Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
| Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân: ifade ve açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim |
acip: tuhaf, şaşkınlık veren | antika: eski ve kıymetli san’at eseri |
bedihî: açık, aşikâr | bilhassa: özellikle |
binaenaleyh: bundan dolayı | bizzat: doğrudan |
câmid: cansız | havale edilmek: bir iş ihale edilme, başkasına verilme, başkasına bırakılma |
hayattar: canlı | haşr-i umumî: her şeyi kaplayan yeniden diriliş; her şeyin öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanması |
hikmet: sır, sebep, gaye, maksat | husule gelmek: meydana gelmek |
hâsıl olma: meydana gelme | hâşâ: asla |
icad etmek: yaratmak, var etmek | icmâlen: özetle, kısaca |
ihraç etmek: çıkarmak | ihtiva etmek: içermek, içine almak |
irade: dileme, tercih | i’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cizeliği; Kur’ân’ın ifade ve anlatımıyla başkalarını benzerini yapmaktan aciz bırakması |
i’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz | kudret: güç, iktidar |
kudret-i ezeliye: ezelden beri var olan Allah’ın kudreti | kâinat: evren, yaratılmış herşey |
kıssa: ibret verici yaşanmış hikâye | lâtif: güzel, hoş |
maddiyat: maddeye ait, maddî şeyler | mahiyet: asıl nitelik, temel özellik |
mahlûkat: yaratılmışlar, varlıklar | makasıd: gayeler, istenilen şeyler |
masnûat: san’atla yaratılmış varlıklar | muâlece: bir işin üzerinde durarak teşebbüs etme, bir işe girişme; maddeten elleme, ilişme |
mübaşeret: fiziksel temas, doğrudan doğruya yapma | mükellefîn: yükümlüler, sorumlular |
münderecat: bir şeyin içine dercedilmiş şeyler, anlatılan şeyler, muhteva | mütebayin: birbirinden ayrı, farklı |
nefer: asker, er | neferat: neferler, erler |
nâzik: zarif, ince, narin | nükte-i i’câziye: mu’cizelik sırrı, mu’cizelikteki nükte, ince mânâ |
sair: diğer, başka | tanzimat: düzenlemeler |
tasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetme | tasarrufat: herşeyi dilediği gibi kullanma ve işler yapma |
tazammun etmek: içine almak, kapsamak | tenvir etme: aydınlatma |
vücut bulmak: meydana gelmek (bk v-c-d) | zikredilmek: anılmak, belirtilmek |
ümmî: okuma-yazma bilmeyen, tahsil görmemiş | şems: güneş |