şeyh seyda'nin bediüzzaman'a duasi

hulusi

Well-known member
Muzaffer Aslan bey naklediyor; Cizre’deki merhum Şeyh Seyda bir gün şöyle demiş yakın talebelerine:"Ben bir dua ediyorum, siz amin deyin.
“Bediüzzaman ve talebelerini Cenab-ı Hak muvaffak etsin. Bizi de onlarla beraber haşretsin. Amin"

İşte büyüklerinin birbirine bakış açısına güzel bir misal.


MEHMED EMİN ER hoca efendi...


"Üstadı arıyorum"

"1954 tarihinde Üstadı ziyaret için Isparta'ya gittim. Üstadın bir gün evvel Eğirdir'e gittiği ve ne zaman döneceğinin malum olmadığını söyleyince adres aldım, hemen Eğirdir'e hareket ettim. Çilingir Ali Efendinin evine vardım.


"Üstadın huzurundayım"

"Sonra Eğirdir'e geldim. Francalayı Ali Efendiye verdim ve aynı günde Isparta'ya döndüm. Ceylan'ı gördüm. 'Beni uzaktan takip eyle' dedi, 'Zira tarassud var, kimseye hissettirme, hafiyeler seni görürlerse tutarlar.'

"Ben de uzaktan kendisini takip ettim. Bir müddet yürüdükten sonra bir kapı önünde durdu. Etrafa baktıktan sonra içeri girdi. Kapıyı yarım açık bıraktı ve kapının ardında beni bekledi. Beraber yukarıya çıktık, sağımdaki odaya girdi. Zübeyir de geldi, beni soldaki odaya götürdü.

"Hemen yere ve duvarlara nazar ettim. Asılı veya serili hiçbir şey görmedim. Yalnız Hazret-i Üstadı; bir sedir, bir yorgan ve bir de yastığı gördüm. Hazret-i Üstad sedir üstünde oturmuş, yorgan altından ayaklarını uzatmış idi. Yorganı göğsüne çekmişti. Hasta olduğu belli idi. Başında uzunca bir külah, üzerinde de renkli bir kefye kat kat yukarıya doğru sarılmıştı. Gömleğin kollarını yukarıya doğru kaldırmıştı. Sakalı yoktu, parmakları uzun, vücutları iri, fakat zayıftı. Saçı iki üç parmak kadar külahtan dışarı sarkmıştı. Bakışı heybetli, sesi hasta olmakla beraber yüksek ve şiddetli idi.

"Bana 'Nerelisin?' diye sordu.

"Diyarbakırlıyım' dedim.

"Birçok kişiyi, valiyi ve Mehmet Kayalar'ı sordu. Daha sonra da 'Niçin geldin?' dedi.

"Ziyaret ve bazı soruları sormak için geldim' dedim

"Üstad, 'Hastayım, sorulara cevap vermeye vaktim yoktur' dedi.

"Sonra Zübeyir'e hitaben 'Bir minder getir' dedi. Minderi getirdi, hemen yanına sermesini işaret etti ve bana 'Otur' dedi.

"Oturdum. Zübeyir'e, 'Sen de otur, sesim çıkmazsa sen anlat' dedi.

"Zübeyir'le beraber Üstadın yanında yan yana diz çöküp oturduktan sonra, Üstad, 'Soruların nedir?' dedi.

"İmamlığı zekâtla yapıyorlar. Bu durum hoşuma gitmiyor. İmamlığı böyle mi yapalım, yoksa ücretle mi yapalım? Veya başka birşeyle mi meşgul olalım?' dedim.

"Üstad, 'Ücrette minnet vardır. Zekâtsa minnetsizdir, mal ALLAH'ındır, zenginler birer vekildir. Siz zekâtla imamlık yapın. Fakat pazarlık etmeyin. Günlüğünü de onlara bağlamayın, çünkü ihlâsı zedeler, Rızık veren ALLAH'tır, yalnız onların eliyle gönderir. İktisat edin.'

"Üstad, başka sorularımın neler olduğunu sordu.



"Nakşi tarikatinin halifesi olayım mı?"

"Nakşibendi tarikatında beni halife ettiler. Ben kendimi buna layık görmüyorum. Manevî mes'uliyetten korkuyorum. Eğer bunun bana zararı varsa terk edeyim' dedim.

"Üstad, 'Şeyhin kimdir?' diye sordu.

"Şeyh Seyda'dır.'

"Şeyh Seyda kimin oğludur?'

"Şeyh Ömer Zerğani'nin oğludur.'

"Aşiretine ne diyorlar?'

" Arap aşireti diyorlar.'

"Aslen nereden gelmedir?'

"Aslen Bağdat'tan gelmedir.'

"Şeyh Seyda kimin halifesidir?'

"Dayısı Şeyh Mehmed Nuri'nin halifesidir.'

"Şeyh Mehmed Nuri tarikatı kimlerden almıştır?'

"Şeyh Mehmed Nuri, Şeyh Ömer Zenğani'den; Şeyh Ömer de Şeyh Hüseyin Basri'den; Şeyh Hüseyin de Şeyh Salih Sübki'den; Şeyh Salih de Şeyh Muhammed Ayni'den; Şeyh Muhammed Ayni de Şeyh Halid Cezeri'den; Şeyh Halid de Mevlana Halid'den almıştır.'

"Cizre şimdi Türkiye'de mi Suriye'de mi?'

" Türkiye'dedir.

"Şeyh Seyda Risale-i Nur'u okuyor mu?'

"Şeyh Seyda Türkçeyi bilmez. Fakat sizin ne kadar Arapça risaleniz varsa hepsi yanında mevcuttur.'

"Şeyh Seyda irşada çıkıyor mu?'

"Evet, irşada çıkıyor.'

"Ehl-i tarikat daha ziyade imanla alakadardırlar, sen almış olduğun vazifene devam et.

Yalnız hediye kabul etme. Hediye hilafü'ş-şer' değildir. Fakat ihlâs yoktur.
Ben iki cihetle Şeyh Seyda ile alakadarım. Hem selam, hem tebrik ederim.'

"Zübeyir sordu: 'Alakaları biliyor musun?'

"Hayır, bilmiyorum.'

"Zübeyir: 'Alakalar manevîdir.'

"Üstada tekrar sordum: 'Ben medrese ilimlerini bitirdim ve icazet aldım. Bundan sonra ne yapayım?'

"Üstad: 'Risale-i Nur'u oku, okut. Risale-i Nur bana ihtiyaç bırakmamıştır. Seni on beş gün kadar misafir etmek isterdim, fakat üzerimizde tarassudatlar vardır. Eğer bilseler ki sizin gibi bir âlimin geldiğini, hemen hemen inceden inceye takibat açarlar. Biz yatakta hasta olduğumuz halde bizden korkuyorlar. Biz ziyaretçileri kabul etmiyoruz. Hatta geçenlerde Menderes Isparta'ya geldi. Vali ile beraber ziyaretimize gelmeleri için müsaade istedi. Ben kabul etmedim. Ben seni talebelerimden kabul ettim. Hemen memlekete avdet et. Sana soran olursa, 'Ziyarete gelmişim deme, ticarete gelmişim' de. Paran yoksa sana vereyim.'

"Benim param vardır' dedim.

"Mübarek elini öptüm. O da faziletinden fakirin elini öptü. Göz yaşlarımı dökerek ayrıldım. Saatime baktım. Gördüm ki, Üstadla mülakatımız tam 45 dakika olmuş.

"Trene geldim. Bir gün iki gecede Diyarbakır'a yetiştim. Mehmet Kayalar'ın yanına vardım. Mehmet Kayalar beni görünce: 'Konya'da indin mi?' dedi. Ben, 'Hayır, inmedim' dedim.

"Mehmet Kayalar, 'Üstadın mektubu gelmiş sizden bahsetmiş' dedi.

"Hazret-i Üstadın selâm ve tebriklerini evvela mektupla, sonra Cizre'ye gittiğimde Şeyh Seyda'ya tebliğ ettim.

"Şeyh Seyda: O, Firavunların Musa'sıdır"

"Cemaatten birisinin suali dolayısıyla Şeyh Seyda Üstad hakkında şunları söyledi:

"Bediüzzaman'ı bu asırda ALLAH Teâla bize göndermiştir. Daha genç yaşlarda iken Cizre'ye gelmiştir.

En büyük âlim ve mürşidlerinden sayılan dayılarımız ve ağabeylerimiz onun ilmini, fazlını, büyüklüğünü kabul ve itiraf etmişlerdir. O inancı olmayanların, Firavunların Musa'sıdır. Onun vazifesi öyledir. Bizimki de böyledir. Eğer bir mani olmasa idi ziyaretine gider, elini öper, dua talep ederdim. Kitapları hakikattırlar. Bizde mevcutturlar. Eğer rast gelse, mani de olmazsa, ben de medreseye gider Risaleleri dinlerdim."
 
Üst