müdavim
Üye Sorumlusu
CENÂBI HAKK'IN, PEYGAMBERİMİZİ BİR SUİKASTTEN KORUMASI
Bu bozgun sırasında Kureyşlilerin henüz Müslüman olmayanlarından, Peygamber Efendimizin hayatını ortadan kaldırmayı düşünenler bile oldu. Şeybe b. Osman, bunlardan biri idi.
Uhud Harbinde babası öldürülmüş, içi intikam ve kinle doluydu. Kılıcını sıyırdı. Sağ tarafından Peygamber Efendimize doğru varmak istedi. Bu sırada sağında amcası Hz. Abbas'ın, elinde pırıl pırıl parlayan kılıcıyla durduğunu gördü. "Amcası oradayken ben yanına varamam." diyerek Peygamber Efendimizin sol tarafına geçti. Oradan hücum etmek istiyordu. Fakat, o tarafında da amcasının oğlu Ebû Süfyan b. Haris'in durduğunu gördü. "Amcasının oğlu da onu yardımsız bırakmaz." diyerek bu sefer Efendimizin arkasından yanına varmak istedi. Efendimize oldukça yaklaşmıştı. Kılıcını kaldırmak istedi. Efendimize oldukça yaklaşmıştı. Kılıcını kaldırıp vurması için de hiçbir engel kalmamıştı. Tam o esnada aralarında birdenbire bir ateş yalımı peyda oldu. Şeybe birden ürperdi, korktu. Ateş yalımının kendisini yakıp kavuracağını sandı. Korkusundan gözlerini elleriyle kapayıp geri çekildi. Ancak o zaman, Peygamberimizin Allah tarafından korunduğunu anlamıştı!
Geri çekildiği sırada, Resûli Kibriya Efendimiz, ona doğru mübarek başını çevirip gülümsedi ve, "Ey Şeybe!.. Yanıma gel!" buyurdu.
Kâinatın Efendisinin hayatına kastetme cesaretini kendisinde az evvel bulan Şeybe, o anda tir tir titriyordu; kalbi korkuyla ürperiyordu. Efendimizin yanma geldi. Peygamberimiz, mübarek ellerini göğsüne koydu ve, "Allah'ım, bundan Şeytan'ın vesvese ve desiselerini gider!" diye dua etti.
Bir anda Şeybe'nin kalbindeki intikam ve kin duygusu yok oluvermiş, yerini îmana ve Peygamberimize karşı sevgiye terk etmişti. O ânı Şeybe, "Vallahi, elini göğsümden kaldırmamıştı ki, Allah'ın yaratıklarından ondan daha sevgili olan bir kimse kalmamıştı." diyerek ifade eder.
Daha sonra Peygamber Efendimiz, "Ey Şeybe!.. Haydi, artık kâfirlerle savaş!" diye buyurdu.
Şeybe der ki:"Resûlullah'ın önünde kılıç vurup savaştım. Vallahi, canımla ve her şeyimle onu korumak istiyordum. O anda sağ olsaydı da babamla karşılaşsaydım; hiç çekinmeden onu da kılıçla vurup öldürürdüm!"855
Böylece, "Gerek Arap gerekse Arap olmayanlardan Muhammed'e tâbi olmadık hiç kimse kalmasa bile, ben yine ona tâbi olmam!" diyen biri daha, Hz. Resûlullah'ın getirdiği nurun cazibesinden kendisini kurtaramayıp İslâm'ın saadetli sinesine kavuşmuş oluyordu.
Bu bozgun sırasında Kureyşlilerin henüz Müslüman olmayanlarından, Peygamber Efendimizin hayatını ortadan kaldırmayı düşünenler bile oldu. Şeybe b. Osman, bunlardan biri idi.
Uhud Harbinde babası öldürülmüş, içi intikam ve kinle doluydu. Kılıcını sıyırdı. Sağ tarafından Peygamber Efendimize doğru varmak istedi. Bu sırada sağında amcası Hz. Abbas'ın, elinde pırıl pırıl parlayan kılıcıyla durduğunu gördü. "Amcası oradayken ben yanına varamam." diyerek Peygamber Efendimizin sol tarafına geçti. Oradan hücum etmek istiyordu. Fakat, o tarafında da amcasının oğlu Ebû Süfyan b. Haris'in durduğunu gördü. "Amcasının oğlu da onu yardımsız bırakmaz." diyerek bu sefer Efendimizin arkasından yanına varmak istedi. Efendimize oldukça yaklaşmıştı. Kılıcını kaldırmak istedi. Efendimize oldukça yaklaşmıştı. Kılıcını kaldırıp vurması için de hiçbir engel kalmamıştı. Tam o esnada aralarında birdenbire bir ateş yalımı peyda oldu. Şeybe birden ürperdi, korktu. Ateş yalımının kendisini yakıp kavuracağını sandı. Korkusundan gözlerini elleriyle kapayıp geri çekildi. Ancak o zaman, Peygamberimizin Allah tarafından korunduğunu anlamıştı!
Geri çekildiği sırada, Resûli Kibriya Efendimiz, ona doğru mübarek başını çevirip gülümsedi ve, "Ey Şeybe!.. Yanıma gel!" buyurdu.
Kâinatın Efendisinin hayatına kastetme cesaretini kendisinde az evvel bulan Şeybe, o anda tir tir titriyordu; kalbi korkuyla ürperiyordu. Efendimizin yanma geldi. Peygamberimiz, mübarek ellerini göğsüne koydu ve, "Allah'ım, bundan Şeytan'ın vesvese ve desiselerini gider!" diye dua etti.
Bir anda Şeybe'nin kalbindeki intikam ve kin duygusu yok oluvermiş, yerini îmana ve Peygamberimize karşı sevgiye terk etmişti. O ânı Şeybe, "Vallahi, elini göğsümden kaldırmamıştı ki, Allah'ın yaratıklarından ondan daha sevgili olan bir kimse kalmamıştı." diyerek ifade eder.
Daha sonra Peygamber Efendimiz, "Ey Şeybe!.. Haydi, artık kâfirlerle savaş!" diye buyurdu.
Şeybe der ki:"Resûlullah'ın önünde kılıç vurup savaştım. Vallahi, canımla ve her şeyimle onu korumak istiyordum. O anda sağ olsaydı da babamla karşılaşsaydım; hiç çekinmeden onu da kılıçla vurup öldürürdüm!"855
Böylece, "Gerek Arap gerekse Arap olmayanlardan Muhammed'e tâbi olmadık hiç kimse kalmasa bile, ben yine ona tâbi olmam!" diyen biri daha, Hz. Resûlullah'ın getirdiği nurun cazibesinden kendisini kurtaramayıp İslâm'ın saadetli sinesine kavuşmuş oluyordu.