M.İslamoğlu'ndan Tuhaf Sözler

yozgati

Well-known member
M. İslamoğlu'nun (Arif Çevikel = Sami Hocaoğlu) sitesindeki bir yazıda aynen şu ifadeler var:

Kabir Azabı Kabir azabı olduğuna inanmayan arkadaşım var. Kendisinin Kur'anı Kerim'i incelediğini ve kabirle ilgili bir bilgi bulamadığından inanmadığını söylüyor.Kesin delilleri nerede geçmektedir? 03/03/2007

CEVAP: Kabir azabı, İslam ekolleri arasında temel bir tefrika konusu olmuştur. Savunanlar da reddedenler de Kur'an'dan bazı ayetleri delil getirmişler, fakat bu deliller doğrudan kabir azabının varlığına ya da yokluğuna delalet etmediği için iki tarafın tezi de temelsiz kalmıştır. Kabir azabı ancak hadislerle temellendirilebilir. Hadisler ise akaide konu olmazlar. Dolayısıyla kabir azabı iman veya inkarın konusu değildir.

Bu sözler, genellikle yumuşak bir üslubu olan ilahiyatçı-yazar E. Sifil'i adeta isyan ettirmiş. Okuyalım:

NEREYE GİDİYORSUNUZ?
Kabir Azabı, Hadisler Ve İtikad
Milli Gazete - 13 Mayıs 2007

İstanbul'dan telefonla arayan bir kardeşim, bir internet sitesinde[1] "kabir azabı" meselesi bağlamında hadislerin itikadda delil olmadığının söylendiğini belirterek hadis-itikad ilişkisini sordu.

Kendisine telefonda kısa bir açıklama yapmaya çalıştım. Meselenin detayı aşağıdaki gibidir:

Kabir azabı, mezkûr sitede söylendiği gibi "İslam ekolleri arasında temel bir tefrika konusu olmuş" değildir. İmam el-Eş'arî, kabir azabının Mu'tezile ve Havaric tarafından inkâr, İslam fırkalarının çoğunluğu tarafından ise [kabul] edildiğini söylemiştir.[2]

Ancak bunun "alelıtlak" alınması doğru değildir. Zira mesela Mu'tezile arasında kabir azabının hak olduğunu kabul edenler bulunduğu, gerek kendi kaynaklarından, gerekse konuyla ilgili diğer eserlerden elde ettiğimiz kesin bir bilgidir. Kadı Abdülcebbâr, Ebu'l-Hüseyin el-Allâf ve Bişr b. el-Mu'temir'in, iman dairesinden çıkan kimselerin, iki nefha arasında azap göreceğini söylediğini kaydeder.[3] Mu'tezile'den Dırâr b. Amr, Bişr el-Merîsî, Yahya b. Kâmil ve benzeri kimseler kabir azabını inkâr etmişlerdir. el-Ka'bî, Ebû Ali el-Cübbâî ve oğlu Ebû Hâşim el-Cübbâî ve sair Mu'tezilîler kabir azabının hak olduğunu söylemişlerdir. Mu'tezile'den bir kısmı da keza kabir azabının hak olduğunu, ancak ölünün bunu kabirde değil, haşirde hissedeceğini söylemişlerdir. Onlara göre nasıl ki sarhoş veya baygın kimse, kendisine vurulduğunda acısını o anda değil de, o halinden uyandığında hissederse, ölü de böyledir. Bazı Mu'tezilîler de ruhun değil, cesedin kabirde azap göreceğini söylemiştir. [4] Bu meyanda ez-Zemahşerî'nin konu hakkındaki net beyanları için 9/et-Tevbe, 101; 17/el-İsrâ, 75 ayetlerinin tefsiri esnasında söylediklerine bakılabilir. Yine o, 40/el-Mü'min, 46 ve 71/Nûh, 25 ayetlerini tefsir ederken kabir azabına delalet edebileceklerini belirtmiş ve fakat herhangi bir itiraz serd etmemiştir. Şu halde Mu'tezile'nin tamamının kabir azabını inkâr ettiğini söylemek doğru değildir.

Haricîler'e gelince, özellikle "Hakem olayı"na katılanları, hakemleri, onların hükmüne razı olanları ve onları tekfir etmeyenleri tekfir ettikleri için, onlar kanalıyla gelmiş rivayetleri de reddetmişlerdir. Yani onların kabir azabını reddetmeleri, "kâfirler"(!) kanalıyla gelen rivayetleri kabul etmemeleri sebebiyledir. Kabir azabını inkâr eden başka bir İslam fırkasının varlığını bilmiyoruz.

Şu halde

1. Kabir azabının İslam ekolleri arasında temel bir tefrika konusu olduğunun söylenmesi isabetli değildir.
2. İlgili ayetlerin doğrudan kabir azabının varlığına ya da yokluğuna delalet etmediğinin söylenmesi isabetli değildir.
3. Bundan çok daha önemlisi ise, sitede, hadislerin akaide konu olmayacağının söylenmesidir ki, bunu bu şekilde mutlak bir ifadeyle söyleyen bir İslam fırkası bilmiyoruz! Bu, ancak modern zamanlara mahsus "din telakkisi"nin sonucu olsa gerek!

Ey Ümmet-i Muhammed! Nereye gidiyorsunuz?

[1] mustafaislamoglu.com/haber_detay.php?haber_id=131
[2] Makâlâtu'l-İslâmiyyîn, 430; el-İbâne, 46, 215.
[3] Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, 732-3.
[4] Bütün bu kaviller için bkz. İbn Hazm, el-Fısal, III, 117; el-Kurtubî, et-Tezkire, 379-80.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Mustafa İslamoğlu zati konuşmalarını incelediğimizde ehli sünnet ve cemaat olmadığı kendi kısır aklı ile kur'anı kerimi yorumladığını ve kaynak olarak sadece Kur'an-ı Kerimi ele aldığını görebiliyoruz..

Hatta o çok beğenmedikleri Mahmud Ünlü Cübbeli Ahmet Hoca bu zatında çıktığı Hilal Tv kanalını Şia kanalı olduğunu beyan etmiştir. Hatta bu hususta verdiği örnek bizlere burhan olarak yeterlidir. Diyor ki: Bir papaz gelse size dese ki İsa Tanrıdır ve Tanrının oğludur siz kaale almayacağınız sözüne inanmayacağınız çok açık belli olur ancak hoca kisvesinde biri çıkıp size islam içinde bu tarz bir söz söylediğinde safi zihinler bulanacaktır. İşte orada dur demeliyiz. Bu gibi adı lazım olmayan zatlarda Kur'an-ı Kerimin hakikatlerinden bahsettiklerinden her sözleri hak gibi mütaala edilmekte. Ancak islam kıstasında Kur'an Hakikatlerini sünnet-i seniyyeden geçirmek vardır. O süzgeçden geçmeden o hakikatleri anlamak mümkün değildir. Nitekim Ustad Bediüzzaman r.a. bu hususta çok veciz olarak Akıl maneviyatta kördür sözü ile özetlemiştir. Bu haseble sünnet-i seniyye aklın manevi gözüdür. Ancak o gözle hakikatlerin gerçek renkleri anlaşılabilir..
 

yozgati

Well-known member
evet kardeşim haklısın. işte milletin zaafı diyanettir herşeyden evvel bunun takviyesine çalışmalıyız cümlesi bize ne yapmamızgerektiğini ayan beyan gösteriyor değil mi? bu adamın zehirli kusmukları çokları yutuyor maalesef. bir meal çıkarttı 1 haftada 4bin satmış adam. yazık yazık yazıkk
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
evet kardeşim haklısın. işte milletin zaafı diyanettir herşeyden evvel bunun takviyesine çalışmalıyız cümlesi bize ne yapmamızgerektiğini ayan beyan gösteriyor değil mi? bu adamın zehirli kusmukları çokları yutuyor maalesef. bir meal çıkarttı 1 haftada 4bin satmış adam. yazık yazık yazıkk

Bu zerzavatı takip eden bir kaç kişinin konuşmalarına kulak misafiri olmuştum da adamlar açık açık bunun sözleri ile hadisleri terk etmişler bunun sözlerine kulak veriyorlar. Allahım nasıl bir dünyadayız. Cebrail a.s. ile gönderdiği vahiylerin peşinden koşup aklımızla mukamele yapıyor ancak bir zat kalbine verdiğin vahiyleri göz ardı ediyoruz. Sünnet-i Seniyyeden uzak bir namaz, oruç, kuran ve diğer ibadetlerin omurgasız olduğu, taklidi olduğu bir çok burhan ile açık ve nettir. Hatta ustad bediüzzaman hem sözlerde hemde mesnevi nuriyede taklidi ve tahkiki iman olarak imanı izah etmekte tafsilat için oraya havale ederiz..
 

yozgati

Well-known member
Bu zerzavatı takip eden bir kaç kişinin konuşmalarına kulak misafiri olmuştum da adamlar açık açık bunun sözleri ile hadisleri terk etmişler bunun sözlerine kulak veriyorlar. Allahım nasıl bir dünyadayız. Cebrail a.s. ile gönderdiği vahiylerin peşinden koşup aklımızla mukamele yapıyor ancak bir zat kalbine verdiğin vahiyleri göz ardı ediyoruz. Sünnet-i Seniyyeden uzak bir namaz, oruç, kuran ve diğer ibadetlerin omurgasız olduğu, taklidi olduğu bir çok burhan ile açık ve nettir. Hatta ustad bediüzzaman hem sözlerde hemde mesnevi nuriyede taklidi ve tahkiki iman olarak imanı izah etmekte tafsilat için oraya havale ederiz..


Süneni Ebu Davud’ta geçen şu hadisi Şerif :

Sakın sizin birinizin Koltuğuna Yaslanıp, Kuranda Bulduğuma inanırım Bulmadığımı Red ederim derken yakalamayım, Ahir zamanda Bunlar gelecek benim hadislerimi inkar edecekler (Ebu Davud)

Mikdâm İbnu Ma’dîkerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: “Bizimle sizin aranızda Allah’ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz” diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın haram kıldıkları da tıpkı Allah’ın haram ettikleri gibidir”

Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12).
 
Üst