Konuya cevap cer

Kahramanlığı ve Sabrı


KAHRAMANLIĞI VE SABRI:

 

 

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kahramanlıktan payı oldukça fazla, hatta en üst mertebededir. Onun böyle olması Allah'ın bu dine bir yardımı ve yüce Allah'ın kelimesini yüceltmesi içindir. O da Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimetleri doğru yerlerinde değerlendirmiştir.

 

İşte Âişe Radıyallahu anhâ şunları söylüyor: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Allah yolunda cihad etmesi hali dışında, hiçbir şeye eliyle vurmadı. Ne bir hizmetçi, ne de bir hanım dövdü." [1]

 

Onun kahramanlığının göstergelerinden birisi de Kureyş kâfirleri ve ileri gelenleri önünde tek başına bu dine davette bulunmasıydı. Bu din üzere, Allah ona yardım gönderinceye kadar sebat göstermesiydi. Hiçbir zaman, yanımda kimse yok, herkes bana karşı, demedi. Aksine o yüce Allah'a güvendi, O'na tevekkül etti, İslâma daveti açıkça yaptı. İnsanların en kahramanı, kararlılığı ve atılganlığı bakımından en ileri mertebede olan idi... İnsanların kaçtığı zamanlarda bile o yerinde durur, sebat gösterirdi.

 

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Hira dağında ibadete çekilmişti. O sırada Kureyşlilerden herhangi bir eziyet görmemiş, Kureyş ona karşı savaşmıyordu. Kâfir toplulukların onun karşısında tek bir cephe haline gelmeleri ancak Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem tevhidi açıkça ilan edip, yalnızca yüce Allah'a ibadet etmek gereğini haykırınca gerçekleşti. 

 

Kâfirler onun bu davetine hayret ettiklerini: "Acaba o bunca ilâhı tek bir ilah mı yaptı?" (Sad, 37/5) sözleriyle dile getirmişlerdir. Çünkü onlar haklarında yüce Allah'ın: "Biz onlara ibadet ediyor değiliz, ancak bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye (onları velî ediniyoruz" (ez-Zümer, 39/3) dediklerini naklettiği gibi, putları kendileri ile Allah arasında aracı ediniyorlardı. Yoksa onlar rab olarak yüce Allah'ın bir ve tek olduğunu kabul ediyorlardı: 

 

"De ki: 'Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?' Allah'tır, de. Şüphe yok ki biz yahut siz ya bir hidâyet üzereyiz ya da apaçık bir sapıklıkta." (Sebe, 34/24)

 

Ölülere dua etmek, onları aracı edinmek, onlara adaklarda bulunmak, onlardan korkmak ve onlardan bir şeyler ümid etmek türünden müslüman topraklarının her tarafına şirkin yayılmış olduğu üzerinde düşünmelisin, müslüman kardeşim. Öyle ki müslümanların bu şirkleri sebebiyle yüce Allah ile bağları paramparça olmuş, ölüler, asla ölmeyen o mutlak hayat sahibinin konumuna yükseltilmiş; fakat: 

 

"Çünkü kim Allah'a ortak koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun varacağı yer ise ateştir." (el-Maide, 5/72)

 

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in evinden kuzey tarafında karşıdaki dağa bakıyoruz. Bu Uhud dağıdır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in kahramanlığının, sebatının, o büyük vaka sırasında ona isabet eden yaraya karşı sabır göstermesinin açıkça görüldüğü büyük vakıanın meydana geldiği yerdir. Peygamberin o kıymetli yüzü yaralanmış, ön azı dişi kırılmış, başı da yaralanmıştı. 

 

Sehl b. Sâd Radıyallahu anh bize Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yarasını anlatırken şunları söylemektedir: 

 

"Allah'a yemin ederim, ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yarasını kim yıkıyordu, onun üzerine kim suyu döküyordu ve ne ile tedavi edildi? 

 

Bunların hepsini biliyorum. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kızı Fatıma (selâm ona) onun kanlarını yıkıyordu. Ali b. Ebi Talib kalkanıyla taşıdığı suyu döküyordu. Fatıma suyun kanı arttırmaktan başka bir işe yaramadığını görünce, bir hasırdan birkaç parça alıp onları yaktı ve (küllerini) yapıştırdı. Bunun üzerine kan kesildi, ön azı dişi de kırıldı, yüzü yaralandı, başı üzerinde miğfer kırıldı."[2]

 

Abbas b. Abdu'l-Muttalib Radıyallahu anh Huneyn savaşında Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hakkında şunları söylemektedir: Müslümanlar hemen geri dönüp kaçınca Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem katırını kâfirlere doğru koşturmaya koyuldu. Ben ise onun yularını tutmuş, hızlanmasın diye onu geri çekiyordum. 

 

O vakit de Peygamber şöyle diyordu: "Ben Peygamberim, yok bunda yalan, ben Abdu'l-Muttalib'in (oğlunun) oğluyum." [3]

 

Ünlü konumları ve bilinen vakaların kahramanı olan kahraman süvari Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh da, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hakkında şunları söylemektedir: "Savaş kızıştığında, taraflar birbirleriyle karşılaştığında, biz Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile kendimizi korurduk. Ondan daha çok düşmana yakın hiçbir kimse olmazdı."[4]

 

Davet hususunda Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in gösterdiği sabır örnek gösterilecek ve izinden gidilecek bir sabırdır. Nihayet yüce Allah bu dinin şanını yüceltip, süvarileri arab yarımadasını, Şam (Suriye) topraklarını ve Maverau'n-Nehr’i baştan başa geçince... İster yerleşik, ister göçebelere ait olup girmedik hiçbir hane bırakmadı. 

 

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: 

 

"Andolsun hiç kimse aynı sebepten korkutulmazken ben Allah yolunda olduğum için korkutuldum. Hiç kimse aynı sebepten ötürü eziyet görmezken, ben Allah uğrunda eziyete maruz kaldım. Üzerimden öyle bir otuz gün ve gece geçti ki, benim de, Bilal'in de canlı bir kimsenin yiyebileceği -Bilal'in koltuk altında gizleyebileceği kadar bir şey müstesna- hiçbir şey yoktu." [5]

 

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in önüne gelen mallara ve ganimetlere, yüce Allah'ın ona müyesser kıldığı fetihlere rağmen o miras olarak ne bir dinar, ne bir dirhem bırakmadı. O sadece bu ilmi miras olarak bıraktı. O da peygamberlik mirasıdır. Her kim bu mirastan bir şeyler almak istiyorsa haydi öne geçsin ve böyle bir mirası afiyetle yesin.

 

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: 

 

"Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem miras olarak ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir koyun, ne bir deve bırakmadı ve hiçbir şey de vasiyet etmedi." [6]

 

[1]Müslim.

 

[2]Buhârî.

 

[3]Müslim.

 

[4]Beğavî, Şerhu's-Sünne, Ayrıca bk. Müslim, III, 1401.

 

[5]Tirmizî ve Ahmed.

 

[6]Müslim.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst