Cevad-ı Mutlak: sınırsız cömertlik ve ikram sahibi Allah
| Hakîm-i Mutlak: herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi olan Allah |
Kadîr-i Mutlak: herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah | Zât: Allah’ın Kendisi |
adem: yokluk, hiçlik | asabiyet-i cahiliye: cahiliye dönemi ırkçılığı |
bilhassa: özellikle | dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık, inkâr |
ekmel: daha mükemmel | elem: acı, keder, üzüntü |
emin olma: güvende, güvenli olma | emsal: benzerler |
esbâb: sebepler | eşya: varlıklar |
feyz-i âmm: umumî, genel bolluk | firak: ayrılık |
gaflet: umursamazlık, vurdumduymazlık; âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli | hakîmâne: bir maksat ve gayeye yönelik bir şekilde |
halk: yaratılma, yaratma | halk etmek: yaratmak |
hamiyet-i İslâmiye: İslâmiyeti savunma, koruma gayret ve çabası | hasıl olmak: meydana gelmek |
havale: bir işi başkasına bırakma, verme | hayvanî: hayvansal |
hususiyat: hususî özellikler | idam: yok etme |
intizamlı: düzenli | in’ikâs etmek: yansımak |
ittifak: anlaşma, birlik | ittihaz etmek: edinmek, kabullenmek |
i’lem: bil | i’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz |
kader: Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi | kudret: Cenâb-ı Hakkın sonsuz güç ve iktidarı |
kün emri: Arapça “kün = كُنْ”, yani “Ol” emri | muhal: gerçekleşmesi imkânsız olan |
muhkem: sağlam | mâbud: ibadet edilen |
mâcun: karışım, yoğrulmuş hamur | müptelâ: bağımlı, düşkün |
mürekkep: oluşmuş, birleşik | müsebbeb: sonuç, sebebin ortaya çıkardığı netice |
müsâvi: eşit, denk | müşahede: gözleme, gözlemleme |
nebatî: bitkisel | neş’et etme: kaynaklanma |
nisbet: oran | nur-u iman: iman ışığı, aydınlığı |
riyâ: gösteriş, başkalarına iyi görünme | sebebiyet: sebep olma |
selâmet: tehlike ve sıkıntılardan uzak olma | semerat: meyveler, neticeler |
sofra-i rahmet: rahmet sofrası | takdir: belirleme |
tebeddül(-ü emsal): bir benzerinin yerini alma | teceddüd-ü emsal: benzerleriyle yenilenme |
tesadüf: rastlantı | tesanüt etme: dayanma, dayanışma |
teçhiz: cihazlanma, donanım | teşahhusat: şahsiyet ve hüviyetini gösteren ayırdedici özelliklere kavuşmalar |
visal: kavuşma | vücud: varlık |
zerre: en küçük madde parçası, atom | zeval: yokluk |
ziya: ışık | zulmet: karanlık |
âlâ: daha üstün | şahit: delil, tanık |
şems: güneş | şuurkârâne: şuurlu bir şekilde, bilerek ve anlayarak |