ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
.
Dinî hayatımızı inşa ederken neyi esas alıp neye göre hareket edeceğimiz, ne yazık ki artık bir tartışma ve polemik konusu. Görüş ve öneri çok
Bunlardan en sık duyduğumuz yaklaşım, doğrudan doğruya Kur'an ve Sünnet'e başvurmamız gerektiğini, mevcut dinî hükümlerin eskidiğini, çağa uymadığını, yeni hayata yeni hükümler gerektiğini telkin ediyor bize.
Peki, müçtehit alimlerimizin içtihatlarını gözardı ederek müslümanca bir hayat kurabilir miyiz? Fıkha neden muhtacız? Bugün içtihat kapısı açık mı kapalı mı? Müçtehidin özellikleri nelerdir, kimler içtihat edebilir?
İslâm dairesine giriş itikad ile, orada kalış ise fıkıh ile mümkündür. Kelime-i şehadeti dil ile ikrar, kalp ile tasdik etmek suretiyle 'kurtuluş gemisi'ne ilk adımı atan kişi, o andan itibaren hayatını ilahî emir ve hükümlere riayet ederek yaşama konusunda Yüce Yaratıcı'ya söz vermiş oluyor. Hayatı O'nun muradı doğrultusunda yaşamak, ancak O'nun emir ve yasaklarını hakkıyla kavramak ve detaylarıyla hayata intikal ettirmek suretiyle mümkün olur. İşte bunu sağlayacak olan, ancak ve yalnız fıkıhtır.
Fıkha duyulan ihtiyaç
Yüce Kitabımız'da şöyle buyurulur: "(Bununla beraber) bütün müminlerin topyekün savaşa çıkması uygun değildir. Onların her bir fırkasından bir grup dinde fıkıh sahibi olmak için çalışmalı ve kavimleri (savaştan) dönüp geldiğinde onları inzar etmelidir. Umulur ki (bu suretle müminler Allah'ın rızasına aykırı hareket etmekten) sakınırlar." (Tevbe, 122)
Müfessirler, buradaki "dinde fıkıh sahibi olma"yı, "dinin hükümlerini delilleriyle öğrenmek" olarak açıklamıştır. (el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 8/295)
İbadetlerden muamelata (diğer insanlarla ilişkilere) kadar hayatın her alanında müslümanca yaşamak için bilinmesi gerekli olan hükümler hayli fazladır. İslâm'ın hayatın tamamını kuşatan bir din olduğu gerçeği hatırlandığında, bunun niçin böyle olduğu kolayca anlaşılır. Allah Tealâ'nın muradına uygun bir hayat inşa etmek, öncelikle varlığı ve hayatı vahiy ekseninde kavramaya bağlıdır. Bu temel varoluş alanından başlayarak bireyin, toplumun ve pratik hayatın vahiy ekseninde inşası ise ancak İslâm'ın derinlemesine kavranmasıyla mümkündür.
Varlığa ve hayata dair bu temel zeminden başlayıp, detay hükümlere kadar uzanan geniş alanda İslâm'ı bir bütün halinde kavramak ve izah etmek ancak ömrünü bu sahaya vakfetmiş insanlar için mümkün olabilir ki, onlara 'müçtehit' diyoruz. Müçtehitlerin her birinin Kur'an ve Sünnet'i anlamada ve bu iki kaynaktan hüküm çıkarmada kendine özgü bir metodu, anlama sistemi vardır. Usul-i Fıkıh (Anlama Metodolojisi) denen bu sistem olmadan Kur'an'ı ve Sünnet'i Allah Tealâ'nın ve Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in muradına uygun biçimde anlama imkanından söz edemeyiz.
Bu anlamda 'sistem kurucu' olmak her insanın altından kalkabileceği bir mesele değildir. Biraz aşağıda ifade etmeye çalışacağımız özelliklere sahip olmayan kimselerin (yani müçtehit olmayanların) dinlerini nasıl yaşayacaklarını müçtehitlerden öğrenmesi eşyanın tabiatındandır. Herkesin doktor, mühendis, avukat olması beklenemeyeceği gibi, herkesin müçtehit olmasını beklemek de doğru ve sağlıklı değildir.
