Osman nuri topbaş hoca efendiden sohbetler..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı


Farik vasfı nefis tezkiyesi olan ve iltica tazarrûsu ile hastalara şifa veren, ölüleri dirilten, semavî Hz. İsa (a.s.);

Nihayet Hira'dan Cihanı uyandıran ve insanlığı nûra gark eden Hz. Muhammed Mustafa (s.a.), hep bu gayb aleminin tercümanlığını şerefle îfa ettiler.

Peygamberlerin fanî hayatlarıyla kaim olan bu ilahî vazîfe, onların Dünya sahnesinden çekilmeleri ile nihayete ermeyip,

veresetü'l-enbiya olan ulema ve meşayıhın dest-i mübarekleri ile kıyamete kadar devam edecektir.

İnsanın en çok muhtaç olduğu, kalb gözü ile görebilmek, kalb kulağı ile işitebilmektir.

Kur'an-ı Kerîm'de buyrulduğu gibi, "sağır" ve "a'ma" olanlar, Dünya ve Ahiret mahrumlarıdır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı




Neml sûresi 80-81. ayetlerinde;

"Elbette sen ölülere duyuramazsın!

Arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin!"

"Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin.

Ancak ayetlerimize inanıp da teslîm olanlara duyurabilirsin!." buyrulur.

Küfür, isyan, zulüm ve haksızlık tarihi, ilahî intikam tatbîkatının dehşetli örnekleri ile doludur.

Allah'a (c.c.) ve peygamberlerin gösterdiği yola muhalefet ve isyan edenlerin,

er-geç ilahî kudretin acı azabı ve çetin tecellîleri ile karşılaşmaları kaçınılmaz bir mecburiyet ve değişmez ilahî bir kanundur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı


Hz. Mevlana (k.s.) bu ibretli manzaraları mısralarında şöyle sergiler:

"Rüzgarın Ad Kavmine ne yaptığını görmedin mi? Suyun da Tûfan'da ne yaptığını işitmedin mi?"

"O kin denizinin (Kızıldeniz'in) Firavun'u nasıl helak ettiğini; Karun'un nasıl yerin dibine geçtiğini!.."

"Ebabîl kuşlarının fil ordusuna ne yaptığını, tanrılık iddia eden Nemrûd'un başını küçücük bir sineğin nasıl yediğini!.. "

"Lût'un ahlaksız kavmi üzerine taşların nasıl yağdığını ve onların nasıl karanlık ve mülevves bir su gölüne gömüldüğünü bilmiyor musun?"

"Dünya'daki cansız zannedilen varlıkların (cemadatın) sanki akıllı insanlar gibi peygamberlere yardım ettiklerini uzun uzadıya söylesem..."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı


"Mesnevi o kadar büyür ve o derece hacim peydah eder ki, kırk deve onu taşımaktan aciz kalır."

"Eğer gözüne, sana cefa vermek için emir verilse, gözün senden yüz türlü intikam alır."

"Eğer dişine seni muzdarip etmesi için emir verilse, sen dişinden ne acı cefa görürsün. "

"Tıp kitabını aç da hastalıklar bahsini oku. Ten askerinin neler yaptığını gör."

"Madem ki her şeyin canının canı Allah'dır (c.c); canın canı ile düşmanlığa girmekten kork! O'nun emirlerine itaat et!" buyurur.

Tarihin ibret dolu sahîfeleri, adeta bir milletler mezarlığıdır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı


İmansızlık, ahlaksızlık ve zulüm, milletlerin en belli başlı helak ve yok oluş sebepleridir.

İmansız ve zalim kavimlerin "sekerat-ı mevt"i ne müthiş bir azab ve ilahî intikam tablolarıdır.

Aradan bin dokuz yüz sene geçmesine rağmen bugün Pompei, sanki ahlaksız insanların taşlaşmış ibret levhalarını sergilemektedir.

Sanki manen hayvanlaşan insan siluetleri!..

Bu ibret tecellîleri, onların hakîkatini göremeyen, hadiseleri nefsanî bir duyuşla seyreden idrak mahrumu alıklar için de basit heykellerden ibarettir.

Yerin dibine geçen azgın, iffetsiz ve hayasız bedbahtların mekanı Sodom-Gomore'yi ve Dünya'yı kendilerine saadetbahş bir taht zanneden, nefislerini putlaştıran Ad ve Semûd'un o taştan oymalı ihtişamlı malikanelerini bugün ancak baykuşlar şenlendiriyor!..
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı


Meryem sûresi, 98. ayette:

"Biz, onlardan önce nice nesilleri helak ettik.

Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık emaresi) hissediyor veya onlara aid cılız bir ses işitiyor musun" ?

A'raf sûresi, 179. ayette:

"And olsun ki biz, cin ve insandan bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır.

Onların kalpleri vardır, bunlarla idrak etmezler.

Gözleri vardır, bunlarla görmezler.

Kulakları vardır, bunlarla işitmezler.

Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir.

Hatta daha sapıktırlar.

Onlar, gaflete düşenlerin ta kendileridir."

Haşr sûresi, 20. ayette

"Ateş (cehennem) yârânı ile cennet yârânı bir olmaz. (Ancak) Cennet ehli olanlar muradlarına erenlerdir." buyruluyor.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı



Hem sûreten ve hem de sîreten, yani manen insan olanlar,

Cennet yârânları, sûreten insan, sîreten (manen) hayvan olanlar ise,

Cehennem yârânlarıdır.

Cehennem yârânları kendilerini uyanık sanırlar.

Halbuki hakkın lezzetini tatmamış saadet fukaralarıdır.

Hem madden hem manen insan olanlar ise, uykuda bile kalben uyanıktır.

Nitekim Hz. Peygamber (s. a. ):

"Benim gözlerim uyur. Kalbim uyumaz... " buyurmuştur.

Gönlü Rabbi ile dolu, Rabb'in gören gözü, işiten kulağı olan bir devlet adamı Sultan Alparslan'ın şu hali bu gerçeğe ne güzel bir misaldir:
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı



Alparslan, 1071'de Malazgirt Meydan Muharebesi'ne girmeden bembeyaz elbiseler giyindi:

"Bu benim kefenimdir!" dedi. Yâni kendini cihan şöhretine değil, vecd ve heyecan içinde şehitliğe hazırladı.

İhlası, O'nu, kendisininkinden beş misli büyük bir orduya sahip Romen Diyojen'e karşı muzaffer kıldı.

Askerine harbe girmeden şu veciz hitabede bulundu:

"Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım, ya da şehîd olarak Cennet'e giderim.

Sizlerden beni ta'kîb etmeği tercih edenler, ta'kîb etsin. Ayrılmayı tercih edenler, gitsinler.

Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur.

Zira bugün ben sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan gazîyim.

Beni ta'kîb edenler ve nefislerini yüce Allah'a (c. c.) adayarak şehîd olanlar, Cennet'e; sağ kalanlar ise, gaziliğe kavuşacaktır.

Ayrılanları ise, Ahiret'te ateş, Dünya'da da alçaklık beklemektedir."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı



Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazî, vefâtı sırasında oğlu Orhan Gazî'ye ve onun şahsında devam edecek 620 senelik bir İslam devletinin idarecilerine vasiyetinin bir bölümünde:

"Ey oğul! Sakın orduna ve zenginliğine mağrur olma!

Hakîkî alim ve ariflere hürmet edip sarayında onlara yer ver!

Benim halimden ibret al ki, zayıf,

güçsüz bir karınca misali hiç layık olmadığım halde buraya geldim ve Allah Teâlâ'nın nice nice ihsanlarına ve inâyetlerine kavuştum.

Sen de benim uyduğum ve tatbik ettiğim nizama ittiba eyle!"

Muhammed (s.a.)'in dînini, bu yüce dînin mensuplarını ve O'na itaat eden diğer teb'anı himaye eyle! Allah (c.c.)'ın hakkını ve kullarının hakkını gözet!

Dînimizin tayin ettiği beytülmâldeki gelir ile kanaat eyle!
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hakk'ın Tercümanlığı



Dâima adalet ve insaf üzerine bulun!

Zulme meydan verme.

Zulümden son derece uzak dur!

Seni zulme sürükleyenleri devletinden uzaklaştır ki, bunlar seni yıkılışa sürüklemesin!.." buyuruyor.

Târih şahiddir ki, şu zikrettiğimiz iki misaldeki gibi, nefsini aşıp hakkı yaşayanlar,

âbâd, azîz ve insanlığa meşale bir örnek olmuşlardır.

Hakkı çiğneyenler ve bu sûretle nefislerine esîr olanlar ise,

zillet ve meskenet içinde aşağılaşmış ve tarihin çöplüğünde en alçak mevkîlere düşerek insanlığın yüz karası olmuşlardır.

Ya Rab! Hakkı yaşamayı ve hakkı yüceltmek yolunda bulunmayı, biz aciz kullarına nasîb eyle! Amin...

[url]http://www.osmannuritopbas.com[/URL]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



Rasûlullah (s.a.), Cenab-ı Hakk'dan üç türlü ilim telakkî etmiştir.

Birincisi, kendisi ile Allah (c.c.) arasında mahfuzdur.

Bu ilim, beşer idrakinin üzerinde olduğundan nâsa fâş olunmamıştır.

Yalnız Allah Rasûlü'ne mahsus kalmıştır.

Cebrail (a.s.):

"Ya Rasûlallah! Ben senin hakîkatini idrak edebilsem, yanına gelemezdim." buyurmuştur.

İkinci ilim, umuma âiddir.

Bu, insanların idrak ve iktidarları ile kavranabilir bir seviyededir.

Bütün insanlık alemi, bu kategorideki bilgilere îman ve amel ile mükelleftir.

Bunun bir diğer adı da şerîattır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



Üçüncü ilim, bir kısım ehil zevata mahsusdur ki, o da tasavvuftur, zühddür, ihsan duygusuna vasıl olabilmektir.

Yani bu ilim, kalbî hayatla ilgilidir.

Bununla birlikte kişinin bu babda istîdâd ve kabiliyyeti kadar mes'ûliyyeti vardır.

Kul, kendi selameti için bu istidadı inkişaf ettirmeğe mecburdur.

Bu da, nefsin tezkiyesi ve kalbin tasfıyesi ile mümkündür.

A'la ve Şems sûresinde:

"Şüphesiz nefsini tezkiye edenler kurtuluşa erdi." (14), (9)

Furkan 43:

"(Ey Peygamber!) Heva ve hevesini ilah edineni gördün mü? Artık sen onlara vekil değilsin" buyuruluyor.

Taberânî'nin naklettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:

"Yeryüzünde tapılan tanrılardan Allah'ın en çok buğz ettiği, heva ve hevestir."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



Ledünnî ilim ise, tasavvuf içinde manevi eğitim sonucu ulaşılan Hakk vergisi (vehbî) bir ilimdir.

Kur'an-ı Kerîm'in pek çok ayet-i kerimesinde bu ilimden bahsedilmiş olması, bu hükmün delilidir.

Musa (a.s.) ile ilgili olarak vâkî olan ilk vahiylerde bu gerçeğin işaretleri başlamıştır.

Hz. Musa (a.s.), ailesiyle birlikte Medyen'den Mısır'a gidiyordu.

Yolda, soğuk, yağmurlu, karanlık bir gecede çocukları oldu.

Ateşe ve ışığa ihtiyaçları vardı. Uzakta bir ateş gördü.

Aslında O'nun gördüğü bu ateş, kendisini peygamberliğe hazırlamak için bir işaret idi.

Oradan bir kıvılcım alıp ateş yakmak ve bu suretle ailesini ve yeni doğan bebeğini ısıtmak istedi.

Oraya vardığında kendisine Allah (c.c.) tarafından:

"Ey Musa! Muhakkak ki; ben, evet ben, senin Rabbinim! Hemen nalinlerini çıkar! Çünkü sen mukaddes Tuva vadîsindesin!.." (Taha, 11-12) buyuruldu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



Müfessirler, "Nalinlerini çıkar!" ifadesine farklı îzâhlar getirip işari manalar vermişlerdir.

Bunlar ez-cümle Kuşeyri, Letaifü'l-İşarat ve Rûhu'l-Beyan'da şu şekilde açıklanır:

"İki nalin", dünya ve ahiret'i temsil etmektedir:

"Kalbi, dünya ve ahiret ile ilgili meşguliyetlerden boşalt!

Hakk için her şeyden tecerrüd edip sıyrıl ve Allah'ın marifet ve müşahedesinde yok olmağa bak!"

Diğer bir ifadede:

"Sen tabiat ve nefsden sıyrıl! Nefsini ve ona bağlı şeyleri düşünmeği bırak, gel!"

"Delilin tefekküründen vazgeç! Çünkü müşahede ve ıyândan, yani göz ile gördükten sonra bunların faydası yoktur."

Bu sebeple Şeyh Şibiî, Allah'a vasıl olduktan sonra bütün kitaplarını yakmıştır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



Hz. Musa (a.s.), Firavun ve ordusunun Kızıldeniz'de Benî İsrail kavminin gözü önünde boğulmasından sonra kavmini topladı.

Onlara çok fasih, beliğ, heyecanlı vaazlar verdi.

Kavmi, Hz. Musa'nın ilim ve marifetteki derinliğine hayran kaldı.

Mest oldu. İçlerinden biri:

"Ey Allah'ın peygamberi, şu yeryüzünde senden daha alim bir kimse var mı?" dedi. Hz. Musa:

"- Böyle bir kimse bilmiyorum." dedi. O esnada kendisine vahiy gelerek:

"İki denizin birleştiği yerde bir kulum var ki, ona has bir ilim (ledünnî ilim) vermişimdir.

Ümmetinin seçkinlerinden biri ile ona git!" diye buyuruldu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî


Musa (a.s.) arkadaşı Yûşa bin Nûn (a.s.) ile acele olarak sefere çıktı.

Musa (a.s.), kendisine vahy ile işaret edilen zatı, bir kayanın üzerinde hırkasına bürünmüş olarak gördü ve selam verdi:

"- Ben Musa'yım" dedi. Hızır da:

"- Demek ki Benî İsrail peygamberi olan Musa sensin!" dedi.

Musa (a.s.):

"- Bana Allah (c.c.) tarafından bildirilen insanların en çok bileni sen misin?" diye sordu. Hızır cevaben:

"- Ya Musa, Allah (c.c.) bana bir ilim vermişdir, o sende yoktur. Sana bir ilim vermiştir, o da bende yoktur." dedi.

Musa (a.s.), Hızır aleyhisselam'dan bu ilmi telakkî etme arzusunu bildirdi.

Zahiren anlaşılması mümkün olmayan, kendisine acaib ve garâibden görülen bazı hakîkatlerin hikmetini ondan öğrenecekti.

O meşhur yolculuğa çıktılar...
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



Mevlana (k.s.), bu hadisenin ibret ve hikmet dolu noktalarına dikkat çekerek şu şekilde anlatır:

"Ey kerîm olan kimse! Bu manevî iştiyakı, "kelîmullah" olan Hz. Musa'da gör! Bak kelîm olan Musa (a.s.) ne diyor;

"Bunca makama sahib olduğum halde kendimde varlık hissetmiyorum. Daha öteler için rühuma ışık tutacak Hızır'ı arıyorum."

Hz. Musa'nın Hızır'ı aramaya kalkması üzerine kavmi dediler ki:

"Ey Musa, sen kavmini bırakmışsın, senden daha aşağı mertebede bir zatın izine düşmüşsün!"

"Sen ise "havf" ve "reca"dan kurtulmuş bir peygambersin. Daha ne dolaşacak, ne kadar, ne zamana kadar arayacaksın?"

"Aradığın sende... Bunu sen de bilirsin. Ey sema kadar yüksek peygamber! Zemînde daha ne kadar dolaşacaksın?.."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



"Musa (a.s.) kavmine:

"Ne olur Güneş ile Ay'ın yolunu kesmeyiniz! Ben peygamberlik hilaliyim, Hızır ise velîlik güneşidir.

Yani benden üstün peygamberler var.

Hızır ise, velîlerin en üst makamındadır." dedi."

"Hz. Musa devamla:

"Ben zamanın sultanı bir velî ile sohbet için iki denizin birleştiği yere gidiyorum."

"Hakîkat ve marifete ulaşmak için Hızır'ı vesîle kılacağım. Bunun için de uzun müddet sefer edeceğim. Ta ki; ona kavuşayım.."

"Himmet ve azîmet kanatları ile yıllarca uçacağım.

Yıllar ne demek, binlerce yıl gitsem, yine O'nu arayıp bulacağım.

Bu yolculuk, o cevheri bulmağa değmez mi?" dedi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



Hz. Musa'nın sıfatı kelîmullah, yani Allah (c.c.) ile konuşandır.

Allah Teâlâ, Hz. Musa ile konuştuğu zaman ezel-deki sıfatı olan "kelam" ile konuştu.

O'nun sıfatlarından hiçbiri yaratılanların sıfatlarına benzemez.

O bilir; bu biliş, bizim bilişimiz gibi değildir.

Kudret sahibidir, o da bizim kudretimiz gibi değildir. O konuşur, bizim konuşmamız gibi değil!..

Biz, dil gibi bir alet ve harflerle konuşuruz.

Allah (c.c.) bundan münezzehtir. Harfler mahluktur.

Allah'ın kelamı ise, mahluk değildir. Harfsiz ve haletsizdir.

Musa (a.s.), Allah (c.c.) ile konuşurken yanındaki 70 kişi ve Cebrail (a.s.) bu konuşmayı fark ve idrak etmediler.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî



Mevlana (k.s.), ledünnî ilmin ilahî bir nasîb olduğunu, bunun ancak kaibî istidadı olanlara lütfedildiğini şu şekilde ifade eder:

"Ya'kub'un, Yusuf'un yüzünde gördüğü fevkaladelik, kendine mahsus idi. O nuru görmek Yusuf'un biraderlerine nasîb olmamıştı.

Kardeşlerinin gönül alemi Yusuf'u görmekten ve anlamaktan uzak idi."

"Ruhun gıdası aşktır. Canlarınki ise açlıktır."

"Yakub'da Yusufun bir cazibesi vardır.

Bundan dolayı Yusuf'un gömleğinin kokuşu O'na çok uzak bir yerden dahî ulaştı.

Gömleği taşıyan kardeşi ise, o kokuyu duymaktan mahrum idi."

"Çünkü Yusuf'un gömleği kardeşinin elinde iğreti idi. Kardeşi, gömleği götürüp Hz. Ya'kûb'a teslîm ile mükellefti.

Yani o gömlek, kardeşinin elinde, esirci elinde bulunan bir mutena cariye gibiydi. Esircinin nefsi için değildi. Satıcıdan başkasına aiddi.
 
Üst