Avrupa: (bk. bilgiler) | Hakîm-i Kerîm: herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah |
Sultan-ı Ezelî: hüküm ve saltanatı ezelî olan Allah | Sâni: san’atkâr, san’atla iş yapan; herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah |
amele: işçi | behâyâ: güzel, parlak, lâtif şeyler; hediyeler |
bilhassa: özellikle | bîtarafâne: tarafsız davranarak |
dimağ: beyin, bilinç | dâvâ vekili: avukat |
ehl-i ilhad: inkârcılar, dinsizler | emniyet etmek: güvenmek |
fakir: muhtaç | harika: hayranlık veren |
hariç: dış | hasım: düşman |
hayalî: hayale dayalı | hedâyâ: hediyeler |
husule gelmek: meydana gelmek | hâlis: içten, ihlâslı |
iktidar: güç ve kudret | insaflı: adaletle hareket edip doğru olanı itiraf eden |
istiğfar: af dileme, tevbe etme | izale etmek: yok etmek, ortadan kaldırmak |
iştigal etme: uğraşma, meşgul olma | i’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz |
kat’iyet: kesinlik | keza: bunun gibi, böylece |
küre-i arz: yürküre, dünya | lehinde: tarafında |
libas: elbise | lâkin: ama, fakat |
makasıd: gayeler, istenilen şeyler | masnû: san’atla yapılmış eser |
mağlûp olmak: yenilmek | muhakeme: değerlendirme, karar vermek için iyice düşünme |
mukallit: taklitçi | munsıfâne: insaflıca |
muvazzaf: görevli | mu’cize: bir benzerini yapmaktan başkasının aciz olduğu olağanüstü şey |
mu’ciznümâ: bir benzerini yapmaktan başkalarını âciz bırakır şekilde, mu’cizeli | mâadâ: –den başka, –in dışında |
mâlik: bir şeyin sahibi | mâruz: hedef olma, tesirinde olma, yüz yüze gelme |
müdafaada bulunmak: savunmak | münazara: tartışma |
münâzır: münâzaracı, tartışmacı | nefis: insanı daima kötülüğe, zevk ve isteklere sevk eden güç |
nefs-i emmâre: hazır zevke düşkün ve insanı kötülüğe sevk eden duygu | tahabbüb: sevgi gösterme ve kendini sevdirme |
tazarru: dua, yakarış | tedricen: azar azar, derece derece |
teveddüd: birine kendini sevdirme | tezkiye: nefsi terbiye edip temizleme |
tezyinat: süslemeler | vaziyet: durum, hâl |
vesile-i teârüf ve tahabbub: birbirlerini tanıma ve birbirlerini sevme vesilesi, aracı | zevilhayat: canlılar |
âciz: güçsüz | çare-i necat: kurtuluş çaresi |