Peygamberin Evinde Bir Gün (S.A.V) -Eser-

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Alçak Gönüllülüğü

ALÇAK GÖNÜLLÜLÜĞÜ:


Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem insanlar arasında ahlâkı en güzel, değeri en yüce bir kimse idi. Onun ahlâkı Kur'ân-ı Kerim'di. Nitekim Âişe Radıyallahu anhâ validemiz: "Onun ahlâkı Kur'ân-ı Kerim'den ibaretti." demiştir.[1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimiz de: "Ben ancak ahlâkın üstün değerlerini tamamlamak için gönderildim." [2] diye buyurmuştur.

Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'in alçak gönüllülüğünün (tevazûunun) bir yansıması da onun övülmeyi, methedilmeyi ve hakkında yüceltici ifadelerin kullanılmasını sevmemesi idi...

Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı tazim ettikleri gibi beni de tazim etmeyiniz. Ben ancak bir kulum, bundan dolayı Allah'ın kulu ve rasûlü deyiniz." [3]

Enes Radıyallahu anh dedi ki:

Bazı kimseler: Ey Allah'ın Rasûlü, ey bizim hayırlımız, ey hayırlımızın oğlu, efendimiz, efendimizin oğlu, dediler.

Onlara şöyle dedi:

"Ey insanlar! Siz birbirinize hitab ettiğiniz gibi (bana da) hitab ediniz. Şeytan sizi etkisi altına almasın. Ben Allah'ın kulu ve rasûlü Muhammed'im. Yüce Allah'ın beni yerleştirdiği mevkiden daha yukarıya beni yükseltmenizi sevmiyorum." [4]

Bazı kimseler Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i oldukça aşırı bir şekilde tazim etmekte, onun gaybı bildiğine inanmakta yahut fayda ve zarar verebileceğine, ihtiyaçları karşılayıp, hastalara şifa vereceğine inanır. Yüce Allah ise bütün bunların gerçek olmadığını belirterek şöyle buyurmaktadır:

"De ki: 'Ben kendim için -Allah'ın (benim hakkımda) dilediğinden başka- ne bir fayda sağlayabilirim, ne de bir zarar. Eğer gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapardım ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı." (el-Â'râf, 7/188)

İşte yeryüzünün taşıdığı, semanın gölgelediği en hayırlı mürsel peygamber budur... O, her zaman Rabbine dönen ve yönelen birisi idi. Kibri sevmezdi, aksine o alçak gönüllülerin başı, Rabbi huzurunda kalbi kırıkların efendisidir...

Enes b. Malik Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Ashab-ı Kiram, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'den daha çok hiçbir kimseyi sevmiyorlardı. Onu gördükleri vakit, böyle bir işten hoşlanmadığını bildiklerinden ötürü ayağa kalkmazlardı. [5]

Bu ümmetin peygamberinin (salât ve selâm ona) hayret verecek şekilde bir alçak gönüllülük göstererek, son derece nadir görülebilecek bir ahlâk ile, zavallı bir kadına nasıl tevazu gösterdiğini ve işlerle dolup taşan vaktinin bir bölümünü ona nasıl feda ettiğini görelim ve bunun üzerinde düşünelim:

Enes b. Malik Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Bir kadın Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e gelip, ona: Benim senden görülmesini istediğim bir ihtiyacım var, dedi. Peygamber ona şöyle dedi: "Medine'nin istediğin bir yolunda otur, ben de gelip senin yanında oturacağım." [6]

"O bütün güzel övgülerin kokularını saçar,
Bunlarla en yüksek övünç mertebelerine yükselir,
Eğer onun bu halinin hoş kokusu etrafa saçılırsa,
Her yüksek ve alçak yer, o koku ile dolar taşar."

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem mütevazilerin başı ve onların bayrağı idi. Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Eğer bir kol yahut bir paça ziyafetine davet edilecek dahi olsam, o daveti kabul ederim. Bana eğer bir kol yahut bir paça hediye edilecek olursa, onu dahi kabul ederim." [7]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in hadisleri, büyüklük taslayanların her çağda ve her zamanda büyüklenmelerinin ve kendilerini yukarda görmelerinin engeli ve bu işten vazgeçmelerini sağlayan en büyük bir sebep olarak kalmaya devam edecektir.

Abdullah b. Mesud Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Kalbinde zerre ağırlığı kadar dahi kibir bulunan bir kimse, cennete giremeyecektir..." [8]

Kibir cehenneme götüren bir yoldur. Ondan Allah'a sığınırız. İsterse bu, zerre ağırlığı kadar dahi olsun. Böbürlenerek yürüyen bir mütekebbirin ulaştığı sonuç üzerinde düşünelim. O kimseye yüce Allah'ın nasıl gazab ettiğini, nasıl onun üzerine gazabını ve can yakıcı azabını indirdiğini unutmayalım.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Bir adam kendi kendisine, kendisini beğendiren bir elbiseyi giyinerek yürürken, saçlarını taramış, böbürlenerek yürüdüğü bir sırada Allah onu yerin dibine geçirdi. Kıyamet gününe kadar yerin dibine inmeye de devam edecektir." [9]

[1]Müslim.

[2]Ahmed.

[3]Ebû Dâvûd.

[4]Nesaî.

[5]Ahmed.

[6]Ebû Dâvûd.

[7]Buhârî.

[8]Müslim.

[9]Buhârî ve Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN HİZMETKÂRI:

PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN HİZMETKÂRI:


Bu zavallı, zayıf hizmetkârı Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ona yakışan bir konuma yerleştirmiştir. Bunu yaparken, yaptığı işi ve zayıflığı değil, dinini ve takvâsını gözönünde bulundurmuştur.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem hizmetkârlar ile ücretle çalıştırılanlar hakkında şöyle buyurmuştur:

"Onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah onları elinizin altına vermiştir. Binaenaleyh yediklerinizden onlara yediriniz, giydiklerinizden onları giydiriniz. Yapamayacakları işleri onlardan istemeyiniz. Eğer isterseniz siz de onlara yardım ediniz." [1]

Efendisinden hayret edilecek bir söz, kabul edilen bir şahitlik ve çok güzel bir övgü rivâyet eden bir hizmetçinin halini düşünelim.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in hizmetkârının söylediği gibi, efendisinden övgü ile sözeden bir başka hizmetçi gördünüz mü?

Enes b. Malik Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e on sene boyunca hizmet ettim. Bir defa olsun bana üf demedi. Yaptığım hiçbir iş için, niçin onu yaptın, yapmadığım herhangi bir iş için, niçin o işi yapmadın da demedi." [2]

Tam on yıl... gün ya da ay değil... Bu sevinci, üzüntüsü, kederi, öfkesi bulunan ruhun çeşitli hallerden geçtiği, çalkalandığı, fakir düştüğü, zengin olduğu uzunca bir ömür. Bununla birlikte Peygamber onu azarlamadı. Ona -anam babam ona feda olsun- ağır bir emir vermedi. Aksine hizmetçisini ödüllendiriyor, gönlünü hoş tutuyor, onun ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılıyor, onlara dua ediyordu.

Enes Radıyallahu anh dedi ki:

Annem: "Ey Allah'ın Rasûlü! Bu senin hizmetkârın, onun için Allah'a dua et, dedi, şöyle buyurdu: "Allah'ım, ona çokça mal ve evlat ver ve verdiklerinde ona bereket ihsan et." [3]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kahramanlığına ve yiğitliğine rağmen hak dışında hiçbir sebeple kimseyi küçük düşürmemiş ve kimseye vurmamıştır. Elinin altında bulunan eşi ve hizmetçisi gibi zayıflara karşı asla katı davranmamıştır.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan dedi ki:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Allah yolunda cihad etmesi hali dışında eliyle hiçbir şeye vurmadı. O ne bir hizmetçiyi, ne de bir kadını dövdü. [4]

İşte mü'minlerin annesi Radıyallahu anhâ insanların en hayırlısı ve en seçkini hakkındaki şahidliğini tekrarlıyor. Peygamber efendimizin güzel yaşayışı, üstün geçimi ile ilgili anlatılan hadisler pekçok kalabalık kimseler tarafından rivâyet edilmiştir. Bu hususta Kureyş kâfirleri dahi onun lehinde şahidlik etmektedir...

Âişe Radıyallahu anhâ diyor ki:

Yüce Allah'ın haramlarından herhangi birisi çiğnenmedikçe, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in bizzat kendisine yapılan bir haksızlıktan dolayı intikam aldığını görmedim. Fakat yüce Allah'ın haramlarından herhangi birisi çiğnenecek olursa, onun kadar kimse gazablanmazdı. İki iş arasında muhayyer bırakıldı mı mutlaka -günah olmadığı sürece- kolay olanını tercih ederdi." [5]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yumuşaklıkla ve ağırbaşlılıkla hareket etmeyi telkin ederdi. O şöyle buyurmuştur:

"Muhakkak yüce Allah refîktir, (merhametle, şefkatle, yumuşaklıkla muamele edendir.) Bu bakımdan bütün işlerde refîk davranmayı sever." [6]

[1]Müslim.

[2]Müslim.

[3]Buhârî.

[4]Müslim.

[5]Buhârî.

[6]Buhârî ve Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
HEDİYE ve MİSAFİR

HEDİYE ve MİSAFİR


İnsan hayatında duygusal birtakım ihtiyaçlar ve ruhî birtakım istekler vardır. Toplumda, ailede, evde her zaman bunlara gerek duyulur... Kalpleri birbirine yaklaştıran, ruhlardaki olumsuz duyguları eritip gideren hususlardan birisi de hediyedir.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem hediyeyi kabul eder ve hediyeye karşılık verirdi.[1]

Bu şekilde hediye vermek, hediyeye teşekkürle karşılık vermek, nefislerin kereminden, kalplerin temizliğinden kaynaklanır.

Keremli bir ahlâka sahip olmak peygamberlerin huyu, rasûllerin yoludur. Bizim peygamberimizin bu hususlarda mertebesi oldukça yüksek, vardığı nokta oldukça ileridir. Şu sözleri söyleyen o değil midir:

"Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Misafire ikram hakkı bir gün, bir gecedir. Misafirlik de üç gündür, bundan sonrası ise bir sadakadır. Ev sahibine sıkıntı verinceye kadar misafirin orada kalması da misafire helâl değildir." [2]

Allah'a yemin ederim, dünya dağlar, çöller, Hicaz ve Arap yarımadası... Hatta bütün dünya Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'dan daha üstün ahlâklı, daha yüce sıfatlı bir kimse görmüş değildir... Değerli okuyucu! Onun -anam babam ona feda olsun, salât ve selam ona- pek büyük bir konumunu görmek üzere kendini hazırla.

Sehl b. Sa'd Radıyallahu anh'dan rivâyete göre bir kadın Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e dokuma bir cübbe getirdi. Sen giyinesin diye onu kendi ellerimle dokudum, dedi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e ona ihtiyacı olduğu için aldı. Yanımıza onunla belden aşağısını örtmüş olarak çıktı.

Filan kişi: Bunu bana verir misin, ne kadar güzeldir, dedi.

Peygamber: Olur dedi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem -önce- o mecliste oturdu, sonra gidip onu katlayıp geri getirdi ve o elbiseyi o zata gönderdi.

Hazır bulunanlar o kişiye: Hiç iyi yapmadın. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ona ihtiyacı olduğu için giyinmişti, sonra sen onun kendisinden bir şeyler isteyen hiçbir kimseyi boş çevirmediğini bildiğin halde ondan bunu istedin, dediler.

Adam şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, ben onu kendisinden giyineyim diye istemedim. Onu kefenim olsun diye ondan istedim. Sehl dedi ki: O burde o adamın kefeni oldu. [3]

Yüce Allah'ın seçtiği, özel olarak yetiştirdiği ve önder kıldığı böyle bir şahsiyetin ahlâkının böyle olmasına hayret edilmez...

O Allah'ın Rasûlüdür, cömertlikte, eli açıklıkta en göz kamaştırıcı örnekleri vermiştir...

Hakîm b. Hizâm Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'den bir şeyler istedim bana verdi, sonra yine ondan bir şeyler istedim yine bana verdi, sonra yine ondan istedim, yine bana verdi, sonra şöyle buyurdu:

"Ey Hakîm! Şüphesiz bu mal yeşildir, tatlıdır. Kim bunu gönül hoşluğu ile alırsa, bu malda ona bereket ihsan edilir. Kim de verenin gözü kaldığı halde alırsa, bu malda ona bereket ihsan edilmez. Yiyip de doymayan kimseye benzer. Üstteki el, alttaki elden hayırlıdır..." [4]

Şu beyitleri söyleyen şair ne kadar da doğru söylemiş:

"Dinin kemali onun en büyük gayretidir,
O yüceldikçe yücedir, başkası ile de kıyas edilmeyecek kadar üstündür.
Yaratılmışları aydınlatınca güzelleştirdi
Ve onu yüceltti; bakarsın ki o, bütün varlıklar demektir.
Bütün avların bir kürkün içinde olduğunu gördün
Ve bütün insanların bir kişinin içinde olduğunu."

Câbir Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den bir şey istenip de; hayır dediği asla görülmemiştir.[5]

Eliyle gösterdiği bu cömertlik ve yaptığı bu bağışlarla birlikte, onun cömertliği bol bol ihsan etmekte gönül rahatlığı itibariyle, güzel davranış ve samimi sevgi bakımından da benzersizdir.

Yanında oturduğu herkese güleryüz göstermek onun adeti idi. Kendisine günler yüz gösterdiği kişi Adeta, arkadaşları arasında kalbten en çok sevgi beslenen kimsenin kendisi olduğu zannederdi

Cerîr b. Abdullah Radıyallahu anh'dan dedi ki:

"Müslüman olduğum zamandan beri Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem benden ayrıldığı ve beni gördüğü her seferinde mutlaka gülümsemiştir."[6]

Bu işe fiilen tanık olmuş bir kimsenin anlattıkları yeterli ve ibretlidir.

Abdullah b. el-Hâris'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'dan daha çok tebessüm eden bir kimse görmedim. [7]

Buna niye hayret ediyoruz ki? Şu sözleri söyleyen o değil midir?:

"Ve senin kardeşinin yüzüne gülümsemen de bir sadakadır."[8]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in hizmetkârı Enes Radıyallahu anh da Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i pek büyük niteliklerle nitelendirmiştir. Bunun bir kısmının dahi bir kimsede bulunması yahutta bunların birkaç kişide toplanması bile nâdir görülen bir husustur.

"Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem insanlar arasında en yumuşak kimse idi. Birisi ondan bir şey istedi mi mutlaka ona kulak verir, dinlerdi. Ondan birşeyler isteyen kimse bizzat ayrılıp gitmedikçe, ayrılan Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem olmazdı. Bir kimse onun elini tutmak istedi mi mutlaka ona elini verirdi. Onun elini tutmak isteyen kişi elini çekmedikçe o elini çekmezdi." [9]

Nebi Sallallahu aleyhi vesellem misafirine ikramı, nezaket ve iltifâtı ile birlikte ümmetine karşı çok merhametliydi. Bundan dolayı münkere karşı çıkar, onu kabul etmezdi.

İbn Abbas Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir adamın elinde altından bir yüzük gördü. Onu çıkarıp attı ve şöyle dedi: "Sizden herhangi bir kimse (nasıl) gider, bir ateş parçasını alır, onu eline koyar..." [10]

[1]Buhârî.

[2]Buhârî.

[3]Buhârî.

[4]Buhârî ve Müslim.

[5]Buhârî.

[6]Buhârî.

[7]Tirmizî.

[8]Tirmizî.

[9]Ebu Nuaym, Delâilu'n-Nübuvve adlı eserinde rivayet etmiştir.

[10]Müslim.

Eser kaldığı yerden devam edecek...
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Çocuklara Merhamet

ÇOCUKLARA MERHAMET:


Katı kalpliler merhameti bilmezler. Onların kalplerinde şefkate yer yoktur. Onlar sağır taşlar gibidirler... Alırken, verirken kupkurudurlar. En ince insanî duygu ve hislerden yoksun ve cimridirler. Yüce Allah'ın ince bir kalb, sıcak bir şefkat bağışladığı kimseler ise, örnek, merhametli kalbin sahibi kimselerdir... Rahmet böyle bir kalbi kuşatır, sevgi ve şefkat onu harekete geçirir.

Enes Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem oğlu İbrahim'i aldı, öptü ve kokladı.[1]

Onun bu merhameti yalnızca yakınlarına has değildi. Aksine bütün müslüman çocuklara karşı merhametliydi... Cafer Radıyallahu anh'ın hanımı Esma bint Umeys dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem evimize girdi, Cafer'in çocuklarını çağırdı, onları kokladığını ve gözlerinin yaşardığını gördüm. Ey Allah'ın Rasûlü dedim. Cafer hakkında sana bir bilgi mi ulaştı? O: "Evet, bugün öldürüldü." dedi. Kalktık, ağladık. O da geri döndü ve şunları söyledi:

"Cafer'in ailesi için yemek yapınız. Çünkü onlar kendilerini meşgul edecek bir hal ile karşı karşıya kaldılar." [2]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem çocukların ölümü dolayısıyla gözyaşlarını tutamadığı için Sâd b. Ubade Radıyallahu anh ona:

“Ey Allah'ın Rasûlü, bu da ne?” diye sordu. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şu cevabı verdi: "Bu Allah'ın kullarının kalblerine yerleştirdiği bir rahmettir. Şüphesiz Allah kulları arasından merhametlilere rahmet buyurur." [3]

Oğlu İbrahim'in ölümü dolayısıyla Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in gözlerinden yaş akınca, Abdu'r-Rahman b. Avf Radıyallahu anh ona:

“Sen de mi ey Allah'ın Rasûlü?” diye sorduğunda şu cevabı vermişti:

"Ey Avf'ın oğlu, bu bir rahmettir." Daha sonra şöyle buyurdu:

"Şüphesiz göz yaş akıtır, kalp üzülür ve biz, Rabbimizin razı olduğundan başka bir şey söylemeyiz. Gerçekten ey İbrahim, senden ayrıldığımız için üzülüyoruz." [4]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yüksek ahlâkı onun örnek alınmasını, izinden gidilmesini gerektirir. Bizler küçükleri sevmek ve onları gerçek konumlarında tutmak hususundaki hissiyatımızı kaybetmiş bir zamandayız...

Bu çocuklar yarının babalarıdır. Bunlar ümmetin yiğitleri olacaktır. Beklenen sabahıdır. Bilgisizlik, kibir, yanlış görüşler ve kısır görüşlülük, yetişmekte olan nesle ve çocuklara karşı kalplerimizi kilitli tutacak ve onları kaybedecek hale getirdi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e gelince, anahtar onun elinde ve onun dilindedir...

İşte o küçük çocuğu seviyor, onu değerlendiriyor, takdir ediyor. Yetişmekte olan gençleri yüksek bir yere oturtuyor.

Enes Radıyallahu anh küçük çocukların yanından geçti mi onlara selâm verir ve: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem böyle yapardı derdi. [5]

Çocukların yorgunlukları, zorlukları, çokça hareketlilikleri olmakla birlikte, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem küçük çocuklara kızmaz, onları azarlamaz, onlara sitem etmezdi. Şefkati elden bırakmaz, sükûnet ve vakarını bozmazdı.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e küçük çocuklar getirilir, onlara dua ederdi. Ona küçük bir çocuk getirildi, elbisesi üzerine abdestini bozdu. Su getirilmesini emretti, onun üzerine serpti ve elbisesini yıkamadı. [6]

Ey okuyucu! Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in evinde oturmak şerefine nail iken küçük çocuklarınla şakalaşmak, yavrularınla latife yapmak, onların gülüşlerine, güzel ifadelerine kulak vermek hatırından geçmedi mi? Bu ümmetin peygamberi bütün bunları yapıyordu. Anam babam feda olsun ona.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem, Ali Radıyallahu anh'in oğlu Hasan'a dilini çıkartır, çocuk onun dilinin kırmızı rengini görür, buna güler ve keyiflenirdi." [7]

Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem, Um Seleme'nin kızı Zeynep ile oynar ve: Ey Zeynepçik, ey Zeynepçik! diye defalarca söylerdi..." [8]

Peygamber efendimizin merhameti pek büyük bir ibadeti ifa ederken bile çocukları kuşatırdı. O kızı Zeynep ile Ebu'l-Âs b. er-Rabi'in kızı Umame'yi taşıyarak namaz kılardı. Ayağa kalktığında kızı taşır, secde ettiğinde yere koyardı. [9]

Mahmud b. er-Rabî 'Radıyallahu anh'den dedi ki:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in bir kovadan su alıp, yüzüme püskürttüğünü hatırlarım. Bu su evimizdeki bir kuyudan alınmıştı. O sırada ben beş yaşındaydım. [10]

O yüce Peygamber büyüğe de, küçüğe de bir öğretmen idi...

İbn Abbas Radıyallahu anh'dan dedi ki:

Bir gün Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in arkasında (binek üzerinde) idim. Bana dedi ki:

“Evlat, ben sana bir kaç kelime öğreteceğim: Allah'ı(n hudutlarını) koru ki, O da seni korusun. Allah'ı(n hudutlarını) koru ki O'nu daima karşında bulasın. Dilekte bulunacak olursan Allah'tan dile, yardım istersen Allah'tan iste." [11]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in üstün özellikleri ve pek hoş sîreti ile birlikte bir müddet yaşadık. Belki böylece kalblerimizi diriltir ve hayat yolumuzda onun izinden gideriz.

Evlerimiz de babalığın şefkatine, anneliğin merhametine, küçük kalblerinin sevinç duymasına ihtiyaçları bulunan küçüklerle, yavrularla çiçek açar... Böylelikle küçük çocuk; duygularıyla, ahlâkı ile dosdoğru bir şekilde yetişir ve yiğit bir şekilde ümmetin önüne geçer. Yüce Allah'ın tevfiki ile babaların ve annelerin ortaya çıkaracağı yiğitler olacaktır bunlar.

[1]Buhârî.

[2]İbn Sâd, Tirmizî ve İbn Mâce.

[3]Buhârî.

[4]Buhârî.

[5]Buhârî ve Müslim.

[6]Buhârî.

[7]es-Silsiletu's-Sahiha, no: 70.

[8]es-Silsiletu's-Sahiha, 2141; Sahihu'l-Câmi', 5025.

[9]Buhârî ve Müslim.

[10]Buhârî ve Müslim.

[11]Tirmizî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Tahammülkârlık, Yumuşaklık ve Sabır

TAHAMMÜLKÂRLIK, YUMUŞAKLIK VE SABIR


Zorbalık, zorla ve mecbur bırakarak hakların gasp edilmesi, zalimlerin ve zulmedenlerin niteliklerindendir. Peygamberimiz ise -salât ve selamın en üstünü ona- hak sahibi olan herkes için hakkını elde edinceye ve alıncaya kadar adalet ve desteklemenin temellerini atmış, yüce Allah'ın ona bahşetmiş olduğu hayrı ve hayır yolunda gerekli emir ve yasakları koymayı yönlendirmiş ve uygulamaya koymuştur... Bizler onun evinde herhangi bir haksızlığa uğramaktan, zorbalıktan, saldırı ve malımızın talan edilmesinden korkmuyoruz.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem asla bir şeye eliyle vurmuş değildir. Ne bir kadını, ne de bir hizmetçiyi -Allah yolunda cihad etmesi hali dışında- döğmemiştir. Ona herhangi bir haksızlık yapılmışsa, bu haksızlığı yapandan intikam almamıştır. Ancak yüce Allah'ın haram kıldıklarından herhangi bir şey çiğnenecek olursa, yüce Allah için intikam alırdı." [1]

Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte yürüyorduk. Üzerinde kenarları oldukça kaba, Necran dokuması bir elbise vardı. Bedevi bir arab yetişti ve elbisesinden şiddetlice kendisine doğru çekti. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in omuzuna baktım, elbisesinin kenarı, şiddetlice çekmesinden dolayı boynunda iz bırakmıştı. Bu bedevi sonra şunları söyledi: Ey Muhammed! Yanındaki Allah'ın malından bana bir şeyler verilmesini emret. Peygamber ona baktı, güldü, sonra da ona belli bir şey verilmesini emretti. [2]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Huneyn gazvesinden geri döndüğünde bedevi arablar peşine takılıp ondan bir şeyler istemeye koyuldular. Nihayet bir ağacın yanında ona yetiştiler.

Devesi üzerinde olduğu halde ridâsı üzerinden düştü.

O: "Bana ridamı geri veriniz. Benim cimrilik yapacağımdan mı korkuyorsunuz?" diye buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim, eğer şu yerdeki ağaç dipleri sayısınca develerim olsaydı, onları dahi aranızda pay ederdim. Sonra benim cimrilik ettiğimi, korkaklık gösterdiğimi, yalan söylediğimi de asla göremezdiniz."[3]

Eğitimin en göz kamaştırıcı, öğretimin en güzel tablolarından birisi de... bütün işlerde yumuşak davranmak, maslahatları bilmek, kötülükleri bertaraf edebilmektir... Ashab-ı Kiram hata eden, ayağı kayan birisini gördüler, bundan ötürü gayrete geldiler. Çabucak tepki göstermeye koyuldular. Bunda da haklı idiler... fakat o tahammülkâr, o yumuşak Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, bu işi yapanın bilgisizliği ve bundan doğacak zarardan ötürü istediklerini yapmalarına engel oldu. Böylelikle Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yaptığının, daha uygun olduğu ortaya çıktı.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh dedi ki:

Bedevi bir arab mescidde küçük abdestini bozdu. Hazır bulunanlar üzerine atılmak üzere yerlerinden kalktılar. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Onu bırakınız. Onun küçük abdesti üzerine bir kova -ya da büyükçe bir kova- dökünüz. Sizler kolaylaştırıcı kimseler olarak gönderildiniz, zorluk çıkartanlar olarak gönderilmediniz." [4]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in davet işinde gösterdiği sabır ona uymayı, onun yolunda yürümeyi, nefsî maksatlarla intikam almamayı gerektirir.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan rivâyete göre o Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e şöyle sordu:

“Senin için Uhud'dan daha ağır bir gün oldu mu?”

Peygamber şöyle buyurdu:

"Senin kavminden çok şeyler çektim. Onlardan çektiğim en büyük sıkıntı ise Akabe günü yaptıklarıdır. Ben kendimi İbn Abdi Yâlîl b. Abdi Külâl'a (himaye etmeleri için) arzettim, o benim istediğimi kabul etmedi. Kederli bir şekilde gerisin geri döndüm. Kendime geldiğimde Karnu's-Seâlib denilen yerde idim. Başımı kaldırdım, beni gölgelendiren bir bulut ile karşılaştım. Buluta baktım, orada Cebrail'i görüyordum. Bana şöyle seslendi: Yüce Allah senin kavminin sana söylediklerini, sana ne şekilde cevap verdiklerini duymuştur. Sana haklarında dilediğini emretmen üzere dağlarla görevli meleği gönderdi. Dağların meleği bana seslendi, bana selâm verdi, sonra dedi ki: Ya Muhammed! Muhakkak Allah kavminin sana söyledikleri sözü duymuştur. Ben dağlarla görevli meleğim. Rabbin beni sana dilediğini emretmen üzere gönderdi. Eğer istersen Mekke'nin iki tarafındaki dağları onların üzerine yıkarım.

" Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Hayır, ben Allah'ın onların sulblerinden, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet edecek kimseleri çıkartacağını ümit ediyorum." [5]

Bugün bazı kimseler davet işinde acele sonuç almak istemekte, çabucak mahsul toplamayı ümit etmektedir. Nefsî sâiklerle intikam almak, daveti ve davetteki ihlâsı yaralamış bulunmaktadır...

Bazı davetlerin başarısız olması bundandır. Bu husus davetçiler arasında yaygınlık kazandığındandır. Nerde sabır, nerde tahammül?

Seneler sonra uzun bir sabır ve uzunca bir cihad döneminden sonra Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in umduğu gerçekleşti.

"Toprağa basanların en hayırlısı ile nasıl boy ölçüşülebilir?
Herbir kol onun yüksekliğini ölçmekte kusurlu kalır.
Onun yanında şerefli her kimsenin şerefinden sözetmeye değmez
Her iki şehrin büyüğü de ona nisbetle değersizdir."

İbn Mesud Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i peygamberlerden bir peygamberi (Allah'ın salât ve selâmları üzerine olsun) anlatırken gözlerimin önünde görüyor gibiyim. Kavmi o peygambere bir darbe indirmiş, yaralayıp kanını akıtmış, o ise yüzüne akan kanları silerken: "Allah'ım kavmime, mağfiret buyur, çünkü onlar bilmiyorlar" diyordu. [6]

Bir gün Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ashabı ile birlikte bir cenazede bulunuyor iken Zeyd b. Su'ne adındaki bir yahudi gelip, ondan bir alacağını istedi. Peygamber efendimizin gömleğinin ve ridâsının yakasını tuttu, kaba bir şekilde ona baktı ve: Ey Muhammed dedi. Benim hakkımı ödemeyecek misin? Ağır sözler de söyledi.

Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh öfkelendi, gözleri yörüngesinde dönen bir yıldız gibi dönerek ona baktı ve: Ey Allah'ın düşmanı, dedi. Sen duyduğum bu sözleri Rasûlullaha mı söyledin, bu gördüklerimi ona mı yaptın? Onu hak ile gönderene yemin olsun ki, eğer onun kınayacağından çekinmemiş olsaydım şu kılıcımla kafanı vururdum.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ise Ömer'e sükûnetle, vakar ile bakıyordu. Sonra şöyle dedi:

"Ey Ömer! Benim de, onun da şu yaptığından başka bir şeye ihtiyacımız vardır. Sen bana borcunu güzelce ödememi söylemeliydin, buna da borcunu güzel bir şekilde istemesini emretmeliydin. Ya Ömer! Bunu al, git ve ona hakkını ver. Ayrıca ona yirmi sa' hurma da fazladan ver."

Yahudi Zeyd anlatıyor:

Ömer'in kendisine fazladan yirmi sa' hurma verdiğini görünce: Bu fazlalık da ne, ey Ömer? dedim. Ömer: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bana senin bu kötü davranışın yerine hakkından fazlasını vermemi emretti.

Zeyd: Beni tanıyor musun ey Ömer dedi,

Ömer: Hayır sen kimsin diye sordu.

Adam: Ben Zeyd b. Su'ne'yim dedi.

Ömer: O haham olan mı dedi,

ben: Evet o haham olan dedim.

Ömer: Peki Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e o yaptıklarını yapmaya ve o sözleri söylemeye seni iten neydi dedi.

Zeyd dedi ki:

Ey Ömer! Peygamberlik alâmetlerinin hepsini Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yüzüne bakınca -ikisi dışında- gördüm. O ikisini onda denemedim: Acaba tahammülkârlığı, cahilce davranışlarını bastıracak ve ona karşı yapılan ağır cahilce davranışlar onun tahammülkârlığından başkasını mı arttıracaktı? Ben bunları da denedim. Artık seni şahit tutuyorum ey Ömer. Ben rab olarak Allah'ı, din olarak İslâmı, peygamber olarak Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'i beğenip seçtim. Seni şahit tutuyorum ki, malımın yarısı Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'in ümmetine sadaka olsun. Bunun üzerine Ömer Radıyallahu anh şöyle dedi: Ya da onların bir kısmı için olsun de, çünkü sen hepsini kuşatamazsın. Bunun üzerine Zeyd: Evet bir kısmına olsun, dedi.

Yahudi Zeyd Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına dönerek: Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûluhû dedi, ona iman edip, onu tasdik etti. [7]

Bizler Peygamber efendimizin takındığı tavrı, bunun sonucunu, bu hadisedeki uzunca konuşmaları dikkatle tetkik edelim. Belki önderimiz, örneğimiz Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'e uymak konusunda insanlara karşı sabırlı olmak, onları yumuşaklıkla ve tahammülkârlıkla davet etmek noktasında bir pay sahibi oluruz.

İyilik yaptıkları takdirde onları daha çok teşvik eder ve ruhlarında ümit tohumlarını yerleştirebiliriz.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan dedi ki:

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Medine'den umreye başladım. Mekke'ye geldiğim vakit dedim ki: Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü! Ben saçlarımı kısalttım, umremi tamamladım, oruç açtım, oruç tuttum. Peygamber: "Güzel yaptın ey Âişe" dedi ve beni ayıplamadı. [8]

[1]Ahmed.

[2]Buhârî ve Müslim.

[3]Beğavî, Şerhu's-Sünne'de; Elbânî de sahih olduğunu belirtmektedir.

[4] Buhârî.

[5]Buhârî ve Müslim.

[6]Buhârî ve Müslim.

[7]Hakim, Müstedrek'inde sahih olduğunu belirterek rivayet etmiştir.

[8]Nesâî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Yemeği

YEMEĞİ:


Sofralar, tencereler, buyruk sahiplerinin evlerinde toplumun ileri gelenleri ile toplum arasında gider, gelir...

Bu ümmetin peygamberinin de emri altında ülkeler ve kullar var. Develer ona çeşitli erzak yüklenmiş olarak gelir, altın ve gümüş onun önünde dolup taşar. Acaba onun yediği, içtiği nasıldı? Krallar gibi mi yaşıyordu? Yoksa onlardan daha yüksek ve azametli mi? Yedikleri zengin ve varlıklıların yemekleri gibi miydi? Yoksa daha mükemmel ve eksiksiz miydi?

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yemeğinin azlığını, onun oldukça az ile yetindiğini görmekten sakın şaşırma! Enes Radıyallahu anh bize şunu anlatıyor:

Peygamberin yanında ne öğlen ne de akşam yemeklerinde ekmek ve et birarada bulunmuş değildir. Ancak yiyecek olanlar çok olup yiyeceğin az olduğu durumlar hariç. [1]

Yani o ancak çok istisnaî hallerde doymuştur. Yahutta o misafirleri geldiği vakit müstesnâ hiçbir zaman doymamıştır. Misafirleri gelince, onların yabancılık çekmemesi ve gönüllerini hoş etmek zorunluluğundan ötürü karnını doyururdu.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Muhammed'in aile halkı Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem vefat edinceye kadar arka arkaya iki gün arpa ekmeği ile karınlarını doyurmuş değillerdir." [2]

Bir rivâyette de şöyle denilmektedir:

"Muhammed'in ailesi Medine'ye geldiğinden beri, vefat edinceye kadar ardı arkasına üç gün buğday ekmeği ile karınlarını doyurmuş değillerdir. [3]

Hatta o yüce Peygamber yiyecek bir şey bulamıyor, karnına bir lokma indirmeden aç uyuyordu.

İbn Abbas Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem de hanımları da hiçbir şey yemeden gecelerce aç uyurdu. Akşam yemeği bulamazlardı. Ekmekleri çoğunlukla arpa ekmeği idi.[4]

Bunun böyle olması, yiyeceğin azlığı ya da nâdir oluşundan değildi. Aksine elinin altında mallar dolup taşıyordu. Asil develer, koca koca yükleriyle onun yanına geliyordu... Fakat yüce Allah, yüce peygamberi için en mükemmel ve en doğru olan hali seçmişti.

Ukbe b. el-Hâris Radıyallahu anh dedi ki:

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bize bir ikindi namazını kıldırdı. Daha sonra çabucak kalkıp eve girdi, sonra hemen çıktı. Ben ona bunun sebebini sordum ya da soruldu, şöyle dedi: "Evde zekât malından bir miktar altın bırakmıştım. Geceleyin evimde kalması hoşuma gitmedi. Onun için paylaştırıverdim." [5]

Hayret verici cömertlik! Benzersiz bağışlar ancak bu ümmetin peygamberinin yaptığı işlerdir...

Enes Radıyallahu anh'dan dedi ki:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem müslüman olmak üzere ne istendiyse mutlaka onu vermiştir. Bir adam ona geldi, iki dağ arasındaki koyunları ona verdi. Kavmine geri dönüp şunları söyledi:

"Kavmim, müslüman olunuz. Muhammed fakirlikten korkmayan bir kimsenin verişi gibi veriyor..." [6]

Bu bağış ve cömertliği ile birlikte... Bu ümmetin peygamberinin halini düşünelim... Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem vefat edinceye kadar masa üzerinde yemek yemedi. Yine vefat edinceye kadar yufka ekmek yemedi. [7]

Âişe Radıyallahu anhâ'in bize naklettiğine göre Peygamber yanına gelir ve ona: "Yanında yiyecek bir şeyler var mı?" diye sorardı, Âişe: Hayır deyince, o da: "O halde ben bugün oruçluyum”, derdi." [8]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den sabit olduğuna göre; üzerlerinden bir iki ay geçerdi de, onun da, ev halkının da yemekleri sadece hurma ve sudan ibaret olurdu. [9]

Yiyeceğin azlığı, ile birlikte onun yüksek ahlâkı ve İslâmî edebi yüce Allah'ın nimetine şükretmesini, sonra da bu nimeti hazırlayana teşekkür etmesini, bir yanlışlık yaparsa onu azarlamamasını gerektiriyordu... Çünkü bu yemeği hazırlayan olanca gayretini ortaya koymuş, fakat doğru olanı yapamamış oluyordu. Bundan dolayı yüce Peygamber hiçbir yemeği ayıplamaz, yemek pişiren hiçbir kimseyi kınamaz, mevcut olanı geri çevirmez, olmayanı istemezdi. O bu ümmetin peygamberi idi, onun derdi karnı ve yemeği değildi.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan dedi ki:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hiçbir zaman bir yemeği ayıplamadı, canı çektiyse o yemeği yedi, hoşlanmadıysa bıraktı.[10]

Yiyeceğe, içeceğe kendisini kaptıran sevgili dostlarımız için de Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye'nin şu sözlerini özetle zikretmek istiyorum:

Yiyeceğe ve giyeceğe gelince, şüphesiz en hayırlı yol gösterici Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'dir. Yemek hususundaki ahlâkı imkân dahilinde bulunanları canı çekiyorsa yemekti. Mevcut olanı geri çevirmiyor, olmayanın bulunmasını istemiyordu. Ekmek ve et hazır varsa yerdi. Meyve, ekmek ve et varsa onu da yerdi. Sadece hurma yahut sadece ekmek varsa onları yerdi. İki çeşit yemek oldu mu da ben iki çeşit yemem demez, lezzeti ve tadı dolayısıyla da (nefsimi terbiye edeceğim diye) herhangi bir yemeği yememezlik etmezdi. Hadiste şöyle dediği sabittir: "Ama ben oruç da tutarım, yerim de, gece namaz da kılarım, uyurum da, hanımlarla da evlenirim, et te yerim. Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir."

Yüce Allah da hoş ve temiz şeyleri yemeyi ve Allah'a şükretmeyi emretmiştir. Hoş ve temiz şeyleri haram kılan, haddi aşmış bir kimse olur. Allah'a şükretmeyen bir kimse ise Allah'ın hakkını zayi eden ve kusurlu hareket eden bir kimsedir.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in izlediği yol, yolların en mutedili, en doğrusudur. Bu yoldan sapmak da iki şekilde olur: Birtakım kimseler aşırıya giderek farzları yerine getirmekten yüz çevirmekle birlikte, arzularının istediği herşeyi yapar. Bir diğer kesim ise hoş ve temiz şeyleri haram kılar, yüce Allah'ın teşrî' buyurmadığı bir ruhbanlığı bid'at olarak ortaya koyarlar. İslâmda ise ruhbanlık yoktur.

Daha sonra şunları söylemektedir: "Helâl olan herşey hoş ve temizdir, hoş ve temiz olan herşey de helâl demektir. Yüce Allah bizlere hoş ve temiz şeyleri helâl kılmış, pis ve murdar şeyleri haram kılmıştır. Fakat birşeyin hoş ve temiz olması, onun faydalı ve lezzetli olması itibariyledir. Yüce Allah ise bizlere zarar veren herşeyi haram kılmış, bize faydası olan herşeyi mübah kılmıştır...

İnsanların yemek, giyinmek, aç kalmak, tok kalmak hususlarındaki halleri farklı farklıdır. Bir kişinin bile hali çeşitli olmaktadır; fakat amellerin en hayırlısı Allah'a daha çok itaat, sahibine daha çok faydalı olandır." [11]

[1]Tirmizî.

[2]Müslim.

[3]Buhârî ve Müslim.

[4]Tirmizî.

[5]Müslim.

[6]Müslim.

[7]Buhârî.

[8]Müslim.

[9]Buhârî ve Müslim.

[10]Buhârî ve Müslim.

[11]İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, XXII, 310'dan kısaltılarak.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Başkalarının Şeref ve Haysiyetini Himaye Etmek

BAŞKALARININ ŞEREF VE HAYSİYETLERİNİ HİMAYE ETMEK:


Meclislerin en değerlileri ilim ve zikir meclisleridir. Ya Âdemoğullarının en seçkini, bu ümmetin öğretmeni, hadisiyle, öğretimiyle ve yönlendirmesiyle meclisin ortasında bulunuyorsa ne denir? O, bulunduğu meclisin saflığının, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in kalbinin temizliğinin bir sonucu olarak, hata edenin hatasını düzeltiyor, bilgisize öğretiyor, gaflette olanı uyarıyor, meclisinde hayırdan başka hiçbir şeyi kabul etmiyordu... Eğer kendisi konuşmakta olan birisine kulak verip dinliyorsa, gıybet yapılmasını kabul etmez, laf götürüp getirmeye (nemîmeye) ya da herhangi bir iftiraya razı olmazdı. Bundan dolayı onun başkalarının şeref ve haysiyetini koruyup savunduğunu görüyoruz.

İtban b. Mâlik Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem namaza kalkmak istedi.

"Mâlik b. ed-Duhşum nerede?" diye sordu. Bir adam:

O Allah'ı ve Rasûlünü sevmeyen münafık bir kimsedir, dedi.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Hayır böyle yapma! Onun Allah'ın rızasını ümit ederek lâ ilâhe illallah demiş olduğunu görmüyor musun? Şüphesiz Allah, yüce Allah'ın rızasını arayarak lâ ilâhe illallah diyen kimseye cehennem ateşini haram kılmıştır." [1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yalancı şahitlikten ve başkalarının haklarını alıp, başkalarına vermekten çokça sakındırırdı.

Ebu Bekr Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Size büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?"

Biz:

Evet, ey Allah'ın Rasûlü, dedik. Şöyle buyurdu:

"Allah'a ortak koşmak, anne babaya karşı gelmek" Bu sırada yaslanmış iken oturdu ve şöyle devam etti:

"Dikkat edin, bir de yalan şahidlikte bulunmak." Bunu o kadar tekrarlayıp durdu ki, keşke sussa diye içimizden geçirdik. [2]

Mü'minlerin annesi Âişe Radıyallahu anhâ'ya olan sevgisine rağmen onun gıybet yapmasını tepki ile karşılamış ve ona gıybetin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu açıklamıştır...

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e: Safiye'nin şöyle şöyle olması yeter, dedim. Ravilerden birisi, onun kısa boylu olduğunu kastetmişti, diye açıkladı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Sen öyle bir söz söyledin ki, eğer o deniz suyuna karıştırılacak olsa, onun her tarafını bozardı." [3]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kardeşlerinin namusunu, şeref ve haysiyetini koruyan kimselere müjde vererek şöyle buyurmaktadır:

"Her kim gıybeti yapılan kardeşinin şeref ve haysiyetini savunarak koruyacak olursa, o kimseyi cehennem ateşinden azad etmek Allah'ın üzerinde bir hak olur." [4]

[1]Buhârî ve Müslim.

[2]Buhârî ve Müslim.

[3]Ebû Davûd.

[4]Ahmed.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Yüce Allah'ı Çokça Anmak

YÜCE ALLAH'I ÇOKÇA ANMAK:


Bu ümmetin peygamberi olan ilk mürebbinin, ibadet ve kalbi sürekli Allah ile birlikte bulundurmak konusunda hayret edilecek bir hali vardır. O yüce Allah'ı zikretmeden, O'na hamdedip, şükretmeden, O'ndan mağfiret dilemeden, O'na dönmeden tek bir vakit dahi geçirmezdi. Onun geçmiş gelecek bütün günahları bağışlanmış olmakla birlikte o çok şükreden bir kul, şükreden bir peygamber, hamdeden bir rasûl idi. Rabbini gereği gibi bilip tanımış, O'na hamdetmiş, O'na dua etmiş, O'na yönelmiş, O'na dönmüştür.

Zamanının değerini bilmiş, ondan alabildiğine yararlanmaya gayret etmiş, zamanını itaat ve ibadet ile imar etmeye çokça özen göstermiştir.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yüce Allah'ı bütün zamanlarında zikrederdi. [1]

İbn Abbas Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Biz Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in aynı mecliste yüz defa “Rabbim bana mağfiret buyur, tevbemi kabul et. Çünkü şüphesiz sen tevbeleri çokça kabul edensin, çok merhametlisin." dediğini sayıyorduk. [2]

Ebu Hureyre Radıyallahu anh dedi ki:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Allah'a yemin ederim ki, ben bir günde yetmiş defadan daha fazla Allah'tan mağfiret diler ve O'na tevbe ederim." [3]

İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Biz Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in aynı mecliste yüz defa: "Rabbim bana mağfiret buyur, tevbemi kabul et. Çünkü muhakkak sen çokça tevbeleri kabul edensin, çok merhametlisin" dediğini sayardık. [4]

Mü'minlerin annesi Um Seleme, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yanında iken en çok yaptığı duanın: "Ey kalbleri evirip çeviren (Allah'ım), dinin üzere kalbime sebat ver." duası olduğunu söylerdi. [5]

[1]Müslim.

[2]Ebû Davûd.

[3]Buhârî.

[4]Tirmizî.

[5]Tirmizî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Komşuluk

KOMŞULUK:


Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in komşuluğu ne kadar güzeldi!

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in gözünde komşunun pek büyük bir yeri vardı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Cibril bana komşuyu aralıksız o kadar çok tavsiye etti ki, onu mirasçı kılacak zannettim." [1]

Ebu Zerr Radıyallahu anh'e da şu tavsiyede bulunmuştur:

"Ey Ebu Zerr, sen sulu yemek pişirecek olursan onun suyunu çok yap ve komşularını gözet!" [2]

Komşuya eziyet etmekten de sakındırmıştır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Komşusu vereceği sıkıntılardan yana kendisini güvenlikte görmeyen bir kimse cennete giremez." [3]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğunun kapsamına giren komşulara da ne mutlu:

"Allah'a ve âhiret gününe iman eden bir kimse komşusuna iyilik yapsın." [4]

[1]Buhârî ve Müslim.

[2]Müslim.

[3]Müslim.

[4]Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Güzel Geçim

GÜZEL GEÇİM:


Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e bir adam hakkında olumsuz herhangi bir bilgi ulaştığı vakit: Filan kişiye ne oluyor ki, şöyle şöyle diyor, demez. Bunun yerine: “Bir takım kimselere ne oluyor ki, şunları şunları söylüyorlar”, derdi." [1]

Enes b. Malik Radıyallahu anh'dan rivâyete göre bir adam Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in huzuruna üzerinde (uspurun) sarılığın(ın) geriye bıraktığı iz bulunduğu halde girdi.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ise, kimsenin yüzüne karşı bir şeyden hoşlanmadığını çok az belli ederdi. Adam dışarı çıkınca: "Şu adama şu sarılığın izini üzerinden yıkamasını söyleseniz (iyi olur)" diye buyurdu. [2]

İbn Mesud Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Size kimlerin ateşe girmelerinin haram olduğunu yahutta ateşin kimlere haram olduğunu haber vereyim mi? Ateş (cehennem azabı) yakın, yumuşak, esnek ve kendisiyle geçimin kolay olduğu herkese haramdır." [3]

[1]Tirmizî.

[2]Ebû Dâvud ve Ahmed.

[3]Tirmizî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Hakları Yerine Getirmek

HAKLARI YERİNE GETİRMEK:


İnsanın üzerindeki haklar pek çoktur. Allah'ın hakkı vardır, ailenin hakkı vardır, kişinin kendisinin hakkı vardır, kullarının hakları vardır. Acaba Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem vaktini nasıl paylaştırdı ve gününden nasıl yararlandı?

Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Üç kişi Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in (hanımlarının) hücrelerine gelerek onun ibadetine dair soru sordular.

Kendilerine bu husus haber verilince, onun ibadetini az görür gibi oldular ve şöyle dediler: Biz nerde, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem nerde? Üstelik onun geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanmış bulunuyor. Onlardan birisi: Ben her zaman gece boyu namaz kılacağım, dedi. Diğeri: Ben her gün oruç tutacağım ve açmayacağım, dedi. Diğeri: Ben de hanımlardan uzak kalacağım, ebediyyen evlenmeyeceğim, dedi.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yanlarına gelerek şöyle dedi:


"Şunları şunları söyleyen sizler miydiniz? Ben ise Allah'a yemin ederim, aranızda Allah'tan en çok korkan, aranızda ona karşı en takvalı olan kimseyim. Fakat ben (kimi günlerde) oruç tutarım, (kimi günlerde) oruç açarım, (geceleyin) hem namaz kılarım, hem yatar uyurum, hanımlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." [1]

[1]Buhârî ve Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Kahramanlığı ve Sabrı

KAHRAMANLIĞI VE SABRI:


Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kahramanlıktan payı oldukça fazla, hatta en üst mertebededir. Onun böyle olması Allah'ın bu dine bir yardımı ve yüce Allah'ın kelimesini yüceltmesi içindir. O da Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimetleri doğru yerlerinde değerlendirmiştir.

İşte Âişe Radıyallahu anhâ şunları söylüyor: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Allah yolunda cihad etmesi hali dışında, hiçbir şeye eliyle vurmadı. Ne bir hizmetçi, ne de bir hanım dövdü." [1]

Onun kahramanlığının göstergelerinden birisi de Kureyş kâfirleri ve ileri gelenleri önünde tek başına bu dine davette bulunmasıydı. Bu din üzere, Allah ona yardım gönderinceye kadar sebat göstermesiydi. Hiçbir zaman, yanımda kimse yok, herkes bana karşı, demedi. Aksine o yüce Allah'a güvendi, O'na tevekkül etti, İslâma daveti açıkça yaptı. İnsanların en kahramanı, kararlılığı ve atılganlığı bakımından en ileri mertebede olan idi... İnsanların kaçtığı zamanlarda bile o yerinde durur, sebat gösterirdi.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Hira dağında ibadete çekilmişti. O sırada Kureyşlilerden herhangi bir eziyet görmemiş, Kureyş ona karşı savaşmıyordu. Kâfir toplulukların onun karşısında tek bir cephe haline gelmeleri ancak Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem tevhidi açıkça ilan edip, yalnızca yüce Allah'a ibadet etmek gereğini haykırınca gerçekleşti.

Kâfirler onun bu davetine hayret ettiklerini: "Acaba o bunca ilâhı tek bir ilah mı yaptı?" (Sad, 37/5) sözleriyle dile getirmişlerdir. Çünkü onlar haklarında yüce Allah'ın: "Biz onlara ibadet ediyor değiliz, ancak bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye (onları velî ediniyoruz" (ez-Zümer, 39/3) dediklerini naklettiği gibi, putları kendileri ile Allah arasında aracı ediniyorlardı. Yoksa onlar rab olarak yüce Allah'ın bir ve tek olduğunu kabul ediyorlardı:

"De ki: 'Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?' Allah'tır, de. Şüphe yok ki biz yahut siz ya bir hidâyet üzereyiz ya da apaçık bir sapıklıkta." (Sebe, 34/24)

Ölülere dua etmek, onları aracı edinmek, onlara adaklarda bulunmak, onlardan korkmak ve onlardan bir şeyler ümid etmek türünden müslüman topraklarının her tarafına şirkin yayılmış olduğu üzerinde düşünmelisin, müslüman kardeşim. Öyle ki müslümanların bu şirkleri sebebiyle yüce Allah ile bağları paramparça olmuş, ölüler, asla ölmeyen o mutlak hayat sahibinin konumuna yükseltilmiş; fakat:

"Çünkü kim Allah'a ortak koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun varacağı yer ise ateştir." (el-Maide, 5/72)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in evinden kuzey tarafında karşıdaki dağa bakıyoruz. Bu Uhud dağıdır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in kahramanlığının, sebatının, o büyük vaka sırasında ona isabet eden yaraya karşı sabır göstermesinin açıkça görüldüğü büyük vakıanın meydana geldiği yerdir. Peygamberin o kıymetli yüzü yaralanmış, ön azı dişi kırılmış, başı da yaralanmıştı.

Sehl b. Sâd Radıyallahu anh bize Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yarasını anlatırken şunları söylemektedir:

"Allah'a yemin ederim, ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yarasını kim yıkıyordu, onun üzerine kim suyu döküyordu ve ne ile tedavi edildi?

Bunların hepsini biliyorum. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kızı Fatıma (selâm ona) onun kanlarını yıkıyordu. Ali b. Ebi Talib kalkanıyla taşıdığı suyu döküyordu. Fatıma suyun kanı arttırmaktan başka bir işe yaramadığını görünce, bir hasırdan birkaç parça alıp onları yaktı ve (küllerini) yapıştırdı. Bunun üzerine kan kesildi, ön azı dişi de kırıldı, yüzü yaralandı, başı üzerinde miğfer kırıldı."[2]

Abbas b. Abdu'l-Muttalib Radıyallahu anh Huneyn savaşında Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hakkında şunları söylemektedir: Müslümanlar hemen geri dönüp kaçınca Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem katırını kâfirlere doğru koşturmaya koyuldu. Ben ise onun yularını tutmuş, hızlanmasın diye onu geri çekiyordum.

O vakit de Peygamber şöyle diyordu: "Ben Peygamberim, yok bunda yalan, ben Abdu'l-Muttalib'in (oğlunun) oğluyum." [3]

Ünlü konumları ve bilinen vakaların kahramanı olan kahraman süvari Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh da, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hakkında şunları söylemektedir: "Savaş kızıştığında, taraflar birbirleriyle karşılaştığında, biz Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile kendimizi korurduk. Ondan daha çok düşmana yakın hiçbir kimse olmazdı."[4]

Davet hususunda Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in gösterdiği sabır örnek gösterilecek ve izinden gidilecek bir sabırdır. Nihayet yüce Allah bu dinin şanını yüceltip, süvarileri arab yarımadasını, Şam (Suriye) topraklarını ve Maverau'n-Nehr’i baştan başa geçince... İster yerleşik, ister göçebelere ait olup girmedik hiçbir hane bırakmadı.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Andolsun hiç kimse aynı sebepten korkutulmazken ben Allah yolunda olduğum için korkutuldum. Hiç kimse aynı sebepten ötürü eziyet görmezken, ben Allah uğrunda eziyete maruz kaldım. Üzerimden öyle bir otuz gün ve gece geçti ki, benim de, Bilal'in de canlı bir kimsenin yiyebileceği -Bilal'in koltuk altında gizleyebileceği kadar bir şey müstesna- hiçbir şey yoktu." [5]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in önüne gelen mallara ve ganimetlere, yüce Allah'ın ona müyesser kıldığı fetihlere rağmen o miras olarak ne bir dinar, ne bir dirhem bırakmadı. O sadece bu ilmi miras olarak bıraktı. O da peygamberlik mirasıdır. Her kim bu mirastan bir şeyler almak istiyorsa haydi öne geçsin ve böyle bir mirası afiyetle yesin.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem miras olarak ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir koyun, ne bir deve bırakmadı ve hiçbir şey de vasiyet etmedi." [6]

[1]Müslim.

[2]Buhârî.

[3]Müslim.

[4]Beğavî, Şerhu's-Sünne, Ayrıca bk. Müslim, III, 1401.

[5]Tirmizî ve Ahmed.

[6]Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'IN DUASI:

PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'IN DUASI:


Dua pek büyük bir ibadettir. Allah'tan başkasına yapılması caiz değildir. Dua yüce Allah'a muhtaç oluşu, bizzat bir güç ve kuvvete sahip olmaktan uzaklaşışı açıkça ortaya koymaktır.

Dua kulluğun alâmeti, beşerî zilletin farkedilmesidir. Dua ile yüce Allah öğülmüş olur.

Cömertlik, lütuf ve keremin O'na ait olduğu belirtilir. Bundan dolayı Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: "Dua ibadetin kendisidir." diye buyurmuştur. [1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem çokça dua eder, niyaz eder, yüce Allah'a muhtaç oluşunu ortaya koyardı. Özlü sözleri ve duayı çokça severdi.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in bir duası şuydu:

"Allah'ım, işimin dayanak noktası olan dinimi benim için ıslâh eyle! Maîşetimin kendisinde bulunduğu dünyalığımı benim için ıslâh eyle! Dönüşümün kendisine olacağı âhiretimi benim için ıslâh eyle! Hayatta kalmayı benim için her türlü hayrın artışına sebep kıl! Ölmeyi de benim için hertürlü kötülükten yana rahat etmeye sebep kıl!" [2]

Bir duası da şöyleydi:

"Ey gizliyi ve açığı bilen, gökleri ve yeri yoktan var eden, herşeyin Rabbi ve maliki olan Allah'ım! Şehadet ederim ki, senden başka hiçbir ilâh yoktur. Nefsimin kötülüğünden, şeytanın şerrinden ve tuzaklarından, nefsim aleyhine bir kötülük işlemekten ya da bir müslümana kötülük ulaştırmaktan sana sığınırım." [3]

Bir diğer duası da şöyle idi:

"Allah'ım, helâlin bana yetsin, haram kıldığın şeylere bu sayede muhtaç olmayayım. Lütf-u kereminle de beni başkasına muhtaç olmaktan koru!" [4]

Yüce Rabbine yaptığı bir diğer duası da şöyle idi:

"Allah'ım, bana mağfiret buyur, bana merhamet eyle ve beni en yüce arkadaşa kavuştur." [5]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem rahatlık zamanlarında, sıkıntı zamanlarında yüce Rabbine çokça dua ederdi. Bedir günü müslümanların zaferi, müşriklerin de bozguna uğratılmaları için dua ettiğinde omuzlarından ridâsı yere düşmüştü. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kendisi için, aile halkı için, arkadaşları için ve bütün müslümanlar için çokça dua ederdi.

[1]Tirmizî.

[2]Müslim.

[3]Ebû Davûd.

[4]Tirmizî.

[5]Buhârî ve Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Ziyaretin Son Bulması

ZİYARETİN SON BULMASI:


Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in hadislerini, onun güzel yaşayışını, cihadını ve sınavını sözkonusu etmekle kulaklar bir hoş olduktan sonra... Yüce Peygamberin yerine getirilmesi gereken birtakım hakları vardır. Böylelikle hayrımızı tamama erdirmiş, dosdoğru yolu izlemiş oluruz. Onun ümmeti üzerindeki bazı hakları şunlardır:


Söz ve davranış ile ona samimi olarak iman etmek, getirdiği bütün hususlarda onu tasdik etmek, ona itaat etmek, ona karşı gelmekten çekinmek, anlaşmazlık konusunda onun hükmüne başvurmak, verdiği hükme razı olmak, aşırıya gitmeden ve kusurlu da hareket etmeden gerçek konumuna oturtmak, onu insanlardan, aile halkından, maldan, çocuklardan ve bütün insanlardan daha çok sevmek, ona gereken saygıyı göstermek, gerektiği gibi tazim etmek, dinine yardım etmek, sünnet-i seniyesini savunmak, müslümanlar arasında sünnetini ihya etmek, ashab-ı kiramı sevmek, onlardan Allah'ın razı olmasını dilemek, onları korumak, onların hayatlarını, yaşayışlarını okumak...


Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i sevmenin bir gereği olarak da ona salât ve selâm getirmektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey mü'minler siz de ona salât ve selâm edin." (el-Ahzâb, 33/56)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğu da ona salât ve selâm getirmeyi gerektirmektedir:

"Sizin en faziletli günlerinizden birisi de cuma günüdür. O günde Adem yaratıldı, o günde sûra üflenecek, o günde (sûra bir defa daha üflemekten dolayı) baygın düşülecek. Cuma gününde bana çokça salât ve selâm getiriniz, çünkü sizin salât ve selâmınız bana arzedilir."

Bir adam:

“Ey Allah'ın Rasûlü, bizim salât ve selâmımız sen toprak altında çürümüşken sana nasıl arzedilir?”

Peygamber şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah yere peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kılmıştır." [1]

Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'in ümmetinin bu yüce peygamberin hakkını yerine getirmek hususunda cimrilik etmemesi gerekir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Cimri kişi, huzurunda anıldığım halde bana salât ve selam getirmeyendir." [2]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Bir topluluk, bir mecliste oturur da orada Allah'ı anmazlar, peygamberlerine salât ve selâm getirmezlerse mutlaka bu aleyhlerine vebal olur. Dilerse onları azablandırır, dilerse onlara mağfiret buyurur." [3]

[1]Ebû Davûd, İbn Mace; Elbânî sahih olduğunu belirtmiştir.

[2]Tirmizî.

[3]Tirmizî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Vedalaşma

VEDÂLAŞMA:


İman ile mamur olmuş, itaat üzere dimdik ayakta duran bu evden ayrılırken Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in sünneti bizim için, kurtuluşu isteyen kimseler için bir alâmet, hidayeti bulmak isteyen kimseler için de bir yol olarak kalmaktadır... Selef alimleri ve onların bu pek büyük sünnete tabi olmaktaki aşırı tutkuları üzerinde durmamız gerekir... Böylece belki yüce Allah ona güzel şekilde uymayı, hakkıyla onu izlemeyi nasib eder.

Ehl-i sünnetin imamı Ahmed b. Hanbel -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle der: Kendisiyle amel etmediğim hiçbir hadisi yazmadım. Hatta Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in kan aldırdığını ve Ebu Taybe'ye bir dinar verdiğini öğrendim, bunun için ben de kan aldırdığım vakit kan alana (hacamat yapana) bir dinar verdim. [1]

Abdu'r-Rahman b. Mehdi dedi ki: Ben Süfyan'ı şöyle derken dinledim: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'dan bana ulaşan herbir hadisle bir defa dahi olsun mutlaka amel etmişimdir.

Müslim b. Yesar'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Şüphesiz ben onları çıkarmak benim için daha kolay olduğu halde, nalınlarımla namaz kılıyorum. Bunu yaparken tek isteğim sünnete uymaktır. [2]

Sevgili kardeşlerime bu bahsin sonlarında pek büyük bir hadisi hatırlatmak istiyorum...

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Bütün ümmetim cennete girecek; yüz çeviren müstesnâ." Ey Allah'ın Rasûlü, yüz çeviren kime denir, diye sordular. Şöyle buyurdu: "Bana itaat eden cennete girer, bana isyan eden yüz çevirmiş olur." [3]

Allah'ım, yüce peygamberini sevmeyi, dosdoğru yolda ne sapanlar, ne de saptırıcılar olmayarak ona muvafakat etmeyi bize nasib et! Allah'ım, gece gündüz ardı arkasına geldikçe Muhammed'e salât ve selâm eyle! Allah'ım, hayırla ananlar onu andığı sürece Muhammed'e salât ve selâm eyle!

Allah'ım, peygamberimiz Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Firdevs-i a'lâ'da bizleri bir araya getir. Onu görmekle ve bir defa içenin daha sonra ebediyyen susamasının sözkonusu olmadığı Havz-ı şerifinden içmeyi nasib ederek gözlerimizi aydınlat! Allah peygamberimiz Muhammed'e, onun aile halkına ve bütün ashabına salât ve selâm eylesin.

Amin.. Amin... Amin...

[1]Siyer, XI, 213.

[2]Siyer, VII, 242; İmam Ahmed, Kitabu'z-Zühd, s. 355

[3]Buhârî.,
 

GuL-i YaReN

Well-known member
:037:ESER BURADA SON BULMUŞTUR. :037:

:037:ASR-I SAADET E KISA BİR YOLCULUK YAPMAK İSTEYEN TÜM KARDEŞLERİMİZE OKUMASI TAVSİYE OLUNUR.:037:

Selam ve Dua ile...:037:


Aynen katiliyorum. Cok hos bir yolculuktu, kaçirmayin derim:021:

ALLAH razi olsun abi senden.
Peygamber efendimiz'in hakkinda eklediginiz son üç eseri okudum. Tabi eserler arasinda benzerlikler oluyor ama bu sayede onemli bilgiler hafizamizda daha kalici oluyor.

Tesekkur ediyorum...
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Aynen katiliyorum. Cok hos bir yolculuktu, kaçirmayin derim:021:

ALLAH razi olsun abi senden.
Peygamber efendimiz'in hakkinda eklediginiz son üç eseri okudum. Tabi eserler arasinda benzerlikler oluyor ama bu sayede onemli bilgiler hafizamizda daha kalici oluyor.

Tesekkur ediyorum...

cümlemizden inşaAllah kardeşim. Zamanla inşaAllah başka eserler de ekleyebiliriz.

Selam ve dua ile..
 

Hüzün Rüzgarý

Well-known member

"""Âişe Radıyallahu anhâ diyor ki: Seferlerinden birisinde Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte çıktım. O sırada ben henüz genç idim. Vücudum pek et toplamamış ve fazla gelişmemişti.

İnsanlara:

"Siz önden gidiniz." dedi. Onlar önden gitti, sonra:

"Hadi yarışalım" dedi. Ben de onunla yarıştım ve onu geçtim. Ben biraz kilo alıncaya, vücudum et toplanıp, bir parça şişmanlayıncaya kadar bana ses etmedi. Yine bir yolculukta onunla beraber çıktım, yine beraberindekilere:

"Önden gidiniz" diye buyurdu, sonra: "Hadi yarışalım" dedi. Bu sefer o beni geçti, gülmeye başladı ve: "Bu ona karşılıktır" diye buyurdu"""

Bu benim çok hoşuma gider... :) :) :) Allah razı olsun paylaşımından dolayı...
 
Üst