Osman nuri topbaş hoca efendiden sohbetler..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-




Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in zâhirî terbiyesi ve bâtinî te'sîri öyle bir iksîrdi ki, daha evvel yarı vahşî, çoğu insanlıktan habersiz bir câhiliyye toplumunu, insanlık târihinin hâlâ gıpta ettiği "sahâbe" hüviyetiyle hayâl edilmez bir mertebeye ulaştırdı.

Onları, bir tek dîn, bayrak, hukûk, kültür, medeniyet ve idâre altında bütünleştirdi.

Câhil ve cânî insanları kültürlü; vahşî kimseleri medenî; mücrim ve süflî karakterli kişileri muttekî, yâni Allâh sevgisi ve korkusu ile yaşayan fevkalâde sâlih birer insan hâline getirdi.

Asırlar boyu kayda değer bir tek adam yetiştirememiş olan bu topluluk, O'nun irşâd ve nûru ile bezenmiş pek çok insan çıkardı.

Ve bunlar, taşıdıkları feyzi, birer îmân, ilim ve irfân meş'alesi hâlinde Dünyâ'nın dört bir bucağına taşıdılar.

Çöle inen nûr, sonsuzluğu gölgesine alarak bütün insanlığa tevzî edildi. "Levlâke levlâke" sırrı zâhir oldu. Kâinâtın yaradılış gâyesi tahakkuk etti.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-



O, kısa zamanda Dünyâ'da hiçbir kralın ulaşamayacağı derecede imkânlara kavuştuğu, insanların ideal bir mürebbî olarak kalblerini fethettiği hâlde, ayaklarının altına serilen bu büyük Dünyâ nîmetlerinin hiçbirine aldırış etmeyerek eski mütevâzî hayatını devam ettirdi.

Önceki gibi, ker*** ten yapılmış kulübesinde sâde, fakîr bir şekilde yaşadı. Hurma yaprağı dolu bir şilte üzerinde uyudu. Basit elbiseler giyindi.

En zayıf insanın hayat tarzının bile altında yaşadı. Bazen de yiyecek hiçbir şey bulamadığı hâlde, Rabbine şükredip açlığını bastırmak için karnına taş bağladı.

İşlemiş ve işleyeceği bütün günâhlar afvedildiği halde, şükür ve niyâzına devâm etti. Ayakları şişinceye kadar gecelerini namazla geçirdi.

Garîblerin imdâdına yetişti. Yetîmlerin, kimsesizlerin tesellîsiydi. O, büyüklüğüne rağmen, en âciz insanlarla bizzat meşgûl oldu.

Hattâ onlara, engin şefkat ve merhametiyle daha ziyâde kol kanat gerdi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-



İnsanlar nezdinde en kuvvetli göründüğü Mekke'nin fethi günü, korku ve heyecanla ve âdetâ titremekten dişleri birbirine vurarak:

" Yâ Rasûlallâh! Bana İslâm'ı telkîn buyurunuz!"

diyen hemşehrisine, imkânlarının en zayıf olduğu zamanları hatırlatan ve bir tevazu zirvesi olan şu misâli zikrederek sükûnet telkîn etti:

" Sâkin ol kardeşim! Ben bir kral veya hükümdar değilim. (Muhterem vâlidelerini kast ederek) Kureyş'ten güneşte kurutulmuş et yiyen senin eski komşunun yetîmiyim!.."

Yine aynı günde ihtiyar babasını sırtına alarak huzûruna getiren ve ona îmân telkîn etmesini dileyen yâr-i gâri Hazret-i Ebûbekr'e:

" Yâ Ebâbekr! Şu ihtiyar babanı neden buraya kadar yordun? Biz onun olduğu yere gidemez miydik?!." cevâbıyla karşılık verme fazîletini gösterdi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı



Bütün ülkeler, severek O'nun himâyesine girdi. Arabistan'a baştan başa hâkim olmuştu. Dilediği her şeyi yapabilirdi; böyle iken O, yine tevâzûunu bırakmadı.

Kendisinin hiçbir şeye mâlik olmadığını söyledi. Ve bütün her şeyin Allâh'ın elinde ve yed-i kudretinde olduğunu bildirdi.

Zaman oldu, eline bol servet geçti. Hazîneler yüklü deve kervanları, Medîne-i Münevvere'ye servet akıttı.

O bunların hepsini ihtiyaç sâhiplerine dağıtıp sâde hayatını aynen devâm ettirdi.

Günler geçerdi, Peygamber'in evinde yemek pişirmek için ateş yanmazdı; çok defâlar aç yattığı olurdu.

Birgün Hazret-i Ömer, Hazret-i Peygamber'in hâne-i seâdetine gelmişti. Odanın içine şöyle bir göz gezdirdi. Her taraf bomboştu. Evin içinde hurma yapraklarından örülmüş bir hasır vardı.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun üzerine yaslanmıştı. Kuru hasır, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in mübârek teninde izler bırakmıştı.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti




Bir köşede bir ölçek kadar arpa unu vardı. Onun yanında da çivide asılı eski bir su kırbası duruyordu. Hepsi bu kadar işte!..

Arabistan Yarımadası'nın Hazret-i Peygamber'e boyun eğdiği bir günde O'nun dünyâya âid mal varlığı bunlardan ibâretti. Hazret-i Ömer bunları görünce, içini çekti.

Kendini tutamadı, gözleri dolu dolu oldu. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

" Niçin ağlıyorsun yâ Ömer?" diye sordu.

O da:

" Niçin ağlamayayım yâ Rasûlallâh! Kayser ve Kisrâ dünyâ nimetleri içinde yüzüyor! Rasûlullâh ise kuru hasır üzerinde yaşıyor!.." dedi.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Ömer'in gönlünü hoş etti ve:

" Yâ Ömer! Kisrâ ve Kayser, dünyâ nîmetlerinden zevklerini alsınlar, safâ sürsünler! Ahiret nîmeti bize yeter!.." buyurdu.

O'nun sîreti, kâmil bir sîretti.

Hayatı, zengin-fakir, güçlü-güçsüz ümmetinin bütün ferdlerine bir nümûne-i imtisâldi.

Vârislerine mîrâs bırakmadı. Hattâ müslümanlar bütün zekâtlarını onlara verir endîşesi ile soyundan gelenlerin zekât almasını da yasakladı.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-



Bütün bunlar; 1400 küsûr sene evvel câhiliyye devrinde dünyâya gelen bu ümmî zâtın, günümüzün ve gelecek bütün zamanların taklîdi ve ta'kîbi imkânsız gerçek lideri olduğunun en bâriz misâlidir.

Zenginlik ve lüks, krallık ve şöhret, rahat ve bolluğa aslâ önem vermedi. Tevhîd mücâdelesinin heyecânı içinde, Dünyâ'nın bütün servet ve ihtişâmı O'nun nezdinde bir çer-çöp hükmünden ibâret kaldı.

O'nun bu üstün husûsiyetlerinin yanında en mümtaz vasıflarından biri de, ümmetine olan dâsitânî muhabbetidir. Bu husûs, âyet-i kerîmede ne güzel zikredilir:

"Size kendi içinizden öyle bir Peygamber geldi ki, sizin hüsrânınıza üzülüyor, seâdetinizi cidden istiyor; mü'minler için yüreği rikkatle ve merhametle çarpıyor!.." (et-Tevbe, 128)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti


Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in mübârek şahsiyeti, bir buz dağının su üstündeki kısmı gibi sırf beşerî idrâke sığabilen tezâhürleriyle dahî, davranışlar manzumesinin ulaşılmaz zirvesini teşkîl eder.

Zîrâ Cenâb-ı Allâh, o mübârek varlığı, bütün insanlığa bir "üsve-i hasene", yâni en mükemmel bir örnek olmak üzere yaratmıştır.

Bundan dolayıdır ki, O'nu insan topluluğu içinde acziyyet bakımından en altta bulunan "yetîm çocukluk"tan başlatarak,

hayatın bütün kademelerinden geçirip kudret ve salâhiyet bakımından en üst noktaya, yâni peygamberlik ve devlet reîsliğine kadar yükseltmiştir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti


Tâ ki, beşerî kademelenmenin herhangi birinde bulunanlar, O'ndan kendileri için en mükemmel fi'lî davranışları örnek alıp kendi istîdâd ve iktidârları nisbetinde gerçekteştirmeye meyledeler.

Bu nükteyi, en güzel sûrette kavramış olan milletimiz, o mübârek varlığın ismini tasğîr ile her ferde bir cins ismi hâline getirmiş ve "Mehmedcik" kelimesiyle her mü'min ve muvahhid insanda O'nun küçük bir modelini tasavvur etmiş, veyâhut da böyle bir tavsîfle herkesi, kendi şartları içinde bir küçük "Mehmed" olmaya teşvîk etmiştir.

OSMAN NURİ TOPBAŞ HOCAEFENDİ - Rasûlullah'ın Örnek Sîreti
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri


Hakikat-i Muhammediyye'ye yakınlaşabilmek, akıldan ziyade muhabbet ile mümkündür.

O'na tabi olmanın şeref, haz ve lezzetini tatmak için, kendisine ümmet olmak isteyen peygamberler bile çıkmıştır.

O'nun nur cemali, aşıklarının nazarında bütün varlığı gölge halinde bırakmış, gönüller O'nun en ufak bir arzusuna:

"Anam, babam sana feda olsun!" diye cevap vermiştir.

O'nun bu aleme şeref verdiği Rabiulevvel semaları, mü'minlere rahmet ve gufran olarak açılmıştır.

Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-, aşıklarının kıyamete kadar devam edeceğini hadis-i şeriflerinde söyle beyan buyuruyorlar:

"Benden sonra, ümmetimden beni bir defa görmek için ehil-i iyelini ve malini feda etmeye hazır nice insanlar gelecektir!.."

Rabbimiz biz acizleri, bu hadis-i şerifin muhtevasına dahil eylesin! Amin!..
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri


Aslen Hıristiyan olduğu halde hakikat-i Muhammediyye'ye idrakin hazzına ulaşınca, gözü yaşlı bir mü'min ve Yanık bir Peygamber aşığı haline gelerek Yaman Dede adını alan, yakın zamanların içli şairinin su mısraları ne güzeldir:

Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, Ummanlarda nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferah-nâk et ki yandım ya Rasulullah

Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek!
Nasib olmaz mi sultanim haremgâhında can vermek?.
Sonerken gözlerim asan olur âhında can vermek
Cemalinle ferah-nak et ki yandım ya Rasulullah

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu ateşden döner payinde tezkiri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle KITMİR'i
Cemalinle ferah-nak et ki yandım ya Rasulullah
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri


Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisini ashabına o kadar sevdirmişti ki, bu sevginin derinliğini izah etmek mümkün değildir.

Böyle bir sevgi, ancak ilahi muhabbet ve feyz ile gerçekleşebilir; aksi halde muhaldir.

Dinaroğullarından kocasını, kardeşini ve babasını Uhud Harbi'nde kaybeden uç şehid sahibi kadının, Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e olan muhabbet hali, ne kadar güzeldir!

Sahabi teselli için onu ziyarete gittiği zaman kadın, ilk sual olarak:

"-Rasulullah sağ mıdır?.." diye ısrarla sordu. Ardından:

"-Bana O'nu gösterin!.." dedi.

Kendisine Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- gösterilince de:

"-Şükürler olsun ya Rabbi!..

Şayet ben O'nu sağ olarak görmeseydim, hayatta hiçbir şey beni teselli edemezdi!.." dedi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri



Bu coşkun muhabbeti, hadis-i şerif rivayetinde de aşikare olarak görürüz.

Sahabe-i kiram, Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den bir hadis-i şerif rivayet ederken, bilmeyerek yanlış söylememek için o hadis-i şerifi O'na nispet etmek endişesiyle dizleri titrer, yüzleri sararırdı.

Mesela Abdullah ibn-i Mes'ud'u; "Kaale Rasulullah!" derken, müthiş bir titreme alırdı.

Ve birçok sahabi, bütün beşeri nisyan zaaflarını nazar-i itibara alarak, kelamı Allah Resulü'ne izafe ederken: "Böyle, veya bunun gibi, buna yakın, şu şekilde buyurdu..." lafızlarıyla bilhassa ifade ederlerdi.

Çünkü O, öyle büyük bir peygamberdi ki, üzerinde hutbe okuduğu hurma kütüğü, O'nun hicranı ile yanarak ağladı.

Susuz kalan ümmetine parmaklarından mucizevi musluklar aktı. Abdest aldığı su kabından yudumlayan hastalar, şifa buldu.

Sofrasında bulunanlar, lokmaların teşbihini duydu. O'ndan hatıra kalan sac ve sakalının mübarek telleri, cami minberlerinde saklanarak "sakal-i şerif" adıyla asırlardan beri ümmete rahmet oldu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri


Kıyamette mahşer imamı O;

Mücrimlerin şefaatçisi O;

Ümmeti için "Ümmeti Ümmeti" diye sızlanan

O -sallallahu aleyhi ve sellem-...

Livau'l-hamd sancağı O'nun elinde...

bütün peygamberler O'nun gölgesinde...

Cennetin kapılarını açacak ilk el, yine O'nun eli...

Şeyh Galib bu manzarayı ne güzel seslendirir:

Hutben okunur minber-i iklim-i bekada
Hükmün tutulur mahkeme-i ruz-i cezada

Gülbang-i kudûm'un çekilir arş-i Huda'da
Esma-i şerifin anılır arz u semada

Sen Ahmed ü Mahmud ü Muhammedi'sin Efendim
Hakk'dan bize sultan-i müeyyedsin Efendim

Ucu kıyamete kadar teselsül edecek olan aşk kafileleri, O'nun sevgi ve heyecanı ile akıyor; ve akacak!.. Dünya ve ahiretin seadet ve selameti, O'na muhabbet sermayesiyle mümkündür.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri -devamı-

Eskiden mühürlere bir vecize ve beyit hakkettirmek adetti.

Bezm-i alem Valide Sultan, Cenab-i Hakk'ın, bu alemi nur-i Muhammedi muhabbeti saikasıyla halkettiğini ifade etmek üzere mührüne:

Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,
Muhammedisiz muhabbetten ne hasıl?!.

Zuhurundan Bezm-i alem oldu vasıl

mısralarını hakkettirmiştir.

Son devrin büyük meşayıhından Menemen şehidi M. Es'ad Erbili Hazretleri, Rasulullah'a duyduğu aşkın kavurucu ateşi içinde yanışını ne güzel ifade eder:

Tecella-yı cemalinden habibim nev-bahar ateş!
Gül ateş, bülbül ateş, sünbül ateş, hak ü har ateş!

(Habibim, senin güzelliğinin tecelli ederek ortaya çıkmasından (dolayı, sana aşık olan) ilkbahar ateş, Gül ateş, bülbül ateş, sünbül ateş, toprak ve diken ateş!..)

Şua'-i afitabındır yakan bil-cümle uşşakı;
Dil ateş, sine ateş, hem dü çeşm-i eşk-bar ateş!

(bütün aşıkları yakan, (o mübarek yüzünün) güneş (gibi parlak) nurudur.. (Bu sebeple) gönül ateş, kalp ateş, (aşkınla) ağlayan (su) iki göz ateş!..)

