Muvahhid1
Well-known member
Bu hakikatın burhanlarını görmek istersen, Yirminci ve Otuz Üçüncü Mektuplara ve Yirmi İkinci ve Otuz İkinci Sözlere ve tabiata dair Yirmi Üçüncü ve İsm-i Âzama dair Otuzuncu Lem’alara ve bilhassa Otuzuncu Lem’anın ism-i Ferd ve ism-i Kayyûma dair Dördüncü ve Altıncı Nüktelerine baksan göreceksin ki, iki kere iki dört eder kat’iyetinde bu hakikat ispat edilmiştir. Burada, o yüzer bürhanlarından bir tanesine işaret edilecek. Şöyle ki:
Eşyanın icadı ya ademden olur, ya terkip suretinde sair anâsırdan ve mevcudattan toplanır.
Eğer birtek zâta verilse, o vakit herhalde o zâtın herşeye muhit bir ilmi ve herşeye müstevlibir kudreti bulunacak. Ve bu surette, onun ilminde suretleri ve vücud-u ilmîleri bulunan eşyayavücud-u haricî vermek ve zahir bir ademden çıkarmak ise, bir kibrit çakar gibi veya göze görünmeyen bir yazıyla yazılan bir hattı göze göstermek için gösterici bir maddeyi üstüne geçirmek ve sürmek gibi veya fotoğrafın âyinesindeki sureti kâğıt üstüne nakleden kolay ameliyat gibi gayet kolay birsûrette, Sâniin ilminde plânları ve programları ve mânevî miktarları bulunan eşyayı, emr-iكُنْ فَيَكُونُ
1 ile adem-i zahirîden vücud-u haricîye çıkarır.
Eğer inşave terkip sûretinde olsa ve hiçten, ademden icad etmeyip belki anâsırdan ve etraftan toplamak suretiyle yapsa, yine nasıl ki bir taburun istirahat için her tarafa dağılmış olan efratlarının bir boru sadasıyla toplanmaları ve muntazam bir vaziyete girmeleri ve osevkiyatı teshil ve o vaziyeti muhafaza hususunda bütün ordu kendi kumandanının kuvveti ve kanunu ve gözü hükmünde olduğu gibi; aynen öyle de, Sultan-ı Kâinatın kumandası altındakizerreler, Onun kaderî ve ilmî düsturlarıyla ve müstevlî kudretinin kanunlarıyla ve temas ettikleri sair mevcudat dahi o Sultanın kuvveti ve kanunu ve memurları gibi teshilâtçı olarak ozerreler sevk olunup gelirler. Bir zîhayatın vücudunu teşkil etmek için, ilmî ve kaderî birer mânevî kalıp hükmünde bir miktar-ı muayyen içine girerler, dururlar.
[BILGI]Dipnot-1 “(Cenâb-ı Hak) Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.[/BILGI]
Eşyanın icadı ya ademden olur, ya terkip suretinde sair anâsırdan ve mevcudattan toplanır.
Eğer birtek zâta verilse, o vakit herhalde o zâtın herşeye muhit bir ilmi ve herşeye müstevlibir kudreti bulunacak. Ve bu surette, onun ilminde suretleri ve vücud-u ilmîleri bulunan eşyayavücud-u haricî vermek ve zahir bir ademden çıkarmak ise, bir kibrit çakar gibi veya göze görünmeyen bir yazıyla yazılan bir hattı göze göstermek için gösterici bir maddeyi üstüne geçirmek ve sürmek gibi veya fotoğrafın âyinesindeki sureti kâğıt üstüne nakleden kolay ameliyat gibi gayet kolay birsûrette, Sâniin ilminde plânları ve programları ve mânevî miktarları bulunan eşyayı, emr-iكُنْ فَيَكُونُ

Eğer inşave terkip sûretinde olsa ve hiçten, ademden icad etmeyip belki anâsırdan ve etraftan toplamak suretiyle yapsa, yine nasıl ki bir taburun istirahat için her tarafa dağılmış olan efratlarının bir boru sadasıyla toplanmaları ve muntazam bir vaziyete girmeleri ve osevkiyatı teshil ve o vaziyeti muhafaza hususunda bütün ordu kendi kumandanının kuvveti ve kanunu ve gözü hükmünde olduğu gibi; aynen öyle de, Sultan-ı Kâinatın kumandası altındakizerreler, Onun kaderî ve ilmî düsturlarıyla ve müstevlî kudretinin kanunlarıyla ve temas ettikleri sair mevcudat dahi o Sultanın kuvveti ve kanunu ve memurları gibi teshilâtçı olarak ozerreler sevk olunup gelirler. Bir zîhayatın vücudunu teşkil etmek için, ilmî ve kaderî birer mânevî kalıp hükmünde bir miktar-ı muayyen içine girerler, dururlar.
[BILGI]Dipnot-1 “(Cenâb-ı Hak) Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.[/BILGI]
adem: hiçlik, yokluk | anâsır: unsurlar, elementler |
bilbedâhe: ap açık bir şekilde | bilhassa: özellikle |
bizzarure: kaçınılmaz şekilde, zorunlu olarak | burhan: delil |
cihazat: cihazlar, donanım | ehemmiyetsiz: önemsiz |
esbab: sebepler | eşya: varlıklar |
gayet derecede: son derece | hakikat: doğru, gerçek |
icad: var etme, yaratma | imtina: imkansızlık |
ism-i Ferd: Allah’ın hem Vahid, hem Ehad olduğunu bildiren ismi | ism-i Kayyûm: Allah’ın herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tuttuğunu bildiren ismi |
kat’iyet: kesinlik | kudret: güç, kuvvet, iktidar |
külfetsiz: zahmetsiz, zorlanmadan | kıymettarlık: kıymetli oluş |
mebzuliyet: bolluk, çokluk | mevcudat: varlıklar |
muannid: inatçı, direnen | muhit: her şeyi kuşatan |
muntazam: düzenli, intizamlı | münkir: inkar eden |
müstevlî: istila eden, kaplayan | müşkülatlı: zorluğu olan |
sair: diğer, başka | sehâvet-i mutlak: sınırsız cömertlik |
suhûlet: kolaylık | suret: biçim, şekil |
suûbetli: zor | sür’at-i hârika: hayret uyandıran hız |
terkip: birleştirme, sentez, inşa | vahdet: birlik |
vücud-u haricî: dıştan görünen maddî varlık | vücud-u ilmî: ilim halinde olan varlık |
vücuda gelmek: var olmak | zahir: açık, görünür |
zîhayat: canlı, hayat sahibi | âsân: kolay |
İsm-i Âzam: Cenâb-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı | şerâit-i hayat: hayat için gerekli şartlar |