Lem'alar 3. Ders - Herbir Günah İçinde Küfre Gidecek Bir Yol Var..

Eddaî2

Well-known member
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.

Derslerimiz devam ediyor inşaallah. Katılımlarınızı bekliyoruz.


[BILGI]İkinci Lem’a
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ اَنِّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
SABIR KAHRAMANI Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın şu münâcâtı, hem mücerreb, hem tesirlidir.[SUP]2[/SUP] Fakat, âyetten iktibas suretinde, bizler münâcâtımızda [SUP]3[/SUP]رَبِّى اَنِّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ demeliyiz.

Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki:[SUP]4[/SUP] Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek, kemâl-i sabırla tahammül edip kalmış. Sonra, yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için,[SUP]5[/SUP] o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş: “Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye münâcât edip, Cenâb-ı Hak o hâlis ve sâfi, garazsız, lillâh için o münâcâtı gayet harika bir surette kabul etmiş, kemâl-i âfiyetini ihsan edip envâ-ı merhametine mazhar eylemiş.[SUP]6[/SUP]

İşte bu Lem’ada Beş Nükte var.

BİRİNCİ NÜKTE

Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar.

Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münâcât-ı Eyyubiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız. Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler -neûzu billâh- mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.[SUP]7[/SUP]

Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.[SUP]8[/SUP] Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.

Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyâtın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor.

Hem meselâ, Cehennem azabını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidâtını işittikçe istiğfarla ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor.

Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-i İlâhiyeye dair kalbe gelse, kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder.[SUP]9[/SUP]

Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder. Ve hâkezâ, bu üç misale kıyas edilsin ki, [SUP]10[/SUP] بَلْ رَانَ عَلٰى قُلوُبِهِمْ sırrı anlaşılsın.


1 : “Eyyub’u da hatırla ki, Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.’” Enbiyâ Sûresi, 21:83.
2 : bk. Enbiyâ Sûresi; 21:84.
3 : Ey Rabbim! Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin. Enbiyâ Sûresi, 21:83.
4 : bk. et-Taberî, Câmiu’l-Beyân: 17:71-72; İbn-i Hacer, Fethü’l-Bârî: 6:421; İbnü’l-Mübarek, ez-Zühd: s.49.
5 : bk. Ebnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh: 1:98-100
6 : bk. Enbiyâ Sûresi, 21:84; Sâd Sûresi, 38:42-43. Ayrıca bk. Buhârî, Gusül: 20, Tevhid: 35; Müsned: 2:314.
7 : bk. Tâhâ Sûresi, 20:124; Zuhruf Sûresi, 43:36.
8: bk. Tirmizî, Tefsîru Sûre: 83:1; İbni Mâce, Züht: 29; Muvattâ, Kelâm: 18; Müsned, 2:297.
9 : bk. Nûr Sûresi, 24:39; Hac Sûresi, 22:31.
10 : “Kazandıkları günahlar, kalblerini kaplayıp karartmıştır.” Mutaffifîn Sûresi, 83:14.




Lem'alar
[/BILGI]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 43 - Herbir Günah İçinde Küfre Gidecek Bir Yol Var.

Ve Aleyküm Selam ve Rahmatullahu ve Berakatuhu Ebeden ve Daimen

Bismillahirrahmanirrahim...




Öncelikle şu bilgiyi bilmemizde fayda vardır.Peygamberlere tiksindirici herhangi bir hastalık bulaşmaz.


[DIKKAT]"Hz.Eyyub (a.s)'e kurtlar musallat oldu,.." Peygamberlere tiksindirici hastalık bulaşmazmış. Sahih Hadisi şeriflerde bu konu hakkında Efendimiz (sav) ne buyurmuş?

İkinci Lema' da geçen ilgili ifadeleri orijinal şekliyle buraya alıp değerlendirmeler yapmaya çalışalım.


"Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki: Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek, kemâl-i sabırla tahammül edip kalmış. Sonra, yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş: "Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor."

Yukarıdaki pasajda söz konusu olan cümle; "yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman" ifadeleridir.

Burada geçen kurt tabirini, bizim bildiğimiz kurtcukların, vücudunun zahirinde bulundukları şeklinde anlasak, elbette ki doğru değildir. Bir kısım israiliyat rivayetlerinde ifade edildiği gibi; Hz Eyyup (a.s.) vücudunda düşen kurtcukları yerden alıp tekrar yerine koyduğu gibi bilgiler, sonradan uydurulmuş yanlış bilgilerdir.

Risalede geçen kurt ifadesi, çeşitli hastalıkların kaynağı olan mikroplardır. Bu mikroplar ise dışarıya aksetmedikleri için herhangi bir tiksindiriciliğe sebep olmamaktadır. Kanser veya daha başka nice hastalıklara yakalanmış insanlar vardır ki, dış görünüşlerinde herhangi bir belirti görünmemektedir. İnsanlarla birlikte yaşamalarına engel teşkil etmemektedir.

Tıpkı hadis- ı şerifte geçen acbuzzeneb ifadesi gibi. İnsanın yeniden dirilişini ifade eden Peygamberimiz (s.a.s.) "insan kuyruk sokumu üzerine yeniden dirilecektedir" demektedir.

Kuyruk sokumunu ifade edeken de; yanmayan, dağılmayan, çürümeyen tespitini yapmaktadır. Hâlbuki vücudumuzun her bir parçası, nihayetinde çürüyüp dağılmaktadır. Öyle ise bu acbuzzenep ifadesini duğrudan doğruya bir kemik parçası olarak algılarsak yanlış algılamış oluruz. İlmin gelişmesiyle birlikte mesele tavazuh etti. Parçalanmayan, herşey rağmen yok olmayan bu şeyin; DNA şifreleri olan genetik programlar olduğu anlaşılmıştır.

Sorularla Risale

[/DIKKAT]
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 43 - Herbir Günah İçinde Küfre Gidecek Bir Yol Var.

[TAVSIYE]
Hz. Eyüp hakkında bilgi verir misiniz?

Değerli kardeşimiz;

Sabır, sebat ve teslimiyet timsâli olan Eyyub Aleyhilsselâm varlıkta ve darlıkta şükürden asla ayrılmayan, en mesut günlerinde ve en muztarip anlarında Allah'a olan bağlılığından zerre kadar kopmayan müstesna bir insandı.

Hz. Eyyub'un canlı bir örnek olan hâli ve kıssası Kur'anı-ı Kerimde yer almaktadır. Onun uzun süren dayanılmaz bir hastalığa müptelâ olduğu, fakat bu İlâhî imtihanı Ustun azmi ve sabrı neticesinde kazandığı, sonunda Rabbine yaptığı niyazı sayesinde sıhhat ve afiyete kavuştuğu anlatılmaktadır.

Hz. Eyyub'un (a.s.) kıssasının tafsilatına tefsirlerimizde yer verilirken, sancılı bir hastalığa tutulduğu bildirilmektedir. Öyle ki, vücudunun her tarafını saran yara ve ağrılar sadece kalb ve diline ulaşmamış; ne zaman ki, Allah'ı zikrine mâni olacak şekilde ağrılar kalp ve diline ilişince sadece "ubudiyet-i İlâhiye için" Allah'a iltica etmiş, duasının kabul edilmesiyle de bu musibetten kurtulmuşlar.

Hz. Eyyub'un bedenindeki yaralar ve yaralardan meydana gelen kurtlar (mikroplar), bakınca görenleri tiksindirecek, halkı kendisinden nefret ettirecek bir vaziyette değildi. Onu görenler ağır bir hastalık içinde bulunduğunu biliyorlar, ancak ondan tiksinip kaçmıyorlardı.

Çünkü onda öyle bir hal yoktu. Günümüzde verem ve kanser gibi yaygın halde bulunan birtakım iç hastalıklar vardır ki, dıştan bakışta hastada bir yara ve hastalık belirtisi görülmemekte, bakanlar bir tiksinti duymamakta, fakat hasta dayanılmaz bir acı içinde kıvranmakta ve için için erimektedir.

İşte Eyyub Aleyhisselâmın hastalığı da böyle hariçten görenleri iğrendirecek bir hastalık değildi. Çünkü peygamberler halkın nefretine sebep olacak arızalardan uzaktır ve Allah tarafından korunmuştur. Peygamberlerin tiksindirici şeylere müptelâ olmaları, peygamberliğin bir icabı olan halkla bir arada olmaya, insanları hak ve doğru yola davete mâni olan bir durumdur. Bu ise "nübüvvet" hikmetine uygun değildir.1

Yani, Hz. Eyyub bir peygamber olması dolayısıyla Allah tarafından insanları hakka ve hidayete çağırmakla vazifeliydi. Böyle iğrendirici bir hastalığa yakalansaydı, esas vazifesi olan tebliği ve dine daveti yapamazdı. Zaten malının, mülkünün, çoluk ve çocuğunun elinden alınması ve sonunda derin bir hastalıkla imtihana tâbi tutulması, neticede tahammül gösterip sabretmesi, insanlara bir örnek gösterilme hikmetine bağlıdır.

Eyyub Aleyhisselâmın kıssasına temas eden Bediüzzaman Hazretleri ise günümüz insanının alması gereken dersi şöyle ifade etmektedir:

"Hazreti Eyyub Aleyhisselâmın zahirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtını ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek Hazret-i Eyyub'dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. (Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar. Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini iHıdit ediyordu. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor.

O münacat-ı Eyyubiyeye o Hazretten bin defa daha ziyade muhtacız. Bahusus nasıl ki, o Hazretin yaralarından neş'et eden kurtulur, kalp ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri günahlardım gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler (neûzübillah) mahalli-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar."2

1. Hülâsatü'l-Beyân Fî-Tefsiri'l-Kurân, 9:3469.

2. Lem'alar, s. 6-7.

Mehmed Paksu Meseleler ve Çözümleri - 1

Selam ve dua ile...

Sorularla İslamiyet











[/TAVSIYE]
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 43 - Herbir Günah İçinde Küfre Gidecek Bir Yol Var.

[NOT]Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.[SUP]8[/SUP] Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.[/NOT]

Nur-u iman ebedi saadetin bir nevi pasaportu, vesikası hükmündedir. İman olmazsa akıbetin hüsran olacağında şüphe yoktur. Bu nedenledir ki Üstad Hazretleri Asa-yı Musa adlı eserinde şöyle demiştir:

[DIKKAT]"bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hâdise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek."[/DIKKAT]

Evet bu dava iman davasıdır. İmanımızı muhafaza etmek, işimizden, ailemize rızık temin etmekten ve hatta yemek içmekten bile daha büyük bir meseledir. Çünkü hem dünya hem de ahiret saadetimiz buna bağlıdır. Belki bir derece kendini kandırmak suretiyle, dünyada saadet bulmak mümkün olabilir, ancak dünya hayatının, yanında bir an-ı seyyale kadarcık bile yer tutmadığı ahiret alemleri bizim asıl vatanımız, asıl gideceğimiz yerdir. Asıl ihtiyacımız olan saadette ahiretteki saadetimizdir. Burası sadece konaklamak için kısa bir süre kalacağımız bir misafirhanedir.

İnsan olarak günahlara meyilli yaratılmışız. Şeytan, nefsimizin de yardımıyla her an günahları telkin ediyor. Sabah uyandığımız andan, yeniden uyuyana kadarki süre içerisinde belki binlerce kez bu telkinlere maruz kalıyoruz. Hele ki ahir zamanda da olmamız hasebiyle, şeytanla ve nefisle mücadele etmek bir hayli zorlaşıyor.

Şükür ki Rabbimiz nefsin ve şeytanın karşısında, kararlarımızı haktan yana kullanmamızı kolaylaştıracak bir vicdan vermiş bize. Yine şükürler olsun ki, Rabbimiz herşeye rağmen, biz kulları nefis ve şeytana yenik düştüklerinde, belki de helak olmayalım diye tevbe gibi bir kapıyı açık bırakmış. Eğer pişmanlıklara, tevbelere, dualara cevap veren bir Rabbimiz olmasaydı, ne imanımızı muhafaza edebilirdik, ne de ebedi bir helaketten kurtulabilirdik.

İşlediğiimiz günahların herbiri, imanımızı muhafaza etmede zorluk olarak çıkıyor karşımıza. Zaten de insanı "ben bittim, artık affolunmam" gibi ümitsizliklere düşüren, işlediğimiz günahları, kapısı açık bırakılan tevbe ile izale etmeyişimizdir.

Yukarıdaki vecizenin bu kısmına dikkat etmek gerekir. "Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse," Evet işlediğimiz herbir günah imanımızı tehlikeye atıyor, ta ki tevbe edene kadar. Şeytan ise tevbe eden insanla daha çok uğraşıyor. "Tevbeni bozdun, günahkarsın, Rabbine dönecek yüzün yok" gibi telkinleri sürekli vermeye devam ediyor. Hele ki insan birden fazla aynı hatalara düşmüşse, şeytanın vesvesesi de o derecede artıyor. Ancak Rabbimiz hem Kur'anı Keriminde, hem de Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselamın diliyle, şeytanın bu tuzağına düşmememiz için müjdeli haberler veriyor. Bunlardan birkaçını paylaşalım inşaallah.

Tabi şu ayrıntıyı da unutmamak gerekir ki nasılsa "defalarca da bozsam yeniden tevbe edebilirim" diye düşünmemek gerek. Bu samimiyetsizliğin ifadesidir. Yüz kere de tevbemizi bozsak, eğer ki günaha düşmemek için samimi mücadele vermişsek ve düştükten sonra da yeniden ciddi anlamda pişman olmuşsak, inşaallah Rabbimiz tevbemizi kabul eder. Yoksa "günahı işleyim sonra tevbe ediyim" şeklindeki bir anlayış insanı helakete sürükleyebilir. Hafizanallah tevbeyi hatırına bile getiremeyebilir böyle bir insan. Veyahut tevbe edemeden ölümle karşı karşıya gelebilir. Tevbeyi nasib edecek Allah'tır.


Sözü tevbe ve pişmanlık hakkındaki ayet ve hadislere bırakalım.

"Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmrân 135).


Hz. Ebü Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de tevbesinden dönse günahta musır sayılmaz." Tirmizi, Daavât 119, (3554); Ebü Dâvud, Salât 361, (1514).


"AIIah'a kasem olsun, ben günde Allah'a yetmiş kere istiğfar ediyorum tevbede bulunuyorum." Buhâri, Daavât 3; Tirmizi, Tefsir, Muhammed, (3255).


[SUB]“Allahu Teâlâ (buyurdu ki): Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim. Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.” Tirmizî, Daavât 98.[/SUB]


“Ey iman edenler! Allah’a samimiyetle tövbe edin!” Tahrim, 66/8


“Ey kendilerinin aleyhinde çalışarak haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.” Zümer, 39/53
 
Üst