Soruyorsunuz: Bazı rivayetlerde, "Bid'atların arttığı ve revaç bulduğu devirde takva sahibi, salih müminlerden bir kısmı sahabe derecesinde, hatta daha faziletli olabilir." deniliyor. Bu rivayetler sahih midir? Sahih ise hakikati nedir?
Cevap: Peygamberlerden sonra insanlığın en faziletlilerinin sahabiler olduğu, ehl-i sünnet ve cemaatin üzerinde birleştiği kesin bir hükümdür. O rivayetlerin sahih kısmı şahsi faziletler hakkındadır. Çünkü şahsi fazilette ve hususi kemâlde "mecruh racihe tereccuh edebilir", yani ikinci derecede bir şey, aslolan şeye tercih edilebilir. Yoksa Fetih sûresinin sonunda Cenâb-ı Hakk'ın övgüsüne mazhar olan, Tevrat, İncil ve Kur'an'da methedilen sahabilere, küllî fazilet noktasında yetişilemez. Şu hakikatin pek çok sebep ve hikmetinden, şimdilik üç sebebi içeren üç hikmeti söyleyeceğiz.
Birincisi
Hazreti Peygamber'in (aleyhissalâtü vesselam) sohbeti öyle bir iksirdir ki, ona bir dakika mahzar olan bir zât, ancak senelerce manevî yolculukla varılabilecek hakikat nurlarına erişir. Çünkü sohbette "insibağ ve inikâs" vardır; yani o mecliste bulunanlar Resûl-u Ekrem'in (aleyhissalâtü vesselam) boyasıyla boyanır, nurunu aksettirir. O yüce nübüvvet nurunun yansımasıyla ve ona uymakla en yüksek mertebeye çıkabilir. Nasıl ki, bir sultanın hizmetkârı, efendisine tâbi olmakla öyle bir makama çıkar ki, bir vezir bile oraya erişemez. İşte bu sırdan dolayı, en büyük veliler bile sahabe derecesine ulaşamıyor. Hatta Celâleddin-i Süyutî gibi, uyanıkken çok defa peygamber sohbetine mazhar olan veliler, Resûl-u Ekrem'in (aleyhissalâtü vesselam) sohbetiyle bu âlemde şereflenseler de yine sahabeye yetişemezler. Çünkü sahabiler, Nübüvvet-i Ahmediye (aleyhissalâtü vesselam) nuruyla boyanmış, yani onun "nebi" olarak sohbetinde bulunmuşlardır. Evliyanın Resûl-u Ekrem'le (aleyhissalâtü vesselam), onun dünyadan ayrılmasından sonra görüşmesi ise Allah Resûlü'nin (aleyhissalâtü vesselam) velâyetinin nuruyla sohbettir. Yani Resûl-u Ekrem'in (aleyhisalâtü vesselam) onların nazarında cisme bürünüp görünmesi, Velâyet-i Ahmediye (aleyhissalâtü vesselam) yönüyledir, peygamberlik itibari ile değildir. Madem öyle, peygamberlik derecesi velilik derecesinden ne kadar yüksekse, o iki sohbet arasında da o derece fark olması gerekir.
Resûl-u Ekrem'in (aleyhissalâtü vesselam) sohbetinin nasıl nuranî bir iksir olduğu şuradan anlaşılır: Bedevi bir adam, kalbi kızını sağ olarak toprağa gömecek kadar vahşi bir şekilde katılaştığı halde, gelip bir saat Allah Resûlü'nün (aleyhissalâtü vesselam) sohbetiyle şereflenir, artık karaıncaya basamaz derecede bir şefkat ve merhamet kazanırdı. Yahut cahil, vahşi bir adam, bir gün peygamber sohbetinde bulunur, sonra Çin ve Hindistan gibi uzak ülkelere gider, medeni toplumlara hakikat ve kemâl rehberi olurdu.
Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Sözler kitabından alınmıştır.
Cevap: Peygamberlerden sonra insanlığın en faziletlilerinin sahabiler olduğu, ehl-i sünnet ve cemaatin üzerinde birleştiği kesin bir hükümdür. O rivayetlerin sahih kısmı şahsi faziletler hakkındadır. Çünkü şahsi fazilette ve hususi kemâlde "mecruh racihe tereccuh edebilir", yani ikinci derecede bir şey, aslolan şeye tercih edilebilir. Yoksa Fetih sûresinin sonunda Cenâb-ı Hakk'ın övgüsüne mazhar olan, Tevrat, İncil ve Kur'an'da methedilen sahabilere, küllî fazilet noktasında yetişilemez. Şu hakikatin pek çok sebep ve hikmetinden, şimdilik üç sebebi içeren üç hikmeti söyleyeceğiz.
Birincisi
Hazreti Peygamber'in (aleyhissalâtü vesselam) sohbeti öyle bir iksirdir ki, ona bir dakika mahzar olan bir zât, ancak senelerce manevî yolculukla varılabilecek hakikat nurlarına erişir. Çünkü sohbette "insibağ ve inikâs" vardır; yani o mecliste bulunanlar Resûl-u Ekrem'in (aleyhissalâtü vesselam) boyasıyla boyanır, nurunu aksettirir. O yüce nübüvvet nurunun yansımasıyla ve ona uymakla en yüksek mertebeye çıkabilir. Nasıl ki, bir sultanın hizmetkârı, efendisine tâbi olmakla öyle bir makama çıkar ki, bir vezir bile oraya erişemez. İşte bu sırdan dolayı, en büyük veliler bile sahabe derecesine ulaşamıyor. Hatta Celâleddin-i Süyutî gibi, uyanıkken çok defa peygamber sohbetine mazhar olan veliler, Resûl-u Ekrem'in (aleyhissalâtü vesselam) sohbetiyle bu âlemde şereflenseler de yine sahabeye yetişemezler. Çünkü sahabiler, Nübüvvet-i Ahmediye (aleyhissalâtü vesselam) nuruyla boyanmış, yani onun "nebi" olarak sohbetinde bulunmuşlardır. Evliyanın Resûl-u Ekrem'le (aleyhissalâtü vesselam), onun dünyadan ayrılmasından sonra görüşmesi ise Allah Resûlü'nin (aleyhissalâtü vesselam) velâyetinin nuruyla sohbettir. Yani Resûl-u Ekrem'in (aleyhisalâtü vesselam) onların nazarında cisme bürünüp görünmesi, Velâyet-i Ahmediye (aleyhissalâtü vesselam) yönüyledir, peygamberlik itibari ile değildir. Madem öyle, peygamberlik derecesi velilik derecesinden ne kadar yüksekse, o iki sohbet arasında da o derece fark olması gerekir.
Resûl-u Ekrem'in (aleyhissalâtü vesselam) sohbetinin nasıl nuranî bir iksir olduğu şuradan anlaşılır: Bedevi bir adam, kalbi kızını sağ olarak toprağa gömecek kadar vahşi bir şekilde katılaştığı halde, gelip bir saat Allah Resûlü'nün (aleyhissalâtü vesselam) sohbetiyle şereflenir, artık karaıncaya basamaz derecede bir şefkat ve merhamet kazanırdı. Yahut cahil, vahşi bir adam, bir gün peygamber sohbetinde bulunur, sonra Çin ve Hindistan gibi uzak ülkelere gider, medeni toplumlara hakikat ve kemâl rehberi olurdu.
Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Sözler kitabından alınmıştır.
Son düzenleme: