Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleri | Fahr-i Kâinat: kâinatın kendisiyle övündüğü zât olan Peygamberimiz (a.s.m.) |
Hafîz: herşeyi koruyup saklayan ve yarattıklarını esirgeyip gözeten Allah | Hakîm: herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah |
Hâlık: her şeyi yaratan Allah | Hâlık-ı Zîşan: şeref sahibi, her şeyi yaratan Allah |
Kerîm: sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah | Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan: aynı seviyede bir açıklama yapmaktan başkalarını âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim |
Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan ve her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren Allah | Sâni: herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah |
alâkadar: alâkalı, ilgili | asfiya: Hz. Peygamber yolundan giden ilim ve takvâ sahibi velî kullar |
celâl: azamet, yücelik, haşmet | cemâl: güzellik |
cüz: parça, bölüm | cüz'î: bir sınıfın veya türün bir ferdi, bireyi |
daimî: devamlı, sürekli | delâlet etmek: göstermek, işaret etmek |
ebed: sonsuzluk | ekmelü'l-halk: yaratıkların en mükemmeli |
emâre: belirti, işaret | enbiya: nebiler, peygamberler |
esmâ: Allah’ın isimleri | evliya: Allah’ın sevgili kulları, veliler |
eşrefü'l-insan: insanın en şereflisi | gayr-ı mütenahi: sonu olmayan, sonsuz |
hakikat: bir şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyeti | haşir: öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma |
hülâsa: özet olarak | hüsn-ü san'at: san’at güzelliği |
icad: var etme, yaratma | icmâ: fikir birliği, birleşme |
iktiza eden: gerektiren | iktiza etmek: gerektirmek |
istidat: yetenek, kabiliyet | istihraç edilen: çıkarılan |
ittifak: anlaşma, birlik | karargâh: karar yeri |
kelimat: kelimeler | küll: bütün |
küllî: bireylerden oluşan sınıf, tür | kütüb-ü semâviye: vahye dayanan mukkades kitaplar |
mevcudat: varlıklar | meşher: sergi yeri; dünya |
muvakkat: geçici | nâzır: bakan |
rububiyet: Allah’ın bütün varlıklar üzerindeki mâlikiyet ve egemenliği, her varlığı yaratılış amacına hikmetle ulaştıran terbiyesi | sermedî: daimî, sürekli |
seyyal: akıcı; sürekli değişen | sür’at: hız |
tazammun eden: içine alan | tebdil etmek: değiştirmek |
tedbir: çekip çevirmek, ihtiyacını karşılamak | vahdet: Allah’ın birliğinin bütün varlıklarda görülmesi |
vahdâniyet: Allah’ın bir ve benzersiz oluşu | vecih: yön |
vücub-u vücud: Allah’ın varlığının zorunlu olması | vücut: varlık, var olmak |
zeval: yok olma | Âdil: adaletle iş gören, sonsuz adalet sahibi Allah |
âhiret: öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat | âmâl: emeller, arzular |
âyât: âyetler, deliller | şehadet etmek: şahitlik yapmak |