Konuya cevap cer

Cevap: Lâsiyyemalar - Sayfa: 58



Ve keza, âlemde görünen tasarrufattan anlaşılıyor ki, Sâni-i Âlemin pek yüksek, celâlli, izzetli bir haysiyeti vardır ki, ubudiyetle Sânii tâzim etmeyenlerin veya istihfaf edenlerin te’diplerini, tehir ve imhal etse bile, ihmal etmez.


Ve keza, o Sultanın emirlerini, nehiylerini kıymetsiz görüp imanla imtisal etmeyenler ve ibadetle kendilerini sevdirmeyenler ve şükranla hürmette bulunmayanlar için rububiyetin ebedî karargâhında elbette bir dâr-ı mükâfat ve mücâzat olacaktır.


Ve keza, bütün mahlûkatta görünen hüsn-ü san’atlar, intizamlar ve ihtimamlardan ve herşeyde takip edilmekte olan maslahat ve faidelerden anlaşılıyor ki, kâinat taht-ı tasarrufunda bulunan Sâni-i Zülcelâlde pek büyük bir hikmet-i âmme vardır ki, itaat ve iltica edenlerin büyük taltif ve in’amlara mazhar olacakları o hikmet-i âmmenin iktizasındandır.


Ve keza, görünüyor ki, herşey lâyık mevkiine vaz ediliyor. Ve her hak, hak sahibine veriliyor. Ve her ihtiyaç sahibinin hâceti, istediği gibi yapılır. Ve her sual edenlerin matlupları—bilhassa istidat lisanıyla veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla veya ıztırar ve zaruret lisanıyla olsun—cevaplandırılıyor. Böyle eserleri görünen bir adalete bir mahkeme-i kübrâ lâzımdır ki, rububiyetin hâkimiyetiyle hukuk-u ibad muhafaza edilsin. Çünkü, fâni olan şu dünya menzili, o büyük adalet-i hakikiyeye mazhar olamaz. Öyleyse, o büyük Sultan-ı Âdil için bir Cennet‑i bâkiye, bir cehennem-i dâime lâzımdır.


Ve keza, görünüyor ki, bu âlemin Sahibi, yaptığı şu kadar fiillerin delâletiyle, harika bir sehavete sahip olduğu gibi, nur ve ziya ile dolu güneşler ve meyve ve





Cehennem-i dâime: kâfirlerin devamlı olarak kalacakları CehennemCennet-i bâkiye: devamlı ve kalıcı olan Cennet hayatı
Sultan-ı Âdil: her işini sınırsız bir adaletle ve yerli yerinde yapan Sultan; AllahSâni: herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl: herşeyi san’atla yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi AllahSâni-i Âlem: bütün varlık âlemini san’atlı bir şekilde yaratan Allah
adalet: her hak sahibine hakkının tam ve eksiksiz verilmesi, zâlimden mazlumun hakkının alınmasıadalet-i hakikiye: gerçek adalet
celâlli: görkemli, haşmetli, yücedelâlet: delil olma, işaret etme
dâr-ı mükâfat ve mücâzat: mükâfat ve ceza yeriebedî: sonsuz
fiil: hareket, iş, etkifâni: geçici
haysiyet: şeref, itibar, değerhikmet-i âmme: herşeyi kuşatan hikmet, gaye ve fayda
hukuk-u ibâd: kulların haklarıhâcet: ihtiyaç
hâkimiyet: egemenlik, hükmü ve idaresi altına almahürmet: saygı gösterme
hüsn-ü san'at: san’at güzelliğiihtimam: özen, önem verme
ihtiyac-ı fıtrî: yaratılıştan gelen doğal ihtiyaçiktiza: gereklilik
iltica etmek: sığınmakimhal etmek: süre vermek
imtisal etmek: emre uymak, itaat etmekintizam: düzenlilik, tertip
in’am: nimetleristidat: kabiliyet, yetenek
istihfaf etmek: küçümsemek, hafife almakitaat etmek: emre uymak
izzetli: şerefli, değerli, yücekarargâh: karar yeri; yolculuğun bittiği yerdeki sonsuz hayat
keza: bunun gibilisan: dil
mahkeme-i kübrâ: âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkememahlûkat: yaratılmış varlıklar
maslahat: faydamatlup: istek
mazhar olmak: ayna olmak, erişmek, nail olmakmenzil: durak, yer, mekân
mevki: yer, konumnehiy: yasak
nur: aydınlıkrububiyet:  Rablık; herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç  olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği  altında bulundurması
sehavet: cömertliksual etmek: istemek
sultan: hükümdâr, hâkimtaht-ı tasarruf: dilediği gibi kullanım ve yönetimi altında bulundurma
taltif: iyilik ve güzellikle muamele etmektasarrufat: tasarruflar, kullanma ve yönetme işlemleri
tedip: edeplendirme, haddini bildirmetehir etmek: ertelemek, sonraya bırakmak
tâzim etmek: Allah’ın büyüklüğünü dile getirmekubudiyet: kulluk
vaz etmek: koymak, yerleştirmekzaruret: zorunluluk, mecburiyet
ziya: ışıkâlem: dünya, evren
ıztırar: çaresizlikşükran: minnettarlık, teşekkür




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst