Yani Allah kulunun ne fiiller işleyeceğini biliyor ve önceden bunu kader kitabına işliyor.. Olmadan önce bilmesi O nun kudretini gösteriyor.
bizim o fiilleri işlememizi bilmesi,yazması ve bütün bunları allahın bilmesi elbette yaptıklarımızın sorumluluklarından bizi men edemez imtihan ediliyoruz çünkü.bize o işleyeceğimiz fillerin yapma yetisini iyi insan olma gibi aslında bizim cüzi irademizle belli oluyormuş ya aslında külli irade daha üstünmüş amenna allahın dilediği olur çünkü.allah bize nasıl olmamızı bu cüzi iradeyi kullanarak oluyoruz allah herşeyi biliyorken onun takdir ettiği oluyorken olanlar bizim böyle olmamızı istediğimiz içinmi yoksa onun öyle takdir ettiği içinmi oluyor.başımıza gelecekleri ve o cüzi iradeyi nasıl kullanacağımızı ne olacağını biliyor ve aslında bizi öyle yarattığı için ve bizde cüzi irademizle öyle olduğumuz için bize takdiri midir.
 

Ukbaa

Well-known member
Kardeşim anladığım kaderle ilgili kafanıza takılan hususlar var. Bu konuda size Mehmet Kırkıncı'nın KADER NEDİR ? isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Çok güzel temsillerle konuyu akla yaklaştırmış ve çok akıcı bir üsluba sahip..
 

Huseyni

Müdavim
allah bize nasıl olmamızı bu cüzi iradeyi kullanarak oluyoruz allah herşeyi biliyorken onun takdir ettiği oluyorken olanlar bizim böyle olmamızı istediğimiz içinmi yoksa onun öyle takdir ettiği içinmi oluyor.başımıza gelecekleri ve o cüzi iradeyi nasıl kullanacağımızı ne olacağını biliyor ve aslında bizi öyle yarattığı için ve bizde cüzi irademizle öyle olduğumuz için bize takdiri midir.

O öyle takdir ettiği için biz öyle yapmıyoruz. O bizim gidişatımızı, tercihlerimizi vs. sonsuz ilmiyle bildiği için geçmişimizi, henüz yaşadığımız anı ve gelecek olayları o şekilde takdir etmiş. Efendimiz aleyhissalatü vesselam miracta levhi mahfuzda kalem sesleri duyduğunu söylüyor. Yani kader defterinin o anda yazılıyor olduğundan bahsediyor. Yanlış hatırlıyorsam düzeltin. Daha öncede dediğim gibi biz zaman konusunda hata yapıyoruz. Ezeli yaşadığımız zamanın öncesi gibi algılıyoruz. Halbuki ezel ve ebed önce veya sonra demek değildir. Biz zamanın içinde iken, Rabbimiz bizi zaman ve mekanın dışından terbiye ediyor.

Verdiğim linkin hemen alt tarafında o konu ile ilgili sorulmuş bir nevi o risalenin açıklaması hükmünde olan cevaplar var. Oradan zihninize takılan meseleleri daha iyi anlayacağınızı ümit ediyorum. Bir de risaleleri anlamak başta güç gelebilir ancak okumaya devam etmenizi öneririm. Bugün kader mevzusunu açıklayanlarda o eserden istifadelerini bizlere sunuyorlar. Başkalarının anladıkları bizler için sadece bir basamak olmalı. Eserin orjinalinden anlamaya çalışmanız manevi açıdan istifadeli olacaktır inşaallah.
 

Huseyni

Müdavim
Kader, ilim nev’indendir. İlim, malûma tâbidir. Yani, nasıl olacak, öyle taallûk ediyor. Yoksa, malûm, ilme tâbi değil. Yani, ilim desâtiri, malûmu, haricî vücut noktasında idare etmek için esas değil. Çünkü, malûmun zâtı ve vücud-u haricîsi, iradeye bakar ve kudrete istinad eder.

[NOT]Hem ezel, mazi silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mazi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misaldir. Öyle ise, daire-i mümkinat içinde uzanıp giden zamanın mazi tarafında bir uç tahayyül edip, ona “ezel” deyip, o ezel ilmine, eşyanın tertiple girmesini ve kendisini onun haricinde tevehhüm etmesi, ona göre muhakeme etmek hakikat değildir.

Şu sırrın keşfi için şu misale bak: Senin elinde bir âyine bulunsa, sağ tarafındaki mesafe mazi, sol tarafındaki mesafe müstakbel farz edilse, o âyine yalnız mukabilini tutar. Sonra o iki tarafı bir tertiple tutar, çoğunu tutamaz. O âyine ne kadar aşağı ise, o kadar az görür. Fakat o âyine ile yükseğe çıktıkça, o âyinenin mukabil dairesi genişlenir. Git gide, bütün iki taraf mesafeyi birden, bir anda tutar. İşte, şu âyine, şu vaziyette, onun irtisamında, o mesafelerde cereyan eden hâlât birbirine mukaddem, muahhar, muvafık, muhalif denilmez.

İşte, kader, ilm-i ezelîden olduğu için; ilm-i ezelî, hadisin tabiriyle, manzar-ı âlâdan, ezelden ebede kadar herşey, olmuş ve olacak, birden tutar, ihata eder bir makam-ı âlâdadır. Biz ve muhakemâtımız onun haricinde olamaz ki, mazi mesafesinde bir âyine tarzında olsun.

Yirmi Altıncı Söz'den[/NOT]
 

Abidin1

Well-known member
Allah razı olsun, bunları okurken aklıma Mesnevi'den (Mevlana'nın (ks)) bir hikaye geldi.

Selamun aleyküm;
Mesneviyi okumaya başladım. Padişah ve halayık ile Dudu kuşuyla bakkalın öyküsünü okudum. Çok güzelmiş yahu keşke daha önce okumaya başlasaydım. Üzerinde düşünmek lazım ama sanrırım Padişah ve halayık hikayesinde kendi kültür töresini-geleneğini kast ediyor. Yani padişah şeyh oluyor Hekim de Pir oluyor. Zaten dudu kuşunu anlatırken Hekim diye Habib diyor. Zaten pirlerin piri habibullah değil mi ?

Sanırım Hz. Mevlana üstün zekalı-yetenekli bir insanmış. Şekspir veya Bethofen gibi yani yetenekli. Mesnevi çok güzelmiş vakit buldukça arada hep okuyacam inşaallah.
 
Son düzenleme:
benim kaderim dua ile değişir mi daha iyiye gider mi?ben imtihanı kazanacak donanımda biri değilsem duarımında kabul olmadığını düşünüyorsam allah bana akıl fikir verir mi şuana kadar buraya yazmış olduğum soruların asıl sebebi işlerimde muvaffak olamamam ve imtihanı kazanamamış olmam yıllar sonra yazdıklarımı okudumda kaderimi kabullenmekten başka bir çare kalmamış önemide kalmamış zaten kabullenmeyide kabulleniyor insan.
 

Huseyni

Müdavim
Bediüzzaman hazretlerinin "ilim maluma tabidir" şeklinde kısacık bir ifadesi var. Bu ifadeyi anlamaya çalışın biçok sorunun cevabını da içinde bulacaksınız inşaallah.
 
Üst