Ne mümkün bunca ateşle şehid-i ışkı gasl etmek?
Cesed ateş, kefen ateş, hem ab-i hoş-güvar ateş

(Bu kadar ateşle aşk şehidini yıkamak mümkün mu? Cesed ateş, kefen ateş, şehidi yıkayacak tatlı su dahi ateş!.)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri -devamı-

Fuzuli ise, meşhur Su Kasidesi'nde bu yanışı söyle ifade eder:

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denlû dutuşan odlare kılmaz çare su

(Ey göz (Allah'ın yüce Rasulü'nün muhabbetiyle) gönlümde (tutuşup alevlenmiş) ateşlere gözyaşından su dökme! Çünkü bu (son) derece (aşk hararetiyle) tutuşmuş olan ateşlere su (dökmek) çare değildir. (Bu aşk ateşi sönmez!)

Ab-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhit olmuş gözümden günbed-i devvare su

(Fakat yine de gözlerim O'nun aşkından, o kadar ağlamakta ki, su) donen gök kubbe (baştanbaşa) su renginde midir; yoksa gözümden (dökülen) su (lar mı, bütün) gök kubbeyi kuşatmıştır?. (Bilemiyorum; şaşkın bir haldeyim)

Suya virsün bağban Gül-zarı zahmet çekmesün
Bir Gül açılmaz yüzün tek virse bin Gül-zare su

(Bahçıvan Gül bahçesini sulamak için (bos yere) zahmet çekmesin! (Zira), bin tane Gül bahçesi sulasa, (Ya Rasulullah, yine de) Sen'in yüzün gibi bir Gül (hiçbir zaman) açılmaz!..)

Dest-busi arzusuyla ölürsem dustlar
Kuze eylen toprağum sunun anunla yare su

(Ey dostlar! Şayet ben Hazret-i Peygamber'in elini öpme arzusuyla ölürsem, toprağımdan bir testi yapın (ve) onunla (o yüce) sevgiliye su ikram edin!. (Belki böylece O'nun elini öpmek ve şefaatine vasıl olmak nasib olur.)

Hak-i payine yetem dir ömrlerdir muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer avare su

(O rahmet Peygamber'in) ayağının (değdiği, gezip dolaştığı, mübarek) toprağına ulaşayım diye, su (lar), hiç durmadan ömürler boyu bas(lar)ini tastan tasa vurarak avare (ve meclub bir şekilde) akmaktadır..)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri -devamı-

İslam tarihinin sahabe devrinden sonra en ihtişamlı safahatını teşkil eden Osmanlı Devleti, padişahından çobanına kadar bütün halkının Peygamber muhabbetiyle temeyyüz ettiği bir devlettir.

Peygamber -aleyhi's-salatü ve's-selam-'a, her adi anıldığında salat u selam getirmekten maada, ihtiram ile elini kalbine koymak, O'nun menakıbı okunurken doğum anini ifade eden mısraları top yekun ayakta dinlemek gibi şayisiz ihtiram tezahürünün en mükemmel örneklerini bu yüce devletin zirvesindeki padişahlar, bir örf haline getirerek ortaya koymuştur.

Medine-i Münevvere postası geldiği zaman ab destini tazelemeden, oradan gelen kağıtları öpüp gözüne sürmeden ve ayağa kalkmadan okutturan bir tek Osmanlı padişahı yoktur.

Ayrıca Mescid-i Nebevi'nin ta'mirinde her taşı, büyük ve küçük abdestli olarak ve besmele ile yerine koyan Osmanlılar'ın bu ta'mir esnasında çekiçlerine keçe bağlayarak ruhaniyet-i Rasulullah'ı tedirgin kılmaktan teeddüb etmeleri, misli görülmemiş birer edeb ve ihtiram numunesidir.

