Konuya cevap cer

Cevap: Şemme - Sayfa: 257



dalâlettir. Kezâlik, şuarânın hayalen yaptıkları hayret ve muhabbet secdeleri dalâlettir. Hayal, onunla fâsık olur.


İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanları fikren dalâlete atan sebeplerden biri, ülfeti ilim telâkki etmeleridir. Yani melûfları olan şeyleri kendilerince mâlum bilirler. Hattâ, ülfet dolayısıyla âdiyâta teemmül edip ehemmiyet vermezler. Halbuki, ülfetlerinden dolayı malûm zannettikleri o âdi şeyler, birer harika ve birer mu’cize-i kudret oldukları halde, ülfet sâikasıyla onları teemmüle, dikkate almıyorlar; ta onların fevkinde olan tecelliyat-ı seyyâleye im’ân-ı nazar edebilsinler. Bunların meseli, deniz kenarında durup, denizin içerisindeki hayvanata ve sair garip hâlâtına bakmayarak, yalnız rüzgârla husule gelen dalgalara ve şemsin şuââtından peydâ olan parıltısına dikkat etmekle Mâlikü’l-Bihar olan Allah’ın azametine delil getiren adamın meseli gibidir.


İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanların arza âit malûmat ve müsellemât-ı bedihiyatları, ülfete mebnîdir. Ülfet ise, cehl-i mürekkep üstüne serilmiş bir perdedir. Hakikate bakılırsa, zannettikleri ilim, cehildir. Bu sırra binaendir ki, Kur’ân, âyetleriyle insanların nazarını melûfatları olan şeylere çeviriyor. Âyetler, necimler gibi ülfet perdesini deler, atar. İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir. O ülfetin altındaki havâriku’l-âdât mu’cizeleri o âdiyat içerisinde gösterir.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Aralarında münasebet, muamele, hattâ mükâleme bulunan iki şeyin, birbirine müşabih veya müsâvi olmasını istilzam etmez. Meselâ, yağmurun bir katresi veya semerenin bir çiçeğinin, küçüklüğüyle beraber, şemsle münâsebeti ve muamelesi vardır.


Binaenaleyh, ey insan, Senin hakaretin, seni Hallâk-ı Âlemin nazar-ı inâyetinden setredecek bir sebep olamaz.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Denizlerde vukua gelen med ve cezir gibi, evliya arasında






Hallâk-ı âlem: âlemlerin yaratıcısı olan AllahMâlikü’l-Bihar: denizlerin sahibi olan Allah
arz: yer, dünyaazamet: büyüklük, yücelik
binaen: -dayanarakbinaenaleyh: bundan dolayı
cehil: cahillik, bilgisizlikcehl-i mürekkep: bilmediğinden habersiz kimsenin cahilliği; katmerli bilgisizlik
dalâlet: hak yoldan sapkınlıkehemmiyet: önem
evliya: Allah dostları velîlerfevkinde: üstünde
fikren: düşünce olarakfâsık: günahkâr
hakaret: basitlik, küçüklükhakikat: gerçek
havâriku’l-âdât: olağanüstü şeylerhayalen: hayale dayalı olarak
hayvanat: hayvanlarhusule gelmek: meydana gelmek
hâlât: haller, durumlarim’ân-ı nazar: bir işi dikkatle düşünmek; bir şeye inceden inceye bakmak
istilzam etmek: gerektirmeki’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki
katre: damlakezâlik: bunun gibi
malûmat: bilgilermebnî: bina edilmiş
med ve cezir: denizlerdeki gel-git olayımelûf: alışılmış, ülfet edilmiş
melûfat: alıştıkları, ülfet ettikleri şeylermesel: örnek, benzer
muamele: davranış; karşılıkmuhabbet: sevgi
mu’cize: şaşkınlık uyandıran olağanüstü şeymu’cize-i kudret: Allah’ın kudret mu’cizesi
mâlum: bilinen, bellimükâleme: karşılıklı konuşma
münasebet: alâka, ilgimüsellemât-ı bedihiyat: apaçık oluşları sebebiyle itirazsız kabul edilen şeyler
müsâvi: eşit, denkmüşabih: benzeyen, benzeşen
nazar: bakışnazar-ı inâyet: önem ve özen ihtiva eden dikkatli bakış,
necim: yıldızpeydâ olan: meydana gelen
sair: diğersecde: namazda yere kapanma
semere: meyvesetretmek: örtmek, gizlemek
sâikasıyla: sebebiyletecelliyat-ı seyyâle: akıp giden yansımalar, görünümler
teemmül: düşünme, inceden inceye araştırmatelâkki etmek: zannetmek
vukua gelmek: meydana gelmekâdi: basit, değersiz
âdiyat: alışılmış olan sıradan şeylerâyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi
ülfet: alışkanlıkşems: güneş
şuarâ: şairlerşuâât: parıltılar, ışıklar




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst