Konuya cevap cer

Cevap: Şemme - Sayfa: 261



bu cihetidir. Çünkü, dalâletler, şirkler, şerler bu cihetten doğarlar. Eğer vaktiyle o ene’nin şiddetli bir terbiyeyle başı kırılmazsa büyür, insanın vücudunu yutar.


Eğer milletin de enâniyeti inzimam ederse, Sâniin emrine karşı mübarezeye çıkar. Tam mânâsıyla bir şeytan olur. Sonra, halkı da kendisine kıyas eder, esbabı da o kıyasa dahil eder, büyük bir şirke düşer. El-iyâzü billâh!


Mühim bir mesele: Ene’nin iki veçhi vardır. Bir veçhini nübüvvet almıştır, bir veçhini de felsefe almıştır.


Birinci vecih, ubudiyet-i mahzâya menşedir. Mahiyeti harfiye olup müstakil değildir. Vücudu tebeî olup aslî değildir. Mâlikiyeti vehmî olup hakikî değildir. Vazifesi Hâlıkın sıfâtını fehmetmek için bir mîzan ve bir mikyas olmaktır. En-biya (aleyhimüsselâm) enâniyetin bu veçhine bakmakla, mülkü tamamen Allah’a teslim ederek ne mülkünde, ne rububiyetinde, ne ulûhiyetinde şeriki olmadığına hükmetmişlerdir. Ene’nin bu veçhinden, Cenâb-ı Hak şecere-i tûbâ-i ubudiyeti inbat edip dal ve budakları kâinat bahçesinde enbiya, evliya, sıddîkîn gibi mübarek semereleri vermiştir.


İkinci veçhi alan felsefe, ene’nin vücudunu aslî ve kendisini müstakil ve mâlik-i hakikî olduğunu zu’m etmişlerdir. Vazifesi de yalnız hubb-u zâtıyla tekemmül-ü hayattır. Ene’nin bu siyah yüzünden envâen şirkler, dalâletler çıkmıştır. Ezcümle: Kuvve-i behîmiye dalında sanemler doğmuşlardır. Kuvve-i gadabiye gusnundan firavunlar, nemrutlar çıkmıştır. Kuvve-i akliyeden dehriyun, maddiyun, felâsife çıkmışlardır ki, Vâcibü’l-Vücuda bir mahlûk-u vahidi verir, bâki kalan mülkünü gayra taksim ederler.






Cenab-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi AllahFiravun: (bk. bilgiler)
Hâlık: herşeyi yaratan AllahNemrut: (bk. bilgiler)
Sâni: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan AllahVâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
aleyhimüsselâm: Allah’ın selâmı onların üzerine olsunaslî: asıl, esas
bâki kalan: geride kalancihet: yön
dalâlet: doğru ve hak yoldan ayrılma, sapkınlıkdehriyun: dünyanın sonsuz olduğuna inanıp, âhireti inkâr edenler
el-iyâzü billâh: Allah korusun, Allah’a sığınırımenbiya: nebiler, peygamberler
ene: ben, benlikenvâen: çeşit çeşit, türlü
enâniyet: benlik, gururesbab: sebepler
evliya: Allah dostları velîlerezcümle: meselâ, örneğin
fehmetmek: anlamakfelâsife: felsefeciler
gayr: diğer, başkasıgusn: dal
harfiye: harf mânâsında; tek başına bir mânâsı olmayıp başkasının mânâsını göstermehubb-u zât: kendini sevme
inbat etmek: yeşertmek; büyütmekinzimam etmek: eklenmek katılmak
kuvve-i akliye: akıl gücü, duygusukuvve-i behîmiye: hayvânî güç, duygu
kuvve-i gadabiye: öfke gücü, duygusukâinat: evren
maddiyun: materyalistler, herşeyi madde ile açıklamaya çalışanlarmahiyet: esas nitelik
mahlûk-u vahid: bir tek varlıkmenşe: esas, kaynak, kök
mikyas: ölçekmâlik-i hakikî: birşeyin gerçek sahibi olma
mâlikiyet: sahiplikmîzan: tartı, ölçü
mübarek: bereketli, hayırlımübareze: karşı koyma, çarpışma
mülk: sahip olunan ve hükmedilen yermüstakil: bağımsız, başlı başına
nübüvvet: peygamberlikrububiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idaresi ve terbiyesi
sanem: putsemere: meyve
sıddîkîn: sıddık olanlar, Allah yolunda sadakatte, doğrulukta en ileri olanlarsıfât: nitelikler, özellikler
taksim etmek: bölüştürmek, paylaştırmaktebeî: başka birşeye tabi olan, ikinci derecede
tekemmül-ü hayat: hayatın mükemmelleşmesi, tamamlanması, gelişmesiubudiyet-i mahzâ: tam bir kulluk
ulûhiyet: Cenab-ı Allah’ın ilâhlığıvech: yüz, yön
vehmî: olmadığı halde varmış gibi görünen, hayal edilenvücud: varlık
zu’m etmek: sanmak, zannetmek; yanlışı doğru diye iddia etmekşecere-i tûbâ-i ubudiyet: kulluğun nurlu tûbâ ağacı; tûbâ ağacı gibi şekillenmiş ve dal budak salmış kulluk
şer: kötülükşerik: Allah’a ortak koşulan şey
şirk: Allah’a ortak koşma




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst