Konuya cevap cer

Cevap: Hubab - Sayfa: 147



vahdetten neş’et etmiştir. Çünkü, kuvvet dağılmıyor. Bir kısmına çok, bir kısmına az sarf edilmekle, kudrette kuvvetin tecezzî ve inkısâmı olmuyor. Eğer vahdet olmasaydı, kudretin yaptığı sarfiyatta tefâvüt olsa idi, masnûatta da tefâvüt ve intizamsızlık olurdu. Demek, kudretin vahdetle beraber masnûata yaptığı tasarrufu şemsin tenviri gibidir ki, bir şems-i vahid, cüz ve küllü bilâ-tefâvüt herşeyi ziyalandırdığı gibi, tecellîsiyle de herşeyin yanında mevcuttur. Binaenaleyh, mümkinat dairesi efradından tavzif edilen miskin, câmid, meyyit ve ism-i Nura mazhar şemsde sırr-ı vahdet sayesinde bu kadar intizamlı tasarruf olursa, Şems-i Ezelî, Sultan-ı Ebedî, Kayyûm-u Sermedî, Vacibü’l-Vücud, Vahid-i Ehadin masnûata tasarrufu nasıl olacaktır? 


İ’lem eyyühe’l-aziz! Sâniin vahdetine en sadık şahitlerden birincisi, cüz’î ve küllî eşyalarda görünen vahdetlerdir. Çünkü, herhangi birşey zerreden âleme kadar vahdetle muttasıf ve alâkadardır. Öyle ise, Sânide de vahdet var. Öyle ise Sâni Ehaddir.


İkincisi: Herşeyde kabiliyetinin liyâkatine göre bir kemâl-i ittikan vardır. En âdi, küçük, nebâtî ve hayvanî birşeyde kör gözler bile gördükleri öyle bir antika eser-i san’at vardır ki, insanları hayrette bırakır.


Üçüncüsü: Herşeyin icad ve inşâsındaki suhulettir. Gözle görünen san’attaki suhulet ispata, delile muhtaç değildir.






Ehad: her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen, bir olan AllahKayyûm-u Sermedî: varlığı sürekli olan ve herşeyi her an ayakta tutan Allah
Sultan-ı Ebedî: varlığı, hüküm ve saltanatı sonsuza kadar devam eden Sultan, AllahSâni: herşeyi mükemmel bir şekilde ve san’atla yaratan Allah
Vacibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan AllahVahid-i Ehad: birliği herşeyi kapladığı gibi herbir şeyde de ayrı ayrı tecellîleri görülen Allah
alâkadar: alâkalı, ilgiliantika: eski ve kıymetli san’at eseri
bilâ-tefâvüt: fark gözetmeksizinbinaenaleyh: bundan dolayı
câmid: cansızcüz: parça, kısım, bölüm
cüz’î: ferdî; bir sınıf veya türe ait olan birey, ferddelil: işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey
efrad: fertlereser-i san’at: san’at eseri
eşya: şeyler; varlıklarhayvanî: hayvanlara ait, hayvansal
icad: var etme, yaratmainkısâm: kısımlara ayrılma, bölünme 
intizamlı: düzenliintizamsızlık: düzensizlik
inşâ: varlıkları var olan şeylerden, kâinattaki var olan unsurlardan yaratmaism-i Nur: bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan Allah’ın ismi
i’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir deyimkabiliyet: yetenek
kemâl-i ittikan: tam bir mükemmellik, kusursuzlukkudret: güç, iktidar
küll: bütün, hepküllî: tür, belli bir sınıfa ait bireylerin tamamı
liyâkat: iktidar, ehliyet, lâyık olmakmasnûat: san’atla yaratılmış varlıklar
mazhar: yansıma ve görünme yerimevcut: var
meyyit: ölü, cenazemiskin: zavallı
muttasıf: vasıflanmış, bir özellikle nitelendirilmişmümkinat: varlığı ile yokluğu olabilirlik dairesinde eşit olan ve varlığı ancak Allah’ın var etmesine bağlı olan şeyler
nebâtî: bitkisel, bitki ile ilgilineş’et etmek: doğmak, kaynaklanmak
sadık: doğrusarf edilmek: harcanmak
sarfiyat: tecellîler, harcamalarsuhulet: kolaylık
sırr-ı vahdet: birlik sırrıtasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetme
tavzif edilmek: görevlendirilmektecellî: akis, yansıma
tecezzî: bölünme, parçalanmatefâvüt: farkılılık
tenvir: aydınlatmavahdet: birlik
zerre: en küçük madde parçası, atomziyalandırmak: ışıklandırmak, aydınlatmak
âdi: basit, sıradanâlem: dünya, evren
Şems-i Ezelî:  Ezelî Güneş; bu tabir, ezelden beri var olan, zamanla kayıtlı olmayan  ve bütün tecellîlerin kaynağı olan Allah’ın bir unvanı olarak kullanılırşems: güneş
şems-i vahid: bir ve tek olan güneş




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst