Sultan: her şeyin hâkimi olan Allah | Sultan-ı Ebedî: varlığının sonu olmayan ve her şeyin hâkimi olan Allah |
Sâni-i Sermedî: varlığı sürekli olan ve herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah | adalet: her hak sahibine hakkının tam ve eksiksiz verilmesi |
adalet-i âliye: yüksek adalet; her hak sahibine hakkının tam ve eksiksiz verilmesi | arz: dünya |
aynelyakîn: gözle gömek suretiyle kesin bilgi edinme | bâki: devamlı, kalıcı |
cüz’î: küçük, sınırlı | ecell: daha görkemli ve haşmetli |
ecmel: daha güzel | ef’âl-i hakîme: hikmetli fiiller; bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olan işler, faaliyetler |
ekmel: daha mükemmel | emâre: belirti, işaret |
emârât: emareler, belirtiler | eşmel: daha kapsamlı |
fâni: geçici | gayr-ı sabit: sabit olmayan |
hakikat: asıl, gerçek, doğru | haşir: öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma |
hikmet: bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma | hikmet-i bâhire: ap açık hikmet; bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olmanın ap açık oluşu |
hâşa: asla | icra etmek: yerine getirmek |
iftirak: ayrılma | ihtifal: merasim |
inayet: bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik | inayet-i zahire: ap açık inayet; bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan ap açık düzenlilik |
inhidam: yıkılma, harab olma | inkâr: reddetme |
istilzam etme: gerekli kılma | izhar etmek: göstermek, açığa çıkarmak |
içtimâ: toplanma | kabil: mümkün, olabilir |
kalb eden: dönüştüren; değiştiren | keza: bunun gibi |
maksud-u bizzat: asıl gaye, temel hedef | mecma-i kebir: büyük toplanma yeri; haşir meydanı |
menzil: durak, yer, mekân | merhamet: şefkat, acıma, iyilik etme |
merhamet-i câmia: kapsamlı merhamet; her şeyi kuşatan şefkat | mesken: ev, oturulan mekân |
meydan-ı kebîr: en büyük meydan | meyyal: meyilli, eğilimli |
misal: örnek | muamele: işlem |
muhal: imkânsız | mukim: ikamet eden, oturan |
münasebet: ilişki | münhasır olmak: sınırlı olmak, yalnız bir şeye özel olmak, ait olmak |
nebatî haşir: bitkilerin öldükten sonra bahar mevsiminde yeniden diriltilmeleri | neşir: yayılma |
nümune: örnek | sair: başka |
sakin: ikâmet eden, yerleşmiş olan | sefih: yararı ve zararı ayırt etme yeteneğinden mahrum, beyinsiz |
semerat: meyveler, neticeler | semere: meyve |
suret: görüntü | tasavvur etmek: zihinde şekillendirmek, hayal etmek |
tatbik etmek: uygulamak | vuku: gerçekleşme, meydana gelme |
vücud: varlık | zeval: yok olma, yokluk |
zikredilen: ifade edilen | âsâr: eserler |