Hüsrev Abimden

hulusi

Well-known member
Liyakatsizliğimiz, hiçliğimiz ile beraber
safiyâne istihdam edildiğimiz bu hizmet-i nuriye'de
bedi bir üstad'a hem talebe, hem kâtip,
hem muhatap, hem nâşir, hem mücâhid,
hem halka nasih, hem hakka abid olmak gibi
cihandeğer güzelliklerin hepsini bize veren
Hazret-i Allah'a ne kadar şükr etsek azdır...

Hudutsuz şükürler,
nihayetsiz senâlar olsun o Zât-ı Zülcelâl'e ki,
bizleri cehl-i mutlak derelerinden, isyan ve küfran bataklıklarından
lütf u keremiyle çıkarıp, gözleri kamaştıran en parlak bir nûr'a talebe etmiştir...

(Bediüzzaman hazretlerinin en has talebesi Ahmed Husrev efendi'den.. )

:(....

söz O'dur:

Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve:

"Gerçekten ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

(Fussilet Suresi, 33)
 

Garib

Well-known member
Husrev abimden


NUR TALEBELERİNİN İKİ MÜHİM VAZİFESİ: YAZI VE EZBER


Husrev Efendi, Risale-i Nurların Kur’an hattıyla muhafaza edilmesi hizmetine ve Risale-i Nurların ezber edilmek suretiyle talimine cok ehemmiyet veriyordu. Çünkü Risale-i Nur hizmetine intisap eden talebelerinin en evvel kendi imanlarını kurtarmalarını ve en evvel kendi ruhlarına iman ve Kur’an hakikatlerini nakşetmelerini arzu ediyordu. Hem Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur hizmetinin esaslarından birisinin Kur’an hattını muhafaza etmek olduğunu ve kalemle nurlara hizmet etmenin yüz şehid sevabini kazandıracağını, beş nevi ibadet olduğunu defalarca ilan etmişti. Kastamonu’da yazdığı bir mektubunda ise Risale-i Nur Talebesi ünvanını almanın birinci şartının onu yazmak, yazdırmak ve neşrine yardım etmek olduğunu söylemisti.

Husrev Efendi de Üstadı gibi ´kalemle hizmet` üzerinde çok duruyor ve yazı yazmanın ehemmiyetini her fırsatta talebelerine ve Anadolunun dört bir yanından gelen dava arkadaşlarına bildiriyor ve doğrudan doğruya ilim tahsili olduğu için ver Kur’an’a hizmet demek olduğu için bütün nafile ibadetlerin fevkinde görüyor idi. Yine bir sohbetinde yazının kıymeti hakkında şöyle demişti: “Kardeşim Risale-i Nur’u yazmak büyük bir manevi cihaddır. Şehitlik mertebesi kazandırır. Bu devirde kurtulmak ancak şehit sevabı kazanmakla mümkün. Cünkü Cenab-ı Hak şehitlerin bütün günahlarını af ediyor. Karanlık bir gecede, karanlık bir ormanın içerisinde bir kibrit başı kadar ışık bir insana ne kadar lazımsa, sizin sarf ettiğiniz mürekkep ahirette o nisbette size fayda verecek. Yazı hizmeti Bediüzzaman Hazretleri Üstadımız zamanından beri devam ediyor.“


“RİSALE-İ NUR’UN HAKİKATİNE ERMEK VE KEMALE ERMEK İSTERSE ONU YAZMALI VE YAZDIRMALI!“

Husrev Efendi, Risale-i Nur’a kalemle hizmeti kemale ermenin şartı olarak görmekte ve “Her evliya, Allah’ın yolunda zikirle kemale ermiştir. Risale-i Nur yolunda ise insanlar okuyup yazmakla ve yazdırmakla kemale ererler. Onun icin bir kimse Risale-i Nur’un hakikatine ermek ve kemale ermek isterse onu yazmalı ve yazdırmalı“ demekte idi. Ona göre Kur’an hattını muhafaza etmek için her gün mesai sarf etmek kalplerin ahirete dönmesine de sebep oluyordu. Hatta bir gün bir talebesini “Kardeşim dikkat et! On beş gündür yazı yazmıyorsun, kalbin dünyaya dönüyor!“ diye ikaz etmişti.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur talebesi olmanın en mühim şartının Risale-i Nur’u yazmak ve yazdırmak olduğunu söylemesi gibi Husrev Efendi de Risale-i Nur dairesinde kalmanın en mühim şartının yazı yazmak, kalemle hizmet etmek olduğunu talebelerine daima söylerdi. Yazının gecmiş bütün günahlara kefaret olacağını söyleyen Husrev Efendi, bir sohbetinde talebelerine yazı yazmanın şehid sevabi kazandıracağını ifade etmişti: “Kardeşim, hepiniz, birer parmağınızı, sağ elinizin baş parmağıyla şehadet parmağı arasında alıp sıkın! Ne kadar acı hissettiniz? İşte, şehid de ölüm anında ancak o karar acı hisseder. Az mıdır kardeşim? Amma, yazmassanız mesul olursunuz. Üstad da, sizi talebeliğe kabul etmez!“

Husrev Efendi ahirzamanda kalemle hizmetin ve Kur’an hattını muhafaza etmenin ehemmiyetini talebelerine şöyle izah etmekteydi:
“Kardeşim bu günkü seyyiata mukabil karşı gelecek hiç bir amel yoktur. Çünkü bu zamandaki seyyiat her asırdaki seyyiattan daha fazla imanı zedeleyecek ve ortadan kaldıracak hadiselere zemin yüzü bu hale gelmiş. Bu seyyiatı karşılayacak hasenat, ancak şehid sevabı kazandıran hasenattır. Ancak yazı yazmakla bu seyyiat önlenebilir. Yoksa diger ameller bu asırdakı seyyiatı önleyemiyor. Bu asırda en az günah kazananınızın dakikada bin günahi var. Eğer varidatınız olsa, her köşeye bin cami yaptırsanız namaz kılan yok kardeşim. Varidatınız olsa bin çeşme yaptırıp akıtsanız, içene bak. Bin yol yaptırsanız geçene bak… Şehid sevabı olmadıktan sonra bu asırda hiç kimse yakasını kurtaramaz. Çünkü, işlemiş oldugu günahlara karşı mukabele edecek sevabı yok. Kalemle hizmet ederseniz Cenab-ı Hakk şehid sevabı ihsan edecek. Cehennemden yakayı ancak öyle kurtarabileceksiniz. Bunun haricinde kurtuluş yok. Her nefeste Allah diyen varsa, ancak ona karışmıyorum

Kardeşim, sizin sabahleyin evinizden çıkıp akşam evinize girene kadar gözünüzden ve kulağınızdan gelen günahlara karşı şahsi ibadetinizin sevabı kafi gelmiyor. Fakat eğer yazı yazarsanız talebe-i ulum sınıfına dahil olursunuz ve ibadet-i külliyeye mazhar olursunuz. Yarın kıyamet gününde inşaallah kul hakkı haric kurtulur gidersiniz. ”


EZBER EVHAM VE VESVESELERE İLAÇTIR”

Husrev Efendi’nin ezberin evham ve vesveseye de faydalı olacağına dair ifadelerini ise bir talebesi basından gecen bir hatıra ile birlikte şöyle anlatmaktadır:

“Bir zamanlar, kafamda çeşitli düşünceler, beni geceleri bir türlü uyutmuyordu. Hayalimde falan yere dilekçe yazıyor, falan büyük amire şunu söylüyor, falan müftüye bunu söylüyorum… Zihnimde çeşit çeşit düşünceler, biri gidip biri geliyordu. Uğraşıp duruyor, bir türlü uyuyamiyorum. Ancak sabaha doğru uyuyup kalıyordum. Güneş doğuyor, sabah namazı da geçiyordu. Bu hal bir hafta kadar devam etti. Bir gün Üstadımız Husrev Efendi’nin ziyaretine gittim. Üstadımız cemaate şöyle diyordu: ’Bazı kardeşlerimiz vardır; malayani şeyleri düşünür, Allah’ın vazifesi ile uğraşır. Uykuyu kaçırır. Güneşi de üzerine doğdurur. Sabah namazını da kaçırır. Bir kimse böyle olmaya başladığı zaman Risale-i Nur’dan ezbere devam etse, o evham ondan kalkar.’ Eve geldim. Hemen ezbere başladım. Bir kaç gün içinde o evham benden kalktı.“

Risale-i Nur talebeleri yaptıkları ezberler sayesinde hem Kur’an hattını daha çabuk öğreniyorlar ve bu sayede Risale-i Nur’ları Osmanlıca’dan daha feyizli ve sür’atli bir şekilde mütalaa etme imkanına kavuşuyorlar hem de yanlarında hiç bir eser olmadığı vakitlerde bile muhtaç insanlara iman ve Kur’an hakikatlerini kolaylıkla tebliğ ediyorlardı. Husrev Efendi bu usul sayesinde sarsılmaz imana sahip binlerce dava adamı ve hal ve kal lisanıyla Kur’an hakikatlerini, sünnet-i seniyyenin düsturlarını tebliğ edecek binlerce hatip yetiştirmişti. Böylelikle, Bediüzzaman Hazretleri’nin “Türk milletinin manevi halaskarı“ dediği Husrev Efendi, Anadolu’da 1960’dan sonra, Hazret-i Üstad’ın vefatıyla silinip tükenceği zannedilen iman davasını yeniden şaha kaldırmış ve istikbal ile bağlantıları kuracak manevi köprülerin temellerini atmıştı.
 

betulum

Yeni Üye
HUSREV ABİMDEN

Rabbim hüsrev abimizden edebiyen razı olsun inşaallah
Bizleride risale-i nurlara hem kalemle hem ezberlerimizle ihlaslı tam talebelerinden eyler inşaaallah
 

hulusi

Well-known member
HUSREV ABİMDEN

betulum ' Alıntı:
Rabbim hüsrev abimizden edebiyen razı olsun inşaallah
Bizleride risale-i nurlara hem kalemle hem ezberlerimizle ihlaslı tam talebelerinden eyler inşaaallah
amin kardeşim.Allah razı olsun Husrev kardeşim
 
Üst