Kalem Suresi Meali

Ahmet.1

Well-known member


Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1 - Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.

2 - Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin.

3 - Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var.

4 - Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.

5 - Sen de göreceksin, onlar da görecek.

6 - Hanginizde imiş o fitne ve cinnet.

7 - Doğrusu Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ereni de en iyi bilen O'dur.

8 - O halde, yalanlayıcılara itaat etme.

9 - Onlar istediler ki yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

10 - Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık,

11 - Daima kusur arayıp kınayan, hep lâf götürüp getiren,

12 - Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr,

13 - Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı,

14 - Mal ve oğulları var diye (böyle davranır).

15 - Kendisine âyetlerimiz okunduğunda: "Eskilerin masalları" der.

16 - Yakında biz onu hortumunun (burnunun) üzerinden damgalayacağız.

17 - Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.

18 - İstisna da etmiyorlardı ("inşaallah" demiyorlardı).

19 - Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,

20 - Bahçe simsiyah kesiliverdi.

21 - Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:

22 - "Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye.

23 - Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.

24 - "Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diyorlardı.

25 - (Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.

26 - Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Biz herhalde yanlış gelmişiz" dediler .

27 - "Yok, biz mahrum edilmişiz." (dediler).

28 - İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: "Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?"

29 - "Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz." (dediler).

30 - Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.

31 - Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız.

32 - Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız.

33 - İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi.

34 - Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır.

35 - Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?

36 - Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?

37 - Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?

38 - O kitapta, "beğendiğiniz her şey sizindir" diye mi yazılı?

39 - Yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

40 - Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?

41 - Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler.

42 - O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.

43 - Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.

44 - Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.

45 - Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.

46 - Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

47 - Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

48 - Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.

49 - Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

50 - Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.

51 - O kafirler Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar "o bir deli" diyorlar.

52 - Halbuki o âlemler için bir öğüttür.



Mekke'de nâzil olmuştur, 52 (elliiki) âyettir. "Nûn" sûresi diye de anılır. Adını ilk âyetindeki "kalem" kelimesinden alır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,

2. Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.

3. Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.

4. Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

5. (Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,

6. Hanginizde delilik olduğunu yakında .

7. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur

8. O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!

9. Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

10. Şunların hiçbirine itâat etme :yemin edip duran,aşağılık,

11. (Herkesi) kötüleğen,söz götürüp getiren,

12. Hayra engel olan, mütecâviz ve saldırgan günahkar,

13. Kaba ve kötülükle damgalı,

14. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış)

15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" der.

16. Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).

17. Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.

18. Onlar istisna da etmiyorlardı.

19. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,

20. Bahçe kapkara kesildi.

21. Sabah olurken birbirlerine seslendiler.

22. "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.

23. Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.

24. "Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.

25. (Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.

26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.

27. Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!

28. İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?

29. Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.

30. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.

31. (Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.

32. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.

33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!

34. Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.

35. Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?

36. Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

37. Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?

38. Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?

39. Yoksa, "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

40. Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?

41. Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!

42. O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.

43. Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).

44. (Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.

45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!

46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

47. Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

48. Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.

49. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

50. Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden kıldı.

51. O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden: ) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler.

52. Oysa o (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür.
 
Son düzenleme:
Üst