Konuya cevap cer

1. O Medresenin İlim Dahileri

Devlet adamı, idareci, erkan-ı harp kadar ilme de açık o medrese, dünya kadar ilim adamı, düşünce insanı, hukukçu, müçtehit ve mücedditler yetiştirmiştir. Raşit halifelerle başlayıp ilk üç asırda hep kıvrım kıvrım zirvelerde dolaşan bu ışıktan yolun yolcularını sayıp dökme, hem bu kitabın hacmini, hem de bizi aşar. Sadece bir dönemde Mekke’de çoban-lık yapan İbn Mes’ud’a bakmak yeter zannederim.

Kûfe O’nunla bir ilim merkezi haline gelmiş ve O’nun ilim, irfan ikliminde, Alkâme’ler, Esved b. Yezid’ler, İbrahim Nehâî’ler, Hammâd’lar, Ebû Hanîfe’ler gibi fıkıhta, hadîste, kelâm’da yüzlerce, binlerce devâsa kâmet yetişmiştir ki hepsi de her şeyi ile o kudsî me’haze medyun ve O’nun boynu tasmalı kapıkullarıdır. Biz bu büyük gerçeği görmemezlikten gelsek de, ilim tarihi bunları değerlendirip kaydetmiştir. Kaydedecektir.. ve bir kısım inatçı ruhlara rağmen, çok yakın bir gelecekte bir kere daha gürül gürül kâinatı velveleye verecektir...


a. Fıkıh Sahasında

Diğer bütün büyük ruhlar, sinelerimizdeki ihtiramla muhat yerlerinde kalsın ve bizi bağışlasınlar. Misal olarak içlerinden birini alıp kısaca onun üzerinde duracak “ve işte böyleydiler” diyerek diğerlerine de atıfta bulunacağız.

Ebû Hanîfe kimdir? Ebû Hanîfe bizim mezhep imamımız.. Türkiye’de büyük çoğunluğun mezhep imamı, ilmin, kültürün vicahî intikal döneminde etrafına topladığı dev adamlara düşüncelerini takrîr ve dikte eden, ders halkasında ilk dönemlerin aydınlık topluluğuna Şeyhülislâmlık yapan İmam Ebu Yusuf’ları, İmam Muhammed’leri, İmam Hasan Şeybânî’leri, İmam Züfer’leri ve Hz. Şafiî’nin üstadı Veki’leri yetiştiren bir üstadlar üstadıydı.. çağlara imzasını atıyor.. kendinden sonraki asırlara sesleniyor ve yüz milyonların imamı olma mevkiine yükseliyor.. onun ilk talebelerine ve hususiyle de İmam Muhammed’e dikte ettirdiği notları daha sonra Şemsü’l-Eimme Serahsî, otuz ciltlik meşhur Mebsût’uyla şerhetmiş.. hem de bir kuyunun, bir sarnıcın dibinde.. hergün, talebeleri sarnıcın etrafında kümelenir.. o takrîr eder, talebeleri de tesbit...

Latifdir, Serahsî’ye bir gün talebeleri: “İmam Şâfiî üçyüz dosya hadisi hıfzına almış, derler.” Bunun üzerine koca imam gayet mütevazi bir eda ile şöyle mırıldanır: “Demek benim hafızamdaki hadîsin zekâtıymış..!”127

Ne anlarsanız anlayın. İmam Şâfiî de kendi başına ayrı bir dâhi, Everest Tepesi.. İmam Malik öyle bir zirve.. Ahmet bin Hanbel de öyle bir şahika idi...

Şimdi bir kere daha soralım: Ebû Hanîfe kimdi? Ebû Hanîfe, Allah Rasûlü’nün ashabından İbn Mes’ûd (ra)’un, Alkame’nin, Yezid’in, Esved’in talebesi mi? Hayır, talebesinin talebesi. Yani Hammâd İbni Ebî Süleyman’ın talebesi. Gerçi Hammâd da ayrı bir fıkıh dâhîsi, bir hukuk dâhîsi idi ama, Allah Rasûlü’nün talebesinin talebesiydi.

Evet, âlemin karanlıklar içinde yüzdüğü, cihanın doğusunda batısında yalancı şafağın dahi olmadığı bir dönemde, insanlığı ve cihanları aydınlatacak bu ilim adamları birer birer Hz. Muhammed (sav) medresesinde yetişmişlerdi. “Cihanları aydınlatacak ilim, irfan ve varidatlarıyla kıymetlerüstü kıymet ifade eden bu insanlar, mebzuliyetlerine rağmen kıymetli idiler.” Kıymetleri nedretten kaynaklanmıyordu. Sadece Ebû Hânife döneminde, Kûfe’de belki o çapta elli tane dâhî saymak mümkündür. Toprak ne münbittir, zaman ne mübarektir. Daha doğrusu bütün bunlar, Hz. Muhammed Mustafa (sav)’nın nûrunun feyezânı ve irfan deryasının dalgalanmasındandır. Evet, O’nun sayesindedir ki bedevî bir cemaatten insanlığı on dört asır aydınlatan ve kıyamete kadar da inşaallah aydınlatacak olan bir ilim kadrosu fışkırmış ve dünyaları nûra garketmiştir.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst