Cevap: Hubab - Sayfa: 146
ebediyeyi vermeye kadir olan Zât-ı Akdesden maada kimseye ibadet etmiyorum.
Evet, dünyayı âhirete kalb etmekle kıyameti koparan kudret muktedirdir, âciz değildir. Bir zerre o kudretin nazarında gizlenemez. Şems, büyüklüğüne güvenerek o kudretin elinden kurtulamaz. Evet, onun mârifetiyle elemler lezzetlere inkılâp eder. Evet, Onun marifeti olmazsa, ulûm evhama tahavvül eder. Hikmetler illet ve belâlara tebeddül eder. Vücut ademe inkılâp eder. Hayat ölüme ve nurlar zulmetlere ve lezâiz günahlara tahavvül eder. Evet, Onun marifeti olmazsa, insanın ahbabı ve mal ve mülkü insana a’dâ ve düşman olurlar. Beka belâ olur. Kemâl hebâ olur. Ömür hevâ olur. Hayat azap olur. Akıl ikab olur. Âmâl, alâma inkılâp eder.
Evet, Allah’a abd ve hizmetkâr olana herşey hizmetkâr olur. Bu da, herşey Allah’ın mülk ve malı olduğunu iman ve iz’an ile olur.
Evet, kudret, insanı çok daireler ile alâkadar bir vaziyette yaratmıştır. En küçük ve en hakir bir dairede, insanın eli yetişebilecek kadar insana bir ihtiyar, bir iktidar vermiştir. Ferşten Arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duadır.
Evet,
1 قُلْ مَايَعْبَؤُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَاۤؤُكُمْ âyet-i kerîmesi, bu hakikatı tenvir ve isbata kâfidir. Öyleyse, çocuğun, eli yetişemediği birşeyi peder ve validesinden istediği gibi, abd de, acz ve fakriyle Rabbine iltica eder ve Hâlıkından ister.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Eşyada görünen nev’î ve ferdî vahdetler Sânideki sırr-ı
[NOT]Dipnot-1 “De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?” Furkan Sûresi, 25:77.
[/NOT]
Hâlık: her şeyi yaratan Allah | Rab: herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah |
Sâni: herşeyi mükemmel bir şekilde san’atla yaratan Allah | Zât-ı Akdes: bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksikliklerden, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah |
abd: kul | acz: güçsüzlük |
adem: yokluk, hiçlik | ahbab: sevgililer, sevilen dostlar |
alâkadar: alâkalı, ilgili | alâm: elemler; acılar, üzüntüler |
arş: göğün en yüksek katı | a’dâ: düşmanlar |
bekà: devamlılık, kalıcılık | ebed: sonu olmayan sonsuzluk |
elem: acı, keder, üzüntü | evham: kuruntular, şüpheler |
ezel: başlangıcı olmayan sonsuzluk | eşya: şeyler; varlıklar |
fakr: fakirlik, ihtiyaç sahibi olma | ferdî: kişisel, bireye âit, bireyle ilgili |
ferş: yer | hakikat: gerçek, esas |
hakir: önemsiz, küçük | hebâ olma: boşa gitme, faydasız hâle gelme |
hevâ: gelip gecici arzu ve istek | hikmet: gaye, fayda, ilim |
ihtiyar: seçme, tercih etme | ikab: ceza, azap, işkence |
iktidar: güç ve kudret | illet: hastalık, belâ |
iltica etmek: sığınmak | inkılâp etmek: değişmek, dönüşmek |
iz’an: şüphesiz, kesin şekilde inanma | i’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz |
kalb etmek: bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek | kemâl: mükemmellik, kusursuzluk, olgunluk |
kudret: güç, iktidar | kàdir: her şeye gücü yeten |
kıyamet: bütün kâinatın sonu, varlığın bozulup dağılması | lezâiz: lezzetler |
maada: -den başka | muktedir: güçlü, gücü yeten, güç sahibi |
mârifet: Allah’ı bilme ve tanıma | nazar: bakış |
nev’î: türe ait | nur: aydınlık |
peder: baba | saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk, Cennet hayatı |
tahavvül etmek: dönüşmek | tebeddül etmek: değişmek |
tenvir: aydınlatma | ulûm: ilimler |
vahdet: birlik | valide: anne |
vücut: varlık, var olmak | zerre: en küçük madde parçası, atom |
zulmet: karanlık | âciz: güçsüz |
âhiret: öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat | âmâl: emeller; arzular, istekler |
şems: güneş |
|