Konuya cevap cer

Cevap: Hubab - Sayfa: 150



İ’lem eyyühe’l-aziz! Ehl-i ilhad ile ve bilhassa Avrupa mukallitleriyle münazara ile iştigal edenler büyük bir tehlikeye mâruzdurlar. Çünkü, nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedricen hasımlarına mağlûp olur ki, bîtarafâne muhakeme denilen munsıfâne münazarada nefs-i emmâreye emniyet edilemez. Çünkü, insaflı bir münâzır, hayalî bir münazara sahasında, ara sıra hasmının libasını giyer, ona bir dâvâ vekili olarak onun lehinde müdafaada bulunur. Bu vaziyetin tekrarıyla dimağında bir tenkit lekesinin husule geleceğinden, zarar verir. Lâkin, niyeti hâlis olur ve kuvvetine güvenirse, zararı yoktur. Böyle vaziyete düşen bir adamın çare-i necatı, tazarru ve istiğfardır. Bu suretle o lekeyi izale edebilir.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Bu küre-i arz misafirhanesi, insanların mülk ve malı değildir. Ancak insanlar, amele gibi o misafirhanenin çeşit çeşit işlerinde ve tezyinatında çalışırlar. Eğer küre-i arzın haricinden yabancı birisi gelip misafirhanenin bir mu’cize ve harika olduğuna ve insanların da âciz, fakir, muhtaç olduklarına dikkat ederse, bu insanlar bu binaya sahip ve sâni olacak bir iktidarda değildir, ancak böyle harika bir masnûun Sânii de mu’ciznümâ olduğuna kat’iyetle hükmedecektir. Ve bu insanlar, o Sultan-ı Ezelînin makasıdına çalışan amelelerdir. Bu ameleler, aldıkları ücretlerinden mâadâ bu binadan birşeye mâlik ve sahip olmadıklarına tekraren hükmedecektir. Ve keza, o çiçeklerin zevilhayata karşı gösterdiği teveddüdlerine ve tahabbüblerine ve tebessümlerine dikkat eden anlar ki, bir Hakîm-i Kerîm tarafından misafirlerine hizmetle muvazzaf bir takım hedâyâ ve behâyâdır ki, Sâni ile masnû arasında bir vesile-i teârüf ve tahabbüb olsun.






Avrupa: (bk. bilgiler)Hakîm-i Kerîm:  herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve  tam yerli yerinde yaratan ve sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah
Sultan-ı Ezelî: hüküm ve saltanatı ezelî olan AllahSâni: san’atkâr, san’atla iş yapan; herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
amele: işçibehâyâ: güzel, parlak, lâtif şeyler; hediyeler 
bilhassa: özelliklebîtarafâne: tarafsız davranarak
dimağ: beyin, bilinçdâvâ vekili: avukat
ehl-i ilhad: inkârcılar, dinsizleremniyet etmek: güvenmek
fakir: muhtaçharika: hayranlık veren
hariç: dışhasım: düşman
hayalî: hayale dayalıhedâyâ: hediyeler
husule gelmek: meydana gelmekhâlis: içten, ihlâslı
iktidar: güç ve kudretinsaflı: adaletle hareket edip doğru olanı itiraf eden
istiğfar: af dileme, tevbe etmeizale etmek: yok etmek, ortadan kaldırmak
iştigal etme: uğraşma, meşgul olmai’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
kat’iyet: kesinlikkeza: bunun gibi, böylece
küre-i arz: yürküre, dünyalehinde: tarafında
libas: elbiselâkin: ama, fakat
makasıd: gayeler, istenilen şeylermasnû: san’atla yapılmış eser
mağlûp olmak: yenilmekmuhakeme: değerlendirme, karar vermek için iyice düşünme
mukallit: taklitçimunsıfâne: insaflıca
muvazzaf: görevlimu’cize: bir benzerini yapmaktan başkasının aciz olduğu olağanüstü şey
mu’ciznümâ: bir benzerini yapmaktan başkalarını âciz bırakır şekilde, mu’cizelimâadâ: –den başka, –in dışında
mâlik: bir şeyin sahibimâruz: hedef olma, tesirinde olma, yüz yüze gelme
müdafaada bulunmak: savunmakmünazara: tartışma
münâzır: münâzaracı, tartışmacınefis: insanı daima kötülüğe, zevk ve isteklere sevk eden güç
nefs-i emmâre: hazır zevke düşkün ve insanı kötülüğe sevk eden duygutahabbüb: sevgi gösterme ve kendini sevdirme
tazarru: dua, yakarıştedricen: azar azar, derece derece
teveddüd: birine kendini sevdirmetezkiye: nefsi terbiye edip temizleme
tezyinat: süslemelervaziyet: durum, hâl
vesile-i teârüf ve tahabbub: birbirlerini tanıma ve birbirlerini sevme vesilesi, aracızevilhayat: canlılar
âciz: güçsüzçare-i necat: kurtuluş çaresi




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst