Cenâb-ı Hakk: Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah | Fâtır-ı Hakîm: her şeyi hikmetle ve benzersiz şeyleri üstün san’atıyla yaratan Allah |
Sâni: herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah | ahvâl: haller, durumlar |
cemaat: topluluk | cereyan etmek: meydana gelmek |
câri olmak: geçerli olmak | daire-i vücut: varlık dairesi; dünya hayatı |
dellâl: ilân edici | divan-ı muhasebat: insanların sorgulanıp hesaba çekileceği yüksek makam; mahşerdeki hesap |
ednâ: en küçük, en aşağı | eşref: en şerefli |
gaybî: bilinmeyen, gayb âlemine ait | hadise: olay |
hafîziyet: Allah’ın herşeyi koruyup saklaması | hilâfet-i kübra: en büyük halifelik; insanların Allah tarafından bütün varlıkların üzerinde bir temsilci kılınması |
hâkimiyet: egemenlik, hükümranlık | hıfz: koruma, saklama |
ibkà etmek: bâkileştirme, sürekli ve kalıcı hâle getirme | ihatalı: kapsamlı; kuşatıcı |
ihtimam: özen, önem verme | intizam: düzenlilik |
kanun: tabiat olaylarının bağlı olduğu değişmez kàide; yasa | keramet: yüksek şeref sahibi kılınmak |
keza: bunun gibi | kitab-ı mübîn: her şeyin açıkça yazılı olduğu, Allah katındaki kitap; Kur’ân-ı Kerim |
kuvve-i hâfıza: hâfıza gücü, bellek | levh-i mahfuz: herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah’ın ilminin bir defteri, unvanı |
mahlûkat: yaratılmış varlıklar | mevcudat: varlıklar, var edilenler |
mevcut: var | misal: örnek |
mizan: ölçü, denge | muvazzaf: görevli |
mülk: sahip olunan ve kendisine hükmedilen şey | müşahit: gören, şâhit olan |
nail olmak: erişmek | nakşetmek: işlemek |
nizam: düzen | rububiyet: Allah’ın her varlığa, yaratılış gayelerine ulaşmaları için zarar verici şeylerden koruyup, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye etmesi, tedbir, tasarruf ve egemenliği altında bulundurması ve mutlak bir düzenlilik içinde yönetmesi |
saltanat: egemenlik, hâkimiyet, sultanlık | semere: meyve |
suret: görüntü | taht-ı hıfz ve muhafaza: koruma altına alıp kollama, kaydetme |
tarih-i hayat: özgeçmiş | tasarruf etmek: dilediği gibi kullanmak |
tekrim edilmek: yüceltilmek, saygıya lâyık bulunmak | terhis edilmek: salıverilmek, görevi bitince işine son verilmek |
tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma | teşrif edilmek: şerefli kılınmış, kendisine bir makam verilmiş |
âdi: basit, sıradan | âlem: kâinat |
âlem-i âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat | şahit: tanık |
şecere: ağaç | şuûnat: işler, hâller |
şâmil: kapsayıcı |
|