Kelime Analizi 183: Mutaf

kenz-i mahfi

Sorumlu
MUTAF (Farsça)

Kelime manası olarak kıldan çul (kilim, paspas) dokuyan ve satan kimse demektir.

Kelime kökeni olarak Farsça "mûytâb" kelimesinden gelmektedir. Bu kelime "keçi kılından örülmüş çuval vb, bunu yapan kimse" manalarına gelmektedir. Farsça'da "mûy" kelimesi "kıl, saç" demektir. Farsça'da "tâb" kelimesi ise "ören, örgü" manalarına gelmektedir. Yine Farsça "tâftan, tâb" kelimeleri "iplik bükmek, eğirmek, örmek" gibi manalara gelmektedir.

Keçi kılını ip haline getirerek dokuyan, çeşitli ürünler elde eden esnafa "mutaf" denilmektedir.

Keçi kılları renklerine göre sınıflandırılır ve atılarak kabartılır. Atılan kıllar çark adı verilen eğirme işleminden geçirilir ve bükülerek ip haline getirilir. Daha sonra bu ipler mutaf tezgahında dokunur.

Keçi kılından hayvan çulu, yem torbası gibi şeyleri dokuyan kimse, keçi kılından dokunmuş veya örülmüş hayvan çulu, yem torbası gibi şeyleri ifade etmek için "mutaf" kelimesi kullanılmşıtır. Bu kelimenin çoğulu "muytaban" kelimesi olarak Farsça'dır.

Keçi kılın mutaflık sanatının hammaddesidir. Kılın içinde mutaflıkta kullanılan en kaliteli kıl çebiç kılıdır. Yani 1 yaşını doldurmuş keçi demektir. Bu kıl yumuşaktır. Kıl dokumalarının atkı ipi çebiç kılından yapılır. Eriş (çözgü ipi) ise erkek ve dişi diğer keçi kıllarından yapılır. Erkek hayvannı kılları uzun ama sert, dişi keçilerin ise kılları kısa olur.

Keçinin Mayıs, Haziran veya sütü sağılıyorsa Temmuz ayında yılda bir kez kırkımı yapılır. Bir yaşındaki hayvanlar mayıs ayında, diğerleri ise Haziran ve Temmuz ayında kırkılır. Kırkım yapıldıktan sonra kıl içindeki başka maddeler (pıtrak vb.) arındırılmak için kıl tarağı kullanılmaktadır. Taranan kıllar yayda atılarak ayrıştırılırlar. Sonra su ile nemlendirilerek özeme haline getirilirler. Özeme kıllara kirmanda büküm verirken kola takılan halidir. Çözgü olarak kullanılacak kıllar çarkta bükülür. Çarka çıkrık denilmektedir. Argaç ve erişler çarkta büküldükten sonra iplerin mukavemet kazanması için gerginlenirler. İki ağacın gövdesinin etrafından ipler dolandırılır. Sonra 4-5 cm çapında 1,5 metre uzunluğundaki yuvarlak ağaçla ortasından çaprazlık verilerek gerdirilir. Bu ağaca gergi, yapılan işleme de gergileme denilir. Argaç ve erişler gerginlenmeden yumak halindeyken sıcak suya batırılıp gergilenir. Gergide 2-3 gün bekleyen ipler tekrar yumak haline sarılıp dokumaya hazır hale gelirler.

Çuval, heybe, at örtüsü, çadır ve diğer dokumaların özelliğine göre çözgü sayısı ayarlanır. Isparta ilinin dokuma kültürü çok zengindir. İklimi, bitki örtüsü, yerleşen Yörük ve Türkmen gruplarının çeşitliliği bunun en önemli sebeplerindendir.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Anadolu'da üç önemli dokuma merkezi bulunmaktadır. Bunlar Hamid (Isparta), Karaman ve İçel'in Gezende kasabasıdır. Isparta yöresi 1204 yılında Kılıç Arslan döneminde Anadolu Selçuklu Devletine katılmıştır. 13. yüzyılın başlarında yöreye yerleşen Teke Aşiretine bağlı Türkmenler 1300 yıllarında Hamitoğulları Beyliğini kurmuşlardır.

Yörüklerin göçleri Akdeniz kıyısından baharda başlayıp Karaman, Konya, Akseki, Isparta, Afyon, Denizli'den Muğla'ya kadar uzanmakta idi. Bir çok Yörük grupları artık yerleşik hayata geçmiş olup, dokuma alışkanlıklarına burada devam etmektedirler.

Dukamacılık sanatında bir dal olan mutaflık, Osmanlı Devleti döneminde önemli bir geçim kaynağı idi.

Mutaflık sanatı Anadolu'nun iki güzide şehrinde yoğunlaşmaktadır. Bunlar Afyonkarahisar ve Isparta'dır.

Mutafların çoğunluğunun Dere Mahallesi'nde toplandıkları bilinmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında 8 yıl boyunca oyduya buradan kıl heybe, at örtüsü ve kıl çuval dokunmuştur.

Plastik çuvalların üretilmesinden sonra mutaflığa rağbet kalmamıştır.

Toroslar ve Batı ve İç Anadolu bölgelerinde kıl keçisinin yoğun olarak bulunmasından dolayı hammaddeye bağlı olarak mutaflık sanatı gelişmiştir. Bu sanat özellikle Yörük yaşamının çok olduğu yörelerde mevcut idi.

Risale-i Nur Külliyatı'nda "mutaf" kelimesi sadece 2 defa zikredilmektedir. Barla Lahikası'nda "Dereli Mutaf Hafız Ahmet" ile "mutaf Hafız Mahmud Efendi" isimli şahısların ünvanlarında geçmektedir.

Dereli Mutaf Hafız Ahmet Efendi, Risale-i Nur'un Ispartadaki ilk talebelerinden olup, 1897 Isparta doğumludur. Isparta'nın Dere Mahallesi'nde ikamet ettiği için "Dereli", keçi kılından çul dokuyup sattığı için ise "Mutaf" lakabıyla anılmakta idi. 1965 yılında vefat etmiştir. Kabri Dere Mahallesi Mezarlığındadır.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Dereli Mutaf Hafız Ahmet Efendi'nin bir mektubu aynen şöyledir.

€œDereli Hâfız Ahmed Efendi’nin çok manidar rüyalı bir fıkrasıdır
Aziz ve müşfik Üstadım Efendim!
Bir gün âlem-i menamda bir sahrada gezerken, birçok kalabalık ahalinin içine girdim. Dersim olan Kelime-i Tevhid’e devam ediyordum. O ahalinin cümlesi Nasâra imiş. Biz aşikâre Kelime-i Tevhid’i çektiğimizden, hepsi bize iştirak etti. Her yüz başında â€"Muhammedü'€™r-Resulullah"€ diyorum. O Nasâralar "€œİsa ruhullah"€ diyorlar.
Onlara dedim ki: "Yahu biz İsa aleyhisselâmı tasdik ediyoruz."€ Ve kendilerine Kelime-i Tevhid'€™i okudum "€œİsa ruhullah"€ dedim. İşte bakınız, ben sizin peygamberinizi tasdik ediyorum, siz de bizim peygamberimizi tasdik etseniz ne olur, dedim.
"Hayır! İsa aleyhisselâm gökten inmedikçe ve sizin peygamberinizi aşikâr tasdik etmedikçe biz tasdik etmeyiz." dediler.
Bunun üzerine yanımda iki arkadaş bulundu. Lâkin arkadaşlarım kimler olduğunu bilmiyorum. "€œBiz dua edelim de İsa aleyhisselâm gelsin ve bizi nasıl tasdik ediyor, göreceksiniz." Dua ettik. İki kişi "Âmin"€ dediler. Lâkin İsa aleyhisselâm gelmeyince müteessir olduk. Yine dua ettik "€œYâ Rabbi! Bizi bunların yanında niçin mahcup çıkarıyorsun?"€ dedik. "Bu din âlî değil mi?"€
Tahminen, arası bir saat veya bir buçuk saat sonra, karşıdan üç kişi çıktı. Elhamdülillah İsa aleyhisselâm geliyor. Baktım birisi sakallı, ikisi şâbb-ı emred.
Dedim: "€œİsa aleyhisselâm otuz üç yaşında olduğu halde göğe huruç etti, ne için sakalında beyaz var?"€ Kalbime geldi ki "€œAllahu a'€™lem İsa aleyhisselâm değilse?"€ Bu zat ve iki arkadaşıyla yanımıza geldiler. Dikkatle baktım, Üstadımızın siması ve elbisesidir. Bizim yanımıza gelince, bizim altımız mağara imiş.
Yanındaki iki kişiye emretti: "€œŞurada kilitli salîbler, haçlar var. Cümlesini çıkarınız." Çıkardılar. Nasâralara karşı hepsini kırdı ve kelime-i tevhid getirip Peygamberimizi tasdik edince, biz de Nasâralara "Bakınız, işte İsa aleyhisselâmın vekili geldi."€ deyince, cümlesi tasdik ettiler.
Allahu a'€™lem bu rüyanın bir tabiri şudur ki: Üstadımızın Kur'an-ı Hakîm’den aldığı ve neşrettiği Risale-i Nur vasıtasıyla Nasâra'nın bir kısmı İslâmiyet’i kabul edecek ve Nasâra Müslümanları veya Hristiyan mü'€™minleri hükmüne geçip Üstadımızın sözlerini İsa aleyhisselâmın sözleri nevinden hüsn-ü kabul edeceklerine işarettir.
Evet, Risale-i Nur’da öyle bir kuvvet vardır ki Avrupa'€™nın en muannid feylesoflarını dahi teslime mecbur eder. Her ruhun bir ihtiyac-ı hakikisi olan, hakiki iman nurunu arayan Hristiyan muvahhidler, elbette Risale-i Nur'€™u görseler Hazret-i İsa aleyhisselâmın vesayası nevinden kabul edip sarılacaklardır.
Dereli Mutaf Hâfız Ahmed
 
Son düzenleme:
Üst