Cevap: Lâsiyyemalar - Sayfa: 54
cüz’îsi, zevilhayatın küllüne, yani umumuna bir fihristedir. Cüz’îyi halk eden, küllîyi de halk etmeye kàdir olmalıdır.
Ve keza, ziyasız güneşin vücudu mümkün olmadığı gibi, ulûhiyet de tezahürsüz olamaz. Tezahürü ise, irsal-i rusül ile olur.
Ve keza, hadd-i kemâle bâliğ olan en yüksek bir cemâlin bilinmesi, görünmesi, gösterilmesi için resullerin tarifi lâzımdır.
Ve keza, kemâl-i cemâle bâliğ olan kemâl-i hüsn-ü san’at, resullerin delâletiyle olur.
Ve keza, rububiyet-i âmme, ubudiyet-i külliye ister. Bu da zülcenaheyn resullerin vahdet-i İlâhiyeyi halka ilân etmeleriyle mümkün olur.
Ve keza, bir hüsün sahibinin isteği olmasa ve bir ayine bulunmasa ve tarif edici bir şahıs tavassut etmezse, onun hüsnünün görünmesi, gösterilmesi mümkün değildir. Bu da ancak resuller vasıtasıyla olur. Çünkü, resul, ubudiyetiyle Hâlıkın hüsnüne ayinedir; risaleti cihetiyle de halka izhar ve ilân eder.
Ve keza, bir zâtın cevahirle, zîkıymet eşya ile dolu hazinelerini açıp halka göstermek ve arz etmekle o zâtın kudretini, zenginliğini, saltanatını ilân etmek için, ancak o zâtın müsaadesiyle ve iradesiyle emir ve tayin edilmiş bir memur lâzımdır. İşte o memur resuldür.
Arkadaş! Bu sıfatları hâiz, bu vazifeleri en mükemmel görebilecek Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka âlemde bir şahıs yoktur. En câmi, en kâmil, en fâzıl o zâttır. Tam tamına teşhir, tebliğ, tarif, tavsif, izhar, ilân eden, o zâttır.
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun | Hâlık: her şeyi yaratan Allah |
arz etmek: göstermek, sunmak | bâliğ olmak: erişmek, ulaşmak |
cemâl: güzellik | cevahir: cevherler |
cihet: yön | câmi: kapsamlı, içine alan |
cüz’î: birey, ferd; bir sınıf veya türün bireyi | delâlet: işaret, delil olma |
emir: buyruk | fihriste: indeks, içindekiler |
fâzıl: faziletli, üstün niteliklere sahip | hadd-i kemâl: olgunluk, kusursuzluk sınırı, haddi |
halk: insanlar | halk etme: yaratma |
hâiz: sahip | hüsün: güzellik |
irade: istek, arzu | irsal-i rusül: peygamberlerin gönderilmesi; Cenâb-ı Hakkın insanlara peygamber göndermesi |
izhar: ortaya çıkarma, gösterme | kemâl-i cemâl: eksiksiz ve mükemmel güzellik |
kemâl-i hüsn-ü san’at: san’attaki güzelliğin mükemmelliği ve kusursuz olması | keza: bunun gibi |
kudret: güç, iktidar | kàdir olmak: güç ve iktidar sahibi olmak |
kâmil: olgunluk ve mükemmellik sahibi | küll: bütün, genel |
küllî: ferdlerden meydana gelen sınıf, tür | mükemmel: eksiksiz |
müsaade: izin | resul: kendisine bir kitap ve şeriat gelen elçi, peygamber |
risalet: elçilik, peygamberlik | rububiyet-i âmme: bütün varlık âlemini kuşatan egemenlik ve idare; umumî Rablık |
saltanat: egemenlik | sıfat: özellik |
tarif: etrafıyla, ayrıntılarıyla anlatma | tavassut etmek: vasıta olmak, aracılık etmek |
tavsif: bir şeydeki özellikleri, nitelikleri dile getirme | tayin edilme: görevlendirilme, atanma |
tebliğ: bir hususu muhataplara iletme | tezahür: ortaya çıkma, görünme |
teşhir: sergilemek | ubudiyet: kulluk |
ubudiyet-i külliye: büyük ve umumî kulluk | ulûhiyet: ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma, İlâhlık |
umum: genel, bütün | vahdet-i ilâhiye: ilâhın bir olması, tanrının tekliği |
vasıta: araç | vücud: varlık |
zevilhayat: hayat sahipleri, canlılar | ziya: ışık |
zât: kişi, şahıs | zîkıymet eşya: kıymetli şeyler |
zülcenaheyn: iki taraflı; dünya ve âhiret bilgisine sahip olan. | âlem: dünya, evren |