Fesübhânallah: “Allah’ı her türlü kusur, ayıp ve eksiklerden tenzih ederim” mânâsına gelen bir tür hayret ifadesi | Samed: Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, fakat herşey Kendisine muhtaç olan Allah |
Sâni: her şeyin san’atkârı olan Allah | Sâni-i Ehad: Zâtı bir olan ve herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah |
Sâni-i Hakîm: her şeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah | binaenaleyh: bundan dolayı |
cedid: yeni | cem etmek: toplamak |
darb edilme: basılma, damga vurulma; basılan vurulan | ehadiyet: Allah’ın birliğinin her bir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesi |
esbab: sebepler | eser-i san’at: san’at eseri |
gayr-ı mütenahi: sonu olmayan, nihayetsiz | hulle: elbise |
hâlık: yaratıcı | hâtem: mühür |
ihtiyar: irade, dileme; istediği şekilde hareket edebilme | ittihaz etmek: edinmek, kabullenmek |
kader: Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması | kemâl-i sühulet: noksansız bir kolaylık |
kemâl-i sür'at: noksansız bir hız, ideal hız
| kudret: Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı |
kudret-i Rabbânî: her şeyi terbiye ve idare eden Allah’ın kudreti | kâfir: Allah'ı veya Allah’ın bildirdiği bir şeyi inkâr eden kimse |
mahlûkat: yaratılmışlar, varlıklar | mastar: kaynak, güç merkezi |
merci: başvurulacak, sığınılacak yer | mevcud: varlık |
mistar: şablon; plân; çizelge | muhtelif: çeşitli, ayrı ayrı |
muntazam: düzenli, tertipli | mülk: sahip olunan şey |
münezzeh: arınmış, kusur ve eksiklikten yüce | mütenevvi: çeşit çeşit, değişik |
nemâ: gelişme, büyüme, çoğaltma | sahife-i arz: yeryüzü sahifesi; bir kitabın sayfasını andıran yeryüzü |
samedâniyet: herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmaması | semere: meyve |
sikke: damga | sudur etmek: ortaya çıkmak; meydana gelmek |
suret: biçim, şekil | suret-i maddiye: maddî suret, şeklî görüntü |
suret-i mâneviye: mânevî suret; maddî olmayan şekil, biçim | tabiat: doğa, canlı cansız bütün varlıklar, doğadaki kanunlar |
teşekkülât: varlıkların belli bir nizamla meydana getirilmesi | vücud: varlık, var oluş |
zerre: atom, çok küçük parça | zikretmek: bildirmek, belirtmek, anlatmak |
âzâ: organ | şecere: ağaç |
şecere-i hilkat: yaratılış ağacı | şehadet etmek: şahid olmak |