Nur’ların basım ve neşriyle iştigal eden bütün ağabeylere açık mektup

RİSÂLE-i NURLARDA LUGATÇE OLMASI GÜNÜMÜZDE BİR ZARURETTİR
Risâlelerin daha iyi ve daha hızlı anlaşılması ve ondaki hakikatlerin yaşanması için günümüzde lugatçeli olarak okunması ve basılması zaruri bir maslahattır. Bunu sadeleştirme ile kesinlikle karıştırmamak gerekir. Üstadın da Risâlede zikrettiği önemli bir İslâm Hukuku kaidesi şudur: Zarûretler, mahzûrâtı mübâh kılar yâni yapılması men ve yasak edilmiş bâzı şeyler vardır ki, bunları yapmak, zarûret hâlinde mübâh hükmünde olur; bundan dolayı, yapan cezâlandırılmaz.
Hangi mazeretle ve mülahazalarla olursa olsun (ağabeyler şöyle diyor, Üstad böyle diyor vesaire vesaire..) çeşitli rivayetler ve kîl ü kâller ile buna karşı çıkmak, bu zarureti görmemek, güneşe karşı gözünü kapayıp güneş yoktur demeye benzer. Yok demekle güneş yok olmuyor, problemler çözülmüyor, ihtiyaçlar giderilmiyor. Bu konuda yersiz ve lüzumsuz taassup göstermek, Risâle-i Nur adına bir fâide sağlamaz; hatta zararı vardır denilebilir… Hakikatte ise tam tersi lugatçeli basımlar ferec ve fütuhata sebeptir.
İslâm adına Risâleler adına bütün Nur Cemaatleri samimi gayretler içindedir; bunda kimsenin bir şüphesi yoktur. Fakat Risâleden bîhaber, küçücük mübtedi bir yavrumuza bir ortaokul talebesine lugatçesiz Risâleyi verip, içinde anlamadığı yüzlerce kelime bulunan bir kitabı okuyup anlamasını, dersler çıkarmasını istemek veya bir yarışma yapacağım, seni bundan imtihan edeceğim demek makul ve mantıklı değildir, adeta muhali talep etmek değil midir?. Bu durum Eğitim bilimine, felsefesine, mantığına, formasyonuna aykırıdır. "Anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa; manasız bir kâğıttan ibaret kalır. " (11. SÖZ) O halde yapılması gereken nedir?
Ya bu eserleri okuyacak her şahsa tek tek veya gruplar halinde bu Risâleler anlatılıp açıklanacak, bir muallim /müdebbir /vakıf verilecek; bu ise zaman, katılımcılara ulaşmak ve imkânlar açısından mümkün değildir, muhali talep etmektir. Ya da en basiti ve makul olanı, muallimin vazifesini deruhte eden okuyucuya açıklayıcı bir kitapçık (yani lugatçe) verilmelidir. Kaldı ki İlahiyat Fakültesi mezununa bile maalesef lugatçe bir ihtiyaç, bir zaruret haline gelmiştir. Dolayısıyla yaşanan kültür ve dil erozyonunu ve günümüz şartlarını, eğitim seviyesini dikkate alarak Risâlelerin yanında mutlaka bir lugatçesi de verilmelidir.
Bir öğretmen olarak İmam Hatip Ortaokulunda basit bir deney yaptım. Anlaşılması en kolay Üstadın hikâyelerle hakikatleri anlattığı, üstelik lugatçeli baskılı olan Küçük Sözleri öğrencilerime ödev olarak verdim. Okuyanları ödüllendireceğimi söylememe rağmen, çocuklar anlamıyoruz diyerek ekseriyeti, kısmı âzamı geri verdi. Anlattım, lugate bakmasını söyledim, şimdilik aklın anlamasa da kalbin ve ruhun hissesiz kalmaz, feyiz alırsın (bunun da ne demek olduğunu bilmiyorlar!) vs. vs. dedim. Fakat tv film internet akıllı telefonlar varken, yapmak zorunda olduğu okul ders ve ödevleri, sınavları, denemeleri, etütleri varken veya başka anlayacağı kitaplar okumak varken, bir ortaokul lise talebesi yavrumuza bunu anlatamıyorsunuz, anlamıyor.. Hatta kitap okuyan kaç kişi var ki Allah aşkına? Dolayısıyla küçüklüğünde bunu yani Risâlelerin zorluğunu /anlaşılmamasını bilinçaltında bir ön kabul - önyargı haline getirirse, büyüdüğünde Risâleleri eline hiç almaz, o önyargısını tepkisini kırmak zorlaşır. İnsanlarımızı Risâleleri okumaya teşvik edecek şeyler yapmamız gerekirken, onlardan çekinmelerini sağlayan ya da çekinmeleri için bir mazeret teşkil eden bu tarz Risâle basımlarını ve uygulamalarını artık terk etmemiz gerekir. Lütfen kendi ayağımıza kurşun sıkmayalım, bugüne kadar çok şükür yüzbinlerce basılan o tarz Risâleler yeterlidir. Eğer lugatçesiz olarak basılmasında ısrar edersek, kitleleri Risâlelerden uzaklaştırmanın vebalini kim taşıyacak? RİSÂLE-i NUR'U GENİŞ KİTLELERE ULAŞTIRMAK VE OKUTMAK, ONU GÜNÜMÜZ İNSANINA ANLATMAK İSTİYORSAK yani böyle bir misyonunuz varsa daha ilerisini yani sadeleştirmeyi söylemiyorum; ama hiç olmazsa lugatçenin kitabın hemen altında aynı sayfada olacak şekilde okuyucunun somut olarak eline verilmesi şarttır.
Risâle-i Nur'lar kesinlikle anlaşılmadan teberrüken tilavet olunan, belli bir makam ve ritimde okuna gelen bir evrad veya hizb kitabı /dua kitabı değildir. İsteyenler kendi dar dairelerinde, hususi odalarında istedikleri kadar anlamadan okuyabilirler; fakat bunu, düşünen araştıran bir insana anlatamazsınız. Bir yarışma veya bir imtihan veya farklı seviyelerde toplanmış insanlara /kitlelere hitap etmek söz konusuysa, içinde bilinmeyen, sosyal hayatta ve dilde kullanımdan kalkmış yüzlerce kelime bulunan bir kitabın anlaşılması ve anlatılması adına bir verinin /materyalin /bir şeylerin olması gerekir. Dolayısıyla Risâlelerin İslâm'a hizmet adına anlaşılmadan okunmasını, aklı başında olan kimsenin savunmaması gerekir. Tam tersi anlaşılması ve yaşanmasına elden geldiğince gayret ve himmet etmek gerekir; topluma önemli bir değerimiz olarak sunmamız, kabullendirmemiz gerekir.
Her okuyucunun yanına bunları açıklayan bir abi veya abla koyamayacağımıza göre, Allah rızası için bunların anlaşılmasına hizmet etmenin en pratik yolu olan lugatçeye karşı çıkmayınız; lugatçeli baskı şarttır. Herkesin eline kocaman müstakil bir Osmanlıca Türkçe Lugat kitabı vermek pratik bir çözüm /çare değildir. En pratik ve masrafsız çözüm lugatçeli basmaktır. Zaten kocaman lugati vermek yerine o lugatteki kelimelerin anlamlarını Risâlenin sayfasına yazmakta ne sakınca vardır. Kelimeyi anlamayan kişi zaten o lugat kitabına bakmayacak mı, orayı direkt olarak sayfanın altına yazsak ne olur? Az ve kısa bir zamanda çok ve büyük işler başarmamız gerekir. Dijital bir çağda yaşıyoruz, hayatımızı kolaylaştıran zorlukları basitleştiren teknolojinin bilginin hızla hayatımızda yer aldığı bir zamanda, bizimde daha hızlı adımlarla İslâmî hizmetlerde ilerlememiz lazımdır. Problemin uzun yolla çözümünü terk edip kısa yoldan pratik çözümler üretip, bilgiyi bir an önce hazmederek hedefimize gitmek, aklın fennin dinin maslahatın icaplarındandır.
Bu lugatçe işinin âlimane, profesyonelce ehil bir komisyon tarafından yapılması, neşredilmesi ve mübtedilere bunlardan okutulması Risâle-i Nur'a en büyük hizmetlerden biri olacaktır diye düşünüyorum. Aslında Nurları lugatçeli neşretmek Nur Talebelerinin yapmaları gereken önemli görevleri arasındadır denilebilir. Zira Üstad Hutuvât-ı Sittede "Bu durûs-u Kurâniyenin dairesi içinde olanlar[ın], ..vazifeleri .. yazılan şu Sözler'in şerhleri ve izahlarıdır.." diyerek Nur Talebelerinin bu vazifelerine işaret etmiştir. Ayrıca Üstad 1. Emirdağ Lahikası'nın âhirinde Mehmed Feyzi Ağabeyin Asâ-yı Musa'ya çok güzelce âlimane bir "lugatnâme" yazmasını tahsin etmektedir. O Üstadından aldığı bir emir veya işaretle bu işi yapmış olmalıdır veya kendisi düşünüp yazmış olsa bile neticede bunu Üstad hoş karşılamıştır. Bu lugatnâmeli Asâ-yı Musa Üstadın hatırasını devam ettirmek adına diğer kitaplara da teşmil edilerek basılsa, çok büyük umumi hizmetlere ve inkişafa vesile olur diye düşünüyorum.
Günümüzde yazılan diğer dini kitaplar ile Risâlelerin dili ve anlaşılması aynı değildir. Risâleler Osmanlı Türkçesi ile yazılmıştır. Günümüzde ortaokul talebeleri değil üniversite mezunları bile bir İstiklal Marşı'nı veya Gençliğe Hitabeyi anlamaktan âcizler, maalesef vâkıa budur.. Zaten okuma özürlü bir toplum olduğumuz herkesin malumudur. Öyleyse durumumuzu halimizi görüp mevcut şartları dikkate almalıyız, kendimizi güncellemeliyiz. "Belagat muktezâ-yı hâle mutabakattır" deyip muktezâ-yı hâle göre konuşup düşünüp iş yapmalıyız. Risâleleri basıp neşreden ağabeyler, teknik ekip olarak bunları göremeyebilirsiniz. Fakat emin olunuz ki sahada durum budur, okullarımızın öğrencilerimizin seviyesi, hâl-i pürmelâli böyledir. Sahada bizzat çalışan, eksikleri gözlemleyen bir Din Dersi Öğretmeni olarak bunları söylüyorum, teklifimi yetkili kurullarınızda değerlendirip nazar-ı dikkate alırsanız sevinirim.
Nebiler Sultanı, kendisine isnat edilen bir sözünde "Biz peygamberler topluluğu, daima insanların seviyelerine inmek ve onların anlayabilecekleri şekilde konuşmakla emrolunduk." (Zebidî, İthaf'us- Sâde) Diğer bir beyanında da: "İnsanlara akılları nisbetinde konuşun." (Ebû Dâvud; Münâvî, Feyzü'l- Kadîr) buyurmakla, bizlere “tebliğ ve irşâdda vazgeçilmez bir kaideyi fısıldamaktadır.
Keşke, bugünkü nesiller Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Babanzade Ahmed Naim, Ahmed Cevdet Paşa, Mehmed Âkif gibi âlimlerin kitaplarını ve Risâle-i Nur Külliyatı misillü eşsiz eserleri /kültür hazinelerimizi anlayabilselerdi. Keşke yüzlerce yıllık Osmanlı İslâm medeniyet ve kültürünün bâkir ve eşsiz dünyasına giriş kapısı olan dilini bugünkü nesillere anlatabilsek, onları atalarıyla buluşturabilsek, gençlerimiz onları anlayabilseydi. Keşke, bilhassa gençler anlamakta zorlandıkları vakitler lugatlerin yardımına müracaat etseler ve dil zevkimizi duymaya çalışsalardı. Zannediyorum, başlangıçta biraz zorlansalar da, kısa bir süre sonra güzel lisanımızın cazibesine kapılacak, artık çok derin mânaları hissetmenin hazzına varacak ve zamanla sathîlikten kurtularak daha engin mülâhaza ufuklarında dolaşma imkânını yakalayacaklardır.
Elhâsıl, Risâlelerde geçen "Kellimin- nâs alâ kaderi ukûlihim: İnsanların akıl seviyesine göre konuşunuz"düsturuna göre hareket ederek Risâle-i Nur hizmetlerinin daha verimli geçmesi, maksimum fayda azami istifade adına daha küllî maslahatların düşünülüp icraatların ona göre düzenlenmesi gerekir diye düşünüyorum. Risâlelerin geniş halk kitlelerine bâhusus gençlere ulaştırılması ve tanıtılması adına bu lugatçe hizmeti çok güzel bir vesile olacaktır.
 
Üst