Hâlık-ı Semâvat ve Arz: gökleri ve yeri yaratan Allah | Kâdirî: (bk. bilgiler) |
Nakşibendî: (bk. bilgiler – Nakşî/Nakşîbendiler) | dalâlet: doğru yoldan sapkınlık |
delâlet etmek: delil olmak, işaret etmek | dühul: içeri girme, müdahele etme |
emirber: emri yerine getirmeye hazır | ene: ben, benlik |
enâniyet: benlik | firavunlaşmak: kendisini Firavun gibi ilâh seviyesinde büyük görme
|
fıtrat: yaratılış, mizaç | gaflet: sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma |
garip: şaşırtıcı, tuhaf | habbe: dane, tohum |
hararet: ısı, sıcaklık | hareke: Arapça'da harflerin hangi ses değeriyle okunacağını gösteren işaretler |
haşiye: dipnot, açıklayıcı not | hidayet: doğru ve hak olan yol, İslâmiyet |
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması | husus: mevzu, konu |
i'lem eyyühe'l-aziz: "Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!" mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir deyim | ihtimam: dikkat, özen, önem verme |
inkılâp: dönüşüm, dönüşme | intaç etmek: netice vermek |
istib'ad: akıldan uzak tutma, uzak görme | ittifak: anlaşma, birlik |
ittihaz etmek: kabullenmek, edinmek | kader kalemi: Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi ve yazması |
kalem-i kader: kader kalemi, Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması | kesret: çokluk |
kezâlik: bunun gibi | küfür: Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği herhangi bir şeyi inkâr etmek, inançsızlık, dinsizlik |
mahvolmak: yok olmak | malûm: bilinen |
menfez: delik | muvaffak olmak: başarmak |
mâneviyat: mânevi âleme ait olan şeyler | münteha: en son nokta, netice |
nakış: işleme, süsleme | nefs-i emmâre: hazır zevke düşkün ve insanı daima kötülüğe sevk eden duygu |
neşvünemâ bulmak: büyüyüp gelişmek | nişan: alâmet, işaret |
ruh-u insanî: insan ruhu | sahife-i vech: yüz sayfası; Cenâb-ı Hakkın isimlerini tecellî edip yazıldığı insan yüzü |
tabiat tâğutları: tabiat putları; insanları Allah’a karşı isyana sevk eden tabiattaki her şey | tarümâr etmek: dağıtmak, perişan etmek |
tekessür: çoğalma | tesadüf: rastlantı |
tâbir etme: isimlendirme, ifade edilme | tâzip etme: azap verme, işkence etme |
zikir: Allah lâfzını tekrar edip Onu anma; tas. belirli ifadelerle, belirli zamanlarda, belirli sayı ve edep kuralları çerçesinde düzenli olarak Allah’ı anma, hatırlama | zikr-i cehrî: açıktan yüksek sesle veya çevredekilerin duyacağı şekilde yapılan, sesli zikir |
zikr-i hafî: gizli zikir; alçak sesle, kişinin ancak kendisinin duyabileceği zikir | zikr-i İlâhî: Allah’ı anma, hatırlama |
âlem: dünya, evren | şuâ: ince ışık hüzmesi, ışın |