Konuya cevap cer

Cevap: Hubab - Sayfa: 149



feyz-i âmmın bir kör kuvvetten neş’et etmesi ve bu eşyanın semeratı sel gibi akıp ittifakı ve tesadüfün eline havalesi muhaldir. Çünkü, o eşyanın intizamlı hakîmâne teşahhusatı ve şuurkârâne muhkem hususiyatı, kör tesadüf ve ittifakı reddediyor. Öyle de, o sofra-i rahmetteki ucuzluk ve kolaylık ve çokluk o eşyanın bir Cevad-ı Mutlakdan, bir Hakîm-i Mutlaktan, bir Kadîr-i Mutlakdan geldiğini gösteren şahitlerdir.


İ’lem ey esbâba müptelâ insan! Bil ki, sebebin halkı ve sebebiyetinin takdiri ve müsebbebin vücuduna lâzım olan şeylerle teçhizi, kudretine nisbetle zerreler ve şemsler müsâvi olan Zâtın “Kün” emriyle müsebbebi halk etmesinden daha kolay, daha ekmel, daha âlâ değildir.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Dünyada görülen bilhassa nebatî ve hayvanî hayatlarda müşahede edilen ademler, idamlar, tebeddül ve teceddüd-ü emsalden ibarettir. İmanlı olan kimselere göre zeval ve firakın acısı değil, yerlerine gelen emsalleriyle visalin lezzeti hasıl oluyor. Öyle ise, imana gel ki, elemden emin olasın. Kadere teslim ol ki, selâmette kalasın.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Asabiyet-i cahiliye, birbirine tesanüt edip yardım eden gaflet, dalâlet, riyâ ve zulmetten mürekkep bir mâcundur. Bunun için milliyetçiler, milliyeti mâbud ittihaz ediyorlar. Hamiyet-i İslâmiye ise, nur-u imandan in’ikâs edip dalgalanan bir ziyadır.






Cevad-ı Mutlak: sınırsız cömertlik ve ikram sahibi Allah
Hakîm-i Mutlak: herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi olan Allah
Kadîr-i Mutlak: herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi AllahZât: Allah’ın Kendisi
adem: yokluk, hiçlikasabiyet-i cahiliye: cahiliye dönemi ırkçılığı
bilhassa: özellikledalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık, inkâr
ekmel: daha mükemmelelem: acı, keder, üzüntü
emin olma: güvende, güvenli olmaemsal: benzerler
esbâb: sebeplereşya: varlıklar
feyz-i âmm: umumî, genel bollukfirak: ayrılık
gaflet: umursamazlık, vurdumduymazlık; âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâlihakîmâne: bir maksat ve gayeye yönelik bir şekilde
halk: yaratılma, yaratmahalk etmek: yaratmak
hamiyet-i İslâmiye: İslâmiyeti savunma, koruma gayret ve çabasıhasıl olmak: meydana gelmek
havale: bir işi başkasına bırakma, vermehayvanî: hayvansal
hususiyat: hususî özellikleridam: yok etme
intizamlı: düzenliin’ikâs etmek: yansımak
ittifak: anlaşma, birlikittihaz etmek: edinmek, kabullenmek
i’lem: bili’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
kader: Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesikudret: Cenâb-ı Hakkın sonsuz güç ve iktidarı
kün emri: Arapça “kün = كُنْ”, yani “Ol” emrimuhal: gerçekleşmesi imkânsız olan
muhkem: sağlammâbud: ibadet edilen
mâcun: karışım, yoğrulmuş hamurmüptelâ: bağımlı, düşkün
mürekkep: oluşmuş, birleşikmüsebbeb: sonuç, sebebin ortaya çıkardığı netice
müsâvi: eşit, denkmüşahede: gözleme, gözlemleme
nebatî: bitkiselneş’et etme: kaynaklanma
nisbet: orannur-u iman: iman ışığı, aydınlığı
riyâ: gösteriş, başkalarına iyi görünmesebebiyet: sebep olma
selâmet: tehlike ve sıkıntılardan uzak olmasemerat: meyveler, neticeler
sofra-i rahmet: rahmet sofrasıtakdir: belirleme
tebeddül(-ü emsal): bir benzerinin yerini almateceddüd-ü emsal: benzerleriyle yenilenme
tesadüf: rastlantıtesanüt etme: dayanma, dayanışma
teçhiz: cihazlanma, donanımteşahhusat: şahsiyet ve hüviyetini gösteren ayırdedici özelliklere kavuşmalar
visal: kavuşmavücud: varlık
zerre: en küçük madde parçası, atomzeval: yokluk
ziya: ışıkzulmet: karanlık
âlâ: daha üstünşahit: delil, tanık
şems: güneşşuurkârâne: şuurlu bir şekilde, bilerek ve anlayarak




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst