Cevap: Hubab - Sayfa: 142
Zeylü’l-Hubâb

Öyle bir Allah’a hamd, medih ve senâlar ederiz ki, şu âlem-i kebir Onun icadıdır. Ve insan denilen şu küçük âlem de Onun ibdâıdır. Biri inşâsı, diğeri binâsıdır. Biri san’atı, diğeri sıbgasıdır. Biri nakşı, diğeri ziynetidir. Biri rahmeti, diğeri nimetidir. Biri kudreti, diğeri hikmetidir. Biri azameti, diğeri rububiyetidir. Biri mahlûku, diğeri masnûudur. Biri mülkü, diğeri memlûküdür. Biri mescidi, diğeri abdidir. Evet, bütün bu şeyler, eczasıyla beraber Allah’ın mülkü ve malı olduğu, i’câzvâri sikke ve mühürleriyle sâbittir.
اَللّٰٰهُمَّ يَا قَيُّومَ اْلاَرْضِ وَالسَّمَاۤءِ اِنَّا نُشْهِدُكَ وَجَمِيعَ مَصْنُوعَاتِكَ وَجَمِيعَ خَلْقِكَ بِاَنَّكَ اَنْتَ اللهُ لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ وَحْدَكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ وَنَسْتَغْفِرُكَ وَنَتُوبُ اِلَيْكَ وَنَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ. اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَيْهِ كَمَا يُنَاسِبُ حُرْمَتَهُ وَكَمَا يَلِيقُ بِرَحْمَتِكَ وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
1
İ’lem eyyühe’l-aziz! Her kim kendisini Allah’a mal ederse, bütün eşya onun lehinde olur. Ve kim Allah’a mal olmasa, bütün eşya onun aleyhinde olur.
[NOT]Dipnot-1 Ey yer ve göğün kayyûmu olan Allah’ım! Seni ve Senin bütün san’at eserlerini ve mahlûklarını şahit tutarak ilân ederiz ki, Sen, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’sın. Sen birsin, ortağın yoktur. Günahlarımızın affı için Sana dönüyor ve af diliyoruz. Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Muhammed’in, Senin kulun ve peygamberin olduğuna da şehadet ediyoruz. Allah’ım, onun hürmetine münasip ve Senin rahmetine lâyık şekilde, ona ve bütün Âl ve Ashabına salât ve selâm eyle.
[/NOT]
Ashâb: Peygamber Efendimizi hayatta iken görüp, bir süre sohbetinde bulunan mü’min ve Müslümanlar | Kayyûm: varlıkları ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren Allah |
abd: kul | aleyh: ona karşı, karşıt, zıt |
azamet: büyüklük, yücelik | ecza: cüzler; kısımlar, bölümler |
eşya: şeyler, varlıklar | hamd: şükür ve övgü |
hikmet: Allah’ın her bir varlığı bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratması | ibdâ: benzersiz ve örneksiz yoktan var etme, yaratma |
icad: var etme, yapma, yaratma | inşâ: varlıkları yine var olan şeylerden, kâinattaki var olan unsurlardan yaratma |
i’câzvâri: mu’cizeli; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü olan | i’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz |
kudret: Allah’ın güç ve iktidarı | leh: onun yanında, onun yararına, ondan yana |
mahlûk: yaratılmış, varlık | masnû: san’at eseri varlık |
medih: övgü | memlûk: sahip olunan şey; kul |
mescid: ibadet edilen yer | mülk: sahip olunan şey |
nakış: işleme, süsleme | nimet: iyilik, lütuf, ihsan |
rahmet: İlâhî şefkat, merhamet | rububiyet: Rablık; herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması |
salât: merhamet ve şefkat | senâ etmek: tekrar tekrar övmek, yüceltmek |
sikke: damga | sâbit: değişmez; ispat edilmiş, ispatlanmış, kesin |
sıbga: boya | zeylü’l-hubâb: Hubâb Risalesine bir ek |
ziynet: süs | Âl: Peygamberimizin (a.s.m.) akrabaları ve mübarek soyu |
âlem: dünya, evren | âlem-i kebir: büyük âlem, kâinat |