Konuya cevap cer

Cevap: Hubab - Sayfa: 144



kuru ve câmid bir ağaçtan ihraç ve icad etmekle o kuru ağacı acip bir vaziyete ve hayattar, antika bir şekle koyan kudret-i ezeliyeye haşr-i umumî ağır gelir mi? Hâşâ! Bu lâtif, nâzik masnûatı o kuru ağaçlardan ihraç eden kudrete hiçbir şey ağır gelmez. Bu bedihî bir meseledir. Fakat gözleri kör olanlar göremiyorlar.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın herbir sûresi, bütün Kur’ân’ın münderecatını icmâlen ihtiva ettiği gibi, sair sûrelerde zikredilen makasıd ve mühim kıssaları da tazammun etmiştir. Bundaki hikmet,  Kur’ân’ı tamamen okumaya vakti müsait olmayan veya ancak bir kısmını  veya bir sûresini okuyabilen insanlar, Kur’ân’ın hepsini okumaktan hâsıl  olan sevaptan mahrum kalmamasıdır.


Evet, mükellefîn arasında bulunan ümmîler ancak bir sûreyi okuyabilirler. İ’câz-ı Kur’ân onları da tam sevap kazanmaktan mahrum etmemek için, bu nükte-i i’câziyeyi takip ederek, bir sûreyi tam Kur’ân hükmünde kılmıştır.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Maddiyattan olmayan, bilhassa mahiyetleri mütebayin olan bir çoklukta tasarruf eden bir zâtın, o çokluğun herbirisiyle bizzat mübaşeret ve muâlecesi lâzım değildir.


Evet asker neferatı arasında bir kumandanın tasarrufatı, tanzimatı, ancak emir ve iradesiyle husule gelir. Eğer o kumandanlık vazifeleri ve işleri neferata havale edilirse, herbir neferin bizzat mübaşeret ve hizmetiyle veya herbir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücut bulacaktır.


Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakkın mahlûkatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve iradeyle olur. Bizzat mübaşereti yoktur—şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi.






Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân: ifade ve açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
acip: tuhaf, şaşkınlık verenantika: eski ve kıymetli san’at eseri
bedihî: açık, aşikârbilhassa: özellikle
binaenaleyh: bundan dolayıbizzat: doğrudan
câmid: cansızhavale edilmek: bir iş ihale edilme, başkasına verilme, başkasına bırakılma
hayattar: canlıhaşr-i umumî: her şeyi kaplayan yeniden diriliş; her şeyin öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanması
hikmet: sır, sebep, gaye, maksathusule gelmek: meydana gelmek
hâsıl olma: meydana gelmehâşâ: asla
icad etmek: yaratmak, var etmekicmâlen: özetle, kısaca
ihraç etmek: çıkarmakihtiva etmek: içermek, içine almak
irade: dileme, tercihi’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cizeliği; Kur’ân’ın ifade ve anlatımıyla başkalarını benzerini yapmaktan aciz bırakması
i’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir sözkudret: güç, iktidar
kudret-i ezeliye: ezelden beri var olan Allah’ın kudretikâinat: evren, yaratılmış herşey
kıssa: ibret verici yaşanmış hikâyelâtif: güzel, hoş
maddiyat: maddeye ait, maddî şeylermahiyet: asıl nitelik, temel özellik
mahlûkat: yaratılmışlar, varlıklarmakasıd: gayeler, istenilen şeyler
masnûat: san’atla yaratılmış varlıklarmuâlece: bir işin üzerinde durarak teşebbüs etme, bir işe girişme; maddeten elleme, ilişme
mübaşeret: fiziksel temas, doğrudan doğruya yapmamükellefîn: yükümlüler, sorumlular
münderecat: bir şeyin içine dercedilmiş şeyler, anlatılan şeyler, muhtevamütebayin: birbirinden ayrı, farklı
nefer: asker, erneferat: neferler, erler
nâzik: zarif, ince, narinnükte-i i’câziye: mu’cizelik sırrı, mu’cizelikteki nükte, ince mânâ
sair: diğer, başkatanzimat: düzenlemeler
tasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetmetasarrufat: herşeyi dilediği gibi kullanma ve işler yapma
tazammun etmek: içine almak, kapsamaktenvir etme: aydınlatma
vücut bulmak: meydana gelmek (bk v-c-d)zikredilmek: anılmak, belirtilmek
ümmî: okuma-yazma bilmeyen, tahsil görmemişşems: güneş




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst