Arabî: Arapça | Sâni-i Hakîm: herşeyi hikmetle ve san’atla yapan Allah |
ashab: arkadaşlar, Peygamber Efendimizi görmüş olan mü’minler | beyan etmek: açıklamak, izah etmek |
bünye: yapı; beden | cehalet: cahillik |
cihet: şekil, yön | enbiya: nebiler, peygamberler |
esas: temel | esbab: sebebler |
fakr: fakirlik | fena: kötü, çirkin |
hamd: övgü, teşekkür, minnet | ibâd-ı sâlihîn: Allah’ın sevgili kulları |
icad etmek: var etmek, yaratmak | ihvan: kardeşler |
iman ve iz'an etmek: inanmak ve kabul etmek | keşf: gizli bir şeyi açığa çıkarma |
küfür: Allah’ı inkâr etme, inançsızlık, dinsizlik | lisan-ı acz: acizlik dili |
lâsiyyema: özellikle; bilhassa | masnuat: san’atla yaratılmış varlıklar |
muhalât: muhaller, olması mümkün olmayan şeyler | muztar olmak: mecbur olmak, çaresiz kalmak |
münferiden: tek olarak | mürselîn: resuller, peygamberler |
müçtemian: topluca, hepsi birden | nebat: bitki |
resul: elçi, peygamber | sair: diğer, başka |
salât ve selam: Peygamberimiz (a.s.m.) için yapılan dua ve niyaz | semere: meyve |
senâ: övgü | tabiat: canlı cansız bütün varlıklar, doğa; doğadaki kanunlar |
tılsım: sır, gizli gerçek | unsur: element, temel yapı taşı |
vahdet: Allah’ın birliği | vücub-u vücud: Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması |
zerrat: zerreler, atomlar | zerre: atom, maddenin çok küçük parçası |
zerre-i vahide: bir tek zerre, atom | zîra: çünkü, şundan dolayı |
âl: âile; âile çevresi; soyundan gelenler; Peygamberimizin (a.s.m.) en yakın akrabaları; Ehl-i Beyt | âyât: âyetler, deliller |
şehadet etmek: şahid olmak | şirk: Allah’a ortak koşma |
şirk sahibi: Allah’a ortak koşan | şükür: medih, övgü; Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme |