Cenab-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah | Firavun: (bk. bilgiler) |
Hâlık: herşeyi yaratan Allah | Nemrut: (bk. bilgiler) |
Sâni: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah | Vâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah |
aleyhimüsselâm: Allah’ın selâmı onların üzerine olsun | aslî: asıl, esas |
bâki kalan: geride kalan | cihet: yön |
dalâlet: doğru ve hak yoldan ayrılma, sapkınlık | dehriyun: dünyanın sonsuz olduğuna inanıp, âhireti inkâr edenler |
el-iyâzü billâh: Allah korusun, Allah’a sığınırım | enbiya: nebiler, peygamberler |
ene: ben, benlik | envâen: çeşit çeşit, türlü |
enâniyet: benlik, gurur | esbab: sebepler |
evliya: Allah dostları velîler | ezcümle: meselâ, örneğin |
fehmetmek: anlamak | felâsife: felsefeciler |
gayr: diğer, başkası | gusn: dal |
harfiye: harf mânâsında; tek başına bir mânâsı olmayıp başkasının mânâsını gösterme | hubb-u zât: kendini sevme |
inbat etmek: yeşertmek; büyütmek | inzimam etmek: eklenmek katılmak |
kuvve-i akliye: akıl gücü, duygusu | kuvve-i behîmiye: hayvânî güç, duygu |
kuvve-i gadabiye: öfke gücü, duygusu | kâinat: evren |
maddiyun: materyalistler, herşeyi madde ile açıklamaya çalışanlar | mahiyet: esas nitelik |
mahlûk-u vahid: bir tek varlık | menşe: esas, kaynak, kök |
mikyas: ölçek | mâlik-i hakikî: birşeyin gerçek sahibi olma |
mâlikiyet: sahiplik | mîzan: tartı, ölçü |
mübarek: bereketli, hayırlı | mübareze: karşı koyma, çarpışma |
mülk: sahip olunan ve hükmedilen yer | müstakil: bağımsız, başlı başına |
nübüvvet: peygamberlik | rububiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idaresi ve terbiyesi |
sanem: put | semere: meyve |
sıddîkîn: sıddık olanlar, Allah yolunda sadakatte, doğrulukta en ileri olanlar | sıfât: nitelikler, özellikler |
taksim etmek: bölüştürmek, paylaştırmak | tebeî: başka birşeye tabi olan, ikinci derecede |
tekemmül-ü hayat: hayatın mükemmelleşmesi, tamamlanması, gelişmesi | ubudiyet-i mahzâ: tam bir kulluk
|
ulûhiyet: Cenab-ı Allah’ın ilâhlığı | vech: yüz, yön
|
vehmî: olmadığı halde varmış gibi görünen, hayal edilen | vücud: varlık
|
zu’m etmek: sanmak, zannetmek; yanlışı doğru diye iddia etmek | şecere-i tûbâ-i ubudiyet: kulluğun nurlu tûbâ ağacı; tûbâ ağacı gibi şekillenmiş ve dal budak salmış kulluk |
şer: kötülük | şerik: Allah’a ortak koşulan şey |
şirk: Allah’a ortak koşma |
|