Konuya cevap cer

Cevap: Şemme - Sayfa: 254



olsun, büyük olsun, yüksek olsun, alçak olsun taht-ı tasarrufunda bulunduğunu istiyor. Senin hissetin veya hakaretin, Onun tasarrufundan hariç kalmasına sebep olamaz. Çünkü senin Ondan bu’dun varsa da, Onun senden bu’du yoktur. Veya senin bir sıfatının hakareti, vücudunun hakaretini istilzam etmez. Veya mülk cihetinin mülevves olması, melekût cihetinin de mülevves olmasını iktiza etmez. Ve keza, Hâlıkın azameti, çirkin şeylerin, tasarrufundan çıkmasını istilzam etmez. Bilâkis, azamet-i hakikiye, icad hususunda infiradı, tasarruf cihetiyle de ihatayı iktiza eder.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Maddî olan birşey, kesafeti ne kadar fazla olursa o nisbette ince ve gizli şeyleri göremez ve onları idrakten kasırdır. Fakat nur ve nurânî şeyler, ne kadar nurâniyette terakki ederse, o nisbette ince ve gizli şeylere nüfuzu tam ve keskin olur. Ve keza, ne kadar lâtif olursa, o derecede maddiyatın içlerini keşfeder: (Röntgen şuâı gibi.) Mümkinatta mesele bu merkezde ise, Vâcib, Vâhid olan Nûru’l-Envâr ne derece  نَافِذُ الْخَفَايَا عَالِمٌ بِاْلاَسْرَار 1 olacağı bir derece anlaşıldı. Öyleyse, azameti, tam mânâsıyla ihata, nüfuz, şümulü iktiza ve istilzam eder.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Ekseriyet-i mutlakayı teşkil eden avâm-ı nâsın fehimleri Kur’ân’ca o kadar mürâat edilmiştir ki, birkaç dereceyi, birkaç ciheti ihtivâ eden bir meselede, avâmın fehimlerine en me’nus, en karib ciheti ve nazarlarına en vâzıh, en zahir dereceyi söylüyor. Çünkü, öyle olmasa, delilin neticeden hafî olması lâzım gelir.


Kur’ân’ın kâinattan yaptığı bahis, Hâlıkın sıfatlarını ispat ve izah içindir. Binaenaleyh, ne kadar cumhurun fehmine yakın olursa irşada daha lâyık ve daha muvâfık olur. Meselâ, Hâlıkın tasarrufâtına delâlet eden âyetlerden en zahir, en âşikâr olan tabakayı 






[NOT]Dipnot-1 Gizliliklere nüfuz eden, sırları bilen.


[/NOT]





Hâlık: herşeyi yaratan AllahNûru’l-Envâr: nurların nuru, sonsuz nur sahibi Allah
Vâcib: varlığı zorunlu olanVâhid: bir olan ve birliği her şeyi kaplayan
avâm: sıradan halk; fazla ilmi olmayan kimseleravâm-ı nâs: sıradan halk; fazla ilmi olmayan kimseler
azamet: büyüklük, yücelikazamet-i hakikiye: gerçek büyüklük, yücelik
bilâkis: aksine, tersinebinaenaleyh: bundan dolayı
bu’d: uzaklıkcumhur: çoğunluk
delâlet etmek: delil olmak, işaret etmekekseriyet-i mutlaka: genel, çoğunluk
fehim: anlayış, kavrayışhafî: gizli, saklı
hakaret: küçüklük, basitlikhisset: cimrilik, tamahkârlık
icad: var etme, yaratmaihata: içine alma, kapsama
ihtivâ eden: içinde bulunduran, içine alaniktiza etmek: gerektirmek
infirad: tek başına olmairşad: doğru yolu gösterme, uyarma
istilzam etmek: gerektirmeki’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki
karib: yakınkasır: eksik, noksan
kesafet: yoğunluk, katılıkkeza: aynı, aynı biçimde
lâtif: şeffafmaddiyat: maddî şeyler
melekût ciheti: iç yüzü; arka plânıme’nus: ünsiyet edilen, alışılmış
muvâfık: uygun, yerindemülevves: kirli, bulaşık
mülk ciheti: dış yüzümümkinat: varlığı ile yokluğu eşit olan varlıklar; Allah’ın var ettiği her şey.
mürâat etmek: gözetmeknazar: düşünce, görüş
nisbette: orandanurâniyet: nur özelliği, parlaklık
nurânî: nurlu, nurdan yaratılmışnüfuz: etkileme, içine girme
sıfat: özellik, vasıftaht-ı tasarruf: tasarrufu altında
tasarruf: tecellî, icraat; dilediği gibi kullanmatasarrufât: tasarruflar
terakki etmek: ilerlemek, yükselmekteşkil etme: meydana gelme, oluşturma
vâzıh: açıkvücud: varlık
zahir: açıkâşikâr: apaçık
şuâ: ışın, güçlü ışık hüzmesişümul: kapsamlılık, kuşatıcılık




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst