlarım tarafından yalanımın yayılmasından korkmasaydım Peygamber hakkında mutlaka yalan söylerdim! Sonra tercümanına: "Ona, içinizde onun soy asaleti nasıldır? diye sor," dedi. Ben: "Soy bakımından pek asildir" dedim. "Babaları içinde bir kral var mıydı?" dedi. "Hayır," dedim. "Bu söylediklerinden önce onu hiç yalan ile itham ettiniz mi?" dedi. "Hayır" dedim. "Ona kimler tabi oluyor, halkın eşrafı mı yoksa zayıflar mı?" dedi. "Halkın zayıfları," dedim. "Ona tabi olanlar artıyor mu yoksa eksiliyor mu?" dedi. Eksilmiyorlar aksine artıyorlar, dedim. "Onun dinine girdikten sonra ona kızarak dininden dönen var mı?" dedi. Hayır, yoktur dedim. "Onunla hiç harp ettiniz mi?" dedi. Evet ettik, dedim. "Neticeleri nasıl oldu?" dedi. Aramızda zafer sırayladır. Bir, biz üstün geliriz, bir O. "Hiç ahdi bozar mı?" dedi. Hayır, hainlik etmez. Ancak biz şimdi onunla bir müddete kadar mütareke halindeyiz. Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz, dedim. Ebu Sufyan der ki: Vallahi kendiliğimdem bir şey katacağım bir söz söylemeye bundan başka bir fırsat vermedi. "Sizde ondan önce peygamberlik iddia etmiş bir kimse var mı?" dedi. Hayır yoktur dedim. Tercümanına dedi ki: "Ona söyle: Bu adamın soyunu sordum, içinizde soy olarak pek asil olduğunu beyan ettin. Peygamberler de zaten halkının asil olan soylarından seçilir. Ben sana: Onun babaları ve dedeleri içinde bir kral gelmiş midir diye sordum. Hayır gelmemiştir, dedin. Babalarından bir kral olsaydı O da babalarının saltanatını geri almak isteyen bir kimsedir diye hükmederdim. Sana: Ona tabi olanlar halkın eşrafı mı yoksa zayıfları mı diye sordum. Ona tabi olanlar insanların zayıflarıdır dedin. Peygamberlere tabi olanlar da zaten onlardır. Ben sana: Peygamber olduğunu söylemeden önce onun bir yalanını görmüş müydünüz diye sordum. Sen: Hayır, dedin. Anladım ki halka karşı yalan söylememiş bir kimse gidip de Allah'a karşı yalan söylemeğe cüret edemez. Sana: Onun dinine girdikten sonra beğenmemezlikten dolayı bırakan eden kimse var mıdır diye sordum. Sen: Hayır dedin. İşte inanç kalbe karışıp kökleşince böyle olur. Ben sana: Ona tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum. Onlar artıyorlar dedin. İnanç kemale erinceye kadar böyle gider. Ben: Onunla hiç harp ettiniz mi dedim. Sen: Onunla harp ettiğinizi, harbin neticesinin sırayla değiştiğini; bir sizin bir onun üstün geldiğini söyledin. Peygamberler de böyledir. Onlar (Allah tarafından) sıkıntılarla imtihan edilirler, ancak akıbet onların lehine olur. Ben sana: O ahdine vefasızlık eder mi diye sordum. Hainlik etmez dedin. Peygamberler de böyledir, hainlik etmezler. Ben sana: Halkınız içinde ondan evvel peygamber olduğunu söylelen birisi var mı idi dedim, Sen: Hayır, dedin. Eğer böyle birisi olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze uyup taklide kalkışmış bir kimsedir diye düşünürdüm" dedi. Bundan sonra Heraklius: "Size ne emrediyor?" diye sordu. Ben: O bize namazı, zekâtı, akrabalık bağına dikkat etmeyi, haramlardan el çekmeyi emrediyor, dedim. Heraklius: "Eğer hakkında söylediklerin doğru ise, O mutlaka bir peygamberdir. Zaten ben bir Peygamberin çıkacağını biliyordum. Fakat onun sizden olacağını tahmin etmezdim. Onun yanına varabileceğimi bilsem, onunla buluşmayı çok isterdim. Onun yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. Yeminle söylüyorum ki onun iktidarı üzerinde bulunduğum şu yere kadar ulaşacaktır, dedi. Sonra Hz. Peygamber'in mektubunu istedi. Getiren kişi onu Heraklius'a verdi. O'da mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Allah'ın Elçisi Muhammed'den Romalıların Başkanı Heraklius'a! Hidayet yoluna uyanlara selam olsun! Ben seni İslâma davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul. Müslüman ol ki Allah senin ecrini iki kat versin. Eğer bu davetimi kabul etmezsen, Halkının günahı senin boynunadır. Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz; Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp ta kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun biz müslümanlarız! deyiniz.Heraklius mektubu okumayı bitirince yanında sesler yükseldi ve gürültü çoğaldı. Bizim çıkarılmamızı emretti. Biz de yanından çıkarıldık. Çıktığımız zaman arkadaşlarıma: İbn Ebu Kebşe'nin (yani Peygamberin) işi hakikaten büyüdü. Romalıların kralı bile ondan korkmakta, dedim. Artık ben Allah İslâmı kalbime sokuncaya kadar Hz. Peygamber'in işinin üstün geleceğine olan inancım hiç yitirmedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3322

Berâe b. Azib'in naklettiğine göre:
Bir kimse ona: "Ey Ebu Umare! Huneyn günü kaçtınız mı?" diye sormuş, Berâe da şöyle cevap vermiştir: "Hayır vallahi, Hz. Peygamber (a.s.) asla geriye dönmedi. Lâkin Peygamberin ashabı içindeki gençler ve acele ile ilerlemek isteyenler, zırhsız, üzerlerinde silah yahut yeterli silah yokken taarruza geçtiler. Birdenbire bir tek oku bile boşa atmayacak kadar usta atıcıların olduğu bir grubu önlerinde buldular. Usta atıcı olan bu grup Hevazin ve Beni Nasr kabileleri idi. Bunların bizim öncülere attıkları okların hiçbiri boşa gitmiyordu. Öncü kuvvetleri bunlara karşı koydularsa da Hz. Peygamber'in (a.s.) olduğu yere doğru geri dönmeye mecbur kaldılar. Fakat O, beyaz katırının üzerinde hiç korkusuz duruyor, Ebu Sufyan İbn Haris İbn Abdu'l-Muttalip de onu çekiyordu. Hz. Peygamber inerek Allah'tan yardım ve zafer dileğinde bulundu ve:
"Ben Peygamber'im yalan yok,
Ben o Abdu'l-Muttalip oğluyum!" diyerek bozulan orduyu tekrar harp düzenine koydu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3325

Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Taif halkını kuşatmış fakat bir sonuç elde edememişti. Bunun üzerine "İnşaallah yarın döneceğiz" diyerek kuşatmanın bittiğini haber verdi. Fakat sahabeler: Taif'i fethetmeden nasıl döneriz? dediler. Bu söz üzerine Hz. Peygamber onlara: "Öyle ise sabah harbe hazır olun" buyurdu. Sabah olunca saldırı başladı ancak bir çok sahabe yaralandı. Bunun üzerine Hz. Peygamber yine: "Yarın döneceğiz" buyurdu. Bu karara bu defa sevindiler. Hz. Peygamber de sahabelerin bu sevincini tebessümle karşıladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3329

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamberimiz (a.s.) Mekke'ye girdiğinde Kâbe'nin etrafında ibadet için konulmuş üç yüz altmış tane put vardı. Hz. Peygamber elindeki değnekle bu putlara dokunarak şöyle söylüyordu: Hak geldi batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.Hak geldi; artık batıl ne bir şeyi ortaya çıkarabilir ne de geri getirebilir.Hadisin ravilerinden İbn Ebu Ömer (Peygamberimizin Mekke'ye girişiyle ilgili olarak) "fetih günü idi" ilâvesini yapmıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3333

Berâe b. Azib (r.a.) şöyle anlatır:
Hudeybiye gününde Peygamber (a.s.) ile müşrikler arasında yapılan barış antlaşmasını Ali b. Ebu Talip yazıya geçirmişti. Hz. Ali "Bu, Allah'ın elçisi Muhammed'in antlaşma yaptığı metindir" şeklinde yazmıştı. Kureyş heyeti: "Allah'ın elçisi yazma! Eğer biz senin Allah'ın elçisi olduğuna inansaydık seninle savaşmazdık" dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz Hz. Ali'ye: "Allah'ın elçisi sözünü sil" buyurdu. O ise: "Onu ben silemem" dedi: Bunun üzerine Peygamberimiz kendisi sildi. Antlaşmanın maddeleri arasında, müslümanların (gelecek sene umre için) Mekke'ye geldiklerinde sadece üç gün kalmaları ve Mekke'ye silahları mahfazalarındayken girmeleri şartı vardı. Ebu İshak'a silahın mahfazasından ne kastediliyor? diye sorduğumda O; "Kın ve içindekiler" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3335

Sehl b. Huneyf'in (r.a.) Ebu Vail'den anlattığına göre:
Ebu Vail şöyle dedi: Sehl b. Huneyf Sıffin savaşı esnasında ayağa kalkıp şunları söylemiştir: Ey insanlar! Kendinizi kınayınız. Hudeybiye gününde Allah Resulü ile müşrikler arasında yapılan barışta Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bulunduk. Eğer bizler harbe lüzum görseydik elbette savaşırdık. O gün Ömer b. Hattab Hz. Peygamber'e gelip: "Ey Allah'ın elçisi! Onlar batıl yolda, bizler ise hakka tabi değil miyiz?" dedi. Hz. Peygamber: "Evet, biz hak üzerindeyiz" buyurdu. Hz. Ömer: "Bizim ölülerimiz Cennette, onlarınki ise Cehennemde değil mi?" dedi. Peygamberimiz: "Evet öyle" buyurdu. Hz. Ömer: "Öyleyse dinimiz hususunda bu düşüklüğe nasıl razı oluyoruz ve Allah henüz onlarla bizim aramızda hükmünü vermemişken biz niçin geri dönüyoruz?" dedi. Peygamberimiz: "Ey Hattab oğlu! Ben gerçekten Allah'ın elçisiyim, Allah benim koybolup gitmeme asla izin vermeyecektir" buyurdu. Bu sözler Hz. Ömer'i yatıştırmaya yetmedi ve O, sinirli bir şekilde çıkıp Hz. Ebu Bekr'in yanına geldi. Ona:" Ebu Bekr! onlar batıl yolda, biz ise hakka tabi değil miyiz?" dedi. Hz. Ebu Bekr: "Evet öyle"dedi. Ömer: "Bizim ölülerimiz Cennette, onlarınkiler Cehennemde değil mi?" dedi. Ebu Bekr: "Evet öyle" dedi. Ömer: "Öyle ise niçin dinimiz hususunda bu zillete razı oluyoruz ve Allah henüz aramızda hükmünü vermeden geri dönüyoruz?" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekr:" Hattab oğlu! Kuşkusuz O Allah'ın elçisidir. Allah onun sönüp kaybolmasına asla izin vermeyecektir" dedi. Bu sırada Hz. Peygamber'e fethi müjdeleyen ayetler (fetih suresi) nazil oldu. Peygamberimiz hemen Ömer'e haber gönderdi ve bu ayetleri ona okudu. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ey Allah'ın elçisi! Fetih bu mudur?" dedi. Peygamberimiz: "Evet" deyince Hz. Ömer'in gönlü oldu ve yatışmış bir halde kalktı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3338

CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'in (a.s.) Hudeybiye'den dönüşü sırasında: Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder. İmanlarını bir kat daha artırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır. (Bütün bu lütuflar) mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu Allah katında büyük bir kurtuluştur.ayetleri nazil olduğu zaman, müslümanlara bir üzüntü ve gönül kırıklığı hakimdi. Hz. Peygamber Hudeybiye'de kurbanları kestikten sonra: "Andolsun üzerime bir ayet indirildi ki o bana bütün dünyadan daha sevimlidir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3341

Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber'in Uhud günü yaralanışı hakkında sorulduğunda şöyle cevap vermişti: O gün Peygamberimizin yüzü yaralandı. Yan dişi kırıldı. Başındaki miğfer parçalandı. Kızı Fatıma akan kanı yıkıyor, Ali b. Ebu Talip de kalkanı ile ona su döküyordu. Fatıma suyun kanı fazlalaştırdığını görünce bir hasır parçası alıp kül oluncaya kadar yaktı. Sonra da o temiz külü yaraya bastı ve bu şekilde kan kesildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3345

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Şu anda Peygamberimizi Peygamberlerin birinden bahsederken görüyor gibiyim. O Peygamber'e, kendi kavmi saldırmış fakat o, hem yüzünden kanı siliyor, hem de: "Rabbim! Kavmimi bağışla, çünkü onlar cahillik ediyorlar!" diyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3347

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
"Peygamberimiz (kırılmış) yan dişini işaret ederek: "Allah'ın elçisine bunu yapan bir halka Allah'ın intikamı şiddetli olur" buyurmuştur. Hz. Peygamber yine: Allah'ın gazabı, onun elçisinin Allah yolunda öldürdüğü kimseye karşı çok şiddetli olur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3348

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Peygamberimiz Kâbe'nin yanında namaz kılarken, Ebu Cehil bazı arkadaşlarıyla orada oturuyordu. Bir gün evvel de bir dişi deve kesilmişti. Ebu Cehil yanındakilere: Hanginiz gidip falancaların dün kestiği dişi devenin sargısını alarak, secde ettiği zaman Muhammed'in sırtına koyar? dedi. Oradakilerin en azgını koşarak onu getirdi ve Peygamberimiz secdeye vardığında omuzları arasına koydu. Adamlar gülüştüler ve gülmekten eğilmeye başladılar. Ben ise dikilmiş bakıyordum. Eğer bir gücüm olsaydı Hz. Peygamber'in sırtından o sargıyı fırlatır atardım. Peygamber secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet birisi gidip Fatıma'ya haber verdi. Yetişmiş bir kız olan Fatıma gelerek onu sırtından attı. Sonra da o adamlara dönüp onlara çıkıştı. Peygamber namazını bitirince sesini yükselterek onlara beddua etti. Peygamberimiz beddua ve hayır dua ettiği zaman üç defa tekrar ederdi. Sonra "Allahım! Kureyş'i sana havale ederim!" diye üç kez beddua eti. Onlar Peygamber'in sesini işittikleri zaman bedduasından korktukları için gülmeleri kesildi. Peygamberimiz daha sonra (isim sayarak): "Allahım! Ebu Cehl'i sana havale ederim, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, Velid b. Ukbe'yi, Umeyye b. Halef'i ve Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" dedi. Yedinci bir kişi daha saydı ama onu hatırlamıyorum. Muhammed'i hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki Hz. Peygamber'in, isimlerini saydığı kimselerin Bedir gününde hep yerlere serildiğini gördüm. Sonra bu cesetler çukura, Bedir çukuruna sürüklendiler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3349

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
O bir defasında Hz. Peygamber'e: Ey Allah'ın Resulü! Uhud gününden daha sıkıntılı bir gün geçirdin mi? diye sormuş, Hz. Peygamber de şöyle cevap vermiştir: "Başıma kavmim Kureyş'in çıkardığı birçok zorluk ve sıkıntı geldi. Fakat Akabe günündeki, hepsinden şiddetli idi. Ben hayatımın korunmasını Abdul Külal oğlu İbnu Abdi Yalil'e teklif ettiğim zaman dileğime olumlu cevap vermemişti. Ben de kederli bir halde yüzümün doğrusuna (Mekke'ye) yollandım ve ancak Karnu Sealip denilen yere ulaştığımda kendime gelebildim. Burada başımı kaldırıp baktığımda bir bulutun beni gölgelendirmekte olduğunu ve içinde Cebrail'in bulunduğunu gördüm. Cebrail bana: "Yüce Allah, kavminin hakkında söylediklerini işitti ve seni korumayı reddettiklerini gördü. Allah sana şu Dağlar Meleğini gönderdi. Bu meleğe kavmin hakkında ne dilersen emredebilirsin" dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği bana nida edip selam verdikten sonra: "Ey Muhammed! Allah, kavminin sana söylediklerini işitti. Ben Dağlar Meleğiyim. Rabbin, halkın hakkında istediğin şeyi bana emredesin diye beni gönderdi. Onları ne yapmamı istersin? Eğer şu iki yalçın dağı birbirinin üstüne Mekke halkı üzerine yıkmamı istersen, yapayım" dedi. Hz. Peygamber ise: Hayır, ben Allah'ın bu müşriklerin soyundan yalnız Allah'a ibadet edecek ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayacak bir nesil meydana getirmesini niyaz ederim" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3352

Cündüp b. Sufyan'ın (r.a.) anlattığına göre:
Gazvelerin birinde Hz. Peygamber'in parmağı yaralanıp kanamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.):
"Sen sadece bir parmaksın kanayan,
Allah yolunda gelmiştir başına gelen" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3353

Cündüp'ün (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Cebrail'in (a.s.) bir süredir Peygamberimize vahiy getirmesi gecikmişti. Müşrikler:" Muhammed'i terkettiler" demeye başladılar. Bunun üzerine Yüce Allah: Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadıayetleriyle başlayan sureyi indirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3354

Usame b. Zeyd (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) bir gün üzerinde semer bulunan bir merkebe binmişti. Semer fedek dokuması saçaklı bir kadife ile alttan tutturulmuştu. Hz. Peygamber Usame b. Zeyd'i de terkisine alarak Haris b. Hazrec oğulları mahallesine Sa'd b. Ubade'ye hasta ziyaretine gitmişti. Bu, Bedir'den önce olmuştu. Giderken, içinde müslümanlar, müşrikler, Putperestler ve Yahudilerden meydana gelmiş bir topluluk bulunan bir meclise uğradı. Abdullah b. Ubey ve Abdullah b. Revaha da bu mecliste bulunuyordu. Merkebin kaldırdığı toz oturanların üzerine gelince Abdullah b. Ubey, kaftanıyle burnunu kapayarak: "Üzerimize toz kaldırmayın!" dedi. Peygamber onlara selam vererek durdu ve bineğinden indi. Onları İslâm'a davet etti ve onlara Kur'an okudu. Bunun üzerine Abdullah b. Ubey "Hey adam! Bu söylediklerinden daha güzeli yok!. Fakat eğer bu söylediklerin doğru ise bizim toplantılarımıza gelerek bizi rahatsız etme! Evine dön de bizden sana gelen olursa ona anlat!" dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Revaha "Sen bizim toplantılarımıza gel! Çünkü bizi ziyaret edip Kur'an okumanı istiyoruz" dedi. Bunun üzerine müslümanlar, müşrikler, Yahudiler birbirlerine küfretmeye başladılar ve birbirleri üzerine saldırmaya yeltendiler. Peygamberimiz ise onları yatıştırmaya çalışıyordu. Sonra Peygamber bineğine binip Sa'd b. Ubade'nin evine girdi. Peygamberimiz: "Saad! (Abdullah b. Ubey'i kastederek) Ebu Hubab'ın ne dediğini duydun mu? O şöyle, şöyle dedi buyurdu. Sa'd b. Ubade: "Ey Allah'ın Resulü! Siz İbn Ubey'in kusurunu affedin. Yemin ederim ki Yüce Allah size nasip ettiği nübüvveti zaten vermiştir. Halbuki şu belde halkı Abdullah b. Ubey'e tac giydirip sarık sararak onu reis olarak atamak için anlaşmış ve hazırlanmışlardı. Yüce Allah sana ihsan ettiği Peygamberlik ile bunu engelleyince İbn Übey'in hevesi kursağında kaldı. Bu da ona gördüğünüz bu çirkin hareketi yaptırmıştır" dedi. Bunun üzerine Peygamber de onu affetti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3356

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber'e (a.s.) Abdullah b. Ubey'e giderek onunla konuşsanız iyi olur, denildi. Bunun üzerine Peygamberimiz bir merkebe binip, müslümanlar da kendisi ile beraber yürüyerek Abdullah b. Ubey'e gittiler. Gidilen yol çorak bir yerdi. Peygamber Abdullah b. Ubey'in yanına vardığında Abdullah Peygamberimiz'e: "Benden uzak dur. Vallahi merkebinin pis kokusu beni rahatsız ediyor" dedi. Bunun üzerine Ensar'dan birisi (Abdullah b. Revaha), Abdullah b. Ubey'e "Vallahi Hz. Peygamber'in merkebi senden çok daha güzel kokuyor" diye karşılık verdi. Abdullah b. Ubey'in etrafındakilerden birisi bu söze çok sinirlenerek onun adına karşılık verdi. Peygamberimiz ve Abdullah'ın yanındaki kişiler biribirlerine öfkelenerek hurma değnekleri papuçları ve yumruklarıyla kavgaya tutuştular. Daha sonra: Eğer müminlerden iki grup birbirleri ile savaşırlarsa aralarını bulup barıştırınayetinin onlar hakkında nazil olduğu söylendi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3357

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.): "Ebu Cehil'in ne yaptığını, kim öğrenip gelecek?" buyurdu. Bunun üzerine Abdullah b. Mesûd (r.a.) gitti ve Ebu Cehil'i Afra'nın iki oğlu tarafından vurularak yere yığılmış gördü. İbn Mesûd, Ebu Cehil'in sakalından tutarak: Ebu Cehil sen misin? dedi. Ebu Cehil: "Sizin öldürdüğünüz kişiden üstün bir kimse var mıdır?" Yahut da: "Kendi kavmi tarafından öldürülen kişinin üzerinde bir kimse var mıdır?" demiştir. Ravi Ebu Miclez, Ebu Cehil'in "Keşke beni öldüren kimse bir çiftçi olmasaydı" dediğini rivayet etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3358

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.): bir gün" Kaab b. Eşref'i kim öldürebilir? Çünkü o Allah'a ve elçisine eziyet etmiştir" diye sordu. Muhammed b. Mesleme ise bunun üzerine: "Ey Allah'ın elçisi! Onu benim öldürmemi ister misin?" dedi. Peygamberimiz: "Evet isterim" buyurdu. İbn Mesleme: "Öyle ise ona bazı şey söylememe (ve böylece bir hile hazırlamama) izin ver" dedi. Hz. Peygamber: "İstediğini söyle" dedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme Kaab'ın yanına vardı ve ona şöyle dedi: "Şu adam (yani Peygamber) bizden zekât istedi ve bizi darlığa düşürdü." Kaab, bu sözü işitince: "Vallahi daha çok yaka silkeceksiniz" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Bir kere ona tabi olmuş bulunduk. Onun işinin nereye varacağını görmek için onu şimdi terketmek istemiyoruz. Şimdi bana biraz ödünç vermeni istiyorum" dedi. Kaab: "Peki sen bana rehin olarak ne veriyorsun?" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Neyi istersin?" dedi. Kaab: "Bana kadınlarınızı rehin verin, dedi. "Sen Arabın yakışıklısısın, kadınlarımızı sana nasıl rehin bırakırız? dedi. Kaab: "Öyle ise bana oğullarınızı rehin verin, dedi. Muhammed: "O zaman da birimizin oğlu hakkında: "Bu iki deve yükü hurma karşılığında rehin olan çocuktur," denilerek alay edilir. Fakat biz sana silahımızı, zırhımızı rehin bırakabiliriz" dedi. Kaab bu teklifi kabul etti ve İbn Mesleme ona Haris, Ebu Abs b. Cebr ve Abbad b. Bişr ile gelerek belli bir vakitte rehni teslim edeceğini vadetti. Bu grup bir gece topluca gelerek Kaab'ı çağırdılar ve O da yanlarına indi. Ravi Sufyan Amr'ın dışındaki ravilerin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kaab onların yanına inerken, karısı kendisine hitaben: "Dikkatli ol, ben bir ses işitiyorum...sanki kan dökecek birinin sesi!" dedi. Kaab: "Bu gelen Muhammed b. Mesleme ile onun süt kardeşi ve Ebu Naile'dir Üstelik mert adam geceleyin kılıçla vurulmaya çağrılsa bile kabul eder" dedi. Muhammed b. Mesleme arkadaşlarına: "Kaab geldiği zaman ben elimi onun başına uzatacağım. Onu sımsıkı tuttuğum zaman hemen öldürünüz" diye talimat verdi. Kaab b. Eşref onların yanına kılıcını kuşanmış şekilde indi. Onlar: "Güzel kokuyorsun" dediler. O: "Evet, Arap kadınlarının en güzel kokulusu benim hanımımdır" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Koklamama müsaade eder misin?" dedi. Kaab bunu kabul edince İbn Mesleme uzanıp kokladı ve sonra: "Bir daha koklayabilir miyim?" dedi. Bu defa Muhammed b. Mesleme, Kaab b. Eşref'in başını sımsıkı yakaladı. Sonra arkadaşlarına: "Haydi vurunuz! dedi, ve bu şekilde İbn Eşref'i öldürdüler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3359

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Allah Resulü ile beraber Hayber gazasına çıktık. Bir gece cemaat yürürken kafileden bir kimse Âmir b. Ekva'ya "Hey Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize dinletmez misin?" dedi. Şair bir kişi olan Âmir hayvanından indi ve şiirini okuyarak kafile develerini yollandırdı:
"Allahım! Sen olmasaydın biz ne hidayete erer,
ne sadaka verir, ne de namaz kılardık.
O halde canımız senin yoluna feda olsun, günahlarımızı affet!
Düşmanla karşılaştığımızda ayaklarımızı sabit kıl.
Gönüllerimize sükunet ve direnç ver.
Çünkü biz savaşa çağrılırsak geliriz.
Yardım istenildiğinde hemen koşarız." Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Şiirle develeri yollandıran kimdir?" diye sordu. Sahabeler:" Âmir b. Ekva "dediler. Hz. Peygamber: "Allah Âmir'e rahmet etsin!" dedi. Kafileden bir kimse: "Ey Allah'ın Resulü! Âmir'in şehit olması kesin. Keşke Âmir şimdi şehit olmasa da ondan biraz daha istifade edebilsek" dedi. Nihayet Hayber'e geldik ve Hayber halkını kuşattık. Kuşatma sırasında şiddetli bir açlıkla karşılaştık. Peygamberimiz: "Yüce Allah Hayber'in fethini müjdeledi" dedi. Hayber fethi müjdelendiği günün akşamı olunca mücahitler bir çok ateş yaktılar. Hz. Peygamber: "Bu ateşler nedir? Niçin yakıyorsunuz?" diye sordu. Sahabe: "Et pişirmek üzere" diye cevap verdiler. Hz. Peygamber: "Hangi et?" diye sordu. Sahabeler: "Evcil eşeklerin eti dedi." Hz. Peygamber: "O etleri dökünüz, kaplarını da kırınız!" buyurdu. Sahabelerden biri: "Etleri döksek ve kaplarını yıkasak olmaz mı? diye sordu. Resulüllah: "Yahut öyle yapınız" buyurdu. Bu seferde Âmir'in kılıcı biraz kısa olduğundan Âmir bu kısa kılıcıyla bir Yahudiye vurmak için baldırına saldırmıştı. Fakat kılıcın keskin yüzü dönüp Âmir'in dizine isabet etti ve bu yaradan dolayı vefat etti. Hayber'den döndükten sonra Peygamberimiz beni sessiz bir halde görünce, iki elimi tutarak: Ey Seleme "Neyin var?" dedi. Ben de ona: "Annem, babam, sana kurban olsun. Bazıları Âmir'in gazasının boşa gittiğini iddia ediyorlar" dedim. Peygamber: "Bunu kim söyledi? dedi. Ben: "Falancalar ve Useyd b. Hudayr "dedim. Peygamber: "Bunu söyleyen kimse yalan söylemiştir. (İki parmağını birleştirerek) Muhakkak ki Âmir için iki ecir vardır" buyurdu ve sonra: "Şu muhakkak ki Âmir, hem Allah'a itaat yolunda gücünü sarfeden bir cahid, hem de bir mücahiddir. Yeryüzünde bu hasletlerle yürüyen Âmir'in benzeri bir Arap pek az bulunur" diye tamamladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3363

Berâe (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.) Hendek savaşında (hendek kazılırken) bizimle beraber toprak taşıyor ve toprak karnının beyazlığını örtmüşken şöyle şiir okuyordu:

"Yemin olsun ki, Ey Allahım sen olmasaydın biz ne hidayete erer,
ne sadaka verir ne de namaz kılardık.
Şu kâfirler İslâma davetimizi kabul etmediler.
Artık sen onlara karşı bize sekinet indir!" Bazen de
"Bu topluluk İslâma davetimizi kabul etmedi.
Onlar bizim çekindiğimiz fitneyi çıkarmak istediklerinde, onlara karşı bize sekinet indir!" diyor ve bu sözleri söylerken sesini iyice yükseltiyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3365

Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Biz hendek kazarak omuzlarımız üzerinde toprak taşırken Peygamberimiz (a.s.) yanımıza geldi ve: "Allahım! Gerçek hayat Ahiret hayatı! Bu yüzden Muhacir ve Ensar'a mağfiret eyle!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3366

Enes b. Malik'in rivayet ettiğine göre, Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Allahım! Gerçek hayat Ahiret hayatı!
Bu yüzden Muhacir ve Ensar'a mağfiret eyle!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3367

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle anlatır:
Bir gün sabah namazı ezanı okunmadan önce yola çıktım. O günlerde Hz. Peygamber'in (a.s.) sağmal develeri Zukared merasında otluyordu. Giderken Abdurrahman b. Avf'ın hizmetçisi yolda bana rastladı ve: "Hz. Peygamber'in sağmal develeri kaçırıldı," dedi. Ben: Kim kaçırdı? diye sordum. Köle:" Gatafan kabilesi" diye cevap verdi. Ben üç kez: Ey erkenciler yetişin! diye, sesimi Medine'nin iki kara taşlığı arasındaki halka duyuracak şekilde haykırdım. Sonra yüzümün doğrultusuna arkalarından süratle koştum. Nihayet onlara Zukared mevkiinde yetiştim. Adamlar develeri sulamaya başlamışlardı. Hemen onlara ok atmaya başladım çünkü iyi bir atıcıydım. Ok atarken de:
"Ben Ekva oğluyum bu gün alçakların öleceği gündür" diyerek recezler söylüyordum. Neticede develeri kurtardığım gibi onlardan otuz tane elbiseyi de ganimet olarak ele geçirdim. Sonra Peygamber (a.s.) ve sahabe geldiler. Ben: Ey Allah'ın elçisi! Bu adamların su içmelerine bile fırsat vermedim. Şu anda susuz oldukları için (şimdi su tedariki ile meşgul olacaklardır) peşlerine bir müfreze gönder dedim. Hz. Peygamber: "Ey Ekva oğlu! Sen alacağını aldın. Artık onlara yumşaklık göster" buyurdu. Bunun üzerine döndük. Hz. Peygamber beni Medine'ye kadar devesi üzerinde terkisine aldı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3371

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) (annem) Ümmü Suleym'i harbe götürürdü. Peygamberimiz harbe gittiği zamanlarda beraberinde Ensardan bazı kadınlar da bulunurdu. Bunlar su taşırlar ve yaralıları tedavi ederlerdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3375

Bureyde'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) on dokuz gazaya çıkmış ve bunlardan sekiz tanesinde bizzat savaşmıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3384

Seleme (r.a.) şöyle anlatır:
"Hz. Peygamber (a.s.) ile yedi gazaya katıldım. Hz. Peygamber'in gönderdiği seriyelerin ise dokuzunda bulundum. Bir seferinde kumandan Ebu Bekr diğer birinde ise Usame b. Zeyd idi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3386

Ebu Musa (r.a.) şöyle anlatır:
Altı kişilik bir birlik içinde, Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bir gazaya çıktık. Sırayla bindiğimiz bir devemiz vardı. Artık ayaklarımız delinmişti. Benim de iki ayağım delinmiş, tırnaklarım dökülmüştü. Bunun için ayaklarımıza bez parçaları sarıyorduk. Ayaklarımızı bu şekilde bez parçalarıyla sardığımız için bu sefere Zatu'r-Rik'a adı verildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3387
 

Turab3

Well-known member
YÖNETİMLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar (Arap kabileleri) şu iş (Emirlik) hususunda Kureyş'e tabidir. Arapların müminleri, Kureyş'in müminlerine; müşrikleri de Kureyş'in müşriklerine tabidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3389

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde iki kişi de kalsa bu iş (Emirlik) Kureyş'ten ayrılmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3392

Cabir b. Semure (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Babam ile beraber Peygamber'in (a.s.) huzuruna girdim ve onun şöyle buyurduğunu işittim: "Kendilerinden on iki tane halife çıkmadıkça bu iş son bulmayacaktır." Sonra söylediklerini işitememiştim. Bu yüzden babama: Hz. Peygamber ne söylemişti? diye sordum. Babam: "Bunların hepsi Kureyş'tendir, buyurdu" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3393

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatıyor:
Babam yaralandığı zaman yanına gittim. Etrafında toplananlar kendisini överek, "Allah seni hayırla mükâfatlandırsın" dediler. Babam Ömer "Hem ümitli, hem endişeliyim" dedi. Yanındakiler: "Yerine birini halef tayin et" dediler. Ömer "Sizin yapmanız gereken işleri hayattayken yaptığım gibi ölüyken de ben mi üstleneyim? Bu hilafetten olan payımın ne az ne çok ihtiyaç miktarı kadar olmasını, arzu etmişimdir. Yerime bir halef tayin edersem bu mümkündür, çünkü benden üstün olan Ebu Bekr böyle yapmıştır. Eğer halef tayin etmezsem, benden üstünlüğü şüphesiz olan Allah Resulü de halef tayin etmemiştir" dedi. Abdullah Babam, Hz. Peygamber'i zikrettiği zaman onun da bir halef tayin etmeyeceğini anladım, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3399

Ebu Musa Eşarî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir defasında amca oğullarımdan iki kişi ile birlikte Peygamberimizin huzuruna girdim. Bu iki kişiden birisi: "Ey Allah Resulü! Yüce Allah'ın sana verdiği yerlerin birinin idaresini bana ver" dedi. Öbürü de buna benzer bir talepte bulundu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Vallahi biz bu işe ne onu açıkça talep eden birini tayin ederiz, ne de ona tamah edeni" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3402

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Haberiniz olsun ki hepiniz çobansınız ve her biriniz idaresi altındakilerden sorumludur: İnsanların yöneticisi olan kimse çobandır ve eli altındakilerden sorumludur. Erkek, ev halkının çobanıdır ve eli altındakilerden sorumludur. Kadın, evi ve çocuklarının çobanıdır ve ailesinden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının çobanıdır ve ondan sorumludur. Haberiniz olsun, her biriniz birer çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3408

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Bir gün Allah Resulü (a.s.) aramızda ayağa kalkarak devlet malına hıyanetten bahsetti. Bunun günahının çok ağır olduğunu anlattı. Sonra şöyle buyurdu: "Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda böğüren bir deve ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda kişneyen bir at ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda meleyen bir koyun ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda çığlık atan bir kimse ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda dalgalanan bir elbise ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda altın ve gümüş ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3412

Ebu Humeyd Saidi'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamberimiz, Esd kabilesinden İbn Lutbiye denilen bir kimseyi memur olarak, Ravi Amr ve İbn Ebu Ömer'e göre ise zekât memuru olarak görevlendirmişti. Bu kişi görevden dönüp Medine'ye geldiği zaman: "Şu sizin zekât malınız, bu da bana verilen hediye mal" dedi. Hz. Peygamber, hemen minber üzerinde kalkıp ve Allah'a hamd ettikten sonra şöyle buyurdu: "Zekât toplamaya gönderdiğim şu memura ne oluyor! Gelmiş: Şu sizin malınız, bu da bana hediye verilenler, diyebiliyor. Bu adam babasının yahut annesinin evinde otursaydı kendisine bir hediye verilir miydi, verilmez miydi, görürdü. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir kimse kamu malı olan bir şeyi haksız yere ele geçirirse Kıyamet gününde o malı boynunda taşıyarak getirir. Çaldığı hayvan deve ise, boynunda böğüre böğüre; sığır ise avaz avaz böğürerek; koyun ise acı acı meleyerek gelir." Bundan sonra Hz. Peygamber iki elini koltuk altı beyazlığı görünene kadar kaldırdı. Sonra da iki defa: "Allahım! Tebliğ ettim mi?" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3413

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan idarecilere de itaat edin.ayeti Peygamberimizin bir birliğin kumandanı olarak gönderdiği Abdullah b. Huzafe b. Kays ile ilgili olarak nazil olmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3416

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim bana itaat ederse o Allah'a itaat etmiştir. Her kim de bana isyan ederse, Allah'a isyan etmiştir. Kim de Emîre (idareciye) itaat ederse o, bana itaat etmiştir. Her kim Emîre isyan ederse, bana isyan etmiştir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3417

İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslüman bir kimsenin, hoşlandığı ve hoşlanmadığı hususlarda (amirlerini) dinlemesi ve itaat eylemesi gereklidir. Allah'a isyan içeren bir işin yapılmasının emrolunması hâli müstesnadir. Böyle bir durumda ise itaat söz konusu değildir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3423

Ali'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) bir seriye gönderdi ve onlara bir kimseyi kumandan tayin etti. Kumandan: bir ateş yaktı ve beraberindekilere "ateşe giriniz" diye emretti. İnsanların bazıları ateşe girmek istediler. Diğerleri ise: Biz zaten ateşten kaçtık dediler. Bu husus Resulüllah'a anlatılınca Resulülllah ateşe girmek isteyenlere seslenerek: "Eğer bu ateşe girseydiniz Kıyamet gününe kadar onun içinde kalacaktınız." Diğerlerine de güzel söz söyledi ve "Allah'a isyan edildiği yerde itaat olmaz, itaat sadece iyi işlerde olur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3424

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Devlet başkanı, milleti için bir kalkandır. Onun ardında (kumandası altında) harp edilir. Onun sayesinde (düşmandan) korunulur. Eğer o halkına Yüce Allah'a takvayı emreder ve adaletle hareket ederse, bu emir ve adaleti sebebiyle ecir kazanır. Eğer takva ve adaletle yönetmezse bundan dolayı günaha girer."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3428

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İsrail oğullarını Peygamberler idare ederdi. Bir Peygamber öldüğünde, onun yerine bir başka Peygamber geçerdi. Şüphesiz ki benden sonra Peygamber gelmeyecektir. Ancak halifeler gelecek ve sayıları çok olacaktır." Sahabe: "Halifeler birden çok olursa ne yapalım?" diye sordular. Hz. Peygamber: "Ettiğiniz biate sırasıyla bağlı kalınız ve onlara haklarını veriniz. Onlar da kendilerine tabi olanların haklarından sorumludurlar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3429

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Resulüllah (a.s.): "Benden sonra bir takım kayırmalar ve hoşlanmayacağınız işler meydana gelecek" buyurdu. Sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Bu işlere erişenler nasıl hareket etmeliler?" dedi. Peygamberimiz, "Üzerinize düşen görevi yerine getirir, haklarınızı da Allah'tan istersiniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3430

Useyd b. Hudayr'ın (r.a.) anlattığına göre:
Ensar'dan birisi Hz. Peygamber (a.s.) ile başbaşa olduğu bir sırada: "Falanca gibi bana da bir memuriyet (tahsildarlık ya da valilik) vermez misin?" dedi. Hz. Peygamber: "Benden sonra bir takım kayırmalara rastlayacaksınız. Ancak sizler Kevser Havuzu başında bana kavuşuncaya kadar sabrediniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3432

Huzeyfe b.Yemân (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
İnsanlar Hz. Peygamber'e (a.s.) iyi şeylerden soruyorlar, ben ise başıma gelir endişesiyle ona kötü şeyler hakkında soruyordum. Bu endişe ile bir kere: "Ey Allah'ın Resulü! Biz koyu bir cehalet ve kötülük içinde idik. Sonra Allah bize şu hayrı (İslâm dinini) getirdi. Artık bu hayır ve saadetten sonra gelecek bir şer ve fitne var mıdır?" diye sordum. Hz. Peygamber: "Evet vardır" buyurdu. Ben: "O şerden sonra bir hayır gelecek mi?" dedim. Hz. Peygamber: "Evet, ama bunun içinde bir fesat ve bulanıklık bulunacak" dedi. Ben: "O hayrın bulanıklığı nedir?" dedim. Hz. Peygamber: "O devrin amirlerinden bir zümre, benim sünnetimden başka yollar tutacaklar ve ümmeti başka yollara götürecekler. Bazı hareketlerini tasvip edecek, bazılarını ise yadırgayacaksın" buyurdu. Ben: "Bu bulanık dönemden sonra yine şer ve fesat devri gelecek mi?" dedim. Hz. Peygamber: "Evet gelecek. O devirde bir takım kişiler halkı Cehennem kapılarına çağıracak. Onların davetine icabet edeni Cehenneme sürükleyecek" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resulü!, Bu davetçiler zümresini bize tanıt," dedim. Hz. Peygamber: "Peki tanıtayım: Onlar bizden bir zümredir ve bizim dilimizle konuşurlar" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! O uğursuz devire yetişirsem nasıl davranayım?" dedim. Hz. Peygamber: "Müslümanların cemaatından ve onların başında bulunanlardan ayrılmaz, onlara itaat edersin" buyurdu. Ben: "Onların birlik ve beraberliği ve başlarında bir reis olmazsa?" dedim. Hz. Peygamber: "O takdirde bu fırkaların hepsinden uzak dur. Bu ayrılman bir ağaç kökünü ısırmak gibi (meşakkatli) olsa bile. Artık ölüm gelinceye kadar böyle kal!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3434

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Emîrinin yaptığı bir şeyi kötü bulan, sabretsin hemen baş kaldırmasın. Çünkü kim İslâm camiasından bir karış ayrılarak ölürse, bu cahiliye ölümüdür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3438

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hudeybiye gününde bin dört yüz kişi idik. Ağacın altında Peygamberimize, bir elini Hz. Ömer tutmakta iken biat ettik. Bu ağaç büyük bir diken ağacı idi. Hz. Peygamber'e biatimiz ölmek üzerine değil, kaçmamak üzerineydi.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3449

Hazn b. Museyyeb (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Babam Museyyeb, ağaç yanında Hz. Peygamber (a.s.) ile biat eden sahabelerden biri idi. Biz (ertesi sene) hacı kafilesi olarak yola çıktık. (Hudeybiye mevkiine geldiğimiz zaman) bu ağacın bulunduğu yeri bulamadık. Eğer o ağacı görmüşseniz, daha iyi anlarsınız.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3459

Seleme b. Ekva'nın (r.a.) azatlısı Yezit b. Ebu Ubeyd şöyle anlatır:
Ben Seleme'ye Hudeybiye gününde Hz. Peygamber'e (a.s.) ne üzerine biat ederek ahitleştiniz? diye sordum. Seleme: "Ölmek üzere" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3462

Abdullah b. Zeyd'in (r.a.) rivayetinde Abbad b. Temim şöyle anlatır:
Birisi Abdullah b. Zeyd'e gelerek: "Şu İbn Hanzala insanlardan biat alarak ahitleşiyor" dedi. İbn Zeyd ise: "Ne üzerine biat alıyor?" diye sordu. O kişi: "Ölüm üzerine" dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Zeyd: "Ben, Hz. Peygamber'den (a.s.) sonra kimseye ölmek üzere biat etmem!" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3463

Seleme b. Ekva'nın (r.a.) rivayetinde Yezid b. Ebu Ubeyd şöyle anlatır:
Seleme b. Ekva, (Medine'de) Haccac'ın yanına gitmiş ve Haccac ona: "Ey Ekva oğlu! Sen iki ayağının ökçesine basarak gerisin geri döndün ve çöl Arabı mı (bedevi) oldun?" demiş, Seleme ise: "Hayır (geri dönmedim), fakat Peygamberimiz çölde oturmama izin verdi" karşılığını vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3464

Mucaşi' b. Mesûd (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ben, Peygamber'e (a.s.) geldim, hicret etmek üzere kendisine biat edecektim. Bunun üzerine: "Artık hicret etme dönemi geçmiştir. Fakat İslâm'a girmek, cihat etmek ve iyilik yapmak üzere biat edebilirsin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3465

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Mekke'nin fethi günü şöyle buyurmuştur: " (Fetihden sonra, artık Mekke'den Medine'ye) hicret sona ermiştir. Bundan sonra yalnız cihat için ve cihat niyetiyle (vatandan) çıkılabilir. Bu yüzden cihada çağrıldığınızda hemen koşunuz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3467

Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.) hicret hakkında soruldu. Bunun üzerine: "Fetihden sonra artık (Mekke'den Medine'ye) hicret dönemi sona ermiştir. Bundan sonra Mekke'den cihada ve cihada niyetle çıkılabilir. Bu yüzden cihada çağrıldığınızda hemen koşunuz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3468

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir bedevi, Hz. Peygamber'e hicret edeyim mi? diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.): "Vah sana! Hicret çok çetin bir iştir. Senin develerin var mı?" buyurdu. Bedevi: "Evet" dedi. Hz. Peygamber: "Onların zekâtlarını veriyor musun?" diye sordu. Bedevi: "Evet veriyorum" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Öyle ise sen uzak beldelerde çalışabilirsin. Çünkü Allah emeğinden hiç bir şeyi zayi etmez" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3469

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Mümin kadınlar, Hz. Peygamber'in (a.s.) yanına hicret ettikleri zaman Yüce Allah'ın şu kavli ile imtihana çekilerek biat ederlerdi: Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman.Hz. Aişe devamla: Mümin kadınlardan bu şartları kabullenen herkes artık Peygamber'e biat ederek sorumluluk altına girmiş olurdu. Hz. Peygamber, kadınlar bu şartları kendi dilleri ile ikrar ettikleri zaman onlara hitaben: "Artık gidiniz, biatinizi kabul ettim!" buyurdu. Allah'a yemin ederim ki Hz. Peygamber'in eli hiçbir kadının eline dokunmamış onlardan sözlü biat almıştır. Hz. Aişe daha sora: Allah'a yemin olsun ki, Hz. Peygamber kadınlardan Allah'ın emrettiğinin dışında bir şartla asla biat almadı. Ve onun avucu da hiçbir kadının avucuna dokunmadı. Hz. Peygamber kadınlardan biat aldığı zaman onlara hitaben: "Biatinizi kabul ettim" buyururdu, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3470

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Hz. Peygamber'e (a.s.) emirlerini dinlemek ve itaat etmek üzere biat ederdik de o bize: "Gücünün yettiği kadar" buyururdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3472

İbn Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Uhud günü Hz. Peygamber (a.s.) beni savaşla ilgili olarak teftiş etti. O zaman on dört yaşında olduğum için bana izin vermedi. Sonra Hendek günü beni gözden geçirdi. O zaman da on beş yaşında idim. Bu defa bana -savaşa girmeğe- izin verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3473

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Mushaf ile düşman toprağına sefer edilmesini yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3474

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) idmana çekilmiş atlarla Hafya'dan Seniyyetul-Veda'ya kadar, idman yaptırılmamış atlarla da Seniyye'den Beni Zurayk Mescidine kadar koşu yarışı yaptı. Abdullah b. Ömer de yarış edenler arasında idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3477

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Atların alınlarına dökülen yelelerinde Kıyamet gününe kadar hayır vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3478

Urve Barikî'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Atlar, alınlarına dökülen yelelerinde Kıyamet gününe kadar hayır bağlı olan hayvanlardır. Bu hayır, (Ahirette) ecir ve (dünyada) ganimettir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3480

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Atın alnında bereket vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3482

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, Kendi yolunda (cihada) evinden sırf Allah yolunda cihat için, sırf ona iman ettiğinden dolayı ve Peygamberini tasdik ettiğinden dolayı çıkan kimseyi Cennete koymayı ya da nail olduğu sevap ve ganimetle içinden çıkmış olduğu evine sağ salim geri döndürmeyi teminat vermiştir. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ediyorum ki Allah yolunda açılan her bir yara Kıyamet gününde yeni açıldığı andaki şekli üzere gelecek; rengi kan rengi fakat kokusu misk kokusu olacaktır. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yeminle söylüyorum, müslümanlara zorluk vermeyecek olsa Allah yolunda gaza eden hiçbir seriyeden asla geri kalmazdım. Fakat onların hepsini bineklere yükleyecek varlığa ne ben ne de onlar sahipler! Bu yüzden cihattan geri kalmaları onlara ağır geliyor. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ediyorum ki Allah yolunda gaza ederek öldürülmeyi, sonra yine gaza edip öldürülmeyi, sonra tekrar gaza edip öldürülmeyi ne kadar arzu ederdim!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3484

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ölüp de Allah katında bir hayra malik olan hiçbir nefsi ne takrar dünyaya dönmesi, ne de dünya ve dünyadaki her şeyin kendisinin olması sevindirebilir, yalnız şehit müstesnadır. Çünkü o, şehit olmanın faziletini gördüğü için tekrar dönmeği (yani dirilmeği) ve dünyada yeniden şehit olmayı temenni eder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3488


Ebu Hureyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.): "Hangi ibadet Yüce Allah yolunda yapılan cihada denk olabilir?" diye soruldu. Hz. Peygamber: "Ona gücünüz yetmez" buyurdu. Bu soru iki ya da üç defa tekrar edildi. Hz. Peygamber bu suallerin hepsinde: "Ona gücünüz yetmez" cevabını veriyordu. Üçüncü defasında: "Allah yolunda savaşan mucahidin benzeri oruç tutan, namaz kılan ve Allah yolunda cihat eden mucahit evine dönünceye kadar orucundan ve namazından hiç gevşemeyerek Allah'ın ayetlerine uyan kimsedir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3490

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda (cihat için) yapılan bir sabah veya akşam seferi, dünyadan ve bütün dünya varlıklarından daha hayırlıdır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3492

Sehi b. Sa'd Saîdî'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kulun Allah yolunda yürüyeceği bir sabah yürüyüşü dünyadan ve dünyadaki her şeyden hayırlıdır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3493

Ebu Eyyûb'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sabah veya akşam herhangi bir zamanda Allah yolunda yürüyüş, üzerine güneş doğup batan her şeyden daha hayırlıdır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3495

Ebu Saîd Hudrî (r.a) şöyle anlatmaktadır:
Bir kimse Peygamberimize gelip: "İnsanların en faziletlisi hangisidir?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Malı ile, canı ile Allah yolunda cihat eden kimsedir" buyurdu. O kişi: "Sonra kimdir?" dedi. Hz. Peygamber: "Kuytu bir yerde Rabbine ibadet eden ve insanları kendi şerrinden rahat bırakan kimsedir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3501

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Biri diğerini öldürüp sonra Cennete giren iki kimseyi Allah rızası ile karşılar" buyurdu. Sahabeler: "Bu nasıl olur? Ey Allah'ın Resulü!" dediler. "İlki, Yüce Allah yolunda cihat ederken şehit olur. Sonra Allah onu öldürene tevbe ve hidayet nasip eder de müslüman olur. Sonunda O da Yüce Allah yolunda cenk eder ve neticede şehit düşer" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3504

Zeyd b. Halit Cühenî'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda gaza edecek bir askeri (techizatını temin ederek) hazırlayan kimse de cihat etmiş olur. Yine cihada gidenin ailesiyle en iyi şekilde ilgilenme hususunda onun yerini alan kişi de cihat etmiş olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3511

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Müminlerden (özür sahibi olanlar dışında) (evlerinde) oturanlar ileAllah yolunda malları ve canları ile savaşanlar bir olamaz."Bu ayet nazil olduğu zaman Hz. Peygamber Zeyd'e emir verdi, o da bu ayeti yazacağı bir kürek kemiği getirdi. Bu sırada İbn Ümmü Mektum körlüğünü Peygamber'e arzetti. Bunun üzerine: Müminlerden özürsüz olarak oturanlar mücahitlerle eşit olamaz...kaydı nazil oldu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3516

Cabir (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Bir kimse (Süveyd'in hadisinde: bir kimse Uhud gününde): Ey Allah'ın Resulü! (Cihat ederken) öldürülürsem nerede olacağım?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Cennette olacaksın" buyurdu. Bu cevap üzerine o kişi elinde bulunan hurmaları yere attı ve ölünceye kadar (düşmanla) savaştı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3518

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ensar kabilesinin Nebit oğullarından bir kimse Hz. Peygamber'in (a.s.) huzuruna geldi ve: "Ben şahadet ediyorum ki Allah'tan başka ilah yoktur ve sen muhakkak onun kulu ve elçisisin" dedi. Sonra ileri atıldı ve şehit düşünceye kadar savaşmaya davam etti. Peygamberimiz, şehit düşen bu kimse hakkında: "Şu kişi, az iş yaptı fakat çok ecre nail oldu" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3519

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
İsmini almış olduğum amcam (Enes b. Nadr), Bedr'de Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bulunamamıştı. Bu durum kendisine çok ağır geldiğinden: "Ben Resulüllah'ın katıldığı ilk savaşta bulunamamıştım. Eğer Allah bana bundan sonra Hz. Peygamber'in yanında şehit olma yeri daha gösterirse Allah benim ne yapacağımı biliyor" demiş. Ve daha fazlasını söylemekten çekinmişti. Nihayet Uhud gününde Hz. Peygamber ile beraber hazır bulundu. Bir ara Sa'd b. Muaz kıbleye yöneldi. Enes b. Nadr ona hitaben: "Ey Ebu Amr! nereye? Ah şu güzelim cennet kokusuna! Onu Uhud'da hissediyorum" dedi ve arkasından müşriklerle savaşmaya başladı, nihayet şehit düştü. Enes b. Nadr'ın cesedinde kılıç darbesi, mızrak dürtmesi ve ok saplanması olmak üzere seksenden fazla yara bulundu. Kız kardeşi olan halam, Rubey bt. Nadr "Kardeşimi ancak parmaklarından tanıyabildim" demiştir. Ve şu ayet (bu gibiler hakkında) indi: Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var! İşte onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir, kimi de bunu beklemektedir. Onlar hiçbir surette sözlerini değiştirmediler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3523

Ebu Musa Eşarî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bedevi bir kimse Hz. Peygamber'e geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Bir kısım insan ganimet için, bir kısım ise halk arasında anılmak için, bir kısım insan da ne kadar yiğit olduğu görülsün diye savaşıyor. Acaba Allah yolunda cihat eden kimdir?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.): "Kim Allah'ın iradesi en yüksek olsun diye cihat ederse ancak onun cihadı Allah yolundadır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3524

Ömer b.Hattab'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Amellerin karşılığı ancak niyete göredir. Bir kimsenin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur. Kimin hicreti Allah'a ve Rasulüne yönelmiş ise, onun hicreti Allah'a ve Resulünedir. Kim de bir dünyalığa erişmek veya bir kadınla evlenmek için hicret etmişse, onun hicreti de Allah'ın ve Resulünün rızasına değil hicretine sebep olan şeyedir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3530

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Milhan kızı Ümmü Haram'ın ziyaretine gelirdi de o da kendisine yemek ikram ederdi. O sırada Ümmü Haram, Ubade b. Samit'in nikâhında idi. Yine bir gün Hz. Peygamber Ümmü Haram'ın yanına girdi. Sonra Ümmü Haram oturdu ve Hz. Peygamber'in başını tarayıp temizledi. Ardından Hz. Peygamber bir müddet uyudu. Sonra gülümseyerek uyandı. Ümmü Haram dedi ki; ben: Ey Allah'ın Resulü! Seni ne güldürüyor?, diye sordum. O da: "Ümmetimden bazı insanlar deniz üstünde hükümdarların tahtlarına kuruldukları gibi (yahut tahtlarına kurulmuş hükümdarlar gibi) binerek Allah yolunda deniz harbine gider halde gösterildi de ona gülüyorum" buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Resulü! Beni de o deniz gazilerinden kılması için Allah'a dua ediniz diye rica ettim. Hz. Peygamber benim için dua etti. Sonra Resulüllah başını yastığa koyarak bir müddet daha uyudu. Sonra yine gülümseyerek uyandı. Yine ben: Ey Allah'ın Resulü! Seni ne güldürüyor? diye sordum. Hz. Peygamber bu defa da önce dediği gibi: "Bana ümmetimden bir kısım mücahitlerin Allah yolunda gazaya gitmeleri gösterildi" dedi. Ümmü Haram der ki, ben: Ey Allah'ın Resulü! Seni ne güldürüyor? Beni o gazilerden kılması için Allah'a dua ediver dedim. Hz. Peygamber: "Hayır, sen birincilerdensin" buyurdu. Enes b. Malik der ki: Ümmü Haram bt. Milhan, Muaviye b. Ebu Süfyan'ın (Şam valiliği) zamanında ve onun kumandasında (cihada açılan bir) gemiye binmiş fakat denizden çıktığı sırada, bindirildiği hayvandan düşerek şehit olmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3535

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Vaktiyle biri yolda giderken yol üstünde bir diken dalı buldu. Onu alıp yoldan dışarıya attı. Yüce Allah da onun bu amelini hüsnü kabul buyurup günahlarını bağışladı." Sonra Resulüllah şöyle buyurdu: "Şehitler beş kısımdır: Vebadan, ishalden ve suda boğulmaktan ölenlerle yıkık altında kalan ve bir de Yüce Allah yolunda şehit olan yani öldürülen."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3538

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
"Hz. Peygamber (a.s.) veba (taun) hastalığından ölen her müslüman şehit sayılır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3540

Muğire'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden bir grup her tarihte hakka açıkça sahip çıkmaya devam edecekler. Allah'ın emri (Kıyamet) gelinceye kadar bu böyle devam edecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3545

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Malik'e Peygamberimiz: "Sefer bir tür azaptır. Seferdeki kişinin uyumasını, yemesini, içmesini engeller. Bu yüzden yolcu olanınız seferdeki işini bitirince biran önce ailesinin yanına dönsün" buyurduğu sana nakledildi mi? diye sordum. Malik: "Evet" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3554

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) (seferden dönüşünde) evine geceleleyin girmezdi. Onların yanına ya sabah ya da akşam vaktinde gelirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3555
 

Turab3

Well-known member
AV VE HAYVAN KESİMİNE AİT HÜKÜMLER İLE ETİ YENEN HAYVANLAR

Adiy b. Hatim (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ey Allah'ın Resulü! Ben eğitilmiş köpekleri av peşine salıveririm ve onlar bana avı tutarlar, onları salıverirken besmele de çekiyorum, dedim. Hz. Peygamber (a.s.): "Öğretilmiş köpeğini besmele çekerek salıverdiğin zaman o avın etini ye!" buyurdu. Ben: Köpekler avı öldürürse? diye tekrar sordum. "Başka bir köpekle beraber tutmamışlarsa, sırf senin köpeğin avı öldürse de yine etini ye!" buyurdu. Bu sefer ben: Bir de ben ok atıyor ve avı vuruyorum, dedim. Hz. Peygamber: "Oku attığın zaman avı delerse o avı da ye! Fakat ava okun enli tarafı çarparak (onu öldürürse) böylesini yemezsin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3560

Ebu Sa'lebe Huşenî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ben Hz. Peygamber'e (a.s.) gelerek: Ey Allah'ın Resulü! Biz kitap ehli bir kavmin arasında yaşıyor, onların kaplarındn yemek yiyoruz. Bir de av yerinde bazen yayımla, bazen de eğitilmiş ve eğitilmemiş köpeğimle avlanıyorum. Bunlardan hangisi helal olur, haber ver dedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Kitap ehli bir kavmin diyarında bulunduğunuzu, onların kaplarından yemek yediğinizi söyledin. Eğer başka bir kap bulursanız, onların kaplarından yemeyin. Eğer onların kabından başka bulamazsanız, onların kabını yıkadıktan sonra kullanın. Av yerinde bulunman meselesine gelince, sen yayınla ele geçirdiğin avın üzerine besmele çekerek ye! Eğitilmiş köpeğinle de her ne avlarsan onu da Allah'ın ismini an, sonra ye! Eğitilmemiş olan köpeğinle avladığın avı ise henüz ölmemişken yetişip boğazlayabilirsen onu da ye."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3567

Ebu Sa'lebe'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Oku attıktan sonra avı kaybedersen, ardından da onu bulursan kokmamış ise onu ye."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3568

Ebu Sa'lebe'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) yırtıcı hayvanların azı dişi olanlarının etini yemeyi yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3570

Cabir (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) bizleri, üzerimize Ebu Ubeyde'yi kumandan tayin ederek Kureyş'in kervanını karşılamak üzere bir sefere yollamış ve bizlere azık olarak bir dağarcık hurma vermiş başka bir şey bulamamıştı. (Sefer esnasında açlık tehlikesi belirdiğinden) Ebu Ubeyde onları bize teker teker veriyordı. Ravi Ebu Zubeyr dedi ki: Ben Cabir'e: O hurmalarla nasıl yapıyordunuz? diye sordum. Cabir: Biz o hurmayı, çocuk gibi emiyor, sonra da üzerine su içiyorduk. Bununla geceye kadarki günlük gıdamızı karşılıyorduk. Bir de sopalarımızla selem ağacının yapraklarını silkiyor, sonra da onu su ile ıslatarak yiyorduk. Sonra Cabir şöyle devam etti: Biz sahil boyunca gittik. Sonunda bize yüksek bir kum tepesi gibi bir şey göründü. Onun yanına geldik. Bir de baktık ki o balina denilen hayvan! Ebu Ubeyde "Bu murdardır" dedi, sonra da: "Hayır, bizler Allah resulunün elçileriyiz ve Allah yolundayız. Şimdi de açlıktan ölme tehlikesindesiniz. Bu yüzden bunu yiyiniz" dedi. Artık biz onun yanında bir ay kaldık. Üç yüz kişi olduğumuz halde semizledik. Yeminle söylerim ki onun göz çukurundan testilerle yağ doldurduğumuzu ve ondan öküz büyüklüğünde parçalar kestiğimizi pek iyi bilmekteyim. Yine yeminle söylerim ki Ebu Ubeyde yanına on üç kişi alarak bu hayvanın göz çukuruna oturttu. Ve onun kaburga kemiklerinden birini alıp dikti. Sonra yanımızdaki en büyük deveyi semerledi ve deve bu şekilde onun altından geçti. Onun etinden haşlama yaptık. Nihayet Medine'ye döndüğümüzde Hz. Peygamber'in yanına varıp bu olayı anlattık. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "O, Allah'ın sizler için çıkardığı bir rızıktır. Yanınızda onun etinden bir parça varsa bize de tattırsanız?" buyurdu. Biz de ondan Hz. Peygamber'e gönderdik ve O da yedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3576

Ebu Sa'lebe'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) eşek etini haram kılmıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3582

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) eşek etini yemeyi yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3583

Süleyman Şeybani (r.a.) şöyle anlatır:
Abdullah b. Ebu Evfa'ya, evcil eşeklerin eti hakkında sorduğumda şöyle cevap verdi: "Biz Hayber günü Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bulunurken şiddetli bir açlığa düştük. Bu sırada şehirden dışarı çıkmakta bulunan düşmana ait eşekler ele geçirdik ve onları kestik. Artık tencerelerimiz de kaynıyordu. Birden Hz. Peygamber'in tellalı: "Tencereleri dökünüz, eşek etlerinden yemeyiniz!" diye duyurdu. Ben: Hz. Peygamber bunları ne sebeple haram kıldı ki? dedim. Aramızda böyle konuştuk. Neticede kimimiz; Hz. Peygamber onları kati ve ebedi olarak haram kıldı, kimimiz de; Onların henüz beşte biri alınmadığı için yasakladı dedik."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3585

İbn Abbas (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) eşek etini, onlar insanların eşyalarını taşıyan hayvanlar olduğu ve bu yüzden nakil vasıtalarından bir kısmının yok olup gitmesini istemediği için mi, yoksa Hayber günü mü (beşte biri ayrılmadan kesilmiş olduğundan mı) yasakladı, bu hususu iyi bilmiyorum.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3591

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bizler Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber Hayber seferine çıktık. Bu seferde Allah, müslümanlara Hayber'in fethini müyesser kıldı. Fethin olduğu gün akşam olunca mücahitler yer yer bir çok ateş yaktılar. Hz. Peygamber: "Bu ateşler nedir, niçin yakıyorsunuz?" diye sordu. Sahabeler: "Et Pişirmek için" dediler. Hz. Peygamber: "Ne eti?" dedi. Sahabeler: "Evcil eşeklerin eti" diye cevap verdiler. Bu cevap üzerine Resulüllah: "Onları dökünüz, kaplarını da kırınız!" emrini verdi. Sahabelerden biri (Ömer b. Hattab): "Ey Allah'ın Resulü! Etleri döküp de kabları yıkasak (olmaz mı)?" dedi. Hz. Peygamber: "O da olur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3592

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber Hayberi fethettiğinde şehrin dışında bir takım eşekler ele geçirdik ve onlardan yemek yaptık. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in tellalı: "Dikkat! Allah ve Resulü bunu yasaklıyor. Çünkü bu şeytan işi bir pisliktir" diye duyurdu. Hemen etlerin kaynadığı kaplar boşaltıldı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3593

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Hayber gününde evcil eşek etini yasakladı ve at eti yemeye ise izin verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3595

Esma (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) zamanında bir at kestik ve onu yedik.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3597

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.) keleri yemenin hükmü sorulunca cevaben: "Ben onu ne yerim ne de haram kılarım" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3598

Halid b. Velid'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber, Peygamber'in zevcesi Meymune'nin yanına girmiştir. Meymune onun ve İbn Abbas'ın teyzesidir. Onun yanında kızartılmış bir keler gördü. Bu keleri Meymune'nin kız kardeşi Hufeyde bt. Haris, Necid'ten getirmişti. Meymune bu keleri Hz. Peygamber'e takdim etti. Hz. Peygamber'e bir yiyecek takdim edilirse mutlaka o yemekten kendisine anlatılır ve ismi söylenirdi. Hz. Peygamber elini kelere uzattı. Bu anda orada hazır bulunan kadınlardan biri Hz. Peygamber'e takdim ettiğiniz yemeğin ne olduğunu kendisine haber verin! dedi. Kadınlar: O kelerdir Ey Allah'ın Resulü! dediler. Peygamberimiz elini kaldırdı. Bunun üzerine Halid b. Velid: "Keler haram mıdır?" Ey Allah'ın Resulü! diye sordu. Hz. Peygamber: "Hayır, fakat o benim halkımın arazisinde bulunmaz. Ben de kendimi ondan tiksiniyor hissederim" dedi. Halid Ben keleri kendime çekip yedim, Hz. Peygamber gördüğü halde bunu yasaklamadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3603

İbn Abbas (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Teyzem Ümmü Hufeyd bir kere Hz. Peygamber'e (çöl armağanı olarak) bir miktar tereyağı, keş ve bir kaç keler hediye etmişti. Hz. Peygamber (a.s.) tereyağından ve keşten birer miktar yedi de tiksindiği için kelerleri bıraktı. Hz. Peygamber'in sofrasında keler yenilmiştir. Eğer keler haram olsaydı Hz. Peygamber'in yemek sofrası üzerinde yenilmezdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3604

Abdullah b. Ebu Evfa (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber yedi gazada bulunduk, (hepsinde) çekirge yiyorduk dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3610

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir seferde yürüyorduk, Merru Zehran'a geldiğimizde bir tavşanı ürkütüp kaçırdık. Seferde bulunanlar arkasından koştularsa da yorulup onu yakalayamadılar. Ben koştum ve tavşanı yakaladım. Müteâkiben onu Ebu Talha'ya getirdim. Ebu Talha hayvanı kesti ve uyluğunu ve budunu Hz. Peygamber'e (a.s.) gönderdi. Bunu Hz. Peygamber'e ben getirdim, o da kabul etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3611

Abdullah b. Muğaffel'in (r.a.) rivayetinde İbn Büreyde'nin anlattığına göre:
Abdullah b. Muğaffel arkadaşlarından bir kimsenin sapan ile taş attığını görünce ona: "Böyle taş atma, iyi bil ki Hz. Peygamber (a.s.) sapanla taş atmayı hoş karşılamazdı (yahut) yasakladı. Zira sapan ile atılan taşla ne av avlanır, ne de düşman öldürülür. Ancak bu taş diş kırar ve göz çıkarır" demiştir. Abdullah b. Muğaffel, aradan bir zaman geçtikten sonra aynı şahsı yine sapanla taş atarken görünce ona: "Ben sana Hz. Peygamber'in sapanla taş atmayı hoş görmediğini yahut yasakladığını haber veriyorum ve seni hâlâ sapanla taş atmaya devam ediyor görüyorum! Bir daha sana böyle bir söz söylemem" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3612

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) hayvanların hapsedilip bağlanarak hedef yapılmalarını ve bu şekilde öldürülmelerini yasak etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3616

İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
İbn Ömer (r.a.) bir tavuğu dikerek ona ok atan bir grubun yanından geçmişti. Bu gençler, İbn Ömer'in gelmekte olduğunu görünce dağıldılar. Bunun üzerine İbn Ömer "Bu tavuğu kim nişangâh dikti? İyi biliniz ki Hz. Peygamber (a.s.) canlı bir hayvanı atış hedefi edinenlere lânet etti" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3618
 

Turab3

Well-known member
KURBAN

Cundub b. Sufyan (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Kurban bayramı günü Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber hazır bulundum. Namazı kıldı, namazı bitirip de selam verince, namaz bitmeden önce kesilmiş olan bazı kurban etleri ile karşılaştı. Bunun üzerine: "Kim namazdan önce kurbanını kestiyse onun yerine bir kurban daha kessin. Kim kesmemiş ise besmele ile kessin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3621

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Dayım Ebu Bürde kurbanını namazdan evvel kesti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Senin bu koyunun yalnız et içindir" buyurdu. Ebu Burde: "Ey Allah'ın Resulü! Bende bir keçi oğlağı var" dedi. Hz. Peygamber: "Onu kurban et. Fakat senden başkasına yaramaz" buyurdu. Sonra da şunları ilâve etti: "Her kim namazdan evvel keserse ancak kendi nefsi için kesmiş olur. Her kim namazdan sonra keserse kurbanı tamam olmuş ve müslümanların sünnetine uymuş olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3624

Enes (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) kurbanın birinci günü: "Her kim namazdan evvel kurbanını kesmiş ise iade etsin" buyurdu. Bunun üzerine birisi kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü! Bu, et yeme arzu edilen bir gündür" dedi de komşularının ihtiyacından bahsetti. Bunun üzerine Hz. Peygamber kendisini tasdik eder gibi oldu. O kişi: "Bende bir oğlak vardır ki bence et için kesilen iki koyundan daha iyidir. Onu (kurban olarak) keseyim mi?" diye sordu. Hz. Peygamber da ona müsaade etti. Ben onun aldığı bu müsaadenin başkasına ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Hz. Peygamber iki koç kesti. Ardından insanlar küçük bir koyun sürüsüne doğru gidip sürüyü aralarında taksim ettiler yahut parçalara ayırdılar.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3630

Ukbe b. Âmir'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), ona sahabelere vekaleten taksim etmek üzere bir koyun sürüsü vermişti. (Ukbe de bunları taksim ettikten sonra) geriye bir oğlak kalmıştı. Ukbe bunu Hz. Peygamber'e söylediğinde: "Onu da sen (Ravi Kuteybe arkadaşlarına dağıtmak üzere) kurban et" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3633

Enes (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) aklı karalı alaca ve boynuzlu iki koç kurban etti ve bunları kendi eliyle kesti. Keserken de ayağını onların yanlarına basıp besmele çekti ve tekbir getirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3635

Rafi' b. Hadîc (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ben: Ey Allah'ın Resulü! Yarın düşmanla karşılaşacağız. Halbuki yanımızda bıçak yok! diye sordum. "Hayvanın kendi kendine ölmemesi için acele davran. Kesim bol kan akıtan bir şeyle yapılır ve üzerine Allah'ın adı anılırsa onu ye. Yalnız dişle tırnak müstesna. Bunun sebebini anlatayım: Diş bir kemiktir (kesmez), tırnak ise Habeş halkının bıçağıdır" buyurdu. Rafi' dedi ki: Biz bol deve ve koyun ganimetine nail olduk. Bu sırada develerden birisi kaçmıştı. Derken mücahitlerden bir kimse onu ok atıp vurdu da bu suretle hayvanı durdurdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Bu hayvanlar vahşi hayvanlar gibi kaçıyorlar. Bunlardan herhangi biri kaçarsa işte böyle muamele ediniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3638

Ebu Ubeyd (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Bayramda Ali b. Ebu Talip ile beraber bulundum. Ali hutbeden önce namazı kıldırdı ve hutbede: "Hz. Peygamber (a.s.) kurbanlarımızın etlerini (bekleterek) üç geceden sonra yemeyi bize yasakladı" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3639

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kimse kurbanının etini (bekleterek) üç günden sonra yemesin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3641

Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayetinde
Abdullah b. Vakıd şöyle anlatır: Hz. Peygamber (a.s.) kurbanların etlerini üç günden sonraya (bırakıp) yemeyi yasaklamıştır. Abdullah b. Ebu Bekr de: Bu hususu Amre'ye andım o da bana Abdullah b. Vakıd doğru söylemiştir. Ben Hz. Aişe'yi şöyle derken duydum: Resulüllah zamanında bedeviden birçok kişi Kurban bayramına yakın Medine'ye doğru yavaş yavaş yürüyüp geldiler. Bunu gören Resulüllah "kurban etlerini üç gün tutabilirsiniz sonra kalanı dağıtınız" buyurdu. Bu yılı takip eden yılda sahabeler "ey Allah'ın Resulü birtakım insanlar kurbanlarından kaplar dolusu erzak ediniyorlar, kurban etlerinden yağ eritip biriktiriyorlar" dediler. Resulüllah: "İyi de bunu bana niçin söylüyorsunuz?" buyurdu. Sahabeler geçen sene kurban etlerinin üç günden sonra yenilmesini yasaklamıştın da ondan soruyoruz dediler. Resulüllah: "Ben o zaman ancak kütleler halinde yavaş yavaş akın edip gelen fakir bedeviden dolayı yasaklamıştım, şimdi kurban etlerinizi yeyiniz, birikiriniz ve tasadduk ediniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3643

Cabir (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.), kurbanların etlerini (bekleterek) üç gün geçtikten sonra yemeyi yasakladı. Bir zaman sonra ise: "Kurban etlerinizi yiyiniz, (kavurup) azık yapınız ve biriktiriniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3644

Seleme b. Ekva'nın (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim kurban keserse bayramın üçüncü gecesinden sonra evinde kurban etinden bir şey bulunduğu halde sabahlamasın" buyurdu. Ertesi seneye girdiğimiz zaman sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Kurban etlerini geçen sene yaptığımız gibi mi yapacağız (yani dağıtacak mıyız)?" diye sordular. Hz. Peygamber: "Hayır (bu yıl yiyin, yedirin, azık da edinin) çünkü geçen sene halk arasında geçim zorluğu vardı. Bu sebeple kurban etlerinin halk arasında dağıtılmasını arzu ettim" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3648

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.): "İslâm'da fera ve atira yoktur" buyurdu. Ravi İbn Rafi' kendi rivayetinde: Fera, hayvanın ilk doğurduğu yavrularıdır. (Cahiliyede müşrikler bu ilk yavruları putlarına) kurban ederlerdi, izahını ilâve etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3652
 

Turab3

Well-known member
İÇECEKLER

Ali b. Ebu Talip (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bulunduğum Bedr gazası günü yaşlı bir deveyi ganimet olarak aldım. Hz. Peygamber bana bir yaşlı deve daha vermişti. Bir gün bu develerimi Ensar'dan bir kimsenin kapısı önünde çöktürdüm. Bunlara boya otu yükleyip satmak ve parasıyla Fatıma'nın düğün yemeğine yardım etmek istiyordum. Kaynuka kabilesinden bu işe vâkıf bir kuyumcu da benimle beraberdi. Bu sırada Hamza b. Abdu'l-Muttalip bu Ensari'nin evinde içki içiyor ve beraberinde de şarkıcı bir kadın şarkılar söylüyordu. Bu şarkıcı kadın:
Ey Hamza! Semiz develere bak! deyince hemen Hamza kılıcı ile bu iki hayvana doğru sıçrayarak bunları boğazladı. Hörgüçlerini kopardı, böğürlerini yarıp ciğerlerinden birer parça aldı. Ben İbn Şihab'a Hörgüçten de mi? diye sordum. "İkisinin de hörgüçlerini aldı," dedi. İbn Şihab Ali'nin devamla: Beni çileden çıkaran bir manzara görmüştüm. Peygamberimizin yanına geldim. Yanında Zeyd. b. Harise vardı. Ona olanı anlattım. O Zeyd ile beraber dışarı çıktı, ben de ardından gittim. Hamza'nın yanına giderek ona kızdığını belli etti. Hamza başını kaldırdı ve: "Siz benim babalarımın kölelerinden başka nesiniz ki?" dediğini bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz de gerisin geri çıktı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3660

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
İçkinin haram kılındığı gün ben, Ebu Talha'nın evinde bir içki meclisinde sakilik yapıyordum. Onların o günkü içkileri hurma koruğu ve hurma şarabıydı. Derken birisi seslenmeye başladı. Ebu Talha: "Çık bak!" dedi. Ben de çıktım. Bir münadi "Haberiniz olsun ki şarap haram kılınmıştır" diye duyuruyordu. Hemen Medine sokaklarında su gibi şarap aktı. Ebu Talha da bana: "Çık şarapları dök" dedi. Ben de onları döktüm. Bu sırada halk arasında bazı kimseler: (Uhud günü) Falancalar karınlarında şarap olduğu halde öldürüldüler bunlar ne olacak? dediler. Ravi: "Bu son söz, Enes'in hadisinden midir? bilmiyorum" demiştir. Bunun üzerine Yüce Allah şu ayetleri indirdi: İman edip de iyi amellerde bulunan kimselere, sakındıkları ve imanlarında sebat ile iyi işlere devam ettikleri takdirde (haram kılınmazdan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3662

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) kuru üzümle hurmayı ve hurma koruğuyle hurmayı karıştırmayı yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3674

Ebu Katâde'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Alacalanmış hurma koruğu ile taze hurmayı birleştirerek şıra yapmayınız. Kuru üzümle hurmayı birleştirerek de şıra yapmayınız. Fakat bunlardan her birini ayrı şıra yapabilirsiniz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3681

Ali'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Dubba'da ve müzeffette şıra tutulmasını yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3693

Müminlerin annesi Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayetinde Esved şöyle anlatır:
Hz. Aişe'ye; Ey Müminlerin annesi! Bana Hz. Peygamber'in, içinde şıra tutulmasını nehyettiği şeyleri bildiriver dedim. Hz. Aişe: "Biz ev halkının dubba'da ve müzeffette şıra kurmamızı yasakladı" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3694

İbn Ömer'in (r.a.) rivayetinde Saîd b. Cübeyr şöyle anlatır:
Ben İbn Ömer ve İbn Abbas Resulüllah'ın (a.s.) dubba'yı, hantemi, müzeffeti ve nakiri yasakladığını duyduklarına şahitlik ediyorum.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3705

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Resulüllah (a.s.) bazı kaplara şıra ve şerbet konulup içilmesini yasakladığı zaman sahabeler: "Herkesin tulum, kırba gibi deri kabı yok ki" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara; çömlek, testi, küp gibi kilden yapılmış fakat ziftlendirilmemiş kaplar içinde şıra, şerbet, sirke kurmalarına müsaade etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3726

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber'e (a.s.) bıt'in hükmü sorulmuştu. O da "Sarhoş eden her içki haramdır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3727

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her sarhoşluk veren şey (dinde yasaklanan içki olan) hamr grubundandır ve sarhoşluk veren her şey haramdır. Her kim dünyada sarhoş edici içki içer ve içkiyi bırakmadan ölürse, o kişi Ahirette cennet şarabından içemeyecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3733

Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle anlatır:
Ebu Useyd Saidî, Hz. Peygamber'i kendi düğün yemeğine davet etmişti. O gün gelin olan karısı da davetlilere hizmet etmekte idi. Ravi Sehl, şöyle demiştir: Siz o gelinin Hz. Peygamber'e ne sunduğunu biliyor musunuz? Gelin, Peygamber (a.s.) için bir kap içinde geceden birkaç hurma ıslattı. Peygamberimiz yemeğini yiyince bu hurma şırasını ona takdim etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3746

Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) haber verdiğine göre:
"Hz. Peygamber'e Arap bir kadından bahsedildi. Ebu Useyd'e o kadına haber göndermesini emretti. Ebu Useyd de o kadına haber yolladı. Bunun üzerine kadın Medine'ye geldi ve Beni Saide kalesine misafir oldu. Hz. Peygamber çıkarak kadının bulunduğu yere geldi ve yanına girdi. Başını aşağıya doğru eğmiş bir kadınla karşılaştı. Hz. Peygamber onunla konuşunca kadın: "Senden Allah'a sığınırım" dedi. Hz. Peygamber (a.s.): "O halde ben seni kendimden korudum" buyurdu. Bunun ardından oradakiler kadına: "Sen onun kim olduğunu biliyor musun?" diye sordular. Kadın: "Hayır bilmiyorum" dedi. Oradakiler: "Bu Hz. Peygamber'dir. Seni istemeye gelmişti" dediler. Kadın: "Ben Peygamber'le evlenme fırsatını kaçırmaktan dolayı bedbaht oldum" dedi. Sehl der ki: O gün Hz. Peygamber geldi de kendisi ve sahabeleri Benu Saide sofasına oturdular. Sonra Hz. Peygamber Sehl'e "Bize su ver! buyurdu. Ben de onlar için su kadehi çıkardım ve bununla kendilerine su içirdim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3747

Enes b. Malik (r.a.)
Andolsun ki ben şu kadehimle Hz. Peygamber'e (a.s.) bal, nebiz (şıra) su ve süt gibi bütün içecek şeyleri içirdim, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3748

Ebu Bekr Sıddık (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber (hicret sırasında) Mekke'den Medine'ye doğru yola çıktığımız zaman bir çobana rastladık. Hz. Peygamber susamıştı. Ben Hz. Peygamber için biraz süt sağdım ve bunu Hz. Peygamber'e getirdim. Kendisi içti, nihayet ben de susuzluğunu karşıladığımı bilip rahat oldum.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3749

Ebu Humeyd Saidî (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Ben bir kere Hz. Peygamber'e Naki'den üstü açık bir kase süt getirdim. Hz. Peygamber (a.s.): "Bu kaseyi bir bezle örtmedin mi? Keşke bunun üzerini çapraz bir dal parçasıyla olsun örtseydin!" buyurdu. Ebu Humeyd "Tulum ve kırbaların geceleyin ağızlarının bağlanmasını, kapıların da geceleyin kilitlenmesini emretmiştir" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3752

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatır:
Bizler Hz. Peygamber ile beraberdik. Bir aralık kendisi içecek su istedi. Bir kimse: Ey Allah'ın Resulü! Sana nebiz içireyim mi? dedi. Hz. Peygamber: "Evet içir" buyurdu. O kişi koşarak çıktı, içinde nebiz bulunan bir kase getirdi. Hz. Peygamber: "Bu kaseyi bir bezle niye örtmedin? Keşke bunun üzerini enlemesine bir çalı ile de olsa örtseydin" buyurdu ve içti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3753

Cabir'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kapları örtün, kırbaların bağlarını bağlayın, kapıları kilitleyin, kandili söndürün. Çünkü şeytan hiçbir kırba bağını çözemez, hiçbir kapıyı ve hiçbir kap kacak ağzını açamaz. Eğer biriniz kap kacağını örtmek için onun üzerine enlemesine bir çalı parçası koymaktan başka bir imkan bulamazsa Allah'ın ismini anarak bunu yapsın. Çünkü küçük fasık (fare), ev halkı üzerine evlerini yakabilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3755

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Uykuya yatacağınız zaman evlerinizde söndürülmemiş ateş bırakmayınız" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3759

Ebu Musa'nın (r.a.) anlattığına göre:
Medine'de içinde oturulan bir ev gece vakti yanmış, bu durum Hz. Peygamber'e haber verilince: "Şüphesiz ateş sizin düşmanınızdır. Bu yüzden uyumak istediğiniz zaman ateşi söndürünüz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3760

Ömer b. Ebu Seleme (r.a.) şöyle anlatır:
Ben Hz. Peygamber'in terbiyesi altında bulunuyordum. Yemek yerken elim yemek kabının her tarafına dolaşırdı. Hz. Peygamber (a.s.) bana: "Ey oğul! Allah'ın adını an, sağ elinle ve sana yakın olan taraftan ye!" buyururdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3767

Ebu Saîd (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) tulumların ağızlarını dışarıya kıvırmayı yasakladığını rivayet etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3769

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatır:

Ben Hz. Peygamber'e (a.s.) zemzem suyu verdiğimde ayakta olduğu halde içti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3776

Enes (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.) (su içerken) bir bardak suda üç defa nefes alırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3781

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber'e su ile karıştırılmış bir miktar süt getirildi. Resulüllah'ın sağ tarafında bir çöl arabı, sol tarafında ise Ebu Bekr bulunuyordu. Hz. Peygamber (a.s.) içtikten sonra çöl arabına verdi ve: "Sağa, sıra ile sağa ver!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3783
 

Turab3

Well-known member
FAZİLETLER

Cubeyr b. Mut'im'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ben Muhammed'im. Ben Ahmed'im. Ben o Mahiyim ki küfr benimle mahvedilir. Ben o Haşir'im, ki insanlar benim arkamda toplanır. Ben Akıb'im. Akıb, kendisinden sonra hiçbir Peygamber bulunmayandır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4342

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) bir iş yaptı da o işe ruhsat verdi. Az sonra bu, sahabelerinden bazı insanların kulağına vardı. Galiba onlar bundan hoşlanmadılar ve onu yapmaktan çekindiler. Bunu da Allah Resulü duydu. Konuşmak üzere ayağa kalkarak: "Bazılarına ne oluyor ki benim ruhsat verdiğim bir iş, kulaklarına varıyor da ondan hoşlanmayıp çekiniyorlar! Allah'a yemin ederim ki ben Allah'ı onların hepsinden daha iyi bilen ve O'ndan en çok korkanım."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4345

Abdullah b. Zubeyr'in (r.a.) anlattığına göre:
Ensar'dan bir kimse hurmalıkları suladıkları Harre su yolları hakkında Allah Resulü'nün (a.s.) huzurunda Zubeyr b. Avvam'dan davacı olmuş. Ensar dan olan zat, Zubeyr'e: Suyu sal da geçsin, demiş. Zubeyr buna razı olmamış. Taraflar Allah Resulü'nün huzurunda muhakeme oldular. Allah Resulü, Zubeyr'e Ey Zubeyr Sen sula, sonra suyu komşuna salıver, buyurdu. Ensari hiddetlenerek: Ey Allah'ın Resulü! Bu adam, halanın oğlu diye mi? demiş. Bu sözden Allah Resulü'nün yüzünün rengi değişti. Sonra Peygamber: Ey Zubeyr! Sula; sonra da suyu tıka. Ta duvar dibine kadar geri dönsün, buyurmuşlar. Zubeyr Vallahi öyle sanıyorum ki Hayır, Rabbine and olsun ki, onlar aralarında çekiştikleri hususlarda seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükmü, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle kabullenmedikçe iman etmiş olmazlarayeti bu hadise hakkında nazil olmuştur dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4347

Sa'd b. Ebu Vakkas'tan (r.a.) rivayet olunduğuna göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslümanların müslümanlar hakkında en büyük suçlusu, müslümanlar üzerine haram kılınmamış bir şeyi sorup da bu sualinden dolayı o şeyin müslümanlara haram kılnmasına sebep olan kimsedir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4349

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü'ne (a.s.) sahabelerinden bir şey ulaşmıştı. Bunun üzerine bir hutbe irad edip şöyle buyurdu: "Bana Cennet ve Cehennem gösterildi: Hayır ve şerde bugün gibisini hiç görmedim. Benim bildiğimi siz bilseydiniz, muhakkak az güler; çok ağlardınız! " Enes der ki: Allah Resulü'nün sahabeleri üzerine bu günden daha şiddetli hiçbir gün gelmedi. Herkes başlarına elbiselerini örtmüş, için için ağlıyorlardı. Derken Ömer b. Hattab kalkarak: Biz Rabb olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Nebi olarak Muhammed'e razı olduk dedi. Bir adam da ayağa kalkıp: Benim babam kimdir? diye sordu. Allah Resulü: "Baban filandır" buyurdu. İşte bu olay üzerine şu ayet nazil oldu: Ey iman edenler, açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın...
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4351

Ebu Musa'nın (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber'den (a.s.) hoşlanmadığı bazı şeyler soruldu. Bu gibi sualler çoğalınca öfkelendi. Ondan sonra halka: "Bana istediğinizi sorun!" buyurdu. Birisi (kalkıp): Benim babam kimdir? dedi. "Baban Huzafe'dir "buyurdu. Bir başkası kalkarak: Benim babam kimdir, Ey Allah'ın Resulü? diye sordu. "Senin baban Şeybe'nin azatlısı Salim'dir "buyurdular. Ömer b. Hattab Allah Resulü'nün yüzünde öfkeyi görünce: Ey Allah'ın Resulü! Biz Allah'a tevbe ediyoruz, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4355

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nü şöyle buyururken işittiğini haber vermiştir: "Meryem oğluna insanların en yakını benim. Peygamberler baba bir kardeşlerdir. Benimle İsa arasında başka bir peygamber de yoktur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4360

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Dünyaya gelen hiçbir çocuk yoktur ki şeytan ona dokunmuş olmasın. Şeytanın dokunmasından dolayı çocuk feryat ederek ağlar. Bundan yalnız Meryem oğlu ile annesi müstesnadır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4363

Ebu Hureyre'nin (r.a.) ifade ettiğine göre:

Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Meryem oğlu İsa hırsızlık etmekte olan bir kimseyi gördü. İsa Ona: Çaldın mı? diye sordu. O da: Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan (Allah)'a yemin ederim ki hayır, diye cevap verdi. Bunun üzerine İsa: Allah'a inandım, kendimi yalanladım, dedi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4366

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.): "Peygamber olan İbrahim (a.s.) seksen yaşındayken, (Şam yakınlarındaki) Kadum'da sünnet oldu" buyurduğunu nakletmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4368

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Peygamber İbrahim (a.s.) şu üçü müstesna asla yalan söylememiştir. Bu yalanlardan ikisi Allah'ın zatına aittir. Birisi: Ben hastayımöbürü de: Belki bu işi, putların şu büyüğü yapmıştır,demesidir. Biri de, Sare hakkında söylediği sözdür. Şöyle ki: İbrahim, beraberinde Sare olduğu halde zalim bir hükümdarın memleketine gelmişti. Sare ise insanların en güzeli idi. İbrahim, Sare'ye: Şu cebbar hükümdar senin, benim zevcem olduğunu bilirse, seni benden alır. Eğer sana sorarsa, benim kızkardeşim olduğunu haber ver. Çünkü sen İslâm Dininde benim kız kardeşimsin. Zira biliyorum ki yeryüzünde benden ve senden başka müslüman yoktur, dedi. Nihayet İbrahim o zalimin memleketine girdiğinde, onun adamlarından biri Sare'yi gördü. Bu adam, zalim hükümdara: Ülkene, senden başka hiçbir kimseye layık olmayacak bir kadın geldi dedi. Zalim hükümdar Sare'ye adam gönderip getirtti. Bunun üzerine İbrahim (a.s.) kalkıp namaza durdu. Sare, zalim'in yanına girince zalim hükümdar elini ona uzatmaktan kendini alamadı. Fakat eli şiddetli bir şekilde tutuldu. Bunun üzerine Sare'ye: Allah'tan elimi salıvermesi için dua et, sana hiçbir zarar vermeyeceğim, dedi. Sare, dediğini yaptı. Zalim tekrar saldırdı. Bu sefer eli birinciden daha şiddetli bir şekilde tutuldu. Zalim, Sare'ye yine aynı şeyleri söyledi. O da denileni yaptı. Tekrar saldırınca bu sefer zalimin eli ilk ikisinden çok daha şiddetli bir biçimde tutuldu. Zalim hükümdar Sare'ye: Allah'a dua et de elimi salıversin; Allah şahidim olsun sana bir zarar vermeyeceğim dedi. Sare de bunu yaptı ve adamın eli salıverildi. Zalim, Sare'yi getiren adamı çağırarak: Sen bana insan değil, ancak bir şeytan getirmişsin. Bu kadını benim topraklarımdan çıkar. Hacer'i de ona ver, dedi. Ravi diyor ki: Sare yürüyerek İbrahim'in yanına döndü. İbrahim (a.s.) onu görünce ondan tarafa giderek: Ne haldesin? diye sordu. Sare: Hayırdır, Allah facirin elini men etti; bana da bir hizmetçi ihsan eyledi, dedi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4371

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Ölüm meleği Musa'ya (a.s.) gönderildi. Melek Musa'ya gelince Musa ona bir tokat vurdu ve gözünü çıkardı. Bunun üzerine melek Rabbine dönüp: Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin, dedi. Allah, ona gözünü geri verdi ve: Tekrar Musa'ya dön ve ona şöyle söyle: Elini bir öküzün sırtına koysun, elinin kapladığı yerdeki her kıl için kendisine bir sene ömür vereceğim, buyurdu. Musa: Ya Rab! Sonra ne olacak? diye sordu. Allah: Sonra ölüm! buyurdu. Musa: Öyle ise şimdi öleyim, dedi ve Allah'tan kendisini Mukaddes Arza bir taş atımı mesafeye kadar yaklaştırmasını, diledi. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Orada olsaydım, onun, yol kenarında kızıl kum tepesinin altında bulunan kabrini sizlere gösterirdim" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4374

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Bir Yahudi kendisine ait bir ticaret malını satışa sunduğunda karşılığında hoşlanmadığı yahut razı olmadığı bir şey verilmişti. Bunun üzerine Abdu'l-Uzeyr Musa'yı insanlar üzerine seçkin kılan Allah'a yemin ederim ki, hayır!, dedi. Bu sözü duyan Ensar'dan biri Yahudinin yüzüne bir tokat vurup: Allah Resulü aramızda bulunduğu halde sen, Musa'yı insanlar üzerine seçkin eyleyen Allah'a yemin ederim, diyorsun ha!? dedi. Bunun üzerine Yahudi Allah Resulü'ne gitti ve: Ey Ebu'l-Kasım! Ben zimmi ve anlaşmalıyım. Filan kimse yüzüme bir tokat attı dedi. Allah Resulü Ensari'ye hitaben: Bunun yüzüne niçin tokat vurdun? diye sordu. Ey Allah'ın Resulü! O, Musa'yı bütün beşer üzerine seçkin kılan Allah'a! diye yemin etti. Halbuki sen bizim aramızda bulunuyorsun dedi. Bunun üzerine Allah Resulü kızgınlığı yüzünden belli olacak derecede öfkelendi, sonra şöyle buyurdular: "Allah'ın Peygamberleri arasında üstünlük farkı aramayın. Zira gerçek şu ki; "Sura üfürülecek, Allah'ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde olan herkes ölecektir. Sonra Sura bir daha üfürülecek" ilk diriltilen, yahut ilk diriltilenler arasında ben olacağım. Bir de göreceğim ki Musa arşa tutunmuş. Musa, Tur günündeki çarpılması ile mi hesaba çekildi, yoksa benden önce mi diriltildi? bilmiyorum. Ve ben: Hiç kimsenin Yunus b. Metta'dan (a.s.) daha faziletli olduğunu söyleyemem."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4376

İbn Abbas'ın (r.a.) ifade ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Hiç bir kula: Ben Yunus b. Metta'dan daha hayırlıyım demek yakışmaz" buyurmuşlar ve Yunus'u babası Metta'ya nisbet etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4382

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Ey Allah'ın Resulü! İnsanların (Allah katında) en çok kerem ve ihsana nail olanı kimdir? diye sorulmuştu. O da: İnsanların en muttaki olanıdır buyurdu. Sual soranlar: Bunu sormuyoruz dediler. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): Öyle ise, Halilullah (İbrahim'in) oğlu, Allah'ın Peygamberi Ishak'ın, oğlu Allah'ın Peygamberi Yakub'un oğlu Allah'ın peygamber'i Yusuf'dur, buyurdu. Biz size bunu da sormuyoruz dediler. Bu defa Allah Resulü: Siz Arapların asıllarını mı soruyorsunuz? Arapların cahiliyet zamanında hayırlı olanları ilim üzere hareket ederlerse, İslâm devrinde de en hayırlılarıdır, buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4383

Ubey b. Kaab'ın (r.a.) rivayetinde Said b. Cubeyr şöyle anlatır:
Ben, İbn Abbas'a "Nevf Bikali, Beni İsrail'in peygamberi Musa'nın (a.s.), Hızır'ın arkadaşı olan Musa olmadığını iddia ediyor", dedim. Bunun üzerine İbn Abbas: Allah'ın düşmanı yalan söylemiş, dedi. Ben Ubey b. Kaab'tan; Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyururken işittiğini duydum: Musa İsrail oğulları içinde hutbe okumak için kalkmıştı. Kendisine: İnsanların en alimi kimdir? diye soruldu. Musa: En alim benim diye cevap verdi. İlmi (Allah en iyi bilendir diyerek) Allah'a havale etmediğinden dolayı Allah onu muaheze etti. Allah: "İki denizin bitiştiği yerde bir kulum var, o senden daha alimdir" diye ona vahyetti. Musa: Ya Rab, ben onunla nasıl buluşabilirim? dedi. Ona: Sele içinde bir balık taşı. Balığı nerede kaybedersen o kul oradadır denildi. Musa, hizmetçisi Yuşa b. Nun ve beraberlerinde de sele içinde bir balık olduğu halde yaya olarak yola çıktılar. Nihayet bir kayanın yanına geldiklerinde Musa ve hizmetçisi uykuya daldılar. Derken seledeki balık debelendi. Seleden çıktı ve denize düştü. Allah ondan suyun akışını kesti. Hatta (su) kemer gibi oldu. Böylece balık için bir kanal meydana geldi. (Deniz içinde böyle bir yolun meydana gelmesi) Musa ile hizmetçisini çok şaşırtmıştı. Günlerinin kalan kısmı ile bütün gece yürüdüler. Musa'nın arkadaşı olan genç, Musa'ya haber vermeği unutmuştu. Sabah olunca Musa, hizmetçisine: Sabah kahvaltımızı getir, bu yolculuktan çok yorulduk.dedi. Halbuki Musa emrolunduğu yeri geçinceye kadar yorgunluk duymamıştı. Hizmetçisi: Gördün mü, kayaya sığındığımız vakit ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir biçimde denizde yolunu tuttu, dedi.Musa Zaten bizim aradığımız da bu idi dedi. Hemen izlerini takip ederek geriye döndüler. Kendi izlerini takip ediyorlardı.Nihayet taşın yanına vardıklarında üzeri elbise ile örtülmüş bir zat gördüler. Musa ona selam verdi. Hızır da Musa'ya: Senin bulunduğun yerde selam ne gezer? dedi. O da: Ben Musa'yım dedi. Hızır: İsrail oğullarının Musa'sı mı? Musa: "Evet" dedi. Hızır: Sen Allah'ın ilminden, Allah'ın sana öğrettiği bir ilim biliyorsun ki ben onu bilmem. Ben de Allah'ın ilminden bana öğrettiği bir ilim biliyorum ki onu da sen bilmezsin dedi. Musa Sana öğretilen hakkı bana öğretmen şartıyla sana tabi olabilir miyim? dedi. Hızır: Doğrusu sen benimle beraber olmaya asla sabredemezsin. İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredersin? dedi. O da: İnşaallah beni sabırlı bulacaksın, sana hiç bir hususta karşı gelmem, dedi.Hızır Eğer bana tabi olacaksan ben sana bahsedinceye kadar bana hiçbir şey sorma dedi.Musa: Pekâlâ! dedi. Bunun üzerine Hızır ile Musa deniz kıyısında yürüyerek gittiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Kendilerini gemiye almaları için gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır'ı tanıdılar ve ikisini de ücretsiz olarak gemiye aldılar. Derken Hızır geminin tahtalarından birine el atıp söktü. Musa ona: Adamcağızlar bizi gemilerine ücretsiz almışlarken sen gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi gemiyi deliyorsun? Gerçekten çok büyük bir iş yaptın! dedi. Hızır: Benimle birlikte olmaya asla sabredemezsin demedim mi? dedi. Musa Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme ve şu arkadaşlık işinde bana güçlük gösterme dedi.Sonra gemiden çıktılar. Deniz kenarında yürüdükleri sırada bir de baktılar ki bir oğlan çocuğu diğer çocuklarla oynuyor. Hızır, hemen çocuğun başını tuttu ve eliyle koparıp çocuğu öldürdü. Musa Masum bir canı diğer bir can karşılığı olmaksızın öldürdün ha! Gerçekten sen çok kötü bir şey yaptın dedi. Hızır: Ben, sana benimle birlikte olmaya asla sabredemezsin demedim mi? dedi.Musa Bu birinciden daha şiddetlidir dedi. Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlık etme. Benim tarafımdan özür derecesine vardın. Yine yürüdüler. Nihayet bir köye vararak ahalisinden yiyecek istediler. Onlar kendilerini misafir etmekten çekindiler. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hızır bunu eliyle doğrultuverdi. Eliyle işaret ederek, eğrilmiş diyordu. Onu düzeltti.Musa ona: Bunlar öyle bir kavim ki biz onlara geldik, ne misafir ettiler ne de bizi doyurdular. İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alabilirdin, deyince Hızır: İşte bu, benimle senin ayrılışımızdır. Sana sabredemediğin şeylerin tevilini (iç yüzünü) haber vereceğim dedi.Allah Resulü (a.s.): "Allah Musa'ya rahmet etsin! Çok isterdim ki Musa sabredeydi de aralarında geçen maceralarını bize anlataydı" buyurdu. Yine Allah Resulü: "Musa'nın ilk muhalefeti dalgınlıktan idi. O sırada bir serçe gelerek geminin kenarına kondu. Sonra denizden bir yudum su aldı. Bunun üzerine Hızır Muhakkak ki benim ilmim ile senin ilmin, Allah'ın ilminden şu serçenin denizden eksilttiği su kadar bile eksiltmez dedi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4385
 

Turab3

Well-known member
SAHABELERİN FAZİLETLERİ

Ebu Bekr Sıddık (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Mağarada iken başlarımızın üstünde (bizi aramağa gelen) müşriklerin ayaklarına baktım: "Ey Allah'ın Resulü! Bunlardan biri eğilip de iki ayağı hizasından baksa bizi muhakkak ayak hizasının altında görecektir" dedim. Allah Resulü (a.s.): Ey Ebu Bekr! Üçüncüsü Allah olan iki kişiyi ne zannediyorsun? buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4389

Ebu Saîd'in (r.a.) anlattığına göre:
Resulüllah (a.s.) minbere oturdu ve: "Bir kul ki yüce Allah onu, dünyanın nimetlerinden vermek ile kendi nezdinde olanlar arasında muhayyer bıraktı. O da Allah nezdindekini seçti" buyurdu. Bu söz üzerine Ebu Bekr ağladı da ağladı: Atalarımız ve analarımız sana feda olsun! dedi. Ravi der ki: İşte Allah Resulü, o muhayyer kılınan kul imiş, Ebu Bekr onu hepimizden iyi biliyordu. Allah Resulü şöyle buyurdu: "Muhakkak ki bana karşı, malı ve arkadaşlığı hususunda insanların en cömerti Ebu Bekr'dir. Bir dost edinecek olsaydım, mutlaka Ebu Bekr'i dost edinirdim. Lâkin din kardeşliği (şahsi dostluktan efdaldir). Mescitte Ebu Bekr'in kapısından başka hiçbir kapı bırakılmasın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4390

Amr b. As'ın (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) onu Zatu Selasil ordusuna kumandan olarak göndermiş. (Amr diyor ki:) Bu seferden döndüğümüzde Allah Resulü'ne geldim ve: İnsanlar içinde sana en sevgili olan kimdir? diye sordum. Allah Resulü: Aişe'dir buyurdu. Ben: Erkeklerden kimdir? dedim. Allah Resulü: Aişe'nin babası, buyurdu. Sonra kimdir dedim? Allah Resulü: Ömer buyurdu. Sonra bir takım kimselerin adlarını saydı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4396

Cubeyr b. Mut'im'den (r.a.) bildirildiğine göre:
Bir kadın Allah Resulü'nden (a.s.) bir şey istemişti. Allah Resulü de kadına, tekrar gelmesini emretmişti. Bunun üzerine kadın: Ey Allah'ın Resulü! Ya gelir de seni bulamazsam? dedi. Babam Cubeyr Kadın, bu sözü ile sanki ölümü kastediyordu, dedi. Allah Resulü: Şayet beni bulamazsan Ebu Bekr'e gidersin, buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4398

Hz. Aişe (r.ah.)
Resulü'nün (a.s.) hastalığında kendisine şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Baban Ebu Bekr ile kardeşini bana çağır da bir yazı yazacağım. Çünkü ben bir isteklinin temenni etmesinden ve birinin, "ben daha layığım" demesinden endişe ediyorum. Halbuki Allah ve Müminler bunu kabul etmez. Yalnız Ebu Bekr böyle yapmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4399

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Vaktiyle bir adam, üzerine yük yüklediği öküzünü götürürken, öküz ona dönerek: Ben bu iş için yaratılmadım. Lâkin ben ancak çift sürmek için yaratıldım, dedi" buyurdu. Bunun üzerine insanlar, öküz konuşur mu? diye şaşkınlık ve dehşetle: Sübhanallah! dediler. Allah Resulü: "Ben buna inanıyorum, Ebu Bekr ile Ömer de" buyurdu. Ebu Hureyre'nin dediğine göre Allah Resulü şöyle buyurdu: "Bir çoban, koyunlarının içinde bulunurken sürüye bir kurt saldırdı ve koyunlardan birini alıp götürdü. Çoban da onu takip etti ve nihayet koyunu kurtardı. Bunun üzerine kurt çobana dönüp: Bu koyunlara yırtıcı günde, benden başka çobanları olmadığı günde kim bakacak? dedi." Cemaat: Sübhanallah! dediler. Bunun üzerine Allah Resulü: "Ben buna iman ediyorum, benimle birlikte Ebu Bekr ve Ömer'de "buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4401

Ali'nin (r.a.) rivayetinde İbn Abbas şöyle anlatır:
Ömer b. Hattab (vefat ettiğinde) yatağının üzerine konuldu. İnsanlar etrafına toplanıp dua, sena ve salat ediyorlardı. Ben de onların içinde bulunuyordum. Beni arkamdan omuzumu tutan bir adamdan başka hiç bir şey heyecanlandırmadı. Dönüp baktığımda onun Ali olduğunu gördüm. Ali, Ömer'e rahmet okudu ve şöyle dedi: Ameli ile Allah'a kavuşmayı sevebileceğim hiç bir kimse bırakmadın. Allah'a yemin ederim ki Allah'ın muhakkak seni iki dostunla (Resulüllah ve Ebu Bekr) beraber bulunduracağını zannetmekteyim. Bu zannım şundandır: Ben Allah Resulü'nü (a.s.): "Ben Ebu Bekr ve Ömer'le geldim, ben Ebu Bekr ve Ömer'le girdim, ben Ebu Bekr ve Ömer'le çıktım" buyururken işitirdim. Ve Allah'ın seni onlarla beraber bulunduracağını umuyor ve zannediyordum.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4402

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: Uyuduğum esnada insanların bana arzolunduklarını gördüm; üstlerinde de gömlekler vardı. Bu gömleklerin kimi memelere varıyor, kimi daha aşağıya iniyordu. Ömer b. Hattab da geçti; üzerindeki gömleği yerde sürüyordu. Ey Allah'ın Resulü! Bunu neye yordun? diye sordular. "Dine" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4403

Abdullah b. Ömer (r.ahm.),
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Bir defa ben uyurken bana, içinde süt bulunan bir tas getirildi. Ondan, tırnaklarımın ucuna kadar kanıncaya dek içtim. Sonra benden artanı Ömer b. Hattab'a verdim." Bunu neye yordun Ey Allah'ın Resulü? dediler. "İlme" diye cevap verdiler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4404

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyururken işittiğini bildirmiştir: "Bir defa ben uyurken kendimi bir kuyu başında gördüm. Kuyunun üzerinde bir kova bulunuyordu. Ben hemen o kuyudan Allah'ın dilediği kadar su çıkardım. Sonra kovayı Ebu Kuhafe'nin oğlu aldı, o da bir yahut iki kova su çekti. Allah ona mağfiret eylesin! onun su çekişinde bedence bir zayıflık vardı. Sonra o kova, daha büyük bir kova hâline dönüştü. Onu Hattab'ın oğlu aldı. Ben insanlardan Ömer b. Hattab gibi su çeken bir yiğit görmedim. Nihayet insanlar develerini ağıllarına kapadılar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4405

Abdullah b. Ömer'den (r.ahm.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bana rüyada şöyle gösterildi: Sanki kendim bir kuyu başında bulunuyor ve deve kovası ile su çekiyordum. Derken Ebu Bekr geldi, o da bir yahut iki kova su çekti. Allah Tebareke ve Teala ona mağfiret buyursun! O nisbeten zayıf bir şekilde su çekti. Sonra Ömer geldi ve su çekmeye başladı. Kova da daha büyük bir kova hâline dönüştü. Artık ben insanlardan onun yaptığını yapabilecek bir yiğit görmedim. Nihayet bütün insanlar suya kandılar ve develeri ağıllarına kapadılar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4407

Cabir (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: " (Bir kere rüyamda) ben Cennete girdim ve orada bir ev yahut bir köşk gördüm. Bu kimindir? diye sordum. Melekler: Ömer b. Hattab'ın, dediler. Oraya girmek istedim, fakat senin kıskançlığını hatırladım" buyurdu. Bunun üzerine Ömer ağladı ve: Ey Resulüllah! Hiç senden de kıskanılır mı? dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4408

Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Ben bir kere uyurken kendimi Cennette gördüm. O sırada bir kadın bir köşkün yanında abdest alıyordu. Bu köşk kimin? diye sordum. Onlar: Ömer b. Hattab'ın dediler. Ömer'in kıskançlığını hatırladım da hemen dönüp geldim." Ebu Hureyre dedi ki: Bunun üzerine Ömer ağladı. Bizler de topluca bu mecliste Allah Resulü'yle birlikteydik. Sonra Ömer Babam sana kurban olsun, ya Resulüllah! Senden mi kıskanacağım? dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4409

Sa'd b. Ebu Vakkas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Bir kere Ömer Allah Resulü'nün huzuruna girmek için izin istemişti. Halbuki bu sırada Allah Resulü'nün yanında Kureyş (kabilesin) den bir takım kadınlar vardı. Bunlar Allah Resulü (a.s.) ile yüksek sesle konuşuyorlar ve ondan çok şeyler istiyorlardı. Ömer izin isteyince bu kadınlar hemen kalktılar ve perdeye doğru koşuştular. Allah Resulü Ömer'in gelmesine müsaade etti. Ömer huzura girdiğinde Allah Resulü (kadınların bu hâline) gülüyordu. Bunun üzerine Ömer Ey Allah'ın Resulü! Allah seni bütün ömrünce güldürsün, dedi. Allah Resulü: Şu yanımda bulunanlara şaştım. Senin sesini işitince perdeye koştular, buyurdu. Bunun üzerine Ömer Ey Allah'ın Resulü! Onların çekinmelerine Sen daha layıksın dedi ve Ömer kadınlara hitaben de: Ey nefislerinin düşmanları! Allah Resulü'nden çekinmeyip de benden mi çekiniyorsunuz? dedi. Kadınlar: Evet senden çekiniyoruz. Çünkü sen, Allah Resulü'nden daha sert ve katısın, dediler. Allah Resulü: Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki (ya Ömer) şeytan seninle bir yolda karşılaşsa o muhakkak senin yolundan başka bir yol tutar, buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4410

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır:
Ben üç şeyde Rabbime muvafakat ettim: Makamu İbrahim hakkında (Bakara, 125), hicap hakkında (Ahzap, 53) ve Bedr esirleri hakkında (Enfâl, 68).
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4412

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Abdullah b. Ubey b. Selul öldüğü zaman onun oğlu Abdullah b. Abdillah (r.a.) Allah Resulü'ne (a.s.) gelerek ondan, babasını kefenlemek için gömleğini kendisine vermesini istedi. Peygamber de gömleğini ona verdi. Sonra cenaze namazını kıldırmasını da rica etti. Allah Resulü, namazı kıldırmak için davrandığında Ömer de kalktı ve Allah Resulü'nün elbisesini tutarak: Ey Allah'ın Resulü! Allah sana onun namazını kılmayı yasakladığı halde sen yine ona cenaze namazı mı kılacaksın? dedi. Bunun üzerine Allah Resulü: Allah beni sadece muhayyer bıraktı ve: Onlar için istiğfar et, ya da etme. Onlar için yetmiş defa istiğfar etsen de...buyurdu. "Ben yetmişten fazla istiğfar edeceğim" dedi. Ömer: Hiç şüphesiz o bir münafıktır dedi. Neticede Allah Resulü onun namazını kıldı. Aziz ve Celil Allah da: Onlardan ölen bir kimseye ebediyen namaz kılma; kabrinin başında da durmaayetini indirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4413

Ebu Musa Eşarî'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) Medine'nin bahçelerinden birinde bulunduğu esnada bir yere dayanmış, yanındaki bir değneği su ile çamur arasına dikmeğe uğraşırken aniden bir adam kapının açılmasını istedi. Resulüllah: Kapıyı aç ve onu Cennetle müjdele buyurdu. Gelen Ebu Bekr idi. Ona kapıyı açtım ve kendisini Cennetle müjdeledim. Sonra başka bir kimse daha kapının açılmasını istedi. Allah Resulü yine: Kapıyı aç ve geleni Cennetle müjdele buyurdu. Ben kapıya gittim, gelen Ömer idi. Ömer'e kapıyı açtım ve kendisini Cennetle müjdeledim. Sonra bir başkası daha kapının açılmasını istedi. Bu sefer Peygamber oturdu ve: Kapıyı aç ve onu, meydana gelecek musibet şartıyla Cennetle müjdele buyurdu. Ben kapıyı açmaya gittim. Bu gelen de Osman b. Affan idi. Kapıyı açtım da kendisini Cennetle müjdeledim ve Peygamber'in söylediği sözü söyledim. Bunun üzerine Osman: Allahım! sabır ihsan et dedi. Yahut da: Yardım istenecek ancak Allah'tır (Yusuf, 18) dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4416

Sa'd b. Ebu Vakkas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) Ali'ye hitaben: "Senin bana yakınlığın, Harun'un Musa'ya yakınlığı gibidir. Ancak benden sonra Peygamber yoktur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4418

Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) bildirdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) Hayber günü: "Ben şüphesiz bu sancağı öyle birine vereceğim ki Allah fethi onun eliyle müyesser kılacaktır. O Allah'ı ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever" buyurdu. Bunun üzerine insanlar geceyi sancağın kime verileceğini konuşarak geçirdiler. Ertesi gün sabah olunca Allah Resulü'nün huzuruna vardılar. Hepsi de sancağın kendisine verilmesini umuyordu. Allah Resulü:" Ali b. Ebu Talib nerededir?" diye sordu. Sahabeler: Ey Allah'ın Resulü! O gözlerinden rahatsızdır dediler. "Ona haber gönderin" buyurdu. Akabinde Ali getirildi. Allah Resulü Ali'nin gözlerine tükrüğünü sürdü ve ona dua etti. Ali hemen iyileşti; sanki hiç ağrısı yokmuş gibi oldu. Allah Resulü sancağı ona teslim etti. Bunun üzerine Ali Ey Allah'ın Resulü! Onlarla bizim gibi (müslüman) oluncaya kadar savaşırım! dedi. Allah Resulü de: Onların topraklarına gizlice gir. Sonra onları İslâm'a davet et ve İslâm'da üzerlerine vacip olan Allah haklarını onlara haber ver. Allah'a yemin ederim ki Allah'ın senin sayende bir tek kişiye hidayet vermesi sana, senin bir çok kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır, buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4423

Seleme b. Ekva'nın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Ali, Hayber'de bir ara gözünden hasta olduğu için Peygamber'den geride kalmıştı. Ben Allah Resulü'nden geride mi kalacağım! dedi ve Ali hemen yola çıkarak Peygamber'e yetişti. Nihayet sabahında Allah'ın Hayber'in fethini müyesser kıldığı gecenin akşamı olunca, Allah Resulü (a.s.): "Muhakkak yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim yahut, yarın sancağı öyle bir kimse eline alacak ki onu Allah da, Resulü de sever. Yahut da: O, Allah'ı ve Resulünü sever. Allah fethi ona nasip edecektir" buyurdu. Hiç ummadığımız halde bir de gördük ki bu zat Ali imiş. Sahabeler. İşte Ali! dediler. Allah Resulü sancağı ona verdi ve neticede Allah fethi ona müyesser kıldı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4424

Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) bir gün kızı Fatıma'nın evine geldi. Ali'yi evde bulamadı. "Amcanın oğlu nerde?" diye sordu. Fatıma: Aramızda bir şey geçti, beni kızdırdı. Bu yüzden gündüz uykusunu yanımda uyumadı; çıkıp gitti, dedi. Allah Resulü bir adama. "Bak, o nerede?" buyurdu. O zat (gidip) geldi ve: Ey Allah'ın Resulü! O mescitte uyuyor dedi. Bunun üzerine Allah Resulü mescide Ali'nin yanına geldi. Ali uzanmış, ridası bir yanından sıyrılmış, vücudu toprağa bulanmıştı! Allah Resulü: "Ebu Turab! Kalk, Ebu Turab! Kalk" diye diye bedeninden toprağı silkmeğe başladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4426

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.) bir gece uyuyamadı da: "Keşke sahabelerimden uygun bir kimse bu gece beni korusa" dedi. Biz de tam bu sırada bir kılıç sesi işittik. Bunun üzerine Allah Resulü: Kim o? diye seslendi, Sa'd b. Ebu Vakkas, ya Resulüllah! Seni korumaya geldim dedi. Aişe dedi ki: Bunun üzerine Allah Resulü uyudu, hatta horlamasını işittim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4427

Ali'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.), Sa'd b. Malik (yani Sa'd b. Ebu Vakkas) dışında hiç bir kimse için babasıyla annesini bir arada zikretmemiştir. Çünkü Allah Resulü Uhud günü ona: "Babam, anam sana feda olsun! at!" demeye başlamıştı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4429

Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) Uhud günü benim için babası ile anasını birlikte zikretti, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4430

Talha ve Sa'd'ın, Ebu Osman'dan rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü'nün savaş yaptığı günlerin bazısında (öyle anlar oldu ki) Allah Resulü'nün beraberinde Talha ile Sa'd b. Ebu Vakkas'tan başka kimse kalmadı. Bu söz onların hadislerinden alınmadır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4435

Cabir b. Abdullah (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) Hendek günü insanları bir işe çağırdı. Bu çağrıya Zubeyr icabet etti. Sonra Allah Resulü insanları tekrar çağırdı. Bu sefer de Zubeyr icabet etti. Sonra onları yine çağırdı, yine Zubeyr icabet etti. Bunun üzerine Peygamber: "Her peygamberin bir Havarisi vardır. Benim Havarim de Zubeyr'dir "buyurdu, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4436

Abdullah b. Zubeyr (r.a.) şöyle anlatır:
Hendek harbi günü ben ve Ebu Seleme'nin oğlu Ömer (küçük olduğumuz için) Hassan'ın kalesinde kadınlarla beraber bulunduk. Orada bir Ömer eğiliyor, ben dışarıya bakıyordum. Bazen da ben onun için belimi eğer, o bakardı. Atının üzerinde silahlı olarak Kurayza oğulları tarafına geçtiği zaman babam Zubeyr'i tanırdım. Ravi şöyle dedi: Keza bana Abdullah b. Urve, Abdullah b. Zubeyr'in şöyle söylediğini bildirmiştir: Ben bunu babama söyledim de babam: Yavrucuğum, sen beni gördün mü? dedi Ben: Evet, gördüm dedim. Babam: Allah'a yemin ederim ki, Allah Resulü (a.s.) o gün benim için babası ile anasını bir arada zikrederek:" (Zubeyr!) Babam anam sana feda olsun" buyurdu dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4437

Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayetinde Urve b. Zübeyr şöyle dedi:
Aişe bana: "Vallahi, senin iki baban (deden Ebu Bekr ile baban Zubeyr), yaralandıktan sonra bile yine Allah'ın ve Resulü'ne icabet edenlerdendirdedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4440

Enes b. Malik (r.a.)
Allah Resulü (a.s.): "Her ümmetin bir emini vardır. Ey ümmet! Bizim eminimiz de Ebu Ubeyde b. Cerrah'dır "buyurdu demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4442

Huzeyfe'nin (r.a.) anlattığına göre:
Necran ehli Allah Resulü'ne geldiler ve: Ey Allah'ın Resulü! Bize emin bir kimse gönder, dedirler. Allah Resulü (a.s.) de: "Size gerçekten ve gerçekten emin bir kimse göndereceğim" buyurdu. Allah Resulü'nün bu sözü üzerine sahabeler o yüce emniyete mazhar olmak heyecanı ile beklediler. Allah Resulü ise Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı gönderdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4444

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) Hasan için şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allahım! Ben bunu seviyorum, bunu sen de sev ve bunu seveni de sev!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4445

Berâe b. Azib (r.a.)
Ben Ali'nin oğlu Hasan'ı, Peygamber'in omuzunda gördüm. Peygamber (a.s.): "Allahım! Ben bunu seviyorum, sen de sev!" buyuruyordu, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4447

Abdullah b. Ömer (r.ahm.)
Biz Zeyd b. Harise'yi, Kur'an'daki Onları babalarının adlarıyla çağırın. Allah indinde bu daha doğrudur.ayeti nazil oluncaya kadar Zeyd b. Muhammed diye çağırırdık, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4451

İbn Ömer (r.ahm.) şöyle söylemiştir:
Allah Resulü (a.s.) bir ordu gönderdi; başlarına da Usame b. Zeyd'i kumandan tayin etti. Bazı kimseler onun kumandanlığına itiraz ettiler. Bunun üzerine Allah Resulü: "Siz şimdi Usame'nin kumandanlığına itiraz ediyorsunuz, siz bundan önce onun babasının kumandanlığına da itiraz etmiştiniz. Allah'a yemin olsun ki, Zeyd kumandanlığa layık idiyse ve o bana insanların en sevimlilerinden biri ise hiç şüphesiz Usame de babasından sonra bana insanların en sevimlilerindendir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4452

Abdullah b. Cafer'in rivayetinde Abdullah b. Ebu Müleyke şöyle anlatır:
Abdullah b. Cafer, İbn Zübeyr'e Hatırlar mısın, ben, sen ve İbn Abbas Allah Resulü'nü karşılamıştık, dedi. İbn Zübeyr: Evet, hatırlarım, dedi. (Abdullah): Allah Resulü (a.s.) bizi terkisine almıştı da seni bırakmıştı, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4454

Abdullah b. Cafer (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) bir seferden geldiği zaman Ehl-i Beytinin çocukları tarafından karşılanırdı. Bir defasında yine bir seferden geldi. Allah Resulü'ne herkesten önce beni götürdüler. O da beni hayvanının önüne bindirdi. Sonra Fatıma'nın iki oğlundan biri getirildi. Allah Resulü onu da terkisine aldı. Böylece bir hayvan üzerinde üç kişi olarak Medine'ye girdik.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4455

Hz. Ali (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Zamanındaki kadınların en hayırlısı Imran kızı Meryem ve yine zamanındaki kadınların en hayırlısı Huveylid kızı Hatice'dir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4458

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber'in (a.s.) yanına Cibrîl gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! İşte şu Hatice'dir; sana doğru gelmektedir. Yanında bir kap var, içinde katık yahut yiyecek veya içecek vardır. Hatice yanına geldiğinde ona Aziz ve Celil olan Rabbinden ve benden selam söyle. Ve kendisine Cennette inciden yapılmış bir sarayı da müjdele. Onun içinde ne gürültü olacak, ne de meşakkat" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4460

Abdullah b. Ebu Evfa'nın (r.a.) rivayetinde
İsmail şöyle dedi: Abdullah b. Ebu Evfa'ya Allah Resulü, Hatice'ye Cennette bir ev müjdeledi mi? diye sordum. O da: Evet, ona Cennette inciden, içinde gürültü ve meşakkat olmayan bir ev müjdeledi, diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4461

Hz. Aişe (r.ah.)
Allah Resulü (a.s.) Huveylid kızı Hatice'yi Cennette bir ev ile müjdelemiştir, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4462

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Bir kere Hatice'nin kız kardeşi Hâle bt. Huveylid Allah Resulü'nün huzuruna girmek için izin istemişti. Allah Resulü Hatice'nin izin istemesini hatırladı ve bundan memnuniyet duyarak: "Allahım! Bu Huveylid kızı Hâle'dir "deyiverdi. Bunun üzerine ben kıskandım: Ağzının iki tarafı kıpkırmızı olmuş ve ölüp gitmiş ihtiyar Kureyş kadınlarından bir kocakarıyı ne anıp durursun? Allah sana, ondan daha hayırlısını vermiştir! dedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4467

Hz. Aişe (r.ah.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Bana üç gece rüyamda gösterildin. Melek senin suretini bana ipekli bir kumaş içinde getirdi: Bu senin (mustakbel) hanımındır! dedi. Bir de yüzünü açınca baktım ki o senmişsin. Cibrîl'in o sözü üzerine ben: Eğer bu Allah'tan ise Allah kendi takdirini yerine getirir," diyordum.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4468

Hz. Aişe (r.ah.) dedi ki:
Allah Resulü (a.s.) bana: Ben senin benden razı olduğun zamanı ve bana dargın bulunduğun zamanı pekâlâ biliyorum, dedi. Ben de: Bunu nereden biliyorsun? diye sordum: Benden razı isen: Muhammed'in Rabbine yemin olsun ki hayır! diye yemin ediyorsun. Dargın bulunduğun zaman ise: İbrahim'in Rabbine yemin olsun ki hayır! diyorsun buyurdu. Ben: Evet vallahi, Ey Allah'ın Resulü böyledir. Fakat senin ancak ismini bırakıyorum, dedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4469

Hz. Aişe (r.ah.),
Allah Resulü'nün yanında birçok kızlarla beraber oynadığını, söylemiş ve şöyle devam etmiştir: Arkadaşlarım benim yanıma gelirlerdi de Allah Resulü'nden (a.s.) utandıkları için saklanırlardı. Allah Resulü de onları benim yanıma yollardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4470

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
İnsanlar Peygamber'e hediye takdim etmek için Aişe'nin nöbet gününü gözetirler, bununla da Allah Resulü'nün memnunluğunu dilerlermiş.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4471

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber'in hanımları, Allah Resulü'nün kızı Fatıma'yı Allah Resulü'nün yanına gönderdiler. Allah Resulü (a.s.) benim yanımda, örtümün içinde uzanmıştı. Fatıma içeri girmek için izin istedi. Allah Resulü ona izin verdi. Girer girmez Fatıma: Ey Allah'ın Resulü! beni senin yanına hanımların gönderdiler. Onlar senden Ebu Kuhafe'nin kızı hakkında eşitlik istiyorlar dedi. Ben susuyordum. Allah Resulü ona: "Ey kızcağızım! Benim sevdiğimi sen sevmez misin?" buyurdu. Fatıma: Evet severim dedi. Allah Resulü: "Öyle ise Aişe'yi de sev!" buyurdu. Fatıma Allah Resulü'nden bu sözleri işitince kalkıp Peygamber'in eşlerinin yanına döndü ve onlara, hem kendi söylediğini, hem de Allah Resulü'nün söylediği sözü haber verdi. Kadınlar Fatıma'ya: Bizim için bir şey yaptığını zannetmiyoruz. Sen tekrar Allah Resulü'ne dön ve ona: Gerçekten hanımların, Ebu Kuhafe'nin kızı hakkında senden adalet istiyorlar de, dediler. Fakat Fatıma Vallahi bu konuda Allah Resulü'ne kesinlikle bir kelime söylemem, dedi. Aişe der ki: Peygamber'in kadınları bu defa da Peygamber'in zevcesi Cahş kızı Zeyneb'i gönderdiler. Zeynep, Allah Resulü'nün yanında, diğer kadınları arasında bana rakip olan bir kadındı. Din hususunda Zeynep'ten daha hayırlı; onun kadar Allah'tan korkan, onun kadar doğru sözlü, onun kadar akrabayı ziyaret edip gözeten, onun kadar çok sadaka veren ve verdiği sadakada ve Allah'a yaklaşmaya vesile olan her türlü hayır işlerinde nefsini onun kadar horlayan yoktu. Ancak sert mizacından dolayı bir parlaması vardı ki ondan da çabuk dönerdi. Zeynep Allah Resulü'nün huzuruna girmek için izin istedi. Allah Resulü de, Fatıma'nın girdiği zaman ki halde, örtüsü içinde Aişe ile beraber bulunuyordu. Allah Resulü ona izin verdi. Zeynep içeriye girince: Ey Allah'ın Resulü! Kadınların beni sana gönderdiler. Onlar senden Ebu Kuhafe kızı hakkında âdil davranmanı istiyorlar, dedi. Sonra benim hakkımda atıp tuttu ve aleyhime uzun uzun konuştu. Ben de Allah Resulü'nü gözetiyor ve Zeyneb'e cevap vermem hususunda bana izin verecek mi diye gözüne bakıp duruyordum. Zeynep konuşmasına devam etti. Nihayet anladım ki, Allah Resulü, benim Zeyneb'e karşı kendimi savunmamı kerih görmeyecek. Ben Zeynep hakkında konuşmaya başlayınca, ona yaptığım hücumda kendisine aman vermedim. Bunun üzerine Allah Resulü gülümseyerek: "Bu, Ebu Bekr'in kızıdır" buyurdular.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4472

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü bakınıyor ve Aişe'nin nöbet günü gecikti düşüncesiyle: "Bugün neredeyim, yarın nerede olacağım?" diyordu. Benim günüm gelince, Allah O'nun ruhunu benim ciğerimle boğazım arasında aldı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4473

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) bir sefere çıkmak istediğinde eşleri arasında kura çekerdi. Bir seferde kura Aişe ile Hafsa'ya çıktı. İki kadın Allah Resulü'nün maiyetinde beraberce yola çıktılar. Allah Resulü gece olunca Aişe ile birlikte yürür ve onunla konuşurdu. Bir gün Hafsa, Aişe'ye Bu gece sen benim deveme binsen, ben de senin devene binsem de sen görmediklerini görsen, ben de görmediklerimi görsem olmaz mı? dedi. Aişe: Peki diye cevap verdi. Bunun üzerine Aişe Hafsa'nın devesine, Hafsa da Aişe'nin devesine bindi. Allah Resulü Aişe'nin devesine geldi. Üzerinde Hafsa bulunuyordu. Allah Resulü Hafsa'ya selam verdi. Sonra onun beraberinde yola devam etti. Nihayet bir yerde indiler. Aişe Allah Resulü'nü kaybettiği için kıskançlığa kapıldı. Durak yerinde indiklerinde Aişe ayağını izhir otlarının arasına soktu ve: Ey Rabbim! Bana bir akrep ya da yılan musallat et de beni soksun. Ben Allah Resulü'ne bir şey söyleyemiyorum! demeye başladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4477

Enes b. Malik (r.a.)
Allah Resulü'nden (a.s.) şunları işittiğini söylemiştir: "Aişe'nin sair kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere karşı üstünlüğü gibidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4478

Hz. Aişe (r.ah.)
Hz. Peygamber (a.s.) bana: "Cibrîl sana selam ediyor" dedi. Ben de: Ve aleyhi's-selamu ve rahmetullah (Selam ve Allah'ın rahmeti onun üzerine de olsun) dedim, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4479

Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayet ettiğine göre:
Onbir kadın bir yerde oturmuşlar ve kocalarının durumlarından bir şey saklamamaya dair aralarında söz verip anlaşmışlar. Birinci kadın: Benim kocam sarp bir dağ başındaki arık bir deve etidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki götürülsün! demiş. İkinci kadın: Kocamın hâlini ifşa edemem. Korkarım ki onları bitiremem. Çünkü onu söyleyecek olsam irisini ufağını sayıp dökmek zorunda kalacağım, demiş. Üçüncü kadın da: Benin zevcim, upuzundur. Konuşursam beni boşar, susarsam beni terkeder, demiştir. Dördüncü kadın ise: Kocam Tihame gecesi gibidir. Ne sıcaktır ne soğuk. Ondan ne korkulur ne de bıkılır, demiştir. Beşinci kadın: Benim kocam evine geldiğinde sanki bir parstır. Evden çıkınca da bir arslan kesilir. Güvendiği şeyi sormaz, dedi. Altıncı kadın: Kocam yerken siler süpürür, içerken de kurutur. Yatarken yorganına bürünür, (evin bir köşesinde tek başına uyur). Benim üzüntümü anlamak için elbiseme elini sokmaz, demiş. Yedinci kadın da: Kocam erlik vazifesini yerine getirmekten aciz ve işini bilmez ahmak bir kişidir. Her dert onu bulur. Baş yarığı mı dersin yahut kol kırığı mı istersin; ya da her ikisini de senin için bir araya toplayıversin, demiştir. Sekizinci kadın: Eşimin kokusu hoş kokulu bir bitki gibi, teni de tavşandır, dedi. Dokuzuncu kadın: Kocamın evinin direği yüksek, kını uzundur. Ocağının külü çok, evi de meclise yakındır, dedi. Onuncu kadın da: Zevcim maliktir, hem ne malik! Hayalinizden geçen her hayra sahiptir. Onun çok oturan, az dolaşan bir sürü develeri vardır. Develer ud sesi duyunca boğazlanacaklarını anlarlar, demiştir. Onbirinci kadın ise: Kocam Ebu Zera'dır. Ama ne Ebu Zera Mücevherden kulaklarımı şakırdattı. Pazularım yağla doldu. Beni sevindirdi, benim de gönlüm ferah oldu. O beni dağ başında küçük bir koyun sürüsü sahibinde buldu. Sonra beni atları kişneyen, develeri böğüren, harman döğen, daneler savuran bir aileye kattı. Şimdi ben onun yanında konuşurum, horlanmam; uyuyor, sabahlıyorum; içiyor, kanıyorum, demiştir. (Devam ederek:) Ebu Zera'nın anası da var. Ebu Zera'nın anası ne kadındır, bilir misiniz? Onun ambarları gayet büyük, evi de geniştir... Ebu Zera'nın oğlu da ne Ebu Zera'nın oğlu! Onun yatağı, soyulmuş hurma lifi gibidir. Onu bir kuzunun budu doyurur. Ebu Zera'nın kızı! Ne Ebu Zera'nın kızı! Ne terbiyeli kızdır, birlir misiniz? Babasına, anasına itaatlıdır. O, elbisesini doldurur; akranlarını çatlatan cinsten... Ebu Zera'nın cariyesi, Ebu Zera'nın ne cariyesi ama? Laflarımızı yaymaz. Yiyeceğimizi döküp saçmaz. Evimizi de kuş yuvasına çevirmez, temiz tutar. Ümmü Zera anlatmaya devam ederek şöyle der: Bir gün Ebu Zera evden çıktı. Her tarafa süt tulumları konmuş, çalkanmakta idi. Yolda bir kadına rasgeldi. Kadının yanında pars gibi iki çocuğu vardı. Böğürlerinin altındaki iki nar tanesiyle oynuyorlardı. Beni boşayıp onu nikâhladı. Ondan sonra ben eşraftan bir adamla evlendim. O da şimşek gibi bir ata biner, Hatt yapımı mızrağını alırdı. Akşam üstü birçok deve getirirdi. Her hayvandan bana bir çift verirdi. Bu kocam da bana: Ey Ümmü Zera! İstediğin gibi ye; akrabana da ver derdi. Bununla beraber ben onun bana verdiği her şeyi toplasam, Ebu Zera'nın en küçük kabını bile dolduramaz. Aişe der ki: Allah Resulü (a.s.) bana: "Ben senin için Ümmü Zera'ya nisbetle Ebu Zera gibiyim" buyurdular.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4481

Misver b. Mahreme (r.a.)
Allah Resulü'nü (a.s.), minberde şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: "Hişam b. Muğira oğulları kendi kızlarını Ebu Talib'in oğlu Ali'ye nikâhlamak için benden izin istediler. Ben onlara izin vermiyorum. Sonra yine izin vermem, sonra yine izin vermem. Ancak Ebu Talib'in oğlu benim kızımı boşayıp onların kızı ile evlenmek isterse (olur). Çünkü kızım Fatıma ancak benden bir parçadır. Ona şüphe veren şey beni de şüphelendirir, ona eziyet veren şey bana da eziyet verir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4482

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) kızı Fatıma'yı yanına çağırıp bir şeyler fısıldadı ve Fatıma ağladı. Sonra Allah Resulü kızına bir şeyler daha fısıldayınca, bu defa Fatıma güldü. Aişe, Fatıma'ya Allah Resulü sana neler fısıldadı ki ağladın, sonra tekrar bir şeyler söyledi, güldün? diye sordum. Fatıma: O, bana fısıldayarak öleceğini haber verdi. Ben de ağladım. Sonra yine gizlice, ailesinden ilk olarak ardından benim takip edeceğimi söyledi. Bundan dolayı da güldüm, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4486

Üsame b. Zeyd (r.a.) şöyle söylemiştir:
Cibrîl'in (a.s.) Allah'ın Peygamber'ine geldiğini haber aldım. Bu sırada Peygamber'in yanında Ümmü Seleme bulunuyordu. Cibrîl Peygamber'le konuşmaya başladı. Sonra kalkıp gitti. Allah'ın Peygamber'i, Ümmü Seleme'ye Bu kimdir? diye sordu. Yahut nasıl dediyse öyle dedi. Ümmü Seleme: Bu Dıhye'dir dedi. Ümmü Seleme yine şöyle dedi: Allah'a yemin ederim ki Allah Peygamberinin Cibrîl ile bizim haberimizi sahabelere haber vermek üzere irat ettiği hutbesini işitinceye kadar ben Cibrîl'i kesinlikle Dıhye sanmıştım. (Ravi): Ümmü Seleme'ye böyle veyahut buna benzer bir söz söyledi, dedi. Ben, Ebu Osman'a: Sen bunu kimden duydun? diye sordum. Usame b. Zeyd'den dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4489

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.): "Sizin (ölümümden sonra) bana en çabuk kavuşacak olanınız, eli uzun olanınızdır" buyurdu. Aişe dedi ki: Bu söz üzerine kadınlar, hangisinin kolu daha uzundur diye ölçmeye başladılar. Yine Aişe dedi ki: İçimizde kolu en uzun olanımız Zeynep idi. Çünkü o kendi el emeği ile çalışır, sadaka verirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4490

Enes b. Malik (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) zevceleri dışında Ümmü Suleym'in yanından başka hiç bir kadının yanına girmezdi. Peygamber Ümmü Suleym'in yanına girerdi. Bir gün Peygamber'e bunun sebebi soruldu da Peygamber: "Ben Ümmü Suleym'e çok acıyorum, çünkü onun kardeşi benim beraberimde şehit oldu!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4493

Cabir b. Abdullah (r.a.) Allah Resulü'nün (a.s.)
şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Bana Cennet gösterildi. Orada Ebu Talha'nın karısını gördüm. Sonra da önümde bir ayak hışırdaması işittim, bir de baktım ki Bilâl imiş."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4495

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle söylemiştir:
Allah Resulü (a.s.) bir sabah namazında Bilâl'e "Ey Bilâl! İslâm'da işlediğin ve senin nazarında en karşılığını beklediğin amelini bana söyle. Çünkü ben bu gece Cennette önümde senin ayakkabılarının sesini işittim," buyurdu. Bilâl Ben İslâm'da gecenin veya gündüzün herhangi bir anında tertemiz paklanıp bu temizlikle Allah'ın bana takdir ettiği kadar namaz kılmamın dışında daha fazla menfaatini beklediğim bir amel yapmadım, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4497

Ebu Musa (r.a.) şöyle anlatır:
Ben kardeşim ile beraber Yemen'den geldiğim zaman bir müddet bekledik. Bu esnada İbn Mesûd ile annesinin Allah Resulü'nün yanına çok girip çıkmaları ve onunla çok irtibatta bulunmalarından dolayı biz bu ikisini Allah Resulü'nün ev halkından zannederdik.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4499

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Bana kimin kıraatı üzere okumamı emredersiniz? Yemin ederim ki ben Resulüllah'ın (a.s.) huzurunda yetmiş kadar sure okumuşumdur. Gerçekten Allah Resulü'nün sahabeleri, benim Allah'ın Kitabını en iyi bilenleri olduğumu bilirler. Eğer benden daha iyi bilen birinin mevcudiyetini bileydim, muhakkak ona giderdim, ravi Şakik Muhammed'in sahabeleri içinde oturmuştum. Bu sözleri reddeden ve İbn Mesûd'u ayıplayan kimseyi işitmedim, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4502

Abdullah b. Amr'ın (r.a.) rivayetinde Mesruk şöyle anlatır:
Bizler Abdullah b. Amr'a gelirdik de onunla konuşurduk. İbn Numeyr Onun yanında konuşurduk demiştir. Bir gün Abdullah b. Mesûd'u anmıştık. Bunun üzerine Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle dedi: Öyle birini zikrettiniz ki Allah Resulü'nden (a.s.) işitmiş olduğum bir şeyden sonra artık onu hâlâ seviyorum. Allah Resulü'nü şöyle buyururken işittim: "Kur'an'ı dört kişiden alınız: İbnu Ümmi Abd'den Allah Resulü söze İbn Mesûd'dan başladı Muaz b. Cebel'den, Ubey b. Kaab'dan ve Ebu Huzeyfe'nin azatlısı Salim'den."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4504

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) zamanında Kur'an'ı dört zat ezberlemişti ki bunların hepsi de Ensar'dandı Muaz b. Cebel, Ubey b. Kaab, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4507


Cabir b. Abdullah (r.a.)
Allah Resulü (a.s.), Sa'd b. Muaz'ın cenazesi cemaatin önlerinde bulunurken: "Bu cenaze için Rahmanın arşı titremiştir" buyurdu, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4511

Bera'nın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü'ne ipekten yapılmış bir elbise hediye edildi. Allah Resulü'nün sahabeleri elbiseye dokunmaya ve onun yumuşaklığına hayret etmeğe başladılar. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Siz bunun yumuşaklığına mı şaşıyorsunuz? Sa'd b. Muaz'ın Cennetteki mendilleri bundan daha hayırlı ve daha yumuşaktır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4514

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü'ne ince ipekten yapılmış bir cübbe hediye edildi. Allah Resulü ise ipek kullanmayı yasaklıyordu. İnsanlar bu duruma şaşırdılar. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Muhammed'in nefsi elinde olan (Allah)a yemin ederim ki Sa'd b. Muaz'ın Cennetteki mendilleri bundan daha güzeldir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4515

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatır:
Uhud harbi olduğu zaman babam örtülü olarak getirildi. Müsle yapılmıştı (burun, kulak gibi azaları kesilmişti). Ben üstündeki örtüyü kaldırmak istedim. Kavmim beni bundan nehyetti. Sonra tekrar örtüyü kaldırmak istedim. Kavmim yine beni nehyetti. Derken örtüyü, ya Allah Resulü kaldırdı, yahut emretti de kaldırıldı. Bu sırada ağlayan veya feryat eden bir kadın sesi işitti. Bunun üzerine: "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Oradakiler: Amr'ın kızı, yahut kız kardeşidir dediler. Allah Resulü (a.s.): "Niçin ağlıyorsun? Kaldırılana kadar melekler onu kanatları ile gölgelendirip duruyorlar ya" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4517

Ebu Zerr (r.a.) şöyle anlatır:
Biz, haram ayı helal kıldıkları için kavmimiz olan Ğıfar kabilesinden ayrıldık. Ben, kardeşim Uneys ve annemizle birlikte yola çıkıp dayımız olan birine misafir olduk. Dayımız bizlere ikram etti ve ihsanda bulundu. Derken dayımızın kavmi bize haset etti ve: Sen ailenin yanından dışarıya çıktığında Uneys onlara muhalefet etti dediler. Dayımız geldi ve hakkımızda söylenen sözleri bize söyledi. Ben de dayımıza: Bize yaptığın iyiliklerin hepsini berbat ettin. Bundan sonra seninle bir araya gelinmez, dedim. Hemen develerimizi yanaştırıp üzerlerine bindik. Bu sırada dayımız elbisesine bürünerek ağlamağa başladı. Biz yola çıktık ve nihayet Mekke yakınlarında konakladık. Derken Uneys, deve sürümüze karşılık bir o kadar deve için şiir müsabakasına girdi. İkisi de kâhine geldiler. Neticede kâhin Uneys'i daha üstün gördü. Bunun üzerine Uneys bizim deve sürümüzü, beraberinde bir mislini daha ilâve ederek getirdi. Ebu Zerr, ravisi olan ben Abdullah b. Samit'e: Ey kardeşimin oğlu! Ben Allah Resulü'ne kavuşmamdan üç sene önce namaz kılmışımdır dedi. Kime? diye sordum. Allah'a, dedi. Nereye doğru yöneliyordun? dedim. Rabbim beni nereye çevirirse oraya doğru. Yatsı namazını kılıyordum, gecenin sonu geldiği zaman ta güneş üzerime vuruncaya kadar bir örtü gibi serilir kalırdım. Bir defa Uneys Benim Mekke'de bir işim var, sen benim işlerimi de gör dedi. Müteâkiben Uneys yola çıkıp Mekke'ye gitti. Oradan dönmekte biraz gecikti. Sonra geldi. Ben kendisine: Ne yaptın? diye sordum. Uneys: Mekke'de senin dininde olan bir adamla karşılaştım. O, Allah'ın kendisini Peygamber olarak gönderdiğini söylüyor dedi. Ben: Ya insanlar onun hakkında ne diyorlar? dedim. Uneys: Şairdir, kâhindir, sihirbazdır diyorlar dedi. Uneys de şairlerden biri idi. Uneys Gerçekten ben kâhinlerin sözünü işitmişimdir. Onun sözü kâhinlerin sözü değildir. Onun sözünü şiir çeşitlerine tatbik ettim. Fakat benden sonra ona şiir demeye hiçbir kimsenin dili varmaz. Allah'a yemin ederim ki o muhakkak doğru sözlü bir kimsedir. Ötekiler ise yalancıdırlar dedi. Ebu Zerr dedi ki: Bu sefer sen benim buradaki işlerime bak da ben gidip onu göreyim dedim. Müteâkiben Mekke'ye geldim. Mekkelilerden zayıf bir adam buldum ve ona: Kendisine Sabii dediğiniz kimse nerededir? diye sordum. Beni işaret ederek: İşte sabii! dedi. Bunun üzerine Mekke vadisinin ahalisi bütün kezek ve kemiklerle bana hücum ettiler. Nihayet ben bayılarak yere kapandım. Sonra kendime gelip de kalktığım zaman sanki kıpkırmızı olmuş dikili taşlar gibiydim. Hemen zemzeme geldim; üzerimden kanları yıkadım ve suyundan içtim. Yemin olsun ki kardeşim oğlu, geceli gündüzlü otuz gün orada kaldım. Zemzem suyundan başka bir yiyeceğim yoktu. Bununla beraber ben semizlendim, hatta karnımın etleri bükülüp katlandı. Ben karnımda açlık zafiyeti hissetmedim. Mehtaplı bir gecede Mekke halkı yatıp uyudukları ve Kâbe'yi hiç kimsenin tavaf etmediği bir sırada Mekkelilerden iki kadın gördüm. Onlar İsaf ve Naile putlarına dua ediyorlardı. Tavafları sırasında benim yanıma geldiler. Ben: Siz bunların birini diğerine nikâh edin dedim. Fakat onlar sözlerinden vazgeçmediler. Tekrar benim yanıma geldiklerinde: Odun gibi şey! yalnız ben kinaye söylemiyorum, dedim. Bunun üzerine kadınlar velvele kopararak: Keşke neferlerimizden biri burada olsaydı, deyip gittiler. Derken Allah Resulü ile Ebu Bekr yukardan aşağıya inip gelirlerken bu iki kadınla karşılaştılar. Allah Resulü: "Size ne oldu?" diye sordu. Kadınlar: Kâbe ile örtüsü arasında dinsiz var, dediler. Allah Resulü: "O size ne söyledi?" buyurdu. Kadınlar: O bize karşı ağza alınmayacak bir laf etti dediler. Allah Resulü geldi, Hacer-i Esved'i istilâm etti. Arkadaşı ile beraber Beyti tavaf ettikten sonra namazını kıldı. Allah Resulü namazını bitirince Ebu Zerr es-Selamu aleyke ya Resulüllah! diyerek onu İslâm selamı ile selamlayan ilk kişi oldum. Allah Resulü: "Ve aleyke ve rahmetullah" diyerek selamımı aldıktan sonra: "Sen kimsin?" diye sordu. Ğıfar kabilesindenim dedim. Allah Resulü elini kaldırdı ve parmaklarını alnının üzerine koydu. Ben içimden: Allah Resulü benim Ğıfar kabilesine mensup olmamdan hoşlanmadı dedim ve elini tutmaya davrandım. Arkadaşı beni bundan menetti. O şüphesiz Peygamber'i benden daha iyi biliyordu. Sonra Peygamber başını kaldırdı ve arkasından: "Ne zamandan beri buradasın?" dedi. Geceli gündüzlü otuz gündür buradayım, dedim. Öyle ise seni kim doyuruyordu? buyurdu. Benim zemzem suyundan başka yiyeceğim yoktu. Böyle iken semizledim. Hatta karnımın etleri katlanıp büküldü. Karnımda açlık zaafı da hissetmiyorum dedim. Allah Resulü: O gerçekten mübarektir; yemek gibi doyurucudur, buyurdu. Ebu Bekr Ey Allah'ın Resulü! Bu gece onu doyurmak için bana izin ver dedi. Müteâkiben Ebu Bekr ve Allah Resulü yürüdüler. Ben de onlarla birlikte yürüdüm. Nihayet Ebu Bekr bir kapı açtı ve bizim için Taif'in kuru üzümünden avuçlamaya başladı. İşte bu kuru üzüm benim yediğim ilk yemek oldu. Sonra orada kaldığım kadar kaldım. Sonra Allah Resulü'ne geldim. Allah Resulü: Bana gerçekten hurmalık bir yer gösterdi. Ben oranın Yesrib'den başka bir yer olacağını zannetmiyorum. Sen benim adıma kendi kavmine tebliğ eder misin? Umulur ki Allah senin sayende onlara fayda verir, onlar hakkında da sana karşılığını verir, buyurdu. Sonra Uneys'e geldim: Ne yaptın? diye sordu. Şunu yaptım ki, müslüman oldum ve tasdik ettim, dedim. Uneys: Ben senin dinine karşı değilim. Zira ben de müslüman oldum ve tasdik ettim, dedi. Ardından annemize geldik. O da: Ben sizin dininize karşı değilim. Çünkü ben de müslüman oldum ve tasdik ettim, dedi. Bunun üzerine develerimize binerek kavmimiz Ğıfar'a geldik. Onların da yarısı müslüman oldu. Onlara Eyma b. Rahada Ğıfari imam oluyordu. Bu zat onların reisleri idi. Ğıfar kabilesinin yarısı da: Biz Allah Resulü Medine'ye geldiği zaman müslüman oluruz dediler. Nihayet Allah Resulü Medine'ye gelince hakikaten onların geri kalan yarısı da müslüman oldu. Derken Eslem kabilesi geldi ve onlar da: Ey Allah'ın Resulü! Bunlar bizim kardeşlerimizdir. Onların müslüman oldukları hususlarda biz de müslüman oluruz, diyerek müslüman oldular. Bunun üzerine Allah Resulü:" Ğıfar! Allah ona mağfiret eylesin! Eslem'e de Allah selamet versin!" buyurdular.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4520

Cerir b. Abdullah (r.a.)
İslâm'a girdiğimden beri hiçbir vakit Allah Resulü (a.s.) beni huzuruna girmekten menetmedi. Beni gördüğünde de muhakkak gülmüştür, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4522

İbn Abbas (r.a.) şunları söylemiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) abdesthaneye gitti. Ben de kendisine su bıraktım. Heladan çıkınca: "Bunu kim koydu?" diye sordu. Zuheyr'in rivayetinde: İbn Abbas dediler; Ebu Bekr'in rivayetinde ise ben: İbn Abbas dedim. Allah Resulü: "Allahım! onun anlayışını artır!" buyurdular.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4526

İbn Ömer (r.ahm.) şöyle anlatır:
Uyku esnasında bir rüya gördüm. Güya elimde ipekten dokunmuş kalın bir kumaş parçası bulunuyordu. Ben Cennetten bir yer istemeye göreyim, hemen oraya uçardı. Ben bu rüyamı Hafsa'ya anlattım. Hafsa da Peygamber'e arzetti. Peygamber (a.s.): "Ben Abdullah'ı iyi bir kimse olarak görüyorum" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4527

Enes'in (r.a.) rivayetinde Ümmü Süleym
Ey Allah'ın Resulü! Enes hizmetçindir. Onun için Allah'a dua buyurunuz, demiş. Allah Resulü (a.s.) da: "Allahım! Bu çocuğun malını, evladını çoğalt ve verdiklerinde kendisine bereket ihsan eyle!" diye dua etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4529

Enes b. Malik (r.a.)
şöyle söylemiştir: Ben çocuklarla beraber oyun oynarken Allah Resulü (a.s.) benim yanıma geldi ve bize selam verdi ve beni bir işe yolladı. Bu yüzden ben annemin yanına dönmekte geciktim. Geldiğim zaman annem bana: Nerede kaldın? diye sordu. Ben de: Allah Resulü beni bir iş için göndermişti dedim. Annem: Allah Resulü'nün bu işi ne idi? diye tekrar sordu. Ben: O, bir sırdır dedim. Annem: Sakın Allah Resulü'nün sırrını hiçbir kimseye söylemeyesin! dedi. Enes, Sabit'e: Vallahi eğer bunu bir kimseye söyleyecek olsaydım, sana söylerdim ey Sabit! demiş.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4533

Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.)
Allah Resulü'nün, Abdullah b. Selam dışında yürüyen bir canlı için, "Bu Cennettedir," buyurduğunu işitmedim, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4535

Abdullah b. Selam'ın (r.a.) rivayetinde Kays b. Ubad şöyle anlatır:
Medine'de bir takım insanların arasında bulunuyordum. Aralarında Peygamberin bazı sahabeleri de vardı. Derken yüzünde huşu eseri bulunan birisi geldi. Cemaatten biri: İşte bu Cennet ehlinden bir kimsedir, işte bu Cennet ehlinden bir kimsedir dedi. O zat, uzatmadan iki rekât namaz kıldı, sonra dışarıya çıktı. Ben de peşine düştüm. Evine girdi, ben de girdim. Bir süre konuştuk. Bana ısınınca ona: Sen insanların yanına girdiğin zaman bir kimse senin hakkında şöyle şöyle söyledi dedim. Abdullah b. Selam şöyle dedi: Sübhanallah! Hiç bir kimseye bilmediği şeyi söylemesi yakışmaz. Bunu niçin söylediğini sana anlatayım: Ben Allah Resulü (a.s.) zamanında bir rüya gördüm ve onu Allah Resulü'ne anlattım. Şöyle ki: Rüyamda kendimi bir bahçe içinde gördüm. Abdullah, (o bahçenin genişliğini, çimenlerini ve yeşilliklerini zikretti) Bahçenin içinde demirden bir direk vardı. Bu direğin alt tarafı yerde, yukarısı gökte idi. Tepesinde bir kulp vardı. Bana: Haydi bu direğe çık denildi. Ben: Yapamam, dedim. Bunun üzerine yanıma bir minsaf geldi. (Ravi Abdullah b. Avn Mınsaf, hizmetçi demektir dedi). Ve arkamdan elbisemi tutup yukarı kaldırdı. Abdullah b. Selam, onun kendisini arkasından kaldırışını eliyle tarif etmiş Bunun üzerine ben direğin ta tepesine kadar çıktım ve kulpu yakaladım. Bana: İyi tut, denildi. Bir de uyandım ki kulp elimdedir. Bu rüyamı Allah Resulü'ne anlattım. Peygamber: "O bahçe İslâm'dır. Direk de İslâm'ın direğidir. O kulp da Urve-i Vuska'dır. Sen vefat edinceye kadar İslâm üzere kalacaksın" buyurdu. Ravi: İçeriye gelen huşulu adam Abdullah b. Selam'dı dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4536

Hassan b. Sabit'in (r.a.) rivayetinde Sait b. Museyyib şöyle anlatır:
Bir kere Hassan b. Sabit mescitte şiir okurken Ömer yanına uğradı. Bunun üzerine Hassan: Ben bu mescitte senden daha hayırlısı varken de şiir okurdum, dedi. Sonra Hassan Ebu Hureyre'ye dönerek: Allah aşkına sana sorarım. Sen Allah Resulü'nün Hassan'a: "Benim adıma sen cevap ver!" dediğini ve: "Allahım! Onu Ruhul Kuds ile destekle" buyurduğunu işittin mi? dedi. O da: Allahım! evet, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4539

Berâe b. Azib (r.a.)
Allah Resulü'nü (a.s.) Hassan b. Sabit'e "Sen de onları hicvet ya da onlara hücum et; Cibrîl seninle beraberdir" buyururken işittiğini söylemiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4541

Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayetinde Urve şöyle anlatır:
Hassan b. Sabit, Aişe aleyhine çok konuşanlardan idi. Bundan dolayı ben de ona sövdüm. Bunun üzerine ben: Ey bacımın oğlu! Onu bırak. Çünkü Allah Resulü'nü (a.s.) müdafaa ederdi, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4542

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Hassan Ey Allah'ın Resulü! Ebu Süfyan'a hicvedip kötülemek hususunda bana izin ver, dedi. Allah Resulü (a.s.): Benim akrabalığım varken nasıl olacak? buyurdu. Hassan da: Seni kerim kılan Allah'a yemin ederim ki, seni onlardan tereyağından kıl çeker gibi çeker çıkarırım, dedi. Ardından Hassan şu kasidesini söyledi:
Muhakkak şerefin en yükseği Haşim oğullarında, Mahzum kızının oğullarındadır. Senin baban ise köledir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4544

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Siz zannediyorsunuz ki Ebu Hureyre Allah Resulü'nden çok hadis rivayet ediyor. Varılacak yer Allah'ın huzurudur. Ben fakir bir adam idim. Muhacirler çarşılarda alışverişle meşgul olurlarken, Ensar da mallarının başında dururken, ben karın tokluğuna Allah Resulü'ne hizmet ediyordum. Bir gün Allah Resulü: "Kim elbisesini açıp yayarsa artık benden işittiği hiçbir şeyi asla unutmayacaktır" buyurdu. Bunun üzerine ben Allah Resulü sözünü bitirinceye kadar hemen elbisemi yaydım. Sonra da onu kendime doğru toplayıp dürdüm. Bir daha kendisinden işitmiş olduğum hiçbir şeyi unutmadım.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4547

Hz. Aişe (r.ah.) Urve b. Zübeyr'e hitaben şöyle demiştir:
Ebu Hureyre sana hayret vermiyor mu? Geldi odamın yanı başına oturdu da Peygamberden hadis söylüyor ve bunu bana da işittiriyordu. Ben de nafile namaz kılıyordum. Ben namazımı bitirmeden gitti. Eğer ona yetişseydim O'nu red edecektim. Çünkü, Allah Resulü (a.s.) sizin yaptığınız gibi sözü uzatmazdı, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4548

Hz. Ali (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) benimle Zubeyr ve Mikdad'ı gönderdi ve: "Hemen Hah bahçesine gidin. Orada mahfe içinde yolcu bir kadın var. Yanında da bir mektup vardır. O mektubu ondan alın," buyurdu. Biz hemen çıktık, atlarımızı koşturarak bahçeye vardık. Hakikaten orada kadınla karşılaştık. Kadına: Mektubu çıkar dedik. Kadın: Yanımda mektup yoktur dedi. Biz kadına: Ya mektubu çıkarırsın, yahut da elbiseni soyunursun dedik. Bunun üzerine kadın mektubu örülü saç bağları arasından çıkardı. Biz de onu Allah Resulü'ne getirdik. Bu mektubta: "Hatıb b. Ebu Beltea'dan, Mekkeli müşriklerden bazı insanlara!" deniliyor, onlara Allah Resulü'nün bazı işlerini haber veriyordu. Bunun üzerine Allah Resulü: Ey Hatıb! Bu ne? diye sordu. Hatıb: Ey Allah'ın Resulü! Üzerime varmakta acele etme. Ben Kureyş içinde alâkası olan bir kimseyim. (Ravi Süfyan Onların müttefiki idi, fakat Kureyş'ten değil idi dedi). Maiyetinde bulunan Muhacirlerin Mekkelilere akrabalıkları vardır. Mekke'deki ailelerini o sebeple himaye ederler. Benim ise Mekkelilere nesep bakımından münasebetim olmadığı için, yakınlarımı himaye edecek bir dost kazanmak istedim. Yoksa ben bunu ne bir küfür, ne dinimden dönmek, ne de İslâm'dan sonra kâfirliğe razı olmak için yaptım, dedi. Peygamber de: Doğru söyledi, buyurdu. Ömer Ey Allah'ın Resulü! Beni bırak da şu münafığın boynunu vurayım! dedi. Allah Resulü de: Hatıb, Bedr gazasında hazır bulundu. Ne biliyorsun, Allah'ın Bedr ehli hakkında bir bildiği var ki onlara: Dilediğinizi yapın, sizi affettim, buyurdu. Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah: Ey iman edenler, düşmanımı ve düşmanınızı dost edinmeyin!ayetini indirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4550

Ebu Musa (r.a.) şöyle söylemiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Mekke ile Medine arasındaki Cirane mevkiine indiğinde ben onun yanında idim. Yanında Bilâl da vardı. Bu sırada Allah Resulü'ne bir bedevi geldi ve: Ey Muhammed! Bana yaptığın vaadi hâlâ yerine getirmeyecek misin? dedi. Allah Resulü ona: Müjde! buyurdu. Bedevi Arab da Allah Resulü'ne: Bana karşı bu "müjde" sözünü çok söyledin dedi. Bunun üzerine Allah Resulü kızgın bir şekilde Ebu Musa ile Bilâl'e dönerek: Bu adam müjdeyi reddetti. Sizler kabul ediniz, buyurdu. Onlar derhal: Kabul ettik ya Resulüllah! dediler. Sonra Allah Resulü içi su dolu bir kap istedi, bu kap içinde ellerini ve yüzünü yıkadı. İçine püskürdü. Sonra Ebu Musa ile Bilâl'e: Bundan içiniz ve yüzlerinize, göğüslerinize serpiniz, size müjdeler olsun, buyurdu, Ebu Musa ile Bilâl de su kabını aldılar ve Allah Resulü'nün emrettiğini yaptılar. Ümmü Seleme perde arkasından: Kabınızın içindekinden annenize de bırakınız! diye seslendi. Bunun üzerine onlar, o sudan bir miktar da Ümmü Seleme'ye bıraktılar.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4553

Ebu Musa'nın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Huneyn gazasından döndükten sonra, Ebu Âmir'i bir fırka asker üzerine kumandan yaparak Evtas'a gönderdi. Ebu Âmir, Dureyd b. Sımme ile karşılaştı. Dureyd öldürüldü. Askerlerini de Allah hezimete uğrattı. Ebu Musa rivayetine devam ederek dedi ki: Allah Resulü beni de Ebu Âmir ile beraber göndermişti. Ebu Âmir dizinden vuruldu. Cuşem oğullarından bir adam ok atıp dizine isabet ettirmişti. Ben hemen Ebu Âmir'in yanına koştum ve: Ey amca! Sana kim ok attı? diye sordum. Ebu Âmir Ebu Musa'ya Benim katilim şudur; görüyor musun, işte beni o vurdu, diye işaret edip gösterdi. Ben hemen katile doğru yönelip koştum ve ona yetiştim. Katil beni görünce dönüp kaçmaya başladı. Ben onun peşine düştüm: Utanmıyor musun? Sen Arap değil misin? Yerinde dursana? diye demeye başladım. Adam kaçmaktan vazgeçti: Biribirimizle karşı karşıya geldik. Her ikimiz de kılıçlarımızla vuruşmaya başadık. Nihayet ona kılıcımla bir darbe indirip öldürdüm. Sonra Ebu Âmir'in yanına döndüm ve: Allah senin düşmanını öldürdü dedim. Amcam bana: Şu oku dizimden çek, çıkar dedi. Ben de hemen o oku çıkardım. Fakat okun yerinden pek çok kan boşandı. Bana: Ey kardeşim oğlu! Allah Resulü'ne git ve ona benden selam söyle de ona: Ebu Âmir sana "benim için Allah'tan mağfiret isteyiver" diyor de! dedi. Ebu Âmir beni, kendi yerine kumandan yaptı. Ve az bir zaman yaşadıktan sonra vefat etti. Ben peygamber'in yanına dönüp geldiğimde, huzuruna girdim. Allah Resulü bir ev içinde, hurma dallarından örülmüş bir divan üzerindeydi. Divanda bir şilte vardı. Hurma dalı örgüleri Allah Resulü'nün sırtında ve yanlarında iz bırakmıştı. Ben kendisine, haberlerimizi ve Ebu Âmir'in başına gelenleri bildirip: Allah Resulü benim için Allah'tan mağfiret istesin! diye vasiyet ettiğini arzettim. Bunun üzerine Allah Resulü su istedi ve abdest aldı. Sonra ellerini kaldırıp: "Allahım! Kulcağızın Ebu Âmir'e mağfiret eyle!" diye dua etti. Dua ederken ellerini o kadar kaldırdı ki ben, iki koltuğunun beyazlığını gördüm. Sonra Allah Resulü: "Allahım! Kıyamet gününde Ebu Âmir kulunu yarattığın halkın yahut insanların çoğundan üstün kıl!" niyazında bulundu. Bunun üzerine ben: Ey Allah'ın Resulü! Benim için de mağfiret dile! diye rica ettim. Peygamber benim için de: "Allahım! Abdullah b. Kays'ın günahını mağfiret eyle ve onu Kıyamet gününde makbul bir makama koy!" diye dua etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4554

Ebu Musa'nın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Ben Eşarî cemaatının geceleyin evlerine girdikleri zaman okudukları Kur'an seslerini pek iyi tanırım. Her ne kadar gündüzleyin evlerine girdiklerini görmemiş olsam bile onların evlerini yine gece vakti Kur'an seslerinden bilirim. Onlardan biri de Hakim'dir. O, süvarilere veya düşmana rastladığı zaman onlara: Arkadaşlarım size burada kendilerini beklemenizi emrediyor! der."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4555


Ebu Musa (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Hakikaten Eş'ariler, gazada azıkları biter yahut Medine'de ailelerinin yiyeceği azalırsa hemen yanlarındaki erzakı bir örtü içine toplayıp, sonra bir kap içinde (ölçerek) aralarında eşit surette taksim ederler. Binaenaleyh Eş'ariler bendendir, ben de Eş'arilerdenim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4556

Ebu Musa (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Yemen'de iken Allah Resulü'nün peygamber olarak ortaya çıkışı kulağımıza geldi. Ben ve iki kardeşim (ki biri Ebu Burde, diğeri de Ebu Rühm'dür, ben onların en küçüğü idim) kavmimizden elli küsur kişi; ya elli üç veya elli iki kişi O'nun yanına gitmek üzere yola çıktık. Bir g
 

Turab3

Well-known member
KADER

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Bize daima doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizin birinizin yaratılışı kırk gün anasının karnında toplanır. Sonra orada bir o kadar zaman içinde asılı bir parça hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde bir çiğnem ete dönüşür. Sonra bir melek gönderilir ve kendisine ruh üfürür. Melek, dört kelime yani rızkını, ecelini, amelini şaki ve said olduğunu yazmakla emrolunur. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz Cennet ehlinin ameli ile amel etmekte devam eder, nihayet kendisi ile Cennet arasında bir arşından başka mesafe kalmaz. Bu sırada yazısı o kişinin önüne geçer de Cehennem ehlinin ameli ile amel etmeğe devam eder ve Cehenneme girer. Ve yine sizden biriniz Cehennem ehlinin ameli ile amel eder, nihayet kendisi ile Cehennem arasında ancak bir arşın mesafe kalır. Bu sırada yazısı önüne geçer de Cennet ehlinin ameli ile amel eder ve Cennete girer."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4781

Enes b. Malik (r.a.) hadisi Allah Resulü'ne nisbet ederek:
Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur, demiştir: "Şüphesiz Aziz ve Celil Allah rahime bir melek görevlendirmiştir. Melek: Ey Rabbim! Bir nutfedir. Ey Rabbim! Bir alakadır. Ey Rabbim! Bir çiğnem ettir der. Allah bir mahluk yaratmak istediğinde melek: Ey Rabbim! Erkek mi, yoksa dişi mi? Bedbaht mı, yahut mesut ve bahtiyar mıdır? Rızık ne olacak? Ecel ne olacak? Sorularını sorar. Böylece bunlar anasının karnında iken yazılır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4785

Hz. Ali (r.a.) şöyle anlatır:
Bakiu'l-Ğarkad mezarlığında bir cenazede idik. Allah Resulü (a.s.) yanımıza gelip oturdu, biz de etrafına oturduk. Beraberinde bir asa vardı. Allah Resulü başını eğdi. Elindeki asayla yeri çizmeye başladı. Sonra: Sizden hiç bir kimse ve yaratılmış hiç bir nefis yoktur ki, muhakkak Cennetteki ve Cehennemdeki yerini Allah yazmış olmasın. Ve herkesin bedbaht veya bahtiyar olduğu muhakkak yazılmıştır! buyurdu. Bunun üzerine bir kimse: Ey Allah'ın Resulü! Öyle ise bizler ameli terk edip yazımız üzere durmayalım mı? dedi. Allah Resulü: "Saadet ehlinden olan kimse saadet ehlinin ameline varacak, şekavet ehlinden olan ise şekavet ehlinin ameline varacaktır," buyurdu ve şunu ilâve etti: "Sizler amel edip çalışın. Çünkü herkese imkan verilmiştir. Saadet ehline, saadet ehlinin ameli müyesser olacaktır. Şekavet ehline de, şekavet ehlinin ameli kolay gelecektir." Sonra Allah Resulü şu ayetleri okudu: Bundan sonra kim verir ve sakınırsa, en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Ama kim cimrilik eder, kendisini müstağni görür ve en güzeli yalan sayarsa biz de onu en güç olana hazırlarız.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4786

Imran b. Husayn (r.a.) şöyle anlatır:
Ey Allah'ın Resulü! Cennet ehlinin ateş ehlinden ayrıldığı bilindi mi? diye soruldu. Evet, buyurdu. Öyle ise amel edenler niye böyle amel edip duruyorlar? denildi. Allah Resulü: "Herkese niçin yaratıldıysa onun için imkan verilmiştir," buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4789

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: Adem ile Musa münakaşa ettiler. Musa Ey Adem! Sen bizim babamızsın. Sen bizi mahrumiyete düşürdün ve Cennetten çıkarttın! dedi. Adem de ona: Sen, Allah'ın kelamı ile seçip mümtaz kıldığı ve eliyle yazdığı Musa'sın Öyle iken sen, Allah'ın beni yaratmasından kırk sene evvel üzerime takdir buyurduğu bir işten dolayı mı beni kınıyorsun? dedi. Bunun üzerine Peygamber: "Böylece Adem, Musa'ya galip geldi. Adem, Musa'ya galip geldi," buyurdu.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4793

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah, Adem oğluna zinadan nasibini takdir etmiştir. Hiç şüphesiz bu akıbete erişecektir. İmdi göz zinası bakmaktır, dil zinası da konuşmaktır. Nefis temenni eder ve iştahlanır. Tenasül uzvu ise bunu ya tasdik eder gerçekleştirir, yahut (bırakarak) yalanlar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4801

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Her doğan ancak fıtrat üzere doğar. Bundan sonra anası, babası onu Yahudi yaparlar, Hristiyan yaparlar, Mecusi yaparlar. Nitekim hayvanın, derli toplu bir hayvan doğurduğu gibi. Bu hayvanda hiç bir kesik aza görüyor musunuz?"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4803

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.)'ne müşriklerin çocuklarından soruldu. Allah Resulü (a.s.): "Allah onların ne işleyeceklerini en iyi bilendir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4808
 

Turab3

Well-known member
İLİM

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) şu ayeti okudu: Sana kitabı indiren O'dur. Onun bir kısım ayetleri muhkemdir ki bunlar kitabın esasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar, sırf fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabihlerin peşine düşerler. Halbuki onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde yüksek payeye erenler ise: Biz ona inandık. Hepsi Rabbimiz katındandır derler. (Bunları) aklı selim sahiplerinden başkası iyice düşünmez.Aişe devamla: Bundan sonra Allah Resulü: "Kur'an'ın müteşabih ayetlerine uyan kimseleri gördüğünüzde (ki Allah onları Kur'an'da zikretmiştir) onlardan sakınınız!" buyurdu, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4817

Cündeb b. Abdullah Beceli (r.a.)
Allah Resulü (a.s.): "Üzerinde gönülleriniz birleştikçe, Kur'an okuyunuz. Kur'an hakkında ihtilaf ettiğinizde de artık kalkıp dağılınız" buyurdu, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4819

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.): "Erkeklerden, Allah'a en sevimsiz olan şiddetle düşmanlık yapandır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4821

Ebu Saîd Hudrî (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Şüphesiz ki sizler, kendinizden önce gelen milletlerin yoluna karışı karışına, arşını arşınına muhakkak uyacaksınız. O kadar ki şayet onlar bir kelerin deliğine girseler, siz de muhakkak onların arkasından gideceksiniz." Biz: Ey Allah'ın Resulü! bunlar Yahudilerle Hristiyanlar mıdır? diye sorduk. Allah Resulü: "Başka kim olacak" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4822

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "İlmin kaldırılması, cehlin kökleşmesi, içkinin içilmesi, zinanın açıktan yapılması Kıyamet alâmetlerindendir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4824

Ebu Musa (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu, demiştir: "Şüphesiz Kıyametin kopmasından önce öyle günler vardır ki ilim kaldırılır ve cehalet iner. O günlerde herc çoğalır; herc adam öldürmedir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4826

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Zaman yaklaşacak, ilim alınacak, fitneler zuhur edecek. Aşırı cimrilik yerleşecek ve herc çoğalacaktır" buyurdu. Sahabeler: Herc nedir? dediler. Allah Resulü: "Öldürmektir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4827

Abdullah b. Amr b. As (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu işittiğini söylemiştir: "Şüphesiz Allah, ilmi insanlardan çekip almakla değil, alimlerin ruhlarını kabzetmek suretiyle kaldıracaktır. Nihayet hiç bir alim bırakmayınca insanlar kendilerine cahil bir takım kimseleri başkanlar edinirler. Bunlara sorulur, onlar da bilgisizce fetva verirler de hem kendileri saparlar, hem halkı saptırırlar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4828
 

Turab3

Well-known member
ZİKİR, DUA, TEVBE VE İSTİĞFAR

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Aziz ve Celil Allah şöyle buyurur: Ben kulumun beni zannettiği gibiyim. Kulum beni anarken ben muhakkak onunla beraber bulunurum. Eğer o beni gönlünde gizlice zikrederse, ben de onu gönlümde zikrederim. Eğer o beni bir cemaat içinde zikrederse, ben de onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. o bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4832

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Allah'ın kendine has doksan dokuz ismi vardır. Her kim bunları ezberlerse Cennete girer. Şüphesiz Allah tektir, teki sever" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4835

Enes b. Malik (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz dua ettiği zaman azimli ve kararlı olsun. Ve sakın: Allahım, dilersen bana ver! demesin. Çünkü Allah'ı zorlayacak (hiç bir kuvvet) yoktur" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4837

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz dua ettiği zaman sakın: Allahım, dilersen beni affet demesin. Kesin, kararlı ve azimli istesin, rağbeti büyültsün. Çünkü Allah'a, vereceği hiçbir şey büyük gelmez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4838

Enes b. Malik (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Sizden biriniz başına gelen herhangi bir zarardan dolayı sakın ölümü temenni etmesin. Mutlaka isteyecekse: Allahım, yaşamak benim için hayırlı ise beni yaşat. Benim için ölmek hayırlı ise beni öldür! desin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4840

Habbab (r.a.) rivayetinde Kays b. Ebu Hazım şöyle dedi:
Habbab'ın (r.a.) yanına hasta ziyareti için girmiştik. Karnına yedi dağlama yapılmıştı. Habbab hastalığının şiddetli ızdırabını ifade ederek: Eğer Allah Resulü bizim ölümü istememizi yasaklamış olmasaydı muhakkak ölümü isterdim, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4842

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden hiç biriniz ölümü temenni etmesin ve ölüm kendisine gelmeden evvel ölümü dilemesin. Çünkü biriniz öldüğü zaman ameli kesilir. Ve muhakkak ki ömür, Müminin ancak hayrını artırır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4843

Ubade b. Samit'ten rivayet edildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmayı istemezse, Allah da ona kavuşmayı istemez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4844

Hz. Aişe (r.ah.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmayı hoş görmez," buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Peygamberi, bu, ölümden hoşlanmamak mıdır? Öyle ise bizler hepimiz ölümden hoşlanmayız dedim. Bunun üzerine Allah Resulü: "Öyle değil, lâkin Mümin Allah'ın rahmeti ile, rızası ile ve Cenneti ile müjdelendiği zaman, Allah'a kavuşmayı sever, Allah da o mümin kula kavuşmayı sever. Kâfir olan ise Allah'ın azabı ile, hoşnutsuzluğu ile müjdelendiği zaman Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4845

Ebu Musa (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.): "Her kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz" buyurduğunu bildirmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4848

Enes'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) müslümanlardan zayıflıktan kuş yavrusu kadar kalmış hasta bir kimseyi ziyaret etti. Allah Resulü ona: "Sen Allah'a herhangi bir şeyle dua ediyor, yahut sadece Allah'tan bir şey istiyor muydun?" dedi. Evet, ben: Allahım! Bana Ahirette bir ceza verecek isen o cezayı bana dünyada ver diye dua ediyordum dedi. Bunun üzerine Allah Resulü: "Sübhanallah! Ona takat getiremezsin (yahut senin buna gücün yetmez) sen: Allahım! Bize dünyada da iyilik ver, Ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru!diye dua etsen ya" buyurdu. Müteâkiben o hasta için Allah'a dua etti, Allah da şifasını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4853

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetinde Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu:
"Allah Teala'nın yeryüzünde seyahat eden bir takım fazla melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçinde Allah'ın zikredildiği bir meclis bulduklarında onlarla beraber otururlar ve birbirlerini kanatları ile kuşatırlar. Ta ki onlarla sema arasındaki mesafeyi doldururlar. Cemaat dağıldığında, yükselip semaya çıktıkları zaman Aziz ve Celil olan Allah onları pek iyi bildiği halde meleklere: "Sizler nereden geldiniz?" diye sorar. Melekler: Biz yeryüzünde senin bir takım kullarının yanından geldik ki onlar seni tesbih ediyorlar, seni tekbir ediyorlar, tehlilde bulunuyorlar, sana hamd ediyorlar ve senden istiyorlar derler. Allah: Benden ne istiyorlar? buyurur. Melekler: Senden Cennetini istiyorlar derler. Allah: Onlar benim Cennetimi görmüşler mi? buyurur. Melekler: Hayır, Rabbimiz! Eğer onlar Cennetimi görmüş olsalardı nasıl olurdu? buyurur. Melekler: Senden eman dilerler, derler. Benden niçin eman diliyorlar? diye sorar. Senin Cehenneminden Ya Rabbi! diye cevap verirler. Onlar benim Cehennemimi görmüşler mi? der. Hayır, cevabını verirler. Acaba Cehennemimi görmüş olsalar ne yaparlar? der. Senin mağfiretini talep etmektedir derler. Bunun üzerine Allah: Ben onlara mağfiret eyledim. Onlara bütün istediklerini ihsan ettim ve eman istedikleri şeyden de kendilerine eman verdim buyurur. Melekler: Ya Rabbi! O zikredenlerin içinde günahı çok olan filan kimse de vardı. Sadece oradan geçiyordu da onlarla beraber oturuvermiştir derler. Allah: Ben onu da mağfiret ettim. O cemaat öyle kemal sahibi kimselerdir ki onlarla beraber oturan kimseler şaki olamaz! buyurur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4854

Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim günde yüz kere Bir ve ortaksız olarak Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Mülk onundur, hamd onundur, o herşeye kadirdir! derse bu dua o kimse için on köle azat etme sevabına denk olur. Ve kendisine yüz hasene yazılır, yüz günah da silinir. O gün akşamlayana kadar şeytandan korunmuş olur. Ve hiç bir kimse onun yaptığından daha faziletli bir iş yapamaz. Meğer ki ondan daha çok okuyan bir kimse olsun. Ve her kim günde yüz kere: Subhanallah ve bi-hamdihi (Allah'ı, ona hamd ederek tesbih ederim) derse o kimsenin günahları deniz köpüğü kadar bile çok olsa dökülür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4857

Ebu Eyyûb Ensari (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Her kim on kere "Tek ve ortaksız olan Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Mülk onundur, hamd onundur. O, her şeye kadirdir!" derse İsmail Peygamber'in neslinden dört kişi azat etmiş gibi olur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4859

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu, demiştir: "Dile hafif, mizanda ağır, Allah'a sevgili olan iki kelime (iki cümlecik) vardır. Bunlar: Subhanallahi ve bi-hamdihi, subhanallahi'l-azim (Allah'ı, ona hamd ederek tesbih ederim, büyük Allah'ı tesbih, ederim)'dir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4860

Ebu Musa (r.a.) şöyle dedi:
Biz bir seferde Peygamber'in maiyetinde bulunduk. İnsanlar tekbir getirirken seslerini yükseltmeğe başladılar. Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Ey insanlar, kendinize acıyınız! Çünkü siz ne sağıra dua ediyorsunuz, ne de gaibe. Muhakkak ki siz, en iyi işiten ve size çok yakın olana dua ediyorsunuz. Ve O her zaman sizinle beraberdir" buyurdu. Ebu Musa dedi ki: Bu sırada ben Peygamber'in arkasında idim ve: Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur! sözlerini söylüyordum. Allah Resulü: "Ey Abdullah b. Kays! Ben sana Cennet hazinelerinden bir hazineyi göstereyim mi?" buyurdu. Ben de: Evet, Ya Resulüllah! dedim. Resulüllah: "La havle ve la kuvvete illa bi'llah de" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4873

Ebu Bekr (r.a.)
Bir defa Allah Resulü'ne: Bana bir dua öğret de namazımda okuyayım demiş. Allah Resulü (a.s.) da: "Şüphesiz ben kendime büyük (Kuteybe: çok) zulmettim. Günahları mağfiret edecek de ancak sensin. Öyle ise makamından bana mağfiret ve bana merhamet eyle. Şüphesiz ki Ğafur ve Rahim sensin! de" cevabını vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4876

Enes b. Malik (r.a.)
Allah Resulü (a.s.): "Allahım! Ben acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, bunaklık derecesine varan ihtiyarlıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnelerinden de sana sığınırım!" buyururdu, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4878

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), kötü hükümden, bedbahtlık erişmesinden, düşmanların gülmesinden ve belanın çetinliğinden Allah'a sığınırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4880

Bera b. Azib'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yatağına vardığın zaman evvela namaz abdesti gibi bir abdest al. Sonra sağ tarafına yat. Sonra da: Allahım! Kendimi sana teslim ettim. İşimi sana ısmarladım. Arkamı sana dayadım. Çünkü ümidim de sendedir, korkum da sendendir. Senden sığınacak ve Senden kurtulacak yer varsa yine sensin. İndirdiğin Kitabına ve gönderdiğin Peygamber'ine iman ettim, de. Bunlar son sözün olsun. Şayet o gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun." Bera: Bu sözleri iyice ezberlemek için onları Peygamber'in huzurunda tekrar ettim de: "Gönderdiğin Resulüne iman ettim" dedim. Allah Resulü (duadaki resul ve nebi kelimelerinin değiştirilerek söylenmesine razı olmayıp): "Gönderdiğin Peygamberine iman de" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4884

Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz yatağına girdiği zaman izarının kenarıyla yatağını tutup silksin ve besmele çeksin. Çünkü kendisinden sonra (yani dünden beri) yatağında ne kaldığını bilemez. Yatmak istediği zaman, sağ yanı üzerine yatsın da şöyle dua etsin: Allahım! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih eylerim. Ya Rabbim! Ancak seninle yan tarafımı yatağıma koydum. Ve onu ancak seninle kaldırırım. Eğer canımı alacaksan sen ona mağfiret eyle. Ve eğer bırakacak isen, sen onu, salih kullarını muhafaza ettiğin himayenle muhafaza eyle!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4889

İbn Abbas'tan (r.a.) nakledildiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle der idi: "Allahım! Kendimi yalnız sana verdim, yalnız sana iman ettim. Yalnız sana güvendim. Yalnız sana yöneldim. Ancak senin uğrunda düşmanla mücadele ettim. Allahım! Beni dalalete düşürmenden senin izzetine sığınırım. Senden başka hiçbir mabud yoktur. Sen hiç ölmeyecek olan ebedi dirisin. Halbuki cinler ve insanlar öleceklerdir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4894

Ebu Musa'nın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle dua ederdi: "Allahım! Günahımı, bilgisizliğimi, her işimde israfımı ve benden daha iyi bildiğin bütün kusurlarımı mağfiret eyle. Allahım! Ciddi hâlimi, şakamı, hatamı ve bilerek işlediğimi affeyle. Bunların hepsi bende vardır. Allahım! evvelden yaptığım, sonradan yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve benden daha iyi bildiğin bütün günahlarımı mağfiret eyle. Öne geçiren ancak sensin. Geriye bırakan da sensin ve sen her şeye kadirsin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4896

Ebu Hureyre'nin (r.a.) ifade ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) her zaman şöyle der idi: "Bir Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Allah, ordusunu aziz kıldı, kuluna da yardım etti. Tek başına da kavimlere galebe çaldı. Allah'tan başka hiç bir şey yoktur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4903

Ali'nin (r.a.) anlattığına göre:
Fatıma, değirmen taşı çevirmekten dolayı elinde meydana gelen rahatsızlıktan şikâyet etmişti. O sırada Peygamber'e de bir çok esirler gelmişti. Fatıma gittiyse de babasını bulamadı. Aişe'ye rastladı ve derdini ona haber verdi. Peygamber (a.s.) geldiğinde Aişe, Fatıma'nın geldiğini ona haber verdi. (Ali dedi ki:) Bunun üzerine Peygamber bize geldi. Biz de yataklarımıza girmiştik. Hemen kalkmaya davrandık. Peygamber: "Yerlerinizde durun!" buyurdu ve ikimizin arasına oturdu. Hatta ben göğsümün üzerine ayağının soğukluğunu hissettim. Sonra Allah Resulü: "İyi dinleyiniz! Ben size, benden istediğinizden daha hayırlı olan bir şey öğreteyim mi? Siz yatağınıza girdiğiniz zaman otuz dört defa "Allah'ü ekber" dersiniz. Otuz üç defa "sübhanallah" dersiniz. Otuz üç defa da "elhamdülillah" dersiniz. Bunları söylemeniz sizin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4906

Ebu Hureyre'den (r.a.) bildirildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sizler horozun ötmesini işittiğiniz zaman Allah'ın fazlından isteyiniz. Çünkü o melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğinizde de şeytandan Allah'a sığınınız. Çünkü o şeytan görmüştür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4908

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Allah'ın Peygamber'i (a.s.) sıkıntı esnasında şöyle buyururdu: "Azamet ve vakar sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve kıymetli Arş'ın Rabbi Allah'tan başka mabud yoktur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4909

Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Biriniz acele ederek: Ben dua ettim fakat kabul olunmadı demedikçe duası kabul edilir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4916

Usame b. Zeyd'ten (r.a.) nakledildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Cennet kapısının önünde durdum. Bir de gördüm ki Cennete girenlerin çoğu fakirlerdir. Mevki sahipleri ise hapsolunmuşlardır. Yalnız Cehennemlikler müstesna. Onların Cehenneme konulmaları daha önce emrolunmuştu. Cehennem kapısı önünde de durdum. Bir de baktım ki Cehenneme girenlerin çoğu kadınlardır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4919

Imran b. Husayn (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.): "Cennet sakinlerinin en azı kadınlardır" buyurduğunu rivayet etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4921

Usame b. Zeyd (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü: "Benden sonra erkeklere, kadınlardan daha zararlı bir fitne ve imtihan sebebi bırakmadım" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4923

İbn Ömer'den (r.ahm.) nakledildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir zamanlar üç kişi yolda giderlerken yağmura tutulmuşlar. Bunlar hemen dağdaki bir mağaraya sığınmışlar. Derken mağaranın ağzı, dağdan kopup düşen büyük bir kaya ile kapanmış. Bunun üzerine birbirlerine: Bakın, hayatınızda sırf Allah için işlediğiniz bir takım iyi ameller varsa onlar vasıtasıyla Allah'a dua ediniz. Belki Allah bu kayayı açar! dediler. Bunlardan birisi: Allahım! Bilirsin ki benim, yaşlı ihtiyar anamla babam, bir karım ve bir kaç küçük çocuğum vardı. Ben her gün onlar için koyunları otlatırdım. Koyunları onların yanına sürüp getirdiğim zaman sütlerini sağar, evvela ana babamdan başlayarak çocuklarımdan önce onlara süt içirirdim. Şu var ki bir gün ağaçlık beni uzağa götürmüştü de akşama kadar gelememiştim. Geldiğimde de anam ile babamı uyumuş halde bulmuştum. Her gün sağmakta olduğum gibi sütleri sağdım ve süt bakracını getirdim. Baş uçlarında durdum. Onları uykularından uyandırmaya kıyamıyor, anam ve babamdan önce çocuklara içirmeyi de istemiyordum. Halbuki çocuklar ayağımın dibinde ağlaşıyorlardı. Ta fecr doğuncaya kadar benim ve çocukların hâli devam etmişti. Hiç şüphe yok sen pek iyi bilmektesin ki ben ana babama yaptığım bu derin hizmeti yalnız senin rızan için yapmıştım. Şu kayayı bir parça arala da oradan gök yüzünü görelim! diye dua etti. Bunun üzerine Allah kayayı araladı ve o delikten gökyüzünü gördüler. Onlardan bir diğeri: Allahım! Şu muhakkak ki benim amcamın bir kızı vardı. Ben onu, erkeklerin kadınları sevmekte oldukları sevginin en şiddetlisi ile sevmiştim. Ben kendisiyle evlenmek istedim. O, ben kendisine yüz dinar getirmedikçe kabul etmedi. Ben bu parayı kazanmak için yoruldum. Nihayet yüz dinarı toplayıp amcamın kızına getirdim. Bacaklarının önüne oturduğum zaman kız bana: Ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork. Mührü haksız yere açma! dedi. Bunun üzerine ben de kalktım. Sen pek iyi bilmektesin ki bu işi sırf senin rızan için yapmadığımı biliyorsun. Bu kayadan bir delik aç dedi. Bunun üzerine Allah onlar için biraz daha açtı. Öteki de: -Allahım! Ben bir ölçek pirinç mukabilinde bir işçi tutmuştum. İşçi işini bitirdiği zaman: Bana hakkımı ver dedi. Ben de ona ölçeğini verdim. Fakat o adam bunu istemedi, bırakıp gitti. Ben onu ekmeye devam ettim. Nihayet ondan çobanlarıyla birlikte bir sürü sığır elde ettim. Bir müddet sonra o işçi geldi ve: Allah'tan kork, benim hakkıma zulmetme dedi. Ben: Şu sığırların ve çobanların yanına git ve onları al, dedim. Bunun üzerine işçi: Allah'tan kork, benimle alay etme dedi. Ben: Hayır seninle alay etmiyorum. Şu sığırları ve çobanlarını al, dedim. Bunun üzerine alıp götürdü. Şüphesiz sen biliyorsun ki ben bunu senin rızanı talep için yaptım. Bizim için deliğin kalanını da aç diye dua etti. Allah onlar için mağaranın kalan deliğini de açtı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4926
 

Turab3

Well-known member
TEVBE

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Ben, Abdullah hasta iken onu ziyaret etmek maksadıyle yanına girdim. Kendisi bize biri kendinden, biri de Allah Resulü'nden olmak üzere iki hadis söyledi: Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle buyururken işittiğini söyledi: "Muhakkak Allah mümin kulunun tevbesi sebebiyle şu kimseden daha fazla sevinir: Öyle bir kimse ki çorak bir arazide devesi ile birlikte bulunuyor. Devesinin üzerinde yiyeceği ve içeceği vardır. Derken uyuya kalır. Uyandığında bir de bakar ki devesi gitmiş. Devesini aradı. Nihayet kendisine şiddetli bir susuzluk erişti. Sonra kendi kendine: Artık ben ilk bulunduğum yere döneyim de orada ölünceye kadar uyuyayım dedi. Gitti, ölmek üzere başını kolunun üzerine koydu. Bir aralık uyandı. Bir de baktı ki devesi yanıbaşında. Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devenin üzerinde! İşte Allah mümin kulunun tevbesine bu kimsenin devesini ve azıklarını bulması anındaki sevincinden daha fazla sevinir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4929

Enes b. Malik (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Allah'ın, kulu kendisine tevbe ettiğinde sevinmesi: Birinizin, çorak bir arazide devesi üzerinde bulunduğunda, üzerinde yiyeceği ve içeceğinin bulunduğu devesi kaçar. Devesini bulmaktan ümidi kesip de nihayet bir ağacın gölgesinde yatar; devesinden ümidini kesmiştir. Tam bu haldeyken birdenbire devesini yanıbaşında dikiliyor bulur. Hemen devesinin ipini tutar. Sonra sevincinin şiddetinden dolayı: Allahım! Sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim! diyerek sevincinin şiddetinden dolayı böyle hata etmesindeki sevincinden daha fazladır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4932

Ebu Hureyre'nin (r.a.) ifade ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah mahlûkatı yarattığı zaman kendi nezdinde Arş'ın üzerinde bulunan kitabına: "Muhakkak benim rahmetim gazabıma üstün gelir" yazmıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4939

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nden (a.s.) şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Yüce Allah rahmetini yüz parçaya ayırıp doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını da yer yüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün mahluklar birbirlerine merhamet ederler. Hatta hayvan, üzerine basarım endişesiyle ayağını yavrusundan kaldırır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4942

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü'nün huzuruna bir takım esirler gelmişti. Bunların içinde bir kadın vardı ki çocuğunu aramakta idi. Kadın esirler arasında çocuğu bulunca hemen onu aldı bağrına bastı ve emzirmeye koyuldu. Allah Resulü (a.s.) bize: "Şu kadının, kendi çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız?" dedi. Biz de: Hayır vallahi. Atmamak elinden geldiği sürece atmaz, dedik. Bunun üzerine Allah Resulü: "İşte muhakkak ki yüce Allah, kullarına bu kadının çocuğuna acımasından daha merhametlidir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4947

Ebu Hureyre'den (r.a.) bildirildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Asla hiçbir iyilik yapmamış olan bir adam ailesine: Öldüğüm zaman beni yakın. Sonra külünün yarısını karaya, yarısını da denize doğru savurun. Allah'a yemin ederim ki eğer Allah ele geçirmeğe kadir olursa alemlerden hiç bir kimseye azap etmediği bir azaba çekecektir, dedi. Bu kimse öldüğü zaman emrettiği işleri yaptılar. Neticede Allah karaya emretti. Kara hemen kendisinde bulunanları topladı. Allah deryaya emretti, o da derhal kendisinde bulunanları toplayıverdi. Sonra Allah o kimseye: Bunu niçin yaptın? diye sordu. Adam: Senden korktuğumdan dolayı ya Rabb! Sen daha iyi bilirsin! dedi. Bunun üzerine Allah onu affetti."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4949

Ebu Saîd Hudrî (r.a.)
Hz. Peygamber'den (a.s.) şunları nakletmiştir: Sizden önceki ümmetlerden bir kimse vardı. Allah ona mal ve evlat ihsan etmişti. Bir gün evladına hitaben: Vallahi ya benim emredeceğim şeyi yaparsınız, yahut da ben mirasımı sizden başkalarına vasiyet ederim: Öldüğüm zaman beni yakınız. (Zannederim şunu da söylemiştir:) Sonra beni öğütüp rüzgârda savurunuz. Çünkü ben Allah katında hiç bir hayır biriktirmedim. Şüphe yok ki Allah beni azap etmeğe kadirdir, diyerek bu hususta çocuklarından söz aldı. Rabbime yemin ediyorum ki çocukları da vasiyet ettiği şeyleri yaptılar. Nihayet yüce Allah; Bu yaptığına seni sevk eden nedir? diye sordu. O zat: Senden korktum, dedi. Allah Teala: "Zaten bunu da başkası affedemez dedi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4952

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) Aziz ve Celil olan Rabbından rivayet ederek şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir kul bir günah işledi. Müteâkiben: Allahım! Günahımı bağışla, dedi. Yüce Allah: Kulum bir günah işledi, fakat günahı mağfiret eden ve günah sebebiyle cezalandıracak bir Rabbı olduğunu bildi buyurdu. Sonra kul tekrar dönüp günah işledi. Ardından: Ey Rabbim! Günahımı affet diye yalvardı. Yüce Allah yine: Kulum bir günah işledi, fakat günahı mağfiret eden ve günah sebebiyle cezalandıracak bir Rabbı olduğunu bildi buyurdu. Sonra kul tekrar dönüp günah işledi. Ve: Ey Rabbim! Günahımı mağfiret et diye yalvardı. Yüce Allah bu sefer yine: Kulum bir günah işledi, fakat günahı mağfiret eden, günah sebebiyle ceza veren bir Rabbı olduğunu gereği gibi bildi. Sen istediğini yap, ben seni mağfiret ettim, buyurdu." Ravi Abdul Ala "İstediğini yap!" sözünü üçüncü yahut dördüncü defa da mı söyledi, bilmiyorum dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4953

Abdullah b. Mesûd (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu demiştir: "Allah kadar medh ve sena olunmayı seven hiç bir kimse yoktur. Bunun için Allah kendisini medh etmiştir. Allah'tan daha kıskanç hiç bir kimse de yoktur. Bundan dolayı Yüce Allah bütün çirkin fiilleri haram kılmıştır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4955

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Allah kıskanır. Mümin de kıskanır. Allah'ın kıskanması, haram kıldığı şeyleri müminin işlemesidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4959

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Yabancı bir kadını öpen biri Hz. Peygamber'e geldi ve olayı anlattı. Bunun üzerine: Gündüzün iki tarafında ve gecenin bazı saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere büyük bir hatırlatmadırayeti nazil olunca o zat: Ey Allah'ın Resulü! Bu yalnız benim için mi? diye sordu. Allah Resulü (a.s.): "Ümmetimden onu yapan herkes içindir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4963

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber'e bir adam geldi ve: Ey Allah'ın Resulü! Ben had cezası gerektirecek bir kabahat işledim. O cezayı bana tatbik et dedi. Ravi der ki: Bu anda namaz vakti de gelmişti. Adam da Allah Resulü ile beraber namaz kıldı. Namaz bitince yine: Ey Allah'ın Resulü! Ben ceza gerektirecek bir kabahat işledim. Binaenaleyh hakkımda Allah'ın Kitabı'nı tatbik eyle! dedi. Allah Resulü (a.s.): "Sen bizimle birlikte namazda bulundun mu?" diye sordu. Evet bulundum dedi. Allah Resulü: "Sen affolundun" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4965

Ebu Saîd Hudrî'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah'ın Peygamber'i (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden evvelki ümmetler içinde bir adam vardı ki doksan dokuz insan öldürmüştü. Bu zat, yeryüzü insanlarının en aliminin kim olduğunu sordu. Kendisine bir rahip gösterildi. O da rahibe gelerek kendisinin doksan dokuz kişi öldürdüğünü ve tevbesinin kabul edilip edilmeyeceğini sordu. Rahip: Hayır, edilmez diye cevap verdi. Bu cevap üzerine katil o rahibi de öldürdü. Bununla sayıyı yüze tamamladı. Sonra yine yeryüzü halkının en alimini sordu. Alim bir kimse gösterildi. Onun yanına gelince: Bu adam yüz tane insan öldürmüştür. Acaba Onun için bir tevbe yolu var mıdır? dedi. O: Evet vardır, insan ile tevbesi arasına kim girebilir? Sen filan yere git. Çünkü orada Allah'a ibadet etmekte olan bir takım insanlar vardır. Sen de onlarla beraber Allah'a ibadet et ve sakın bir daha kendi memleketine dönme. Çünkü orası kötü bir çevredir, dedi. Bunun üzerine adam gitti. Nihayet yolun yarısına vardığı zaman eceli geldi. Bu sefer rahmet melekleri ile azap melekleri çekişmeye başladılar: Rahmet melekleri: Bu adam tevbe ederek ve kalbi ile Allah'a yönelerek geldi dediler. Azap melekleri de: Bu adam hiç bir hayır işlememiştir dediler. Bu sırada insan kılığında başka bir melek geldi. Her iki taraf bu meleği aralarında hakem yaptılar. O melek: Şimdi siz buradan itibaren geldiği yer ile gideceği yerin mesafesini ölçün. Bulunduğu bu yer, hangisine daha yakın ise bu kimse oraya ait olur dedi. Melekler mesafeleri ölçtüler ve adamın gitmek istediği yere daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onun ruhunu rahmet melekleri aldılar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4967

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) bir sefere çıkmak istediği zaman kadınları arasında kura çekerdi. Kura kime düşerse Allah Resulü onunla birlikte sefere çıkardı. Aişe devamla: Gazaya gitmek istediği bir gazvede de aramızda kura attı ve bu kurada benim ismim çıktı. Ben Resulüllah ile beraber sefere çıktım. Bu sefer, hicap ayeti indirildikten sonra idi. Ben havdecimin içinde bindirilir ve (konak yerine) onun içinde indirilirdim. Bütün yolculuğumuzda böyle oldu. Nihayet Resulüllah bu gazasından ayrılıp da döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımızda bir gece yürüyüşü bildirdi. Hareket izni verildiği zaman ben kalkıp yürüdüm. Hatta orduyu geçtim. Hacetimi yerine getirdiğim zaman dönüp yerime geldim. Bir de göğsümü yokladım. Baktım ki Yemen'in gözboncuğundan dizilmiş gerdanlığım kopup düşmüş. Hemen dönüp gerdanlığımı aradım. Fakat onu aramak beni yoldan alıkoymuştu. Benim devemi hazırlayan kimseler gelip havdecimi yüklemişler ve havdecimi bindiğim deve üzerinde götürmüşlerdi. Onlar beni havdecin içinde sanıyorlarmış. O zaman kadınlar hafif idiler, şişmanlamazlardı. Et ve yağ onları bürüyüp kaplamazdı. Çünkü onlar az yemek yerlerdi. Bu cihetle bana hizmet edenler havdeci yüklemek üzere kaldırdıklarında havdecin ağırlık derecesinin farkına varmayarak yüklemişler. Bilhassa ben küçük yaşta genç bir kadındım. Deveyi kaldırmışlar ve gitmişler. Ordu gittikten sonra ben gerdanlığımı buldum. Akabinde konakladıkları yerlere geldim fakat oralarda ne bir çağıran, ne de bir cevap veren kalmıştı. Bunun üzerine ben orada evvelce bulunduğum konak yerime geldim. Ve onlar beni havdecde bulamazlar da beni aramak üzere dönüp yanıma gelirler diye düşündüm. Yerimde otururken uykum geldi ve uyumuşum. Safvan b. Muattal Sulemi sonra Zekvani, ordunun arkasında mola vermişti. Bu zat sabaha yakın yürümüş, benim bulunduğum yere gelmiş, uyuyan bir insan karaltısı görünce benim yanıma gelmiş ve beni görünce tanımış. Beni tesettür farz kılınmadan önce görür idi. Ben onun beni tanıdığı sırada onun istirca sözlerini söylemesi ile uyandım. Uyanınca hemen çarşafıma bürünüp yüzümü örttüm. Allah'a yemin ediyorum ki o bana bir tek kelime söylemiyordu. Ben ondan, istirca sözünden başka hiç bir kelime işitmedim. Devesini ıhtırıp çöktürdü, ön ayağına bastı. Ben de deveye bindim. Safvan bindiğim deveyi önünden çekerek yürüdü. Nihayet kafile konak yerine indikten sonra öğlen sıcağında orduya yetiştik. Bu sırada benim yüzümden helak olan helak olmuştu. İftiranın çoğunu Abdullah b. Ubey b. Selül yapmıştı. Müteâkiben Medine'ye geldik. Medine'ye geldiğimizde ben bir ay hasta oldum. Meğer bu sırada halk iftiracıların sözlerine dalmışlar. Ben ise bunlardan hiç bir şeyin farkında değildim. Yalnız hastalığımda beni işkillendiren bir cihet vardı: Peygamber'den, hastalandığım başka zamanlarda gördüğüm lutuf ve şefkâti bu hastalığımda görmüyordum. Ancak yanıma giriyor, selam veriyor, sonra da: "Nasılsınız?" diyordu. Bu hâl beni işkillendiriyordu. Fakat bir kötülük hissetmiyordum. Nihayet iyileştikten sonra dışarıya çıktım. Benimle beraber Mistah'ın annesi de çıktı. Biz, Menası tarafına doğru çıktık. Bu yer bizim helamızdı. Buraya biz ancak geceden geceye çıkardık. Bu âdet evlerimizin yakınında helalar edinmemizden önce idi. O zamanlar bizim hâlimiz ilk Arapların âdeti idi. Biz evlerimizin yakınında helalar yapmaktan eziyet duyardık. İşte ben Mistah'ın annesi ile dışarı çıkıp gittim. Bu kadın, Ebu Ruhm b. Muttalib b. Abdu Menafın kızıdır. Annesi de Sahr b. Âmir'in kızıdır ki bu kadın da Ebu Bekr Sıddık'ın teyzesidir. Ebu Ruhm kızının oğlu da Mistah b. Usase b. Abbad b. Muttalib'dir. Orada hacetimizi gördükten sonra ben ve Ebu Ruhm kızı evimden tarafa dönüp gelirken Mistah'ın annesinin ayağı çarşafı içinde sürçtü. Kadın: Mistah helak olsun! dedi. Ne fena söyledin! Bedir'de hazır bulunan bir kimseye mi sövüyorsun? dedim. Kadın bana: Ah kadın! Sen onun söylediği sözü duymadın mı? dedi. Ben: O ne dedi ki? diye sordum. Bunun üzerine o bana iftiracıların sözünü haber verdi. Artık hastalığım kat kat arttı. Evime dönünce yanıma Allah Resulü geldi. Selam verdikten sonra: Nasılsınız? diye sordu. Ben de: Ebeveynimin yanına gitmek üzere bana izin verir misin? dedim. Ben o sırada bu haberi ebeveynim tarafımdan tahkik etmek istiyordum demiştir. Allah Resulü bana izin verdi. Ben de ebeveynimin yanına gittim ve anneme: Ey anneciğim! İnsanlar ne konuşuyorlar? dedim. Annem: Ey yavrucuğum! Sakin ol. Vallahi bir erkeğin yanında sevgili, parlak, güzel bir kadın olsun ve onun bir çok ortakları bulunsun da onun aleyhinde çok laf etmesinler pek nadirdir dedi. Ben de: Subhanallah! İnsanlar bunu mu konuşuyorlarmış? dedim. Bunun üzerine bütün gece ağladım. Sabaha kadar gözümün yaşı dinmiyor, gözüme de uyku girmiyordu. Sonra ağlayarak sabahladım. Allah Resulü de o sabah Ali b. Ebu Talib'i ve Usame b. Zeyd'i yanına çağırmıştı. Vahy gecikince ailesi ile ayrılması hususunda onlarla istişare etmişti. Usame b. Zeyd, Peygamber'in ailesinin beraatını bildiğini ve onlara karşı beslediği sevgiye işaret ederek: Ey Allah'ın Resulü! Onlar senin ailendir. Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmeyiz dedi. Ali b. Ebu Talib'e gelince, o da: Allah senin başını dara sokmaz. Aişe'den başka kadınlar çoktur. Cariyeye de sorsan sana doğruyu söyler demişti. Bunun üzerine Allah Resulü Berire'yi çağırıp: Ey Berire Aişe'de sana şüphe veren bir hâl gördün mü? diye sordu. Berire de: Seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki ben Aişe'den kendisini ayıplayabileceğim hiç bir şey görmüş değilim: Yalnız, Aişe yaşı küçük, genç bir kadındı. Ailesinin hamurunu yoğururken uyurdu da evin besi koyunu gelir hamuru yerdi demiş. Bunun akabinde Allah Resulü minber üzerinde ayağa kalktı ve Abdullah b. Ubey b. Selul'den özür dilemesini istedi. Kendisi minber üzerinde şöyle hitabetti: Ey Müslümanlar topluluğu! Ev halkıma verdiği ezası son dereceye varan bir şahıs için bana kim yardım eder? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Bir adamın da ismini ortaya koydular ki bu zat hakkında da ben hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu kimse ailemin yanına da ancak benimle beraber girerdi. Bunun üzerine Ensar'dan Sa'd b. Muaz ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Resulü! O kimseye karşı sana ben yardım edeceğim. Eğer Evs'ten ise biz onun boynunu vururuz. Eğer Hazrec kardeşlerimizden ise yapılacak işi sen bize emredersin biz de emrini yerine getiririz demiş. Bu defa Sa'd b. Ubade ayağa kalkmış. Bu da Hazrec kabilesinin büyüğü idi. Ve bu vakıadan evvel iyi bir kimse idi. Fakat bu defa kabile hamiyeti onu cahilliğe sürükledi de Sa'd b. Muaz'a karşı: Sen yalan söylüyorsun. Allah'ın ebediyetine yemin ediyorum ki sen onu (yani Abdullah b. Ubey'i) öldüremezsin ve onu öldürmeye muktedir olamazsın! demiş. Bu defa da Sa'd b. Muaz'ın amcasının oğlu olan Useyd b. Hudayr ayağa kalkarak Sa'd b. Ubade'ye karşı: Allah'ın beka ve ebediyetine yemin ediyorum ki sen yalan söylüyorsun. Vallahi biz onu elbette öldürürüz. Sen mutlaka münafıksın ki, münafıklar hesabına bizimle mücadele ediyorsun diye mukabele etmiş. Bu suretle Evs ve Hazrec kabileleri ayaklanmışlar. Hatta birbirleri ile vuruşmaya niyetlenmişler. Allah Resulü ise henüz minber üzerinde ayakta duruyordu. Allah Resulü onları yatıştırmaya devam etti. Nihayet onlar susunca sustu. (Bana gelince:) Ben o gün ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme bir uyku girdi. Sonra ertesi gecemde de ağladım. Yine gözümün yaşı dinmiyor gözüme hiç uyku girmiyordu. Babam ile anam, ağlamak ciğerimi parçalayacak sanıyorlardı. Bu şekilde Ebeveynim yanımda oturdukları, ben de ağlamakta bulunduğum sırada Ensar'dan bir kadın izin istemişti. Ben de o kadına izin vermiştim. O da oturup benimle ağlıyordu. Biz bu hâl üzere iken Allah Resulü yanımıza girdi, selam verdikten sonra oturdu. Halbuki Allah Resulü bundan evvel hakkımda dedikodu başladığı günden beri yanımda oturmamıştı. Ve Allah Resulü bir ay beklediği halde kendisine hakkımda bir şey vahyolunmamıştı. Allah Resulü oturduğu zaman, şahadet kelimelerini söyledikten sonra: Ey Aişe! Hakkında bana şöyle şöyle sözler geldi. Eğer suçsuz isen yakında Allah seni muhakkak beraat ettirecektir. Yok eğer bir günah işledinse Allah'tan mağfiret dile ve Allah'a tevbe et! Çünkü kul, günahını itiraf ve sonra tevbe edince Allah da onun tevbesini kabul edip mağfiret buyurur dedi. Allah Resulü sözlerini bitirince gözümün yaşı kesildi. Hatta göz yaşından bir damla bulamıyordum. Hemen babama: Allah Resulü'nün söylediği sözlere benim adıma cevap ver dedim. Babam: Vallahi Allah Resulü'ne ne diyeceğimi bilmiyorum dedi. Sonra Anneme: Allah Resulü'nün söylediği söze benim adıma cevap ver dedim. O da: Vallahi Allah Resulü'ne ne diyeceğimi bilmiyorum dedi. Bunun üzerine ben, henüz Kur'an'dan çok şey bilmeyen küçük yaşta bir genç olduğum halde şöyle dedim: Vallahi ben kesinlikle anladım ki siz bu dedikoduyu işitmişsiniz. Hatta bu söz sizin gönüllerinizde yer etmiş ve ona inanmışsınız. Şimdi ben size suçsuzum desem (ki Allah suçsuzluğumu biliyor) bu konuda bana inanmazsınız. Ve eğer ben size bir itirafta bulunsam (ki Allah suçsuz olduğumu bilir) sizler beni hemen tasdik edeceksiniz. Vallahi ben kendimde size verecek bir misal bulamıyorum. Ancak Yusuf'un babasının dediği gibi: Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Sizin şu söylediklerinize karşı yardımına sığınılacak ancak Allah'tır.Aişe şöyle devam etmiştir: Sonra dönüp yatağıma yattım. Halbuki vallahi o zaman ben suçsuz olduğumu ve Allah'ın da muhakkak beni temize çıkaracağını biliyordum. Lâkin vallahi hakkımda okunan bir vahy indirileceğini hiç zannetmiyordum. Benim hâlim de kendimce Aziz ve Celil Allah'ın hakkımda okunan bir şeyle konuşmasından daha aşağı idi. Lâkin Allah Resulü'nün uykuda bir rüya göreceğini ve Allah'ın da o rüya ile beni beraat ettireceğini umuyordum. Vallahi Allah Resulü oturduğu yerden kalkmamıştı. Ev halkından bir kimse de dışarı çıkmamıştı. Aziz ve Celil Allah Peygamber'ine vahy indiriverdi. Kendisini vahy inerken basan şiddet yine bastı. Kendisine indirilen kelamın ağırlığından kış gününde bile inci tanesi gibi ter dökülürdü. Allah Resulünden vahy hâli kalkınca kendisi sevincinden gülüyordu. Söylediği ilk söz şu oldu: "Müjde ya Aişe! Allah seni beraat ettirdi." Bunun üzerine annem bana: Kalk, O'nun yanına git, dedi. Ben: Vallahi ne ona kalkarım, ne de beraatımı indiren Allah'tan başkasına hamd ederim dedim. Aziz ve Celil Allah şu on ayeti indirdi: "O uydurma haberi getirenler içinizden bir cemaattir.(ayetinden itibaren) on ayet indirdi (Nûr, 11-21). Aziz ve Celil Allah işte bu ayetleri benim beraatım hakkında indirmiştir. Ebu Bekr, akrabalığından ve fakirliğinden dolayı infak etmekte bulunduğu Mistah b. Usame için: Aişe hakkında bunları söyledikten sonra vallahi ben de Mistah'a bir şey vermem! diye yemin etti. Bunun üzerine de Aziz ve Celil Allah: Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar, akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere yardımda bulunmayacağına yemin etmesin..."ayetini, "Allah'ın size mağfiret etmesini arzu etmez misiniz?" sözüne kadarindirdi. Hibban b. Musa'nın dediğine göre, Abdullah b. Mübarek İşte bu, Allah'ın kitabı içinde en ümit bahşeden ayettir, demiştir. Bunun üzerine Ebu Bekr Vallahi, ben Allah'ın beni mağfiret etmesini isterim, dedi ve Mistah'a veregeldiği yardımı tekrar vermeye başladı ve: Ben bunu ondan ebediyen kesmem dedi. Aişe Allah Resulü, zevcesi Zeynep bt. Cahş'a benim durumumu sormuş: Ne bilirsin, ne gördün? demişti. O da: Ey Allah'ın Resulü! Ben kulağımı, gözümü muhafaza ederim. Vallahi hayırdan başka bir şey bilmem, diye cevap verdi. Bu hususta Aişe Zeynep, Peygamber'in hanımları arasında bana rekabet eden bir kadındı. Fakat Allah onu vera ve takvası sebebiyle muhafaza buyurdu. Kızkardeşi Hamne bt. Cahş ise onunla mücadele etmeye başladı da bu sebeple helak olanlar içinde helak oldu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4974
 

Turab3

Well-known member
MÜNAFIKLARIN SIFATLARI VE HÜKÜMLERİ

Zeyd b. Erkam (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Allah Resulüyle birlikte bir sefere çıktık. Bu seferde halka bir kıtlık isabet etti. Bunun üzerine Abdullah b. Ubey arkadaşlarına: Allah Resulü'nün yanında bulunan kimseleri beslemeyin ki etrafından dağılıp gitsinler dedi.Ravi Züheyr: Bu "havlehu" kelimesini mecrur okuyanın kıraatıdır dedi. Ubey devamla: Eğer Medine'ye dönersek andolsun kuvvetli olan, en hakir olanı muhakkak oradan çıkaracaktırdedi. Ben hemen Peygamber'e geldim ve bu sözleri kendisine haber verdim. Peygamber, Abdullah b. Ubey'e adam gönderip bunu kendisinden sordu. Ubey, bunu söylemediğine var kuvvetiyle yemin etti ve: Zeyd, Allah Resulüne yalan söylemiş dedi. Onların söyledikleri şeyden gönlüme şiddetli bir hüzün düştü. Nihayet Allah beni tasdik ederek: Münafıklar sana geldiği zaman...suresini indirdi. Sonra Peygamber onları kendileri için istiğfar etmeğe davet etti de onlar başlarını çevirdiler. Bir de şu ayet indi: Onlar dayanmış keresteler gibidirler.Zeyd: Onlar en güzel adamlardı dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4976

Cabir'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.), Abdullah b. Ubey'in kabrine geldi. Onu kabrinden dışarı çıkardı. İki dizi üzerine koydu. Onun üzerine tükürüğünden üfledi ve ona gömleğini giydirdikten sonra "Allah en iyi bilir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4977

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Kâbe'nin yanında üç kişi toplandılar. Bunların ikisi Kureyş'li, biri Sakif'li yahut da ikisi Sakif'li, biri Kureyş'li idi. Kalplerinin anlayışı az, karınlarının yağı çoktu. Bunlardan biri: Allah'ın bizim konuştuklarımızı işittiğini zannediyor musunuz? dedi. Diğeri: Eğer açıktan söylersek işitir, gizli söylersek işitmez dedi. Öteki ise: Eğer açıktan söylediğimiz zaman işitirse gizli söylediğimiz zaman da işitir dedi. İşte bunun üzerine Aziz ve Celil Allah: Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derilerinizin aleyhinize şahidlik etmesinden sakınmıyordunuz...ayetini indirmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4979

Zeyd b. Sabit'ten (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Uhud harbine çıktı. Bu sırada yanında bulunanlardan bir takım insanlar geriye döndüler. Peygamber'in sahabeleri de bunlar hakkında iki grup oldular. Bir kısmı: Onları öldürelim dedi. Bir kısmı da: Hayır öldürmeyelim dedi. Bunun üzerine: Size ne oldu da münafıklar hakkında iki fırka oldunuz?ayeti indi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4980

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) zamanında münafıklardan bir takım kimseler, Peygamber gazaya çıktığı vakit arkaya kalırlardı ve Allah Resulü'nün arkasında kalıp (evlerinde) oturduklarına sevinirlerdi. Peygamber geldiği zaman da ona bir takım özürler beyan edip yemin ederler ve yapmadıkları bir şeyle övülmelerini arzu ederlerdi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: Yaptıklarına sevinen, yapmadıkları ile de övülmelerini isteyenleri zannetme. Evet, bunları sakın azabtan kurtulacak zannetme!
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4981

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayetinde Humeyd b.Abdurrahman b. Avf şöyle anlatıyor:
Mervan (r.a.), kapıcısına: Ey Rafi'! İbn Abbas'a git ve ona: Eğer biz müslümanlardan, yaptığına sevinen ve yapmadığı bir işle övülmek isteyen herkes azap olunacak ise, hepimiz azap olunacağız (demektir)? diye sor dedi. İbn Abbas bu suale: Bu ayetten size ne? Bu ayet ancak Kitap Ehli hakkında nazil olmuştur, diye cevap verdi. Sonra: Hani Allah kendilerine Kitap verilenlerden, onu insanlara açıklayacaklarına ve gizlemeyeceklerine dair söz almıştı.ayetini okudu. Yine İbn Abbas Yaptıklarına sevinen, yapmadıklarıyla da övülmelerini arzu edenleri zannetme."(Âl-i İmrân, 188) ayetini okudu. İbn Abbas bundan sonra şöyle dedi: Peygamber (a.s.) bir kere onlara bir şey sordu. Onlar da sualin cevabını ondan sakladılar da başkasını haber verdiler. Müteâkiben Peygamber'in kendilerinden sormuş olduğu şeyi sanki ona haber vermişler göstererek dışarı çıktılar ve kendisinden bundan dolayı övülmelerini istediler. Sorduğu şeyi gizlemiş olmaktan da sevindiler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4982

Enes b. Malik (r.a.):
Bizden, Neccar oğullarından bir kimse vardı. Bu zat, Bakara ve Ali İmran surelerini okumuştu. Allah Resulü'ne de katiplik yapıyordu. Derken bu adam kaçıp gitti ve Kitap Ehline katıldı. Onlar kendisini yüksek makamlara çıkardılar ve: Şu adam Muhammed'e katiplik yapıyordu diyerek kendisini pek beğendiler. Aradan çok zaman geçmeden Allah onun boynunu helak etti. Onun için bir mezar kazdılar ve onu gömdüler. Fakat sabah olunca yer onu dış yüzüne atmıştı. Sonra döndüler ve onun için yine bir çukur kazdılar ve onu tekrar gömdüler. Arz tekrar onu yeryüzüne attı. Sonra döndüler, bir çukur daha kazdılar ve yine gömdüler. Fakat yer onu yine dış yüzüne atmıştı. Bunun üzerine artık onu atıldığı vaziyette bıraktılar.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4987
 

Turab3

Well-known member
KIYAMET, CENNET VE CEHENNEMİN SIFATI

Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde iri cüsseli, semiz bir kişi gelir. Fakat Allah yanında, bir sivrisineğin kanadı kadar ağırlığı olmayacaktır." Şu ayeti okuyunuz: Biz de onlar için hiç bir tartı tutmayacağız.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4991

Abdullah b. Mesûd (r.a.)
Hz. Peygamber'in huzuruna bir alim geldi ve: Ey Muhammed! yahut da: Ey Ebu'l-Kasım! Hiç şüphesiz yüce Allah Kıyamet gününde gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, bütün dağları, ağaçları bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, diğer mahlukları da bir parmağında tutacak. Sonra onları sallayarak: Melik benim! Melik benim! buyurur dedi. Allah Resulü (a.s.), alimin söylediklerine şaşarak onu tasdik olmak üzere güldü. Sonra şu ayeti okudu: Onlar Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki Kıyamet günü bütün yer onun bir elindedir. Gökler de onun sağ elinde dürülmüştür. Tenzih ederim; O, onların koştukları ortaklardan münezzehtir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4992

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Yüce Allah Kıyamet günü bütün yeri avucuna alır. Göğü de sağ elinde dürer. Sonra: "Melik benim. Hani yeryüzünün hükümdarları neredeler!" diye hitap eder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4994

Abdullah b. Ömer (r.ahm.),
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Aziz ve Celil Allah Kıyamet günü bütün gökleri dürer. Sonra onları sağ eli ile tutar. Sonra da: "Melik benim! Zalimler nerede? Mütekebbirler nerede?" buyurur. Sonra sol eliyle de gökleri dürer. Ardından: "Melik benim! Zalimler nerede, mütekebbirler nerede?" buyurur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4995

Sehl b. Sa'd (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.): "Kıyamet günü insanlar beyaz unun çöreği gibi bembeyaz, kızıl beyaz bir yerde toplanacak. Orada hiç bir kimse için bir alâmet olmayacak" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4998

Ebu Saîd Hudrî (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Kıyamet gününde yer, tek bir çörek gibi olur. Cebbar olan Allah, onu herhangi birinizin yolculukta çöreğini evirip çevirdiği gibi Cennet ahalisi için bir ikram olmak üzere çevirir." Ebu Saîd dedi ki: Bu sırada Yahudilerden biri geldi ve: Ey Ebu'l-Kasım! Rahman olan Allah sana bereket versin! Cennet ahalisinin Kıyamet gününde azığının ne olduğunu sana haber vereyim mi? dedi. Allah Resulü: Evet, buyurdu. Yahudi Allah Resulü'nün dediği gibi: Yer, bir tek çörek olur dedi. Bunun üzerine Allah Resulü bizlere baktı, azı dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra Yahudi: Sana onların katığını da haber vereyim mi? dedi. Allah Resulü: Evet dedi. Yahudi: Onların katığı balam ve nun'dur dedi. Sahabeler: Bunlar nedir? diye sordular. Yahudi: Öküz ile balıkdır. Bunların ciğerinin kenarından yetmiş bin kişi yiyecektir, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5000

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Bir gün Peygamber'le birlikte bir tarlada yürüyordum. Kendisi bir hurma dalına dayanıyordu. Derken bir kaç Yahudiye tesadüf ettik. Birbirlerine: Ona ruhu sorun dediler ve şöyle konuştular: Neden O'na sorma gereği duyuyursunuz? Sizin karşınıza hoşunuza gitmeyen bir şeyle çıkmıyor ki. Fakat yine de O'na sorun dediler. Bunun üzerine biri kalktı ve Peygamber'e ruhu sordu. Peygamber sükut etti. Anladım ki kendisine vahy geliyor. Yerimde durdum. Vahy nazil olunca: Sana ruh hakkında soruyorlar. Onlara de ki: Ruh, Rabbimin işidir. Sizlere ancak pek az bir bilgi verilmiştirbuyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5002

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Ebu Cehil Allahım! Eğer bu hakikaten senin tarafından gelen hak bir (din) ise, bize gökten taş yağdır veya bize acı bir azap ver! dedi. İşte bunun üzerine şu ayetler nazil oldu: Sen aralarındayken Allah onlara azap edecek değildir. İstiğfar ettikleri müddetçe de Allah onlara azap edecek değil. Onlar Mescid-i Haram'dan menedip dururken Allah ne diye kendilerine azap etmeyecekmiş.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5004

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Biz Abdullah'ın yanında oturuyorduk. Abdullah aramızda yaslanmıştı. Derken kendisine bir kimse geldi ve: Ey Ebu Abdurrahman! Hikayeci bir adam Kind'e kapıları yanında hikaye anlatıyor ve Duman mucizesi gelerek kâfirlerin nefesini keseceğini, müminlerin ise ondan nezle kadar etkileneceklerini iddia ediyor, dedi. Abdullah b. Mesûd kızgın bir halde oturarak şöyle dedi. Ey insanlar! Allah'tan korkun. Sizden her kim bir şey biliyorsa bildiğini söylesin. Bilmeyen de "Allah bilir" desin. Çünkü O, birinizin bilmediği bir şey için Allah bilir demesini en iyi bilendir. Aziz ve Celil Allah Peygamber'ine: Ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ve ben yapmacık davrananlandan da değilim de!buyurdu. Allah Resulü (a.s.) insanlarda İslâm'a karşı bir gerileme görünce: "Allahım! Yusuf'un yedi (kıtlık) yılı gibi yedi (kıtlık yılı olsun)!" buyurmuştu. Bunun üzerine Kureyş'i şiddetli bir kıtlık yılı yakaladı ki her şeyi silip süpürdü. Hatta açlıktan hayvan derilerini, leşleri yediler. Onlardan biri gökyüzüne bakardı da duman şeklinde bir şey görürdü. Ebu Süfyan hemen Peygamber'in yanına geldi ve: Ey Muhammed! Sen geldin, Allah'a itaati ve akrabalık bağlarını gözetmeyi emrediyorsun. Kavmin ise helak oldular. Artık onlar için Allah'a dua et! dedi. Aziz ve Celil Allah: Şimdi sen, Sema'nın insanları bürüyecek apaşikâr bir duman getireceği günü gözetle. Bu pek yaman bir azap!"ayetini, "Siz hiç şüphe yok ki tekrar döneceksinizsözüne kadar buyurdu. Allah'ın: Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırızbuyurulan günde Ahiret azabı kaldırılır mıydı? Ayetindeki batşe (yakalamak) günü, Bedr günüdür. Demek ki Duhânayeti, batşe, lizam ve Rum ayeti geçmişlerdir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5006

Abdullah b. Mesûd (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) zamanında ay iki parçaya bölündü de Allah Resulü: "Şahid olunuz!" buyurdu, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5010

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Mekke halkı Allah Resulü'nden (a.s.) kendilerine bir mucize göstermesini istemişler. O da onlara ayın yarılmasını iki kere göstermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5013

İbn Abbas (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) zamanında ay yarıldı demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5015

Ebu Musa (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu, demiştir: "İşitmekte olduğu ezaya karşı Aziz ve Celil Allah'tan daha sabırlı kimse yoktur. Kendisine şirk koşulur, çocuk nisbet edilir de sonra Allah onları yine selamette kılar ve rızıklandırır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5016

Abdullah b. Kays'ın (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İşittiği ezaya karşı Yüce Allah'tan daha sabırlı hiç bir kimse yoktur. Onlar Allah'a eş koşuyorlar, ona çocuk isnat ediyorlar da bununla beraber, Allah onları rızıklandırıyor, selamette kılıyor ve onlara veriyor."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5017

Enes b. Malik'ten (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah Cehennemliklerin en hafif azablısına: Dünya ve dünyadaki her şey senin olsa onu fidye eder miydin? buyurur. O kul: Evet, der. Bunun üzerine Allah: Sen Adem'in sulbünde iken ben senden daha hafif bir şeyi: Bana ortak tanımamanı istemiştim. (Ravi, şöyle dediğini de zannediyorum dedi) Ben de seni ateşe atmayacaktım. Fakat sen şirkten başkasını kabul etmedin, buyurur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5018

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Bir adam: Ey Allah'ın Resulü! Kâfir Kıyamet gününde yüzüstü nasıl haşrolunur? diye sordu. Allah Resulü: Dünyada onu iki ayağı üzerine yürüten Kıyamet gününde yüzüstü yürütmeğe kadir değil midir? buyurdular.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5020

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Müminin misali ekin gibidir. Rüzgâr onu sallar durur. Mümine de bela ve sıkıntı gelmeye devam eder. Münafığın misali de sedir ağacı gibidir ki kesilmedikçe sallanmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5024

Kaab b. Malik (r.a.)
Allah Resulü (a.s.): "Müminin misali, bir deste ekin gibidir. Rüzgâr onu eğiltir durur. Bazen yere vurur, bazen doğrultur. Kâfirin misali ise, kökü üzerinde dimdik duran sedir ağacı gibidir. Kökünden bir defada sökülünceye kadar, onu hiç bir şey eğiltemez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5025

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.): "Ağaçlardan bir ağaç vardır ki yaprağı düşmez. O ağaç müslümanın benzeridir. O nedir? Bana söyleyiniz" buyurdu. İnsanların aklı kırlardaki ağaçlara takıldı. Abdullah Bunun hurma ağacı olduğu hatırıma geldi. Fakat utandım. Ondan sonra insanlar: Ey Allah'ın Resulü! Bize söyle, o nedir? diye sordular. Allah Resulü: "O hurma ağacıdır" cevabını verdi. Ben bunu Ömer'e söyledim. O hurma ağacıdır deseydin, benim için şundan ve şundan daha makbul olurdu, dedi, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5027

Ebu Hureyre'den (r.a.) bildirildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Sizden hiç kimseyi ameli kurtaramayacaktır" buyurdu. Bir kimse: Ey Allah'ın Resulü! Seni de mi? diye sordu. Allah Resulü: "Evet beni de. Şu kadar ki Allah'ın beni kendinden bir rahmet ile örtmesi vardır. Lâkin sizler daima doğruyu isteyin," buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5036

Muğire b. Şu'be'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ayakları şişinceye kadar namaz kıldı. Kendisine: Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını mağfiret eylemiş iken, niçin bu külfete katlanıyorsun? denildi. Allah Resulü buna: "Şükreden bir kul olmayayım mı?" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5044

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) namazı kıldığı zaman ayakları çatlayıncaya kadar kıyam yapardı. Aişe "Ey Allah'ın Resulü! Senin gelmiş geçmiş bütün günahların mağfiret edildiği halde, bunu niçin yapıyorsun?" diye sordu. Peygamber: "Ey Aişe! Ben Allah'a çok şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdular.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5046

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) rivayetinde Şakik şöyle anlatır:
Abdullah b. Mesûd'un kapısı yanında onu beklerken oturuyorduk. Derken yanımızdan Yezid b. Muaviye Nehai geçti. Ona: Abdullah'a burada bulunduğumuzu bildiriver dedik. Yezid, Abdullah'ın huzuruna girdi. Çok geçmeden Abdullah bizim yanımıza çıktı ve: Sizlerin burada bulunduğunuzu haber aldım. Fakat yanınıza çıkmama sizleri bıktırırım endişesi engel oldu. Çünkü Allah Resulü (a.s.) vaaz ve nasihat hususunda bıktırır endişesiyle bazı günler bizden söz alırdı, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5047
 

Turab3

Well-known member
CENNET, CENNET NİMETLERİ VE CENNETLİKLERİN SIFATI

Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:

Peyamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve Celil Allah: Ben iyi kullarım için hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insanın kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, buyurdu." Allah'ın kitabında bunu tasdik eden delil şu ayettir: Artık yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne sevinçler saklandığını hiç kimse bilemez.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5050

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.): "Şüphesiz Cennette bir ağaç vardır ki bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürür" buyurduğunu rivayet etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5054

Sehl b. Sa'd (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Şüphesiz Cennette bir ağaç vardır ki bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürüse de gölgesini bitiremez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5055

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Şüphesiz Cennette öyle bir ağaç vardır ki bir süvari, süratli, talimli, iyi cins bir at ile yüz sene yürüse de onu bitiremez" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5056

Ebu Saîd Hudrî'den (r.a.) bildirildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Allah, Cennet ahalisine: Ey Cennet ahalisi! diye hitap buyurur. Onlar: Ey Rabbimiz! Sana iki defa icabet ederiz ve kullukta daimiz. Hayır senin iki elindedir derler. Allah: Razı oldunuz mu? buyurur. Kullar: Ya Rab! Nasıl razı olmayalım? Sen bize mahlûkatından hiç bir kimseye vermediğini ihsan buyurdun! derler. Allah: Bundan daha kıymetlisini vereyim mi? buyurur. Onlar: Ey Rabbimiz! Bundan daha kıymetli ne olabilir ki? derler. Bunun üzerine Allah: Ben size rıdvanımı (razımı) helal kılıyorum ve artık bundan sonra sizlere ebediyen kızmam! buyurur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5057

Sehl b. Sa'd'dan (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.): "Şüphesiz Cennet ehli Cennetteki köşkü, sizin gökte yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5058

Ebu Hureyre (r.a.)
Ebu'l-Kasım (a.s.) "Cennete ilk girecek zümre ayın on dördüncü gecesindeki sureti üzere girecekler. Bunların peşi sıra girenler de semadaki parlak yıldız suretinde geleceklerdir. Her birine iki zevce vardır. Bunların bacağının iliği etinin üstünden görünür. Ve Cennette bekar yoktur" buyurmuştur, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5062

Ebu Musa Eş'ari'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak mümin için Cennette içi boş bir tek inciden bir çadır vardır. Boyu altmış mildir. Mümine mahsus aileler vardır ki mümin onları dolaşıp ziyaret eder, fakat onlar birbirlerini görmezler."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5070

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve Celil Allah Adem'i kendi suretinde yarattı. Onun boyu altmış arşındır. Adem'i yaratınca: Haydi git de şu cemaate selam ver. Onlar oturan bir grup melekti. Sana ne cevap vereceklerini iyi dinle. Çünkü bu, hem senin, hem de zürriyetinin selamı olacaktır, buyurdu. Bunun üzerine Adem gitti ve melekler topluluğuna: -esselamu aleyküm (selam size) dedi. Onlar da: -esselamu aleyke ve rahmetullah (selam ve Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun) diye karşıladılar. Ve selamlarına "Ve Rahmetullah" cümlesini ziyade ettiler. Cennete giren herkes Adem'in suretinde ve altmış arşın uzunluğunda olacaktır. Ama Adem'den sonra insanlar ta şimdiye kadar kısalmaya devam etmiştir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5075

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Siz Adem oğullarının yakmakta olduğunuz şu ateşiniz Cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir parçadır" buyurdu. Sahabeler: Ey Allah'ın Resulü! Vallahi bu bile yetecekmiş, dediler. Allah Resulü: "Cehennem ateşi her biri dünya ateşi sıcaklığı derecesinde olmak üzere üzerine altmış dokuz kat daha fazla kılındı" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5077

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Cehennem ile Cennet münakaşa ettiler. Cehennem: Bana zalimler ve mütekebbirler girer dedi. Cennet: Bana zayıflar ve miskinler girer dedi. Aziz ve Celil Allah Cehenneme: Sen benim azabımsın. Dileyeceğim kimselere seninle azap ederim buyurdu. (Belki de: Dilediğime seninle isabet ederim demiştir). Cennete de: Sen benim rahmetimsin. Dilediğim kimselere seninle merhamet ederim. İkinizi de dolduracak vardır buyurdu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5081

Enes b. Malik'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Allah'ın Peygamber'i (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Cehennem durmadan: Daha var mı? diyecek. Nihayet İzzetin Rabbine Pak ve Yüce Allah ona ayağını koyar. Bunun üzerine Cehennem: İzzetine yemin ederim ki yeter, yeter! der ve parçaları birbirine dürülür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5084

Ebu Saîd'in (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü ölüm, alaca bir koç suretinde getirilir. (Ebu Kureyb şunu ziyade etti:) Cennet ile Cehennem arasında durdurulur. (Hadisin kalan kısmında ittifak etmişlerdir). Müteâkiben: Ey Cennet ahalisi! Sizler bunu tanıyor musunuz? denilir. Cennetlikler hemen başlarını kaldırıp bakarlar ve: Evet, bu ölümdür derler. Sonra: Ey Cehennem ahalisi! Sizler bunu tanıyor musunuz? diye sorulur. Onlar da başlarını kaldırarak bakarlar ve: Evet, bu ölümdür derler. Bunu takiben koçun kesilmesi emrolunur ve derhal boğazlanır. Bundan sonra: Ey Cennet halkı! Cennette ebedi yaşıyacaksınız, artık ölüm yoktur. Ve ey Cehennem halkı! Sizler de ebedisiniz, artık ölüm yoktur denilir." Bundan sonra Allah Resulü şu ayeti okudu: Onları hasret günü ile korkut. Çünkü onlar hâlâ gaflet içinde ve hâlâ iman etmemişken iş bitmiş olur.Allah Resulü bu ayeti okurken eliyle dünyaya işaret etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5087


Abdullah b. Ömer (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Allah, Cennetlikleri Cennete, Cehennemlikleri de Cehenneme sokar. Sonra aralarında bir tellal kalkıp: Ey Cennet ahalisi! Artık ölüm yoktur; ve: Ey Cehennem ahalisi! Artık ölüm yoktur. Herkes bulunduğu yerde ebedidir! diyecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5088

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.): "Kâfirin avurt dişi (yahut azı dişi) Uhud (dağı) kadar, derisinin kalınlığı da üç günlük mesafedir" buyurduğunu bildirmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5090

Ebu Hureyre (r.a.) Allah Resulü'ne isnat ettiği hadiste Allah Resulü (a.s.):
"Cehennemde kâfirin iki omuzu arası, hızlı giden bir süvarinin üç günlük yolu kadardır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5091

Harise b. Vehb Huzai (r.a.)
Hz. Peygamber (a.s.) den şunları işittiğini söylemiştir: Peygamber: "Size Cennet ehlini haber vereyim mi?" buyurdu. Sahabeler: Evet, dediler. Allah Resulü: Zayıf olan ve halk tarafından zayıf görülen her mümin (Cennetlik) dir. Allah'a yemin etse, muhakkak ki Allah onu yemininde doğru çıkarır, buyurdu. Sonra da: "Size Cehennem ehlini haber vereyim mi?" buyurdu. Sahabeler: Evet, dediler. Allah Resulü: Her katı yürekli, düşman ve kibirli kimsedir, buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5092

Abdullah b. Zema (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) hutbe okudu da deveyi ve onu boğazlayanı anarak şöyle buyurdu: Semud kavminin en aşağılığı fırladığı zaman..."Buna, Ebu Zema gibi kuvvetli, şirret bir adam kalkıştı" buyurdu. Sonra Allah Resulü kadınlardan bahsederek onlar hakkında öğütler verdi ve: "Sizden biriniz karısını ne zamana kadar dövecek?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5095

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.): "Ben şu Kaab oğullarının atası Amr b. Luhay b. Kama b. Hındifi, Cehennemde bağırsaklarını sürüklerken gördüm" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5096

Hz. Aişe (r.ah.),
Allah Resulü'nden (a.s.) şunları işittiğini söylemiştir: "İnsanlar Kıyamet gününde yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolunurlar." Ben de: Ey Allah'ın Resulü! Kadın ve erkekler beraber olup birbirlerine bakacaklar mı? dedim. Allah Resulü: "Ey Aişe! Mesele, birbirlerine bakmalarından çok daha vahim" buyurdular.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5102

İbn Abbas (r.a.)
Hz. Peygamber'i (a.s.) hutbede şöyle buyururken işitmiştir: "Muhakkak ki sizler Allah'a yürüyerek, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak kavuşacaksınız!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5103

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:

Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar üç fırka olarak haşredilecekler: Birinci fırka, istekliler, korkanlar. İkinci fırka, İki kişi bir deve üzerinde, üçü bir deve üzerinde, dördü bir deve üzerinde ve on kişi bir deve üzerinde olanlar. Geri kalanlarını da Cehennem toplayacak; nerede geceyi geçirirlerse, o ateş de onlarla beraber geceler. Onlar nerede istirahat ederlerse o da onlarla beraber istirahat eder. Sabahladıkları yerde onlarla beraber sabahlar. Akşamladıkları yerde, onlarla beraber akşamlar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5105

Abdullah b. Ömer (r.ahm.),
Hz. Peygamber'in (a.s.) İnsanlar alemlerin Rabbi için kalkacağı günayeti hakkında şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "İnsanlardan her biri kulaklarının yarı yerlerine kadar tere batmış olarak kalkacaktır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5106

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Kıyamet günü ter, yerin içine yetmiş kulaç işleyecektir. Ve hiç şüphesiz insanların ağızlarına yahut kulaklarına kadar ulaşacaktır." Ravi Sevr, bunların hangisini söylediğinde tereddüt etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5107


İbn Ömer'in (r.ahm.) bildirdiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz vefat ettiğinde, sabah ve akşam ona oturacağı makamı gösterilir. O kimse Cennet ehlinden ise, Cennetlik; ateş ehlinden ise Cehennemlik olacaktır. Ve ona: Kıyamet günü Allah seni oraya gönderinceye kadar işte senin yerin budur, denilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5110

Ebu Eyyûb (r.a.)
Bir gün güneş battıktan sonra Allah Resulü (a.s.) dışarı çıktı ve bir ses işitti: Bunun üzerine: "Yahudiler kabirlerinde azap görüyorlar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5114

Enes b. Malik (r.a.)
Allah'ın Peygamber'i (a.s.) şöyle buyurdu demiştir: "Kul, kabrine konduğu ve arkadaşları geri dönüp gittikleri zaman onların ayakkabılarının seslerini şüphesiz işitir. Buyurdular ki: İki melek gelip onu oturtarak: Şu adam hakkında ne derdin? diye sorarlar. Mümin: Onun Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şahadet ederim diye cevap verir. Bunun üzerine ona: Cehennemdeki yerine bak! Allah onun yerine sana Cennetten bir yer verdi, denilir." Allah'ın Peygamber'i: "O iki makamını birden görür" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5115

Bera b. Azib'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): Allah, iman edenleri sabit sözle yerlerinde tutarayeti kabir azabı hakkında indi. Kabirde ölüye: Rabbin kimdir? diye sorulur. O da: Rabbim Allah ve Peygamberim Muhammed'dir der. İşte, Aziz ve Celil Allah'ın: Allah, iman edenleri dünya hayatında da Ahirette de sözlerinde sabit tutar...ayeti budur, buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5117

Hz. Aişe (r.ah.)
Allah Resulü (a.s.): "Kıyamet gününde kim hesaba çekilirse azap görecektir" buyurdu. Bunun üzerine ben: Aziz ve Celil Allah İşte kolayca bir hesaba çekilirbuyurmamış mı? dedim. Resulüllah: "O hesap değildir. Bu dediğin ancak arzdır. Kıyamet gününde hesapta tartışılan kimse azap görecektir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5122

Abdullah b. Ömer (r.ahm.)
Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: "Allah bir kavme azap etmek isteyince o kavim içinde bulunan her ferde azap isabet eder. Sonra herkes amellerine göre diriltilirler."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5127
 
Üst