Kıymetli Mektuplarından Alıntılar

Sergerdan

Well-known member

Cenâb-ı Hak, zayıf ve tahammülsüz omuzlarına pek azametli bâr-ı sakîl tahmil edilen siz sevgili üstadımızdan ebediyen razı olsun ve yüklerinizi tahfif etmekle yüzlerinizi ebede kadar güldürsün. âmin.

Evet, sevgili üstadım. Biz Allah'tan, Kur'ân'dan, Habib-i Zîşandan ve Risale-i Nur'dan ve Kur'ân dellâlı siz sevgili üstadımızdan ebediyen razıyız. Ve intisabımızdan hiçbir cihetle pişmanlığımız yok. Hem kalbimizde zerre kadar kötülük etmek için niyet yok. Biz ancak Allah'ı ve rızasını istiyoruz. Gün geçtikçe, rızası içinde Cenâb-ı Hakka vuslat iştiyaklarını kalbimizde teksif ediyoruz. Bilâ istisna bize fenalık edenleri Cenâb-ı Hakka terk etmekle affetmek ve bilakis bize zulmeden o zâlimler de dahil olduğu halde herkese iyilik etmek, Risale-i Nur talebelerinin kalblerine yerleşen bir şiar-ı İslâm olduğunu, biz istemeyerek ilân eden Hazret-i Allah'a hadsiz hudutsuz şükürler ediyoruz.

Çok kusurlu talebeniz

Hüsrev
 

irfan mekteb

New member
Kronoloji

Ahmed Husrev Efendi, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sâhibsiz bir kavmin, koca Osmanlı İmparatorluğu’nun maddî ma’nevî sıkıntılar içinde kıvrandığı bir devirde, hicrî (şemsî) 1315, milâdî 1899 yılında Isparta’da dünyaya geldi.

Doğduğu günlerde evlerine misâfireten gelen Senirkent’li Allah dostu ehl-i kemâl bir zâtın, ona hem isim koymak, hem tebrîk ve tebcîl etmek için söylediği;


“Cihâna Ahmed Husrev, vere ikbâlin (*) pertev!
Ede ömrün ziyâde Hakk etmeye tâli’in geçrev!

Senin aslın, şerefli şanlı, el-hâc Edhemzâde..
Zamanında bütün, alâ vü eşrâfa ede pişrev.

Erişe vâlideynin, sâye-i lütfunda maksûda..
Yüzünden görmeyeler, gam, kasâvet, misâl-i cev.

Budur dâdâ-i hayriyem, hulûs-u kalb ile dâim:
Seni sevsin cihân halkı, cihânın halkını sen sev!

Şu mısradan çıkar gevher, sözü tarih olur kâmil:
Erişdi gülşen-i Mehdî vücûda Ahmed Husrev”

mısraları; O'nu İslâm bayrakdarı bu necîb millete daha kundaktayken takdîm etmekte, dâhilî ve hâricî düşmanların acımasız hücûmlarına ma’rûz kalınan bu mücâdeleli günlerde, ma’nevî büyük bir kahraman ve bu vatanın hâlis bir fedâkârı olarak müjdelemekteydi.

Babasının adı Mehmed, annesinin adı Ayşe olup, altı kardeşin üçüncü ferdi idi. Şeceresi Hz. Ebû Bekir (r.a.)’e dayanan baba tarafı, Isparta eşrâfından olup, “Yeşil Sarıklılar” nâmıyla ma’rûftu. Anne ciheti ise, asîl bir sülâleye mensûb olarak evlâd-ı Resûl’den Hz. Hüseyin (r.a.)’e çıkmakta ve “Hâfız-ı Kurrâlar” diye bilinmekte idi. Filhakîka yakın akrabalarının çoğu hâfız idiler.

Hacca giden Isparta zenginlerinin, öksüz veya yetîm kalmış seyyid çocuklarını memleketlerine getirdikleri bilinen bir vâkıadır. İ’tibârlı, geniş ve varlıklı olan Husrev Efendi’nin sülâlesi de, İslâma fıtraten tarafdâr olan Âl-i beyt neslinin o havâlîde çoğalması gayesine ma’tûf bu güzel âdeti idâme ettirmişlerdir. Isparta kahramanlarının imân ve Kur’ân hizmetinde hârikul’âde muvaffakiyetlerinde ve sebâtlarında bu âdet-i müstahsenenin azîm hissesi olduğu âşikârdır.

Daha çocukluğunda kendisinden zuhûr eden hârika hâlleri, dürüstlüğü ve yardımseverliği sebebiyle, arkadaşları arasında “Hızır” diye anılırdı. Beş altı yaşlarında iken bile, sabah namazlarında cemâate ve halka-i zikre yetişmek için erkenden evinden çıkar, gidemediği zamanlarda, o ehl-i kemâlin arasındaki yeri boş bırakılırdı.

Gençliğinde dünyevî ve uhrevî güzel bir eğitim alarak i’dâdîyi (liseyi) bitiren Husrev Altınbaşak, Çanakkale Savaşları başladığında 17 yaşında askere çağrılır. İstanbul Pendik’te iki yıla yakın devâm eden askerî ta’lîmden sonra, yaşlarının küçüklüğünden geçici olarak terhîs edilirler. Askere ikinci def’a celbinde, İstiklâl Harbine teğmen rütbesiyle iştirâk eder ve uzun muhârebelerden sonra Yunan’lılarla çarpışırken Ege cephesinde esir düşer. Arnavutluk sınırına yakın bir kampta iki sene süren, türlü çilelerle dolu esâret hayatından, ancak harb bittiğinde, mübâdele yıllarında kurtularak memleketine döner.


İkbâl: Baht açıklığı Pertev: Işık, nûr Tali’: Kısmet Geçrev: Çarpık giden Alâ vü Eşrâf: İleri gelen büyükler Pişrev: Önde giden Vâlideyn: Anne, baba Maksûd: Gaye Kasâvet: Sıkıntı, gaflet Misâl-i Cev: Gökyüzü gibi Dâdâ-i Hayriye: Hayırlı süt emziren dadı Hulûs-u Kalb: Kalbden, samîmî olarak Gevher: Mücevher, bir şeyin aslı


Kaynak: ALINTI









Genel - Hayrât Neşriyat ile ilgili Sipariş ile ilgili Web sitesi hakkında sual, tenkit, teklif
 

Sergerdan

Well-known member
Muhterem Üstadım!

Yazdığım Otuz İkinci ve Yirmi Yedinci Sözleri takdim ediyorum. Yirmi Yedinci Mektupta arkadaşlarımızın ihtisâsatlarını okurken bilseniz ne kadar sürur duyuyorum.

Yekdiğerine ayrılmamak için kıymetsiz maddî iplerle değil, kıymetli ve manevî iplerle bağlanmış bir âile ve bir cemaat efradının hissedeceği sevinçle mütelezziz oluyorum.
Şübhesiz Zât-ı Üstadâneleri başımızda olmakla beraber, büyük olanlarımız ağabey ve beraber olanlarımız da, kardeşlerimiz olmuşlardır.

Veyahud ben bu cemaatin içerisine dahil olduğumdan fevkalhad bahtiyarım.
Kur'ân-ı Mübînin nurlarının ahz ve neşri hususunda, sevgili Üstadımız, şahsiyetiniz vasıta kılınmasından dolayıdır ki,

sizi bize veren Cenâb-ı Hakk'a minnettarlığımızı tahdid edemeyiz.

HUSREV
 
Üst