Dinî hayatımızı inşa ederken neyi esas alıp neye göre hareket edeceğimiz, ne yazık ki artık bir tartışma ve polemik konusu. Görüş ve öneri çok
Bunlardan en sık duyduğumuz yaklaşım, doğrudan doğruya Kur'an ve Sünnet'e başvurmamız gerektiğini, mevcut dinî hükümlerin eskidiğini, çağa uymadığını, yeni hayata yeni hükümler gerektiğini telkin ediyor bize.
Peki, müçtehit alimlerimizin içtihatlarını gözardı ederek müslümanca bir hayat kurabilir miyiz? Fıkha neden muhtacız? Bugün içtihat kapısı açık mı kapalı mı? Müçtehidin özellikleri nelerdir, kimler içtihat edebilir?
İslâm dairesine giriş itikad ile, orada kalış ise fıkıh ile mümkündür. Kelime-i şehadeti dil ile ikrar, kalp ile tasdik etmek suretiyle 'kurtuluş gemisi'ne ilk adımı atan kişi, o andan itibaren hayatını ilahî emir ve hükümlere riayet ederek yaşama konusunda Yüce Yaratıcı'ya söz vermiş oluyor. Hayatı O'nun muradı doğrultusunda yaşamak, ancak O'nun emir ve yasaklarını hakkıyla kavramak ve detaylarıyla hayata intikal ettirmek suretiyle mümkün olur. İşte bunu sağlayacak olan, ancak ve yalnız fıkıhtır.
Fıkha duyulan ihtiyaç
Yüce Kitabımız'da şöyle buyurulur: "(Bununla beraber) bütün müminlerin topyekün savaşa çıkması uygun değildir. Onların her bir fırkasından bir grup dinde fıkıh sahibi olmak için çalışmalı ve kavimleri (savaştan) dönüp geldiğinde onları inzar etmelidir. Umulur ki (bu suretle müminler Allah'ın rızasına aykırı hareket etmekten) sakınırlar." (Tevbe, 122)
Müfessirler, buradaki "dinde fıkıh sahibi olma"yı, "dinin hükümlerini delilleriyle öğrenmek" olarak açıklamıştır. (el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 8/295)
İbadetlerden muamelata (diğer insanlarla ilişkilere) kadar hayatın her alanında müslümanca yaşamak için bilinmesi gerekli olan hükümler hayli fazladır. İslâm'ın hayatın tamamını kuşatan bir din olduğu gerçeği hatırlandığında, bunun niçin böyle olduğu kolayca anlaşılır. Allah Tealâ'nın muradına uygun bir hayat inşa etmek, öncelikle varlığı ve hayatı vahiy ekseninde kavramaya bağlıdır. Bu temel varoluş alanından başlayarak bireyin, toplumun ve pratik hayatın vahiy ekseninde inşası ise ancak İslâm'ın derinlemesine kavranmasıyla mümkündür.
Varlığa ve hayata dair bu temel zeminden başlayıp, detay hükümlere kadar uzanan geniş alanda İslâm'ı bir bütün halinde kavramak ve izah etmek ancak ömrünü bu sahaya vakfetmiş insanlar için mümkün olabilir ki, onlara 'müçtehit' diyoruz. Müçtehitlerin her birinin Kur'an ve Sünnet'i anlamada ve bu iki kaynaktan hüküm çıkarmada kendine özgü bir metodu, anlama sistemi vardır. Usul-i Fıkıh (Anlama Metodolojisi) denen bu sistem olmadan Kur'an'ı ve Sünnet'i Allah Tealâ'nın ve Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in muradına uygun biçimde anlama imkanından söz edemeyiz.
Bu anlamda 'sistem kurucu' olmak her insanın altından kalkabileceği bir mesele değildir. Biraz aşağıda ifade etmeye çalışacağımız özelliklere sahip olmayan kimselerin (yani müçtehit olmayanların) dinlerini nasıl yaşayacaklarını müçtehitlerden öğrenmesi eşyanın tabiatındandır. Herkesin doktor, mühendis, avukat olması beklenemeyeceği gibi, herkesin müçtehit olmasını beklemek de doğru ve sağlıklı değildir.