Cevap: Lâsiyyemalar - Sayfa: 63
Maahaza, o lezzetlerden hiç kimse tam mânâsıyla muradına nail olamaz. Ya o lezzetlerin ömürleri kısa olur veya insanın ömrü kısa olduğundan muradına yetişemez. Ancak, o lezzetler ve o nefîs şeyler ibret ve şükre sevk içindir. Çünkü, onlar Cenâb-ı Hakkın ehl-i iman için Cennetlerde ihzar ettiği hakikî nimetlere nümunelerdir.
Ve o müzeyyen masnuat-ı fâniye, fena ve adem için değildir. Ancak, onların suretleri ve misalleri, mânâları, neticeleri alınır; âlem-i bekàda, ehl-i bekà için ebedî manzaraların yapılmasına medar olurlar. Yahut ebedî âlemde Sâni-i Ebedî istediği şekillere sokar. Çünkü, o masnûat, bekà içindir. Onların o zahirî ölüm ve fenâları, vazifelerinden terhistir, idam değildir.
Evet, onların ölümleri fena olsa bile, yalnız bir cihetten fenaya gider, çok cihetlerden bâki kalır. Meselâ, kudret-i Ezeliyyenin yarattığı şu gül çiçeğine bak: Evet, nasıl bir kelime ağızdan çıkar çıkmaz zahiren fenaya giderse de, Allah’ın izniyle kulaklarda, kâğıtlarda, kitaplarda milyonlarca timsalleri kaldığı gibi, akıllarda da akıllar adedince mânâları kalır. Kezalik, o gül kısa bir zamanda vazifesi tamam olur olmaz solar, ölür, gider. Amma onu gören bütün insanların kuvve-i hafızalarında ve halefiyle hâmile olan tohumlarında suretleri, mânâları bâkidir. Demek, o gülün tohumu olsun, kuvve-i hafızalar olsun, o gül çiçeğinin suretini, ziynetini, menzilini hıfz için sanki birer fotoğraf ve bekàsı için birer menzildir.
Ey arkadaş! İnsan da başıboş, serseri, sahipsiz bir hayvan değildir. Ancak, onun da bütün harekât ve ef’âli yazılıyor, tesbit ediliyor. Ve a’mâlinin neticeleri hıfzediliyor ki, muhasebe-i kübrâda ona göre derece alsın. Hülâsa, her güz mevsiminde yapılan tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer tedarik etmek ve bir nevi terhis ve izinlerdir.
Cenâb-ı Hakk: Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah | Sâni-i Ebedî: varlığının sonu olmayan ve herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah |
a'mâl: ameller, işler | adem: yokluk |
bekà: devamlılık ve kalıcılık, sonsuzluk | bâki: devamlı, kalıcı |
cihet: yön | ebedî: sonsuz |
ebedî âlem: sonu olmayan âlem, âhiret | ef'âl: fiiller, hareketler |
ehl-i bekà: bâkî olanlar, sonsuza dek yaşayanlar | ehl-i iman: Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler |
fenâ: geçip gitme, kaybolma | güz mevsimi: sonbahar |
hakikî: asıl, gerçek | halef: birinin yerine sonradan geçen |
harekât: hareketler | hâmile: taşıyan, yüklenen |
hülâsa: özetle | hıfz: koruma, saklama |
idam: yokluğa mahkum etme | ihzar etmek: hazırlamak |
kezâlik: böylece, bunun gibi | kudret-i Ezeliyye: Allah’ın ezelden beri var olan kudreti, güç ve muktedir olan iktidarı |
kuvve-i hafıza: hafıza gücü, bellek | maahaza: bununla beraber, bununla birlikte |
masnuat: san’atla yaratılmış varlıklar | masnuat-ı fâniye: gelip geçici olan sa’nat eseri varlıklar |
medar: sebep, vesile | menzil: oturulan mekân, yer |
misal: akis, yansıma, temessül; örnek | muhasebe-i kübrâ: büyük muhasebe, hesaba çekilme; Allah’ın bütün insanları öldükten sonra dirilttiğinde hayatlarının tamamından hesaba çekmesi |
müzeyyen: süslü | nail olmak: erişmek |
nevi: tür, çeşit | nimet: iyilik, lütuf, ihsan
|
nümune: örnek, misal | sevk: yöneltme |
suret: görüntü | tahribat: yıkımlar, bozmalar |
tedarik etmek: elde etmek | terhis: göreve son verme |
timsal: örnek, benzer | zahiren: dış görünüş itibariyle |
zahirî: görünürde, dış görünüşte | ziynet: süs |
âlem-i bekà: devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi | şükür: minnet duyma, teşekkür etme |