Yine Osmanlılar devrinde Medine-i Münevvere'ye müteveccihen gelen sürre alayı, şehre girmeden, yakın bir yerde konaklar, kendilerini Medine'nin manevi havasına hazırlayıp istihareden sonra manevi işaretle huzur-i Rasulullah'a yaklaşırlar, ziyaretlerini ifa ederlerdi. Dönüşlerinde de memleketlerine şifa ve teberrük olarak Medine'nin mübarek toprağını götürürlerdi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri -devamı-

Yine Medine-i Munevvere'nin muhafazası ile vazifeli Osmanlı Paşaları, arabalarını Mescid-i Nebevi'nin uzağında durdururlar, edeble huzur-i Rasulullah'a yürüyerek gelirlerdi.

Osmanlı padişahlarının zamanının portreleri demek olan minyatürlerde sarıkların ucundaki sorgucun bir süpürge maskotu olduğunu acaba kim bilir? Bununla Harameyni'ş-Şerifeyn'in süpürgecisi olduğunu telakki ederler ve Harameyn'in süpürgecilerinin maaşlarını, kendi servetleri içinden verirlerdi.

Bu edebin şayisiz misallerinden biri de sudur.

Sultan I. Ahmed Han Hazretleri, Peygamber aleyhi's-salat u ve's-selam-'in kadem-i şeriflerini kavuğunun üstüne resmettirerek, tedaisinden feyz almaya çalışmış:

N'ola tacum gibi başumda götürsem daim,
Kadem-i pâk'ini ol Hazret-i Sah-i rusulün..

Gül-i gülzar-ı nübüvvet o kadem sahibidür,
Ahmeda durma yüzün sur kademine ol gülün!..

mısralarını döşemiştir.

Cihan imparatoru Yavuz Sultan Selim Han ise, kendisini Rasulullah'ın hakikatine eriştirecek bir veliyi dünyadaki bütün ölçülerin üzerinde görüp:

Padişah-i alem olmak bir kuru kavga imiş;
Bir veliye bende olmak cümleden a'la imiş!..

diyerek, Allah ve Rasulullah dostuna yaklaşabilmenin önem ve hasretini belirtmiştir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri -devamı-

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri de bu muhabbeti söyle dile getirir:

Kudum (1) un rahmet u zevk u safadır ya Rasulullah!
Zuhurun derd-i uşşak'a devadır ya Rasulullah!

Hüdayi'ye şefaat kıl eğer zahir eğer batın,
Kapına intisab etmiş gedâdır ya Rasulullah!

Hazret-i Aişe -radiyallahu anha-, Rasulullah'ın nurlu simasını şu şekilde tarif ederdi:

"Züleyha'yı kınayıp da Yusuf'u görünce ellerini kesenler, O'nun mübarek cemalini görselerdi, kalblerini keserlerdi!.."

Hadis alimi, müçtehid, İmam Nevevi Hazretleri, o kadar Rasulullah'la aynileşmişti ki; Rasulullah'ın, karpuzu kırarak mi, keserek mi yediğini bilemediği için hayat boyu karpuz yemekten vazgeçmişti..

Ortaasya'dan Balkanlar'a kadar İslam'ın nurunu ve feyzini gönüllerde yeşerten büyük veli Seyyid Ahmed Yesevi, 63 yaşına girdiği zaman, mezar gibi bir çukur kazdırıp:

"Bana bu yastan sonra toprak üstünde yasamak gerekmez!" diyerek, ibadet ve irşad hayatini, Rasulullah'la aynileşme neticesi bir mezarın içinde devam ettirmiştir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri -devamı-

İmam Malik -radiyallahu anh-, Rasulullah'ın bastığı toprağa hürmeten, Medine-i Munevvere'de hayvan üstüne binmedi.

Ayakkabı giymedi. Kendisine hadis-i şerifden sual soracak bir misafir geldiği vakit, abdest alır, sarık sarar, güzel koku sürünür, yüksek bir yere oturur, ondan sonra kabul ederdi.

Kendini Allah Rasulü'nün ruhaniyetlerine hazırlar, O'nun mübarek kelamını nakledeceği için edebe son derece itina gösterirdi. Ravza'da imam iken hep kısık sesle konuşurdu.

Devrin halifesi Ebu Cafer Mansur, yüksek sesle konusunca:

"Ya Halife! Bu mekanda sesini kıs! Allah'ın, Peygamber huzurunda yüksek sesle konuşulmaması hususundaki ihtarı, senden çok faziletli olduğu muhakkak olan ashab için vaki oldu!.." buyurdu.

Yine İmam Malik Hazretleri, kendisine zulmeden Medine valisine hakkini helal etmiş:

"Rasulullah'ın torunu olan bir zata mahşerde davacı olmaktan haya ederim!.." buyurmuştur.

Sair Nabi, hacc yolculuğunda, kafile Medine-i Munevvere'ye yaklaşırken, bir paşanın gafleten ayağını Ravza-i Mutahhara'ya doğru uzatmasına çok üzülür. büyük bir teessür içinde aşağıdaki mısraları yazarak Rasulullah'a olan tazimini ifadelendirir:

Sakin terk-i edebden kuy-i mahbub-i Huda'dır bu!
Nazargah-i ilahidir, makam-i Mustafa'dır bu!

(Cenab-i Hakk'ın nazargahı ve O'nun sevgili Peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafa'nın makamı ve beldesi olan bu yerde edebe riayetsizlikten sakin!.)

Muraat-i edeb şartıyla gir Nabi bu dergaha;
Metaf-i kudsiyandir, busegâh-i enbiyadir bu!..

(Ey Nabi! Bu dergaha, edeb kaidelerine uyarak gir!. Burası, meleklerin etrafında pervane kesildiği ve peygamberlerin (eşiğini) öptüğü mübarek bir makamdır!..)

Bu, yürekten dökülen samimi iştiyak karşısında, Rasulullah'ın mucizevi tenbihatıyla Ravza müezzinleri, sabah namazı vakti, bu na'ti minarelerden okurlar.. Rasulullah'ın bu iltifatı, Nabi'yi çok duygulandırır; yaşlı gözlerle Ravza'ya girer...
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri -devamı-

Cemadat (cansız diye bilinen eşya) dahi, O'na muhabbet duymuş ve aşık olmuştur.

Hazret-i Ali radiyallahu anh- der ki:

"Ben Mekke'de Allah'ın Rasulü'yle dolaşırdım. Bir gün, beraberce Mekke dışına çıktık.. Önünden geçtiğimiz her tas ve ağaç, O'na:

´es-Salatu ve's-selamu aleyke ya Rasulullah!.ª (Salat ve selam olsun sana ey Allah'ın Rasulü!..) diye selam vermeğe başladı."

Süleyman Celebi de:

"Bir acep nur kim güneş pervanesi!.." diyerek, güneşin dahi O'nun etrafında pervane olduğunu ifade eder.

Rasulullah'ın, mi'raca uruc etmesinden dolayı semavi alemdekilerin sevk ve heyecanını sair Kemal Edib Kürkçüoğlu mısralarında ne güzel ifade eder:

Şeb-i mi'racda simasını seyretti diye,
Kapanır yerlere gök secde-i şükran olarak..

(Mi'rac gecesinde Rasulullah'ın simasını seyretmesinden elde ettiği feyz ile, O'nun şanını yüceltmek üzere gök, Rasulullah'ın ayak bastığı yere şükran secdesine kapanır!.)

Can atar her gece Ruhu'l-Kudüs ihrama girip,
Harem-i muhterem-i kuyuna mihman olarak..

(Hazret-i Cebrail, Hazret-i Peygamber'in yüce huzuruna misafir olarak girebilmek için her gece heyecanla ihrama girer!..)

Bir gören bir daha görsem diye, Allah Allah
Şaşırır aklini ruhsarına hayran olarak...

(Hazret-i Peygamber'i bir kere gören, O'nun Gül yüzüne hayran olarak aklini kaybeder! "Allah, Allah!." nidalarıyla bir kere daha görmenin heyecanına kapılır...)
 
Üst