Huseyni
Müdavim
Lâsiyyemalar
Onuncu Sözün bir cihette esası ve Yirmi Sekizinci Sözün Arabî ikinci makamıdır.
Arkadaş! Tabiat ve esbab, bazı insanlara şükür kapısını kapatıp şirk ve küfür kapısını açmıştır. Halbuki, şirkin temeli sayısız muhalâttan kurulmuş olduğundan haberleri yok. O muhalattan bir taneyi beyan edeyim ki, şirkin ne kadar fena bulunduğunu kör gözleriyle görsünler. Şöyle ki:
Şirk sahibi, cehalet sarhoşluğunu terk ve ilim gözüyle küfrüne baktığı zaman, o küfrü iman ve iz’an edebilmek için, bir zerre-i vahideye bir ton ağırlığında bir yük yükletmeye ve her zerrede sayısız matbaaları icad edip tabiat ve esbabın eline vermeye ve bütün masnuatta bütün san’at inceliklerini tabiata ders vermeye muztar ve mecbur olur. Zîra, hava unsurundan, meselâ, herbir zerre, bütün nebatlar, çiçekler, semereler üstünde konup bünyelerinde vazifesini yapmak salâhiyetindedir.
Arabî: Arapça | Sâni-i Hakîm: herşeyi hikmetle ve san’atla yapan Allah |
ashab: arkadaşlar, Peygamber Efendimizi görmüş olan mü’minler | beyan etmek: açıklamak, izah etmek |
bünye: yapı; beden | cehalet: cahillik |
cihet: şekil, yön | enbiya: nebiler, peygamberler |
esas: temel | esbab: sebebler |
fakr: fakirlik | fena: kötü, çirkin |
hamd: övgü, teşekkür, minnet | ibâd-ı sâlihîn: Allah’ın sevgili kulları |
icad etmek: var etmek, yaratmak | ihvan: kardeşler |
iman ve iz'an etmek: inanmak ve kabul etmek | keşf: gizli bir şeyi açığa çıkarma |
küfür: Allah’ı inkâr etme, inançsızlık, dinsizlik | lisan-ı acz: acizlik dili |
lâsiyyema: özellikle; bilhassa | masnuat: san’atla yaratılmış varlıklar |
muhalât: muhaller, olması mümkün olmayan şeyler | muztar olmak: mecbur olmak, çaresiz kalmak |
münferiden: tek olarak | mürselîn: resuller, peygamberler |
müçtemian: topluca, hepsi birden | nebat: bitki |
resul: elçi, peygamber | sair: diğer, başka |
salât ve selam: Peygamberimiz (a.s.m.) için yapılan dua ve niyaz | semere: meyve |
senâ: övgü | tabiat: canlı cansız bütün varlıklar, doğa; doğadaki kanunlar |
tılsım: sır, gizli gerçek | unsur: element, temel yapı taşı |
vahdet: Allah’ın birliği | vücub-u vücud: Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması |
zerrat: zerreler, atomlar | zerre: atom, maddenin çok küçük parçası |
zerre-i vahide: bir tek zerre, atom | zîra: çünkü, şundan dolayı |
âl: âile; âile çevresi; soyundan gelenler; Peygamberimizin (a.s.m.) en yakın akrabaları; Ehl-i Beyt | âyât: âyetler, deliller |
şehadet etmek: şahid olmak | şirk: Allah’a ortak koşma |
şirk sahibi: Allah’a ortak koşan | şükür: medih, övgü; Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme |