Sadeleştirme Analizi - 4. Söz

kenz-i mahfi

Sorumlu
4. Sözün analizine geçmeden önce birkaç hatırlatmayı lüzumlu gördük. Öncelikle bu söz gayet sade bir üslubla yazılmış olup, bir çocuk dahi bu metni okuyunca veya duyunca anlayabiliyor. Böyle olduğu halde lüzumsuz yere kalem karıştırmakla mühim manalar gizlendiği gibi bir kısım yerde ise bozulmuştur. 4. Söz, Küçük Sözler arasında en rahat anlaşılan ve en sade olanıdır. Onun için bu sözün analizinde her bir cümleyi ayrı ayrı değil de cümle gruplarını ele alıp buralarda yapılan hataları göstermeye çalışacağız. Zira orijinal metin anlaşılır olduğu takdirde kalem karıştırmak anlaşılmasına yardımcı olmak değildir. Bu yapılan iş bir tahrip olup, daha büyük tahripçilere yol açmaktır.

Bu kısa açıklamadan sonra analizimize başlayabiliriz.

Orijinal metin: Namaz, ne kadar kıymetdar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde anlamak kat’i anlamak istersen şu temsili hikayeciğe bak, gör:
Sadeleştirilmiş metin: Namazın ne kadar kıymetli ve mühim olduğunu, ne kadar az bir gayretle ne çok şey kazandırdığını, namazsız insanın ne kadar divane ve zararda olduğunu iki kere iki dört eder derecesinde kesin bir şekilde anlamak istersen, şu temsilî hikayeciğe bak, gör:

Öncelikle orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Böyle olduğu halde kalem karıştırmak ile mana bozulmuştur. “Az bir masraf ile kazanılır” ifadesi hatalı olarak “ne kadar az bir gayretle ne çok şey kazandırdığını” olarak çevrilmiştir. Orijinal metinde olmadığı halde sadeleştirilmiş metine ekleme yapılmıştır. Buradaki “masraf” kelimesinden maksat “gayret” olmayıp ömrün az bir kısmını namaz için kullanmaktan gelen bir masraftır. Orijinal metinde namazı kazanmaktan bahsedildiği halde sadeleştirilmiş metinde namazın kazandırdığından bahsedilmiştir. Onun için “az bir masraf” yani “az bir vakit harcama” denilmek istenilmiştir. Halbuki sadeleştirilmiş metinde “gayret” kelimesi kullanılmıştır ki bu hatalıdır.
zararlı” kelimesi “zararda” olarak sadeleştirilmiştir ki bu da manayı bozmuştur. Orijinal metinde “başkası için zararlı” manasında olduğu halde sadeleştirilmiş metinde “kendisi için zararda” manası verilmiştir. Zira orijinal metindeki “divane” kelimesi de orijinal metindeki manaya kuvvet vermektedir.

Orijinal metin: Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını –her birisine yirmidört altın verip- iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: “Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir.
Sadeleştirilmiş metin: Bir zaman büyük bir hükümdar, iki hizmetkarını, her birine yirmi dört altın verip ikamet etmeleri için iki ay uzaklıktaki has ve güzel çiftliğine gönderir. Onlara der ki: “Şu parayı yol ve bilet masrafı yapınız, orada size lazım olacak bazı şeyleri satın alınız. Bir günlük mesafede bir istasyon var. Oraya hem araba hem gemi hem tren hem de uçak bulunur. Herkes sermayesine göre birine biner.

Bu paragrafta “mübayaa” kelimesi haricinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. O kelime de metnin gelişinden anlaşılmaktadır. Yani şöyle diyebiliriz, buraya kadarki bölümde anlaşılmayan neredeyse hiçbir kelime yoktur. Öyle olduğu halde lüzumsuz yere kalem karıştırılmıştır. Burada yapılan tahrifat ile mana bozulmuştur.

onlara emreder ki” yerine “onlara der ki” getirilmiştir. "Emretmek" ile "demek" arasındaki farkı herkes bilir. Kur'an-ı Kerim'de ibadetin emir suretiyle bildirilmesi de orijinal metindeki ifadenin isabetli olduğunu gösterdiği halde sadeleştirilmiş metinde bu mana bozulmuştur. Bu iki kelime arasındaki fark çok fazladır. İşarat-ül İ’caz tefsirinde beyan edildiği gibi Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de ibadeti emretmiştir. Bakara Suresi’nde “ya eyyühennasu’budu” ayetinde ibadetin emir suretiyle doğrudan doğruya hitap şeklinde olmasında ince manaların olduğu tefsir edilmiştir. Buradaki sözde bahsedilen emir ile işte bu manalar hatırlatıldığı halde sadeleştirilmiş metinde böyle bir hususiyet yoktur.
Orijinal metinde “şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız” denildiği halde sadeleştirilmiş metinde “şu parayı yol ve bilet masrafı yapınız” denilmiştir. İkisinin arasındaki fark açıktır. Orijinal metindeki ifade para ile yol ve bilet masrafı yapılması yani paranın bir kısmının mesela yirmidörtte birinin yol ve bilet masrafı için harcanması kastedildiği halde sadeleştirilmiş metinde verilen paranın tamamının yol ve bilet masrafı yapılması anlaşılıyor. Basit bir değişiklik dahi manayı katletmiştir.

hem” kelimesi kaldırılmış, “oradaki” kelimesi “orada” olarak değiştirilmiş ve “meskeninize” kelimesi yine kaldırılmıştır. “mesken” kelimesinin kaldırılması manayı bozmuştur. Çünkü orijinal metinde “meskeninize lazım bazı şeyleri” denildiği halde sadeleştirilmiş metinde “size lazım olacak bazı şeyleri” denilmiştir. Yani orijinal metinde meskeniniz için bazı şeyleri alınız denildiği halde sadeleştirilmiş size lazım olacak bazı şeyleri denilmek suretiyle mana değiştirilmiştir.

Sadeleştirilmiş metinde “Oraya hem araba hem gemi hem tren hem de uçak bulunur” cümlesi orijinal metindeki “Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur” ifadesiyle çelişmektedir. Orijinal metindeki istasyon öyle bir istasyondur ki gidiş-gelişli değil tek yönlü yani sadece gidişlidir. Zaten orijinal metinde “oraya” değil “orada” manası anlaşılmaktadır. Hem sadeleştirilmiş metindeki cümle bir önceki cümleye bakıldığında düşüktür. Basit kelimelerle adam gibi bir cümle kurmaktan dahi aciz kalmışlardır.

Orijinal metinde “Sermayeye göre binilir” denildiği halde sadeleştirilmiş metinde “Herkes sermayesine göre birine biner” denilmek suretiyle mana bozulmuştur. Çünkü orijinal metinde herkesin bir vasıtaya binmesinden bahsedilmiyor. Ancak bilet parası verenlerin binebileceğinden bahsediliyor. Fakat sadeleştirilmiş metinde “herkes” denilmek suretiyle umumileştirilmiş ve “birine biner” denilmek suretiyle herkesin muhakkak surette birine binebileceği anlaşılmakla mantıken dahi doğru olmayan bir cümle kurulmuştur. Çünkü eserin devam eden; “Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan yalnız gitmeye mecbur olursun” cümlesinden anlaşılacağı gibi herhangi bir vasıtaya binemeyenler de olacaktır.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin:İki hizmetkar, ders aldıktan sonra giderler. Birisi, bahtiyar idi ki: İstasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat, o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki: Sermayesi, birden bine çıkar. Öteki hizmetkar, bedbaht, serseri olduğundan; istasyona kadar yirmiüç altınını sarfeder. Kumara-mumara verip zayi’ eder. Bir tek altını kalır.
Sadeleştirilmiş metin: İki hizmetkar bu dersi aldıktan sonra yola çıkarlar. Bahtiyar olan, istasyona kadar parasının bir kısmını harcar. Fakat o masrafla birlikte, efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret yapar ki, sermayesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkar, talihsiz ve serseri olduğundan istasyona kadar yirmi üç altınını harcar. Kumar gibi şeylere verip ziyan eder. Elinde bir tek altın kalır.

Öncelikle orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Daha önce dediğimiz gibi bu kadar cümleyi boş yere tahrip etmeye gerek yoktur. Çünkü içinde anlaşılmayan tek bir kelime dahi yoktur. Aciptir ki 2.Söz’de sadeleştirilmeyen “bedbaht” kelimesi burada sadeleştirilmiştir. Bir yerde sadeleştirip başka yerde aynen bırakmanın mantığı anlaşılamamıştır.

Orijinal metin: Arkadaşı ona der: “Yahu, şu liranı bir bilete ver. Ta, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerimdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de tayyareye bindirir. Bir günde mahal-i ikametimize gideri. Yoksa, iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun.” Acaba şu adam inad edip, o tek lirasını bir defîne anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip muvakkat bir lezzet için sefahete sarfetse, gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
Sadeleştirilmiş metin: Arkadaşı ona, “Yahu, bu uzun yolda yaya ve aç kalmamak için şu altınını bir bilete ver. Efendimiz kerimdir; sana merhamet eder, işlediğin kusuru bağışlar. Seni de uçağa bindirirler, ikamet edeceğimiz yere bir günde gideriz. Yoksa iki ayda aşılan bu çölde aç, yaya ve yalnız yolculuk etmeye mecbur kalırsın”der. Acaba şu adam inat ederek o tek altınını bir define anahtarı hükmündeki bilete vermeyip geçici bir lezzet için eğlenceye sarf etse; onun gayet zararda, akılsız ve talihsiz olduğunu en akılsız adam bile anlamaz mı?

Orijinal metinde “muvakkat” ve “sefahet” kelimeleri dışında anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Bu kelimeler ise zaten metnin gelişinden anlaşıldığı gibi Risale-i Nur’da çok zikredilen kelimeler arasındadır. “sefahet” kelimesi 3. Söz’de bir yerde “haram zevklere düşkünlük” başka bir yerde “nefsin arzularına uyma” olarak sadeleştirildiği halde burada “eğlence” olarak sadeleştirilmiştir. Bu ise sadeleştirenlerin içine düştüğü bir tezattır.

“hem” kelimesi kaldırılmıştır. Ne gariptir ki sadeleştirilen metinlerin pek çok yerinde bu kelimenin kaldırıldığına şahit oluyoruz. Buna bir anlam veremiyoruz.
Orijinal metindeki “belki” kelimesi kaldırılmıştır, bu ise manayı bozmuştur. Çünkü yapılan hatanın “belki” bağışlanabileceği bahsedilirken, sadeleştirilmiş metinde bu kelime çıkarılarak katiyet manası verilmiş ki bu ise manayı değiştirmiştir.
Orijinal metindeki “zararlı” kelimesi sadeleştirilmiş metinde “zararda” olarak çevrilmiştir. Bu ise sözün başındaki yapılan hatanın aynısıdır. Mana bozulmuştur. “Zararlı” kelimesi “başkalarına da zararlı” manasını taşıdığı halde “zararda” kelimesi sadece kendi için zararda olduğunu ifade etmektedir. Görüldüğü gibi hiç gereği olmayan basit bir değişiklik dahi manayı bozmuştur. Gerisini artık siz düşünün.
Lüzumsuz yere yapılan değişiklikler;
“yayan” kelimesi “yaya”,
“lira” kelimesi “altın”,
“tayyare” kelimesi “uçak”,
“mahal” kelimesi “yer”
“zararlı” kelimesi “zararda”,
“bedbaht” kelimesi “talihsiz”
“muvakkat” kelimesi “geçici”
“sefahet” kelimesi “eğlence” olarak çevrilmiştir. Bu yapılan değişikliklere aslında hiç ihtiyaç yoktur. Anlaşılmayan sadece iki kelime olup bunlar da çok zikredilen kelimelerden olduğundan zaten metnin gelişinden ne oldukları anlaşılmaktadır. Burada yapılan lüzumsuz değişiklikler gibi eserin genelinde de pek çok lüzumsuz değişiklik yapıldığından hepsini zikretmeyip burada verilen misal ile iktifa ediyoruz.

Orijinal metin: İşte en namazsız adam! Ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
Sadeleştirilmiş metin: İşte ey namazsız insan ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
Burada yapılan gereksiz sadeleştirmeye ne demeli. Hem orijinal metindeki 2 cümle birleştirilmiş ve birinci ünlem (!) işareti kaldırılmıştır. Bu tahrip değil midir?

Orijinal metin: O hâkim ise Rabbimiz, Halikımızdır. O iki hizmetkâr yolcu ise; biri; Mütedeyyin, namazını şevk ile kılar. Diğeri: gafil, namazsız insanlardır. O yirmidört altın ise, yirmidört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise, Cennettir. O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise; kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun yolu mütefavit derecede kat’ederler.
Sadeleştirilmiş metin: O hükümdar, Rabbimiz, Hâlik’ımızdır. O iki hizmetkâr yolcudan biri dindar, namazını şevkle kılan; öteki ise gafil ve namazsız insandır. O yirmi dört altın, her günkü yirmi dört saatlik ömre işaret eder. O has çiftlik, cennettir. O istasyon, kabirdir. O seyahat ise insanın kabre, haşre, ebediyete gidecek yolculuğudur. Amellere ve takvanın derecesine göre, o uzun yol farklı mertebelerde kat edilir.
Orijinal metinde neredeyse anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur.
“şevk, gafil, kabir, haşr, ebediyet, takva, kat” kelimeleri sadeleştirilmemiştir. Pek çok yere lüzumsuz sadeleştirme yapan zatlar, acaba bu kelimeleri niçin sadeleştirmemişler? Yoksa bu kelimeleri anlamadığını iddia ettikleri kardeşleri anlayabiliyor mu? Öyle ya…
“insanlar” kelimesi çoğul iken sadeleştirilmiş metinde “insan” olarak tekil yapılmıştır.
“amele” kelimesi tekil olduğu halde “amellere” olarak çoğul yapılmıştır.
“Mütefavit” kelimesi “farklı” şeklinde çevrilmiştir. Her ne kadar bu kelimenin “farklı” diye bir karşılığı olsa da “zamanca birbirinden ayrı” diye bir karşılığı da vardır ki bu makamda en münasibi de budur. Zira hikayenin devam eden cümlelerinde bu mananın daha uygun olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır.
“kat’eder” fiili “kat edilir” şeklinde çevrilmiştir. Demek ki pek çok kelimeyi anlamayan kardeşlerinin “kat etmek” fiilini anladığı farzedilmiştir.
Orijinal metinde bir sonraki cümlenin fiili “keser” olduğu gibi ondan sonra gelen cümlenin fiili yine “kat’eder” fiilidir. Anlamını bilemeyeceğimiz bu kelimenin manası metin içinde verilmiştir.

Orijinal metin: Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin senelik yolu, bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi ellibin senelik bir mesafeyi bir günde kat’eder. Kur’an-ı Azimüşşan, şu hakikate iki ayetiyle işaret eder. O bilet ise, namazdır. Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kafi gelir. Acaba, yirmiüç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarfeden ve o uzun hayat-ı ebediyyeye bir tek saatini sarfetmiyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder.
Sadeleştirilmiş metin: Takva sahiplerinden bir kısmı, şimşek gibi, bin senelik yolu bir günde geçer. Bir kısmı da hayal gibi, elli bin senelik mesafeyi bir günde aşar. (Kur’an-ı Azimüşşan bu hakikate iki ayetiyle işaret ediyor.) o bilet ise namazdır. Bir tek saat, abdestle beraber beş vakit namaza kafi gelir. Acaba, yirmi üç saatini şu kısacık dünya hayatına sarf eden ve o uzun, ebedî hayata bir tek saatini ayırmayan insan, ne kadar zarardadır, nefsine ne kadar zulmeder ve ne kadar akılsızca davranır.

Orijinal metinde “berk” ve “hilaf” kelimeleri dışında anlaşılmayan bir kelime yoktur. Bu kadar rahat anlaşılan bir metinde kalem karıştırmak malayanidir.
Bir önceki ifadede “kat’eder” fiili değiştirilmediği halde burada “aşar” olarak sadeleştirilmiştir. Bu durum ise tezattır. Bir yerde anlamıyorlar diye sadeleştirilip, diğer yerde bırakılması yapılan işin samimi olmadığını göstermektedir.
“şu” kelimesi “bu” olarak lüzumsuz yere sadeleştirilmiştir. Akla hizmet adına lüzumsuz yere eser tahrip edilmiştir. İşin perde arkası öyle göründüğü kadar masum değildir. Zira basit bir kelime değişikliğinin dahi manayı katlettiğini yukarıda bir nebze olsun izah etmeye çalıştık.
“bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kafi gelir” cümlesi sadeleştirilerek “bir tek saat, abdestle beraber beş vakit namaza kafi gelir” denilmiştir. Orijinal metin rahatlıkla anlaşıldığı halde yapılan iş kelimelerin yerini değiştirmek ve manaya pek de yardımı olmayan “beraber” kelimesini eklemekten ibarettir.
Sadeleştirilen eserlerde yapılan işin mühim bir kısmı gayet rahat anlaşılan metinlerde kelimelerin yerini değiştirmek ve manaya pek de yararı olmayan kelimeler eklemek veya orijinal metinden kelime çıkarmaktır. Yani yapılan işin sadeleştirmeyle filan alakası yoktur.

Orijinal metin: Zira, bin adamın iştirâk ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse; halbuki kazanç ihtimali binde birdir.
Sadeleştirilmiş metin: Zira bin adamın katıldığı bir piyango kumarına malının yarısını vermeyi akıl kabul etmez, çünkü kazanç ihtimali binde birdir.
Orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Fakat yapılan sadeleştirme ile mana bozulmuştur. “Akıl kabul ederse” ifadesi “akıl kabul etmez” şeklinde tamamen tersine çevrilmiştir. Eserin müellifi, bin kişinin iştirak ettiği bir piyango kumarına binde bir kazanma ihtimali olsa dahi bir insanın yarı malını verebileceğini aklın kabul ettiğini anlatırken, sadeleştirilmiş metinde bu yalanlanmıştır. Üstad “akıl kabul ederse” diyor, sadeleştirenler “akıl kabul etmez” diyor. Zaten aklın bunu kabul ettiğini değil bin ihtimal, milyon ihtimal olsa bile böyle yapanların olduğunu görünce anlıyoruz. Yapılan bu iş bir tahriptir, manayı bozmaktır. Orijinal metinde cümlenin devamında “halbuki” denilmek suretiyle “bin kişinin iştirak ettiği bir piyangoya yarı malını vermeyi binde bir kazanma ihtimali olduğu halde akıl kabul eder” denilmiştir. Sadeleştirilmiş metinde ise mana tersine çevrilerek “akıl kabul etmez” denilmiştir. İşte sadeleştirenlerin bu kadar rahat anlaşılan bir metinde zahir manayı dahi anlayamadıklarını gösteren bir misal daha… Yapılan bu hata neticesi olacak ki “halbuki” kelimesi hatalı olarak “çünkü” ile değiştirilmiştir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Sonra yirmidörtten bir malını, yüzde doksandokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i ebediyyeye vermemek; ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?
Sadeleştirilmiş metin: Malının yirmi dörtte birini, kazanma ihtimalinin yüzde doksan dokuz olduğu tasdik edilmiş ebedi bir hazineye vermemek de, aynı şekilde, akıl ve hikmete zıt hareket etmektir. Kendini akıllı zanneden insan bunu anlamaz mı?

Bir önceki ifadede yapılan hata burada da tekrarlanmıştır ve mana bozulmuştur. Bu yapılan hatayı şöyle bir analiz edersek, bir önceki ifadeyi tekrarlarsak;
1- 1000 adamın iştirak ettiği ve 1/1000 kazanma ihtimali olan bir piyangoya malının ½’sini vermek,
2- Malının 1/24’ünü %99 kazanma ihtimali olan bir bilete vermek,
Birinci şıktaki ihtimal düşük olduğu halde akıl bunu kabul ederse, ikinci ihtimali hayli hayli kabul etmelidir. Eğer bir insanın 1.şıktaki kazanma ihtimalini kabul edip, 2. şıktaki ihtimali kabul etmediğini varsayarsak akılsızca hareket ettiğini düşünürüz. İşte orijinal metinde anlatılmak istenilen şey budur. Fakat sadeleştirilmiş metinde bu husus karıştırılmıştır. 1. şıktaki şeyi aklın kabul etmediği söylenerek mana bozulmuştur. Sadeleştirme adı altında yapılan mana tahribatına güzel bir misal daha…
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Halbuki: Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem, namaz kılanın diğer mübah dünyevi amelleri, güzel bir niyyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-yi ömrünü, ahirete mal edebilir. Fani ömrünü, bir cihette ibka eder.
Sadeleştirilmiş metin: Halbuki namazda ruh, kalb ve akıl için büyük bir rahatlık vardır. Hem namaz bedene de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın dünyaya ait diğer mubah işleri de güzel bir niyetle ibadet yerine geçer. İnsan, ömür sermayesini bu şekilde ahirete mal edebilir. Böylece fani ömrünü bir yönüyle ebedileştirir.
Orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Sadece sonda “ibka” kelimesi vardır ki “fani” kelimesinin tersi olduğu anlaşılıyor.

Buraya kadarki mütalaamızı hülasa edecek olursa, 4.Sözde anlaşılmadığı iddia edilebilecek kelime sayısı bir elin parmaklarını geçmez. O kelimeler ise az bir dikkat ile anlaşılacak şekildedir. Böyle olduğu halde bu eseri anlaşılmıyor diye altını üstüne getirmek insafsızlıktır, tahriptir. Basit kelime değişiklikleri ile mananın nasıl bozulduğunu ve bu kadar rahat anlaşılan bir metinde sadeleştirenlerin açık olan manayı dahi anlayamadıklarını gözümüzle gördük. Bu kadar sade bir eserde bu kadar açık hatalar yapılırsa, şümullü kelimeler kullanılan yerlerde nasıl halt edildiğini siz düşünün.
 

yozgati

Well-known member
4. Sözün analizine geçmeden önce birkaç hatırlatmayı lüzumlu gördük. Öncelikle bu söz gayet sade bir üslubla yazılmış olup, bir çocuk dahi bu metni okuyunca veya duyunca anlayabiliyor.

evet sadece bir üslubu var 4. sözün ben acelelik ve nura dair başka işlerle işgil ettiğim için tam tahkik edemedim. yapan ve bu işe emek sarfeden kardeşlerimden ALLAH RAZI OLSUN. Görmediğim hatalarını tahriplerini sadece birşeyler yapmak için kalem karıştırıklan MEHDİ-İ AHİRZAMANIN ESERİNE İHANET EDENLERİ ÜSTADIMIN MESLEK VE MEŞREBİNDE GİDENLER ASLA UNUTMAYACAK VE BU HATALARINI ZİHNİNDEN SİLMEYECEKTİR.
 
